6001c29adbfcd__1.jpg

Zoraki (Toksik) İyimserlik Nedir?

15.01.2021

İlayda Deringör

 
Davranışlarımızda ve Duygularımızda Zoraki İyimserlik 

Bardağın dolu tarafından bakarken ipin ucunu kaçırıyor olabilir miyiz? Bazen olaylara iyimser yaklaşırken fazla ileri gidebiliyoruz.

Çevremizdekiler mutsuz olduğumuzda “kafana takma”, “her şey yoluna girer”, “boşver” gibi tesellilerde bulunurken aslında gerçekten mutlu olmadan mutlu ve neşeli davranmak zorunda hissetmeye hepimiz biraz da olsa aşinayız. Bu tip bir “mutluluk” gerçek olmayan bir mutluluktur ve hayatımızın her alanında olumsuz sonuçlara yol açabilir. 

Zoraki iyimserlik temelinde iki alt başlıkta gerçekleşiyor:
1- Kişiler arası zoraki iyimserlik

Olumsuz duygular deneyimleyen kişiye “bu kadar üzgün olma, neşelen” gibi ifadelerle yaklaşılması sonucunda bu kişinin duygularının ve acılarının göz ardı edilmesi. Yapılan bir araştırmaya göre bir haftada insanların 67.8%i bu davranışa maruz bırakılıyor.

2- İçimizdeki zoraki iyimserlik

Kişinin iyi hissetmek için kendi kendine uyguladığı baskı sonucunda gerçek duygularını göz ardı etmesi. Yapılan araştırma sonuçları, kişilerin 75%inden fazlasının mutlu olmak için duygularını sıklıkla yoksaydığını gösteriyor.

İki şekilde de zararlı sonuçlar doğuran bu yaklaşım, çoğu zaman hayatlarımızda görünmez bir şekilde varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla bu durumu farkına varmak ve yoluna koymak git gide zorlaşıyor, hatta bir alışkanlık haline gelebiliyor. 

 https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6001c39567bcc__2.jpg

Olumsuz duyguları her deneyimleyişimizde, tolerans kapasitemiz biraz daha azalıyor. Kendimizi hiç rahatlatmadan bu seviyeyi aşarsak, olumsuzluk ortaya çıkmak için hayatımızda kendine öyle ya da böyle bir yol buluyor. Negatif düşüncelerden ne kadar kaçınırsak, o kadar büyüyor ve negatifliği görmezden gelme eğilimimiz güçleniyor. İnsanların her daim mutlu olamayacağını, zaman zaman öfkeli, üzgün, korkmuş, endişeli olabileceğini bilmemiz gerekiyor.

Bunun için yapılan bir araştırmada iki gruba da rahatsız edici görüntüler izletilmiş, bir gruptan duygularını bastırmaları, diğer gruptan ise duygularını ifade etmeleri istendiğinde, duygularını bastırması istenen grubun zihninin çalışma hızında yavaşlamalar ve bu kişilerde bir takım fiziksel zorlanmalar görülmüştür. Bu da duyguları bastırmanın kişiye zarar verdiğinin bir göstergesidir, örneğin bir arkadaşımızla aramızda yaşadığımız bir strese yokmuş gibi davranırsak o günü daha sakar bile geçirebiliriz.

 

Zaman zaman iyimser olmak iyi gelebilir, ancak bazen daha zor duyguları hissetmek de gerekir. Kabul etmek, bu duygular ile başa çıkmaya ve yoğunluğuklarını azaltmaya yardımcı olur. Bir duraksayın, ve sevdikleriniz ile gününüzün ne kadar zor geçtiğini konuşabildiğinizde ne kadar iyi hissettiğinizi düşünün. Belki de her şey yolundaymış gibi davranmaktansa bu yükü her gün taşıyor olmanın daha zorlayıcı olduğunun farkına varabilirsiniz.

 

Duyguları "iyi" veya "kötü" değil, bir rehber olarak düşünün. Bir şeyleri anlamlandırmamıza yardımcı olan duygular, zihnimizin bize neler olduğuna dair ipucu vermesidir. Bunun yanında çevremizdeki insanlara bilgi aktarma vazifesi de taşırlar. Bir işten ayrıldığınız için üzgünseniz, bu muhtemelen o işin sizin için anlamlı olduğuna işarettir. Bir sunum hakkında endişeli hissediyorsanız, muhtemelen dinleyiciler tarafından nasıl algılanacağınızı önemsemenize işarettir. Duygularımızı kulağa o kadar hoş gelmediğinde de kabul etmek ve dinlemek, kendinizi ve etrafınızdakileri daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6001c407e0ce5__3.jpg

Hayatlarımıza yerleşmiş bu görünmez yanılgıyı nasıl yenebiliriz? 

Zoraki iyimserlik yalnızca hoşlanmadığımız duygularla baş etmemize değil, hedeflerimize ulaşma yolundaki motivasyonumuza da olumsuz etkide bulunuyor. Bunun üzerine araştırmalar yapan Gabrielle Oettingen, iyimser düşünceye eleştirel bir biçimde yaklaşıyor. İnsanları heyecanlandırıp harekete geçiren hayaller ve idealleri test etmek için yaptığı araştırmada katılımcıları iki gruba ayırıyor. İlk gruba haftalarının harika olacağını ve her şeyin yolunda gideceğini hayal etmelerini isterken ikinci gruptan iyi ve kötü geçebilecek her durumu hayal etmeleri ve bunları not etmelerini istiyor. Deneyin sonunda, ilk gruptaki katılımcıların şaşırtıcı bir şekilde tarafsız hayaller kuran gruba göre daha az başarılı ve mutlu hissettiklerini raporluyor. 
Buradan, körü körüne iyimser olmanın insanları motive etmediğini, yalnızca bir rahatlama duygusu yarattığını çıkarabiliriz, tıpkı zihnimiz istediğimiz şeyi başardığımız konusunda bizi kandırmış gibi. Aynı zamanda araştırma, idealler üzerine olumlu hayaller kurmanın kan basıncını düşürüp, olumsuz hayaller kurmanın kan basıncını artırdığını gösteriyor. Yani, hayal kurmak anlık olarak daha rahatlamış hissettirirken, enerji ve eyleme yönelik motivasyonu düşürüyor.
Bir başka çalışma, katılımcıların bir kısmından bir ödül kazandıklarını hayal etmelerini isterken diğer gruptan yaşadıkları zorluklar sonucu ödül kazandıklarını hayal etmelerini istiyor. Hem zorlayıcı, hem de ödüllendirici durumu düşünmek zihinsel zıtlık çalışması olarak adlandırılıyor ve bu çalışmayı yaptıktan sonra sergilediğimiz performanslar yalnızca iyi olasılığı düşünmeye göre daha iyi sonuçlanıyor. Tek başına hayal kurmak değil, gözümüzün önündeki gerçekleri, engelleri ve idealleri bir bütün olarak ele almak, hedeflerimize ulaşmak için çok daha etkin bir yol olarak görünüyor. 

Hayatımızda karşılaştığımız her sorun ve engel, ilerlememiz ve gelişmemiz için bir fırsat mı? Yoksa bu iyimserlik kültürünün bize yerleştirdiği bir hızlı tüketme alışkanlığı mı? 

Barbara Ehrenreich “Gülümse ya da Öl” kitabında, yaşam koçları, motivasyon konuşmacıları, kitaplar, filmler gibi türlü mecradan oluşan dev kültür sektörüne eleştirel bir bakış açısı getiriyor. Geçmişte meme kanserini yenmiş yazar, kendisinin ve diğer meme kanseri ile savaşan insanların deneyimlerini de paylaşıyor.
Meme kanseri olan kadınların hayatta kalma oranlarının, “pozitif düşüncenin gücü” ile artmadığını söyleyen Ehrenreich, yalnızca olumlu düşünmenin tek başına hayatta kalma oranlarını etkilemediğini gösteren çok sayıda çalışmanın kanıtını sunuyor. Kitabı yazmasında onu cesaretlendiren, hastalara kanseri bir fırsat veya kucaklanması gereken bir durum olarak görmeye zorlayarak sahte bir ütopya çizilmesiydi. Destek gruplarında kullanılan dilde öfke, hayal kırıklığı gibi olumsuz duyguların sansürlenmesi ve kişilerin hasta değil savaşçı olarak isimlendirilmesi askeri bir metaforla güçlendirerek hastaları deneyimlerinin gerçekliğinden uzaklaştırdı. Ehrenreich, kitabında bu sektörü besleyen gurulara gösterilen bazı tepkileri paylaşıyor; "Tedavileri takip ettim, herkesi affettim, yaşam tarzımı değiştirdim, meditasyon, dengeli beslenme, egzersizlerime dikkat ettim, ancak kanser geri gelmeye devam ediyor. Burada öğrenmem gereken bir dersi mi kaçırıyorum? Pozitifim, onu yeneceğim, ancak her teşhiste olumlu tavrımı korumak zorlaşıyor."

Ehrenreich, zoraki iyimser tutumun, "zaten harap olmuş bir hastaya ek bir yük yüklemek" olduğunu öne sürüyor. Pozitif düşünmeye teşvikler etmek yalnızca meme kanseri örneğiyle sınırlı değil. Parçalanmış olsa bile bardağın dolu tarafını görme kültürü her alanda kişilerin sürekli çaba gösterip kendilerini aşağı görmelerine sebep oluyor. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6001c44ae3a30__4.jpg

Zoraki iyimserliğin Kalvinist inanışın temellerinden türediğini öne süren yazar, Kalvinist ailelerde büyüyen pek çok çocuğun sonunda isyan edip, daha az kısıtlayıcı bir Tanrı'yı tercih ettiğini söylüyor. Yeni Düşünce Hareketi olarak bilinen Kalvinizm sonrası yeni dünya görüşünün resmileşmesini sağlayan şey, 1860'larda iki düşünür Phineas Parkhurst Quimby ve Mary Baker Eddy'nin birleşmesiydi. Yeni Düşünce, Tanrı'nın sevgisinin tüm insanlarda yaşadığını öğreten felsefi bir hareketti. Bu inanışa göre, ilahi veya olumlu düşünce tüm acıların ve hastalıkların üstesinden gelebilirdi. Tasavvur edilen yeni Tanrı türü, düşmanca ve kayıtsız olmayan, insanların erişebileceği bir ruha sahipti. Zoraki iyimser düşüncenin ve her insanın kendi kaderinden sorumlu olduğu fikrinin başlangıcı olan bu zihniyet, Amerika'nın sınırsız bir iyimserlik ve fırsat yeri olduğu düşüncesini şekillendirdi.

Sınır tanımayan pozitif düşünce, kişinin bir şeyi gerçekleştirmek için sadece onu arzulaması gerektiği varsayımıyla ilerleyerek ticaret, din ve dünya ekonomisi üzerinde güçlü bir anlayış haline geldi. İşgücüne zor koşullarda katılan insanlara dahi iyi bir “takım oyuncusunun” ve iyi bir çalışanın sık sık gülümseyip halinden şikayet etmemesi gerektiği öğretiliyor. Bu tip motivasyon konferanslarında kendi geleceklerini belirleme konusunda gittikçe daha az güce sahip olan insanlar yetiştiriliyor. Pozitif düşünce sayesinde bu insanlar, bir dünya görüşü – bir inanç sistemi, neredeyse bir din – gibi algılanan ve aslında sonsuz derecede güçlü olduklarını iddia eden bir görüşe yöneliyorlar. Bunun bedelini ise kendi zihinlerinden uzak kalarak ve duygularını seçme haklarını feragat ederek ödüyorlar.
Ehnrenreich, bu kültleşmenin kolektif sorumluluk duymayı, eleştirel düşünmeyi ve zorluklara karşı harekete geçmeyi baltaladığını iddia ediyor. Çevremizde daha çok sevgi, daha çok mutluluk görebilmek için ilk adımın zoraki iyimserlik yanılgısından kurtularak; sağduyuya ve farkındalığa yönelerek mümkün olacağını öne sürüyor. 

Pandemi Döneminde Zoraki İyimserlik

İçinde bulunduğumuz koşullar, belirsizliği kontrol etme ve önleme ihtiyacımızı tetikliyor. COVID-19 salgını kadar öngörülemeyen ve belirsiz bir durum söz konusu olduğunda, acı bir gerçeği kabul etmemek için zaman zaman aşırı iyimser veya pozitif bir tavır takınıyor olabiliriz. Ancak gerçekler maalesef hala orada. Her geçen gün hepimiz çeşitli yalnızlık, kaygı, hastalanma korkuları, işlerimizi ve/veya yakınlarımızı kaybetmek gibi durumlarla kolektif olarak mücadele ediyoruz. Zoraki iyimserlik ise bu dönemde insanların karşılaştığı gerçek zorlukları geçersiz kılıyor. Üretken olma baskısı bir çok kişiyi yetersiz hissettiriyor. Bunları yaşarken bir de sosyal medyada karantinadan nasıl yararlanılacağına dair bilgi içeren bir akış ile karşı karşıya kalıyoruz, fakat herkesin stresle aynı şekilde baş etmediğini unutuyoruz. Bu verimlilik, bir çok kişi için depresyona ve kaygı bozukluğuna yol açabilir. 

Yalnızca sahip olmak istediğimiz duyguları seçemeyiz, tüm duyguları hissetmeye izin vermek bizi anda ve farkında tutar ve bu anda, bir krizin ortasındayız: yani olumlu hissetme beklentisini ve hedefini bir süre rafa kaldırmalıyız. Bunun yerine, ortaya çıkan içten duyguları daha kabullenici karşılamalıyız. 

Zoraki İyimserlik ile Başa Çıkma

1. Öncelikle, duygularınızı görmezden gelmeyin. Hissettiklerinizin farkına varın ve iyi, kötü ayırmadan kendinize hepsini hissetmeye izin verin. Bu hislerden kaçmak sadece süreci uzatacaktır.

2. Başkalarını da dinleyin. Sizin hissettiğinizden farklı da olsa herkes bir şeyler deneyimliyor, çünkü herkesin buna hakkı var. Çevrenizdekilerin başa çıkma stratejilerinin biricikliğini görmek size de destek olacaktır.

3. İyi olmamanın bir sorun olmadığını kabullenin. Hatta bazı durumlarda, iyi olmamak gerektiğini fark edin, ve kendinizi suçlamayın veya harekete geçirmeye çalışmayın.

4. Duyguların birbirinden ayırt edilmemesi gerektiğini kabullenin. Sağlıklı bir iyimserlik hali hiç bir duyguyu reddetmeden birlikte veya ayrı ayrı bulunabileceklerini kabullenin.

5. Gerçekçi olmaktan vazgeçmeyin, ve eğer verimli olmak istiyorsanız kaldırabileceğinizden fazlasını kendinize yüklemeyin, daha iyi hissedene kadar bildiğiniz, güvende hissettiğiniz alanlarda kendinizi geliştirmeye bağlı kalmayı tercih edebilirsiniz.

6. Zoraki iyimserliği gördüğünüz yerde tanıyın. Gerçek duyguları göz ardı eden mesajların sorunlu olduğunu ve bunlara uymak gerekmediğini fark edin.

7. Sosyal medyanın iyi filtrelendiğini, hataların ve kusurların yansıtılmamaya çalıştığını unutmayın. Zor zamanları sizden iyi idare ettiklerini sandığınız etkileyici hesapların suçluluk, utanç ve yalnızlık duygunuzu beslemesine izin vermeyin ve eleştirel düşüncenizi kaybetmeyin.

 

Kaynaklar:

Friedman, R. A. (Dec 22, 2014). Dare to Dream of Falling Short. The New York Times Website.
https://www.nytimes.com/2014/12/23/science/gabriele-oettingen-turns-her-mind-to-motivation-in-rethinking-positive-thinking.html 

Lukin, K. (Aug 1, 2019). Toxic Positivity: Don’t Always Look on the Bright Side. Psychology Today.
https://www.psychologytoday.com/intl/blog/the-man-cave/201908/toxic-positivity-dont-always-look-the-bright-side

Murray, J. (Jan 10, 2010). Smile or Die: How Positive Thinking Fooled America and the World by Barbara Ehrenreich. The Guardian Website. https://www.theguardian.com/books/2010/jan/10/smile-or-die-barbara-ehrenreich 
Scully, S. M. (July 22, 2020). ‘Toxic Positivity’ Is Real — and It’s a Big Problem During the Pandemic. The Healthline Website. 
https://www.healthline.com/health/mental-health/toxic-positivity-during-the-pandemic

Van Edwards, V. (2020). Toxic Positivity: Why Positive Vibes are Ruining You. Science of People Website.
https://www.scienceofpeople.com/toxic-positivity/ 

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR