60dcb0630222e__1.jpeg

Kendine yardımla ilgili beş efsane

30.06.2021

Stephen Briers

1.Bütün Problemlerin Kaynağı Düşük Benlik Saygısıdır

En çok satan kişisel gelişim yazarlarından Louise Hay kendimizi seversek hayatımızdaki her şeyin yoluna gireceği konusunda ısrarcı. Fakat düşük benlik gerçekten de, obeziteden agresyona kadar bütün sosyal hastalıkların kaynağı mı?

Bütün kanıtlar özsaygı seviyenizin ilişkilerinizin kalitesini veya ne kadar süreceğini öngörmede başarısız olduğunu gösterir. Ayrıca yüksek özgüven özel olarak çocukları sigara, alkol veya uyuşturucu kullanımından ya da erken cinsel etkinlikten alıkoymaz. Hatta diğer faktörler kontrol edildiğinde düşük benlik saygısının suça yaptığı katkı göz ardı bile edilebilir. Yaygın yanılgının aksine, Dan Olweus birçok okul zorbasının gizliden gizliye düşük benlik saygısından muzdarip olmadığını, hatta tam tersini yaşadıklarını keşfetti. Çalışmalar, yüksek benlik saygısı olanların kendilerini ortalamadan daha çekici, popüler, sosyal olarak yetenekli ve zeki olarak değerlendirseler bile bağımsız değerlendirmeler ve objektif testlerin bunu desteklemediğini gösteriyor. Bilim, eğer benlik saygımız yükseliyorsa harika hissedebileceğimizi fakat biraz delüzyonel olabileceğimizi söylüyor.

Hepimiz abartılı ve riskli aptalca şeyler yapıp sonunda pişman olmuşuzdur. İnsan olmak böyle bir şeydir. Kendimiz hakkında kötü hissetmek genelde hayatın bize bunun hakkında ne yapılabileceğini gösterme yoludur. Komedyen Jay Leno’nun da dediği gibi: “Biraz düşük bir benlik saygısı aslında gayet iyi. Belki en iyisi sen değilsin, bu yüzden biraz daha çalışmalısın.” Benlik saygısı gideceğimiz yere ulaşmaya çalışırken tıka basa dolu olması gereken bir yakıt deposu değildir. Benlik saygısını sürecin basınç ölçeri olarak, kararlarımızın ve yaptıklarımızın geçerliliğiyle ilgili sürekli bir geri bildirim almak adına kullanmak daha kullanışlı olacaktır.

/website/assets/images/my1/images/60dcb0b7cc467__4.jpeg

2. Hayatını Kontrol Edebilirsin

İnsanın kontrol etme arzusu güçlüdür. Hatta öyle güçlü ki beynimiz rastgele olaylara düzen getirerek kontrol yanılgısı yaratır. Psikolog Whitson ve Galinsky’ın 2008’deki yazısında belirtildiği gibi, kontrolden yoksun insanların rastgele noktalardan desenler görme, batıl inançlara ve komplo teorilerine inanma olasılığı daha yüksektir. 

1970’lerde psikolog Jonathan Rotter iki kategori kullanmıştır: hayatında olanların kendi etki alanı dışındaki güçlere bağlı olduğuna inananlar (dış kontrol odağı) ve kendilerini kendi kaderlerinin efendisi görenler (iç kontrol odağı). Güçlü bir iç kontrol odağın iyi bir şey olduğuna inanmamız için kültürümüzce teşvik ediliyoruz. Fakat hayatın tamamen sizin seçimlerinizle belirlendiğine inanmak doğru seçimleri yapmanız adına büyük bir baskı oluşturur. Yüksek iç kontrol odağına sahip insanların suçluluk hissine, mükemmeliyetçiliğe, kaygı ve kendini suçlamaya daha yatkın olması şaşılacak bir şey değildir. 

Hayat zaman zaman korkutucu, öngörülemez, anlaşılamaz olabilir. Hayatı dayanılabilir kılmak için hepimizin bir ölçüde kontrole ihtiyacı var. Yine de bazen kendimize güvenirken aynı zamanda hayata da güvenip her zaman direksiyonu tutmaya çalışmak yerine işlerin kendiliğinden çözülmesine de izin vermeliyiz.

 

Mitoloji uzmanı Joseph Campbell’in Mitlerin Gücü’nde gözlemlediği gibi: “Planladığımız hayattan vazgeçmeye hazır olup hayatın bizim için planladıklarını kabul etmeliyiz.” Ama kaçımız kontrolden bu kadar feragat etmeye hazırız?

 

3. Ne kadar girişkenlik olursa o kadar iyi

Girişken davranış iletişimin altın standardıdır. Bize saldırgan bir tutuma başvurmaya gerek kalmadan kendimizi savunabileceğimiz ve sesimizi duyurabileceğimiz karşılıklı saygı içeren bir alan vaat eder. Peki girişkenlik teoride ve pratikte birbiriyle uyuşuyor mu?

Öncelikle, görünüşe göre pek çok iyi şeye sahip olabilirsiniz. Daniel Ames ve Francis Flynn çalışma yürüttükleri bir işyerinde “Altın Küpe Algoritması”nı keşfetmiş. Çalışanlar çok girişken olmayı az girişken olmak kadar problemli görüyorlardı.

Girişkenlik tekniklerinin kendisi incelendiğinde, girişkenliğin muhatabı kendi haklarından mahrum etmeyi amaçlayan bir oyun olduğunu görmek çok zor değildir. Kendi gündemimi paylaşmak için stratejik davranabilirim veya senin eleştirini dikkate alıyormuş gibi görünüp aslında kendi taleplerimi dayatabilirim. Bunun baştan aşağı makyavelizm olduğunu iddia edebilirim. Bu bir diyalogdan ziyade satranç oyunudur. Amacın karşımızdaki insanı boyun eğdirmek olduğu yanılgısından sıyrılmalıyız. Eğer birini manipüle etmeye çalışıyorsak onunla nasıl samimi ve saygılı bir etkileşimde bulunabiliriz ki? Girişkenlikle ilgili çoğu kitap nasıl üste çıkılacağı hakkındadır. Onlar da önemli fakat kendimizi kandırmayalım: pasif agresiflik de agresifliktir.

/website/assets/images/my1/images/60dcb0a1c205c__3.jpeg

4. Hislerini dışa vurmalısın

1960’ların başında zor durumları soğukkanlılıkla ve metanetle karşılamak evrensel olarak bir erdem olarak sayılırdı. Ama bugünlerde duyguların bastırılması psikolojik ve fiziksel problemlerin kaynağı olarak görülüyor. Batı kaynakları bastırılmış hisler ve sağlık sorunları arasındaki bağlantı için ikna edici kanıtlar sunsa da, peki belirli duyguların bastırılmasının desteklendiği dünyadaki en sağlıklı vatandaşlardan oluşan Japonya’nın kültürünü nasıl açıklayacağız?

Batıda bile içindeki her şeyi dökmenin en iyi yöntem olmadığına dair yükselen bir görüş var. Buffalo Üniversitesi araştırmacıları 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan trajik saldırı sonucu hislerini kaydetmeyi reddeden tanıkların hislerini kaydetmeyi kabul eden tanıklardan psikolojik ve fiziksel olarak daha iyi olduklarını buldu. Tüm öfkeni dışa yansıtmanın iyi olduğu bize sürekli öğretilirken, Profesör Jeffrey Lohr’un 40 yıllık kanıtı yorumladığımızda öfkenin dışavurumunun agresiyon hissini yoğunlaştırdığını görebiliriz.

 

Duyguların hayati bir görevi vardır, yine de aklımızda bulunmalı ki evrim duyguların insafına kalmayalım diye bize daha yüksek bir korteks verdi. Duygusal dışavurum ve duyguları kontrol edememe arasında ince bir çizgi vardır. Birini öteki ile karıştırmamak adına bilgili olmalıyız.

 

5. Hepimiz mutluluk için çabalamalıyız

Kişisel gelişim kitapları mutluluğa nasıl ulaşılacağı ile ilgili binlerce tarif veriyor fakat bugün en son araştırmalar gösteriyor ki pozitif duygular bile mutluluk için dezavantajlı olabilir, özellikle de bilgileri işlediğimiz süreç boyunca. Mutlu insanlar sadece detaylar hakkında fazla savurgan ve dikkatsiz olmakla kalmaz, aynı zamanda neşeli ruh halleri bizi onlara karşı yargı ve tepkilerimizde ön yargılı hale getirebilir. Fazla mutlu olmak, görünen o ki, bizi daha ırkçı ve cinsiyetçi yapabilir! Ve seçtiğin kariyer yolunda yükselme olasılığın daha düşük olabilir.

Bunu ödenmesi gereken küçük bir bedel olarak görsen bile, ulaşabileceğimiz mutlulukta her zaman bir cam tavan olabileceğini unutma. “Hedonik adaptasyon” teorisi  beyinlerimiz olağanın dışındaki yeni zevklere karşı duyarlı olduğu için tanıdık olan zevkler bizi aynı derece uyarmayı bırakırlar. Çok istediğimiz araba en başta bize heyecan sağlayabilir fakat zaman geçip yeni döşemenin kokusu ile uçup gidecektir. Buna ek olarak, araştırmalar koşullarımız ne olursa olsun bizi kendisine çeken belirli kişisel mutluluk noktaları olduğunu ileri sürmektedir. 
/website/assets/images/my1/images/60dcb0816cf2a__2.jpeg
Bizimkinden daha eski ve bşlge kültürler mutluluğun pozitif duygularla eş olmadığını anlamışlardır. Aristotle eudaemonia (saadet)’nın (genelde ‘mutluluk’ olarak yanlış çevrilir) aslında “insan güzelleşip parlayıp serpilmesi” olduğunu, bunun da iyi hissetmekle ilişkili olmadığını söylemiştir. Modern psikoloji antik görüşle bu konuda hemfikirdir, zevk ve ferahlık hissi doğrudan alınacak ödüller olmak yerine iyi yaşanmış bir hayata eşlik eden yan ürünlerdir.

 

19.yüzyıl yazarlarından Nathaniel Hawthorne bu durumun özetini şairane olduğu kadar da uygun bir şekilde yapıyor: “Mutluluk bir kelebektir. Peşinden koştuğumuz takdirde ulaşabileceğimizden ötededir fakat sessizce oturduğumuzda gelip omzumuza konabilir.”


Çeviren: Uzman Klinik Psikolog Rabia Yavuz
Eposta: rabia.yavuz@gmail.com
Instagram: @klinikpsikolograbiayavuz
Kaynak:https://newhumanist.org.uk/articles/4057/top-5-myths-of-self-help

 

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR