67fe863402f88__alcohol.jpg

Bağımlılığa farklı bir bakış

15.04.2025

Elias Dakwar

Elias Dakwar’ın The Captive Imagination: Addiction, Reality, and Our Search for Meaning adlı eseri, bağımlılığa dair klasik anlayışları sorgulayan, onu sadece biyolojik veya psikiyatrik bir bozukluk olarak değil, insanın anlam arayışıyla doğrudan bağlantılı bir fenomen olarak ele alan derinlemesine bir çalışmadır. Dakwar, psikiyatrist kimliğiyle yıllarca bağımlılıkla mücadele eden bireylerle çalışmış ve bu süreçte geleneksel bağımlılık teorilerinin eksikliklerini fark etmiştir. Bu kitapta, bağımlılığın sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal, kültürel ve varoluşsal bir mesele olduğunu ortaya koyar.

/website/assets/images/my1/images/67fe86492678a__kitap-kapagi.jpg

Bağımlılık, sıklıkla bir hastalık ya da ahlaki bir zayıflık olarak görülse de, Dakwar bu yaklaşımın eksik olduğunu savunur. Ona göre bağımlılık, bireyin kendini ve dünyayı algılama biçiminin bir yansımasıdır. İnsanlar bağımlı oldukları maddeler veya davranışlar aracılığıyla bir tür alternatif gerçeklik yaratırlar. Ancak bu gerçeklik zamanla onları esir alır ve kendilerini daha da izole hissetmelerine neden olur. Kitap, bağımlılığı özgürleştirici bir yaratıcı süreçten, bireyi sınırlandıran bir kısır döngüye dönüşen bir yapı olarak ele alır.

 

1. Bağımlılığın Kökleri: Bir Beyin Hastalığından Fazlası

Modern psikiyatri ve nörobilim, bağımlılığı büyük ölçüde bir beyin hastalığı olarak tanımlar. Dopamin sistemindeki bozulmalar, dürtü kontrol mekanizmalarının zayıflığı ve ödül sistemindeki düzensizlikler bağımlılığın nörobiyolojik temelleri olarak kabul edilir. Ancak Dakwar, bu açıklamanın bağımlılığı tam olarak anlamamıza yetmediğini savunur. Ona göre, bağımlılık yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik, kültürel ve varoluşsal boyutları olan bir olgudur.

Bağımlı bireyler sıklıkla kendilerini boşlukta hissederler. Bu boşluk, çocukluk travmaları, toplumsal izolasyon, varoluşsal kaygılar veya kimlik krizleri gibi birçok faktörle ilişkili olabilir. Maddeler veya belirli davranışlar, bireylere geçici de olsa bir anlam hissi ve rahatlama sağlar. Ancak uzun vadede bu anlam kaynağı bireyin kontrolünü ele geçirir ve onu özgürleştirmek yerine daha büyük bir esarete sürükler.

/website/assets/images/my1/images/67fe866f1b01d__alone.jpg

Dakwar, bağımlılığın neden sadece bir hastalık olarak ele alınamayacağını şu noktalarla açıklar:

Bağımlılık, bireyin anlam arayışının bir parçasıdır. İnsanlar, bağımlı oldukları maddeler veya davranışlar aracılığıyla kendilerini daha güvende, kontrol altında veya tamamlanmış hissederler.

Bağımlılık, sadece fiziksel bir bağımlılık değil, zihinsel ve duygusal bir alışkanlıktır. İnsanlar belirli kalıpları tekrar ederek bir kimlik inşa ederler ve bu kimliği kaybetmekten korkarlar.

Bağımlılık bir başa çıkma mekanizmasıdır. Hayatın getirdiği stres, travma ve varoluşsal belirsizliklerle başa çıkmanın bir yolu olarak gelişir.

Bu nedenle, bağımlılığı yalnızca beyindeki kimyasal dengesizliklerle açıklamak yerine, bireyin yaşam hikayesi, travmaları, toplumsal bağlamı ve varoluşsal kaygılarıyla birlikte ele almak gereklidir.

2. Bağımlılık ve Gerçeklik Algısı: Alternatif Dünyalar Yaratmak
Dakwar, bağımlılığı biyolojik veya psikolojik bir durum olmasının yanında, aynı zamanda bir “gerçeklik inşa etme” süreci olarak da ele alır. Bağımlı bireyler, yaşadıkları dünyayı katlanılabilir kılmak için belirli madde veya davranışlara yönelirler. Ancak zamanla, bu süreç bir kısır döngüye dönüşür ve birey kendi yarattığı alternatif gerçekliğin içinde sıkışıp kalır.

Burada imgelem (imagination) kavramı devreye girer. Dakwar’a göre, bağımlılık bir hayal gücü sürecidir. İnsanlar, bağımlı oldukları madde veya davranış sayesinde bir tür alternatif dünya yaratırlar. Örneğin, alkol veya uyuşturucu kullanan bir kişi, gerçekte var olmayan bir rahatlama veya özgürlük hissi deneyimler. Ancak bu yaratılan dünya, zamanla bireyin hareket alanını kısıtlayan bir hapishaneye dönüşebilir.

Bağımlılığın bu yönü, onu tedavi etmenin de sadece fiziksel yoksunluk sürecinden ibaret olmadığını gösterir. Eğer bağımlı birey, bağımlılığı bıraksa bile yeni bir anlam ve gerçeklik inşa edemezse, tedavi başarısız olabilir. Bu nedenle, bağımlılıkla mücadelede bireyin yeni bir kimlik, yeni bir anlam sistemi ve alternatif başa çıkma mekanizmaları geliştirmesi gereklidir.

/website/assets/images/my1/images/67fe86a2e7436__lonely.jpeg
3. Bağımlılığın Toplumsal Boyutu: Kapitalizm, Stres ve Anlam Krizi
Dakwar, bağımlılığın sadece bireysel bir sorun olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir olgu olduğunu vurgular. Modern toplum, bireylere sürekli olarak tatmin edici bir hayat vaadi sunar. Reklamlar, sosyal medya ve tüketim kültürü, insanlara mutlu ve başarılı olmaları gerektiği mesajını verir. Ancak bu mesaj, pek çok insan için gerçeklikle örtüşmez.

Bu anlam krizine çözüm olarak insanlar bağımlılığa yönelebilirler. Bağımlılık sadece madde kullanımıyla ilgili değildir; sosyal medya bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, işkoliklik gibi modern bağımlılık biçimleri de bu anlam krizinin bir sonucudur.

Dakwar’a göre, bağımlılığı anlamanın en önemli yollarından biri, toplumun nasıl işlediğini anlamaktır. Toplum, bireylere anlam sunmadığında, bireyler bu anlamı bağımlılık yoluyla ararlar. Bu yüzden, bağımlılığı tedavi etmenin bir yolu da bireylere daha anlamlı bir yaşam sunacak toplumsal yapılar inşa etmektir.

4. Bağımlılıktan Kurtulmanın Yolları: Alternatif Tedavi Yaklaşımları
Geleneksel bağımlılık tedavileri genellikle maddeyi bırakmaya odaklanır. Ancak Dakwar, bunun yeterli olmadığını savunur. Çünkü bağımlılık sadece fiziksel bir bağımlılık değil, aynı zamanda bir anlam krizidir. Bu nedenle, başarılı bir bağımlılık tedavisi için bireyin yeni bir anlam ve kimlik geliştirmesi gereklidir.
Dakwar, alternatif tedavi yaklaşımlarına da değinir:

Psikedelik terapiler, özellikle kontrollü ortamlarda kullanıldığında, bireyin bilinçaltındaki travmalarla
Meditasyon ve farkındalık terapileri bireyin anı deneyimlemesini ve duygularını bastırmak yerine kabul etmesini sağlar.
yüzleşmesine ve yeni bir perspektif kazanmasına yardımcı olabilir.
Toplumsal destek grupları, bireyin yalnız olmadığını fark etmesini sağlar ve kolektif bir anlam inşa etmesine yardımcı olur.
Psikoterapi, bireyin bağımlılığın kökenlerini keşfetmesine ve alternatif başa çıkma mekanizmaları geliştirmesine olanak tanır.

Dakwar, geleneksel Batı tıbbının sunduğu tedavi yöntemlerinin her zaman yeterli olmadığını ve bazen ayahuasca, ketamin, psilosibin, LSD, MDMA ve bazı diğer psikedelik maddelerin etkili olabileceğini vurguluyor. Ayahuasca, genellikle derin psikolojik içgörüler kazandıran bir madde olarak tanımlanır. Dakwar, bu bitkinin bireyin geçmiş travmalarıyla yüzleşmesini, bilinçdışı süreçlerini daha iyi anlamasını ve kendini daha bütünleşmiş hissetmesine yardımcı olabileceğini belirtiyor. Birçok bağımlı birey madde kullanımını bir kaçış yöntemi olarak kullanırken, ayahuasca gibi psikedeliklerin bireyin gerçeklikle daha derin bir bağ kurmasına yardımcı olabileceğini ifade etmektedir.

/website/assets/images/my1/images/67fe86bc6a17f__reality.jpeg

Ketamin, özellikle depresyon ve anksiyete gibi yan etkilerle birlikte bağımlılığı sürdüren bireylerde, beynin daha esnek bir şekilde yeniden yapılanmasına olanak tanır ve bu da tedavi sürecinde önemli bir adım olabilir. Dakwar, ketaminin bu nörolojik etkilerini, bağımlılıkla mücadelede umut verici bir araç olarak değerlendirir. 

Bu terapiler, bireylerin bilinç durumlarını değiştirerek, kendileri ve dünyayla olan ilişkilerini yeniden değerlendirmelerine olanak tanır. Bu süreç, bireylerin bağımlılığın altında yatan nedenleri anlamalarına ve bu nedenlerle yüzleşmelerine yardımcı olabilir. Ancak, Dakwar, bu tür alternatif terapilerin sadece "mucizevi bir tedavi" olarak görülmemesi gerektiğini, belirli bir çerçevede, uzman rehberliğinde ve terapötik bir ortamda uygulanması gerektiğini vurguluyor. 

Sonuç: Bağımlılığı Anlamlandırmak
The Captive Imagination, bağımlılığı sadece bir hastalık olarak değil, insanın anlam arayışının bir sonucu olarak ele alıyor. Dakwar, bağımlılığın bir yaratıcılık biçimi olduğunu, ancak zamanla bireyi esir alan bir hapishaneye dönüştüğünü vurguluyor. Bağımlılıktan kurtulmak için bireyin sadece maddeyi bırakması değil, aynı zamanda yeni bir anlam ve kimlik inşa etmesi gerektiğini savunuyor. Dakwar’a göre bağımlılık, insanların kendilerini ifade etme, dünyayı anlamlandırma ve içsel boşluğu doldurma çabalarının bir sonucu olabilir. Bu nedenle, bağımlılıkla mücadelede sadece biyolojik veya davranışsal yaklaşımlar yeterli değildir. Daha kapsamlı, insanın varoluşsal yönlerini de içeren bütüncül yaklaşımlar gereklidir. Bağımlılığı anlamlandırma çabamızın, insan doğasını daha derinlemesine kavramamıza yardımcı olabileceğini vurgular. Ona göre, bağımlılık yalnızca bir sorun değil, aynı zamanda insan psikolojisinin ve toplumun yapısının bir aynasıdır. Bu nedenle, bağımlılıkla mücadelede sadece bireysel değil, toplumsal bir dönüşüm de gereklidir. Bu kitap, bağımlılığa dair bakış açımızı değiştirmeye yönelik güçlü bir davet sunuyor ve bizi, bağımlılığın kökenlerini daha derinlemesine düşünmeye teşvik ediyor.

Hazırlayan: Psikolog Ecem Coşar     


Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR