60f55bec1c139__1.jpg

Radikal Kabulleniş

19.07.2021

Joshua Coleman


Kaçındığınız acı verici duygular karanlıkta harekete geçer. Ancak acılarınız ve mücadelelerinizle yüzleşerek hayatınızı geri alabilirsiniz.

Başınıza korkunç şeyler gelebilir. Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanabilirsiniz, veya hayatı eğlenceli ve anlamlı kılan aktiviteleri yapma yetinizi kaybedersiniz, eşiniz başka birini istediğine karar verir veya daha pek çok şey. Hayatınızı değiştiren olumsuz olaylardan kaçınacak kadar şanslı olsanız bile, varolmanın acı verici olabileceği birçok hayal kırıklığı, incinme veya aşağılanmayla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Acı çekmenin kaçınılmazlığı, ortak geçmişimizin bir parçasıdır.
 

Aristoteles, Sokrates, Stoacılar, Epikürcüler ve Kinikler gibi filozofları da meşgul eden bir durumdur. Büyük dini kişiliklerin , insan ruhu veya Tanrıya  ilişkin tasavvurları dahi, inananlara acı çekmenin anlamını öğretmiştir. Olayları yorumlamamızın “acı” deneyimimizi belirlediği inancı, 7. yüzyıl Budist üstat Dharmakirti’n ve 11. yüzyıl İslam alimi İbn  Heysem'in metinlerinde de görülmüştür. Acı çekmenin evrenselliği, Michelangelo'nun heykeli Rondanini Pietà (1552-64) veya J S Bach'ın D Minor'daki Chaconne (c1710'lar-20'ler) gibi sanat eserleri aracılığıyla tarih boyunca aşikar hale getirilmiştir.

Tüm bu birikmiş kültür ve bakış açısına rağmen, acı çeken bazı insanlara ne söyleyeceğimizi bilemeyebiliriz. Örneğin 4. evre kanser teşhisi alan bir kişi için yeni bir beden vaat etmek mümkün değil; bir kayak kazası sonucu ciddi bir omurilik yaralanması geçiren arkadaşınız için yeni bir omurga yaratmak mümkün değil. Ayrıca, 18 yaşını geçmiş çocuklarının artık hayatlarının sorumluluğunu almasını isteyen ebeveynler için de basit çözümler yok. Ancak söylenebilecek şey şu ki, acı veren gerçeklerden kaçınmak, acı gerçeklerin dokunaçlarına bir o kadar dolanmamıza, onlar tarafından tüketilmemize sebebiyet verir.

Diyalektik davranış terapisinin kurucusu olan psikolog Marsha Linehan, araştırmasında "Cehennemden çıkış yolu sefaletten geçer" ibaresini kullanıyor. "Cehennemden çıkmanın bir parçası olan sefaleti kabul etmeyi reddederek, cehenneme geri döneriz." Bu sözler, o anda bulunduğunuz yeri 'radikal olarak kabul ederek' başlamanız gerektiği anlamına geliyor. Radikal kabulleniş, şu anda hissettiklerinizle savaşmadığınız anlamına geliyor. Üzgün hissediyorsanız bu hissinizi yargılamayın, uzaklaştırmayın, küçültmeyin ve sürecini kontrol etmeye çalışmayın. Ondan uzaklaşmak yerine duyguya doğru dönün.

Yabancılaşmaya olan ilgimin bir kısmı, kendi kızımın 20'li yaşlarının başında birkaç yıl boyunca benimle iletişimini kesmesiyle başladı. Annesiyle boşandık ve sonra yeniden evlendik ve daha fazla çocuğumuz oldu, bu ise kızımın kendisini yerinden edilmiş hissetmesine neden oldu. Yabancılaşmamın o korkunç yılları boyunca, kendimi her gün, yaptığım her ebeveyn hatasını zihnimden geçirirken buldum. Hassas hatıralarım, şüphe ve özeleştiri ile dolup taştı. En iyi ebeveynlikte n çok uzakta olduğumu bildiğim zamanlar, 'Keşke şunu söylemeseydim, şunu yapsaydım, şunu yazsaydım' gibi zorlu bir döngüye sürüklendim. Zihnimden geçenler şunlardı: 'Kızın seninle bir daha asla konuşmayabilir... Asla. Onu en son ne zaman gördün? Bu onu son görüşün olabilir. Bunu kabul etmek zorunda kalacaksın.' Sert ya da eleştirel bir ses değildi, fakat daha çok sansürlenmiş bir parçamdan gelen akıllıca bir öğüt gibiydi. Ve bu kasvetli gerçekliğin kabulü  tuhaf, paradoksal bir şekilde güven vericiydi. Değişmeyecek bir şeyle savaşmayı bırakmama yardımcı oldu. Onu hayal kırıklığına uğrattığım yollarla yüzleşmeye daha açık olmamı sağladı, ve nihai uzlaşmamıza yol açan bir eylem almamı sağladı.

/website/assets/images/my1/images/60f55d6d9edce__2.jpg

Radikal kabullenme, tüm sonuçlarıyla mevcut durumumuzla yüzleşmenin önemini vurgular.

'Bu adil değil', 'Bunu hak etmiyorum', 'Olması gereken bu değil' gibi ifadeler, ne kadar doğru olursa olsun, sadece acımızı arttırır. Sıradan bir örnek vermek gerekirse, çok az kontrole sahip olduğunuz bir durum olan trafiğe takılmayı düşünün. Daha erken ayrılmadığınız için, sıkışık bir şehirde yaşadığınız için veya evden çıkmadan önce benzin göstergesine bakmadığı için trafiğe neden olan kişiden nefret ettiğiniz için kendinizi azarlamak cazip ve olağandır. Bu anlarda, adaletsizlik karşısında çılgına dönebilir ya da derin bir nefes alabilir ve olanın bu olduğunu ve kontrolümüz dışında olduğunu kabul edebiliriz.

Yine de, ıstırabı yaratan sadece küçük ya da büyük şekillerde hayatın kurbanıymış gibi hissetmek değildir: bazen de acı veren düşünceleri mutlu olanlarla değiştirme girişimimizdir.

Psikolog Matthew Killingsworth ve Psk. Daniel Gilbert'in “A Wandering Mind Is an Unhappy Mind” (2010) başlıklı makalesi bu gerçeği özetliyor. İnsanların geçmişi veya geleceği düşünerek bugünü düşünmekten kaçınmaya çalıştıklarında daha az mutlu olduklarını buldular. Başka bir deyişle, mutlu düşüncelerle bile, mevcut durum ve duygularla savaşmak, durumlarını kabul etmekten daha yıldırıcıydı. "Depresyon, geçmişte yaşamaktır, kaygı, gelecekte yaşamaktır; sevinç ise, şimdiki zamanda yaşarken bulunur."

Tabii ki, şimdiki zamanda yaşamak her zaman daha neşeli olmak anlamına gelmez. Herhangi bir ana odaklanmak üzüntü, korku veya öfke duygularınızı yoğunlaştırabilir. Bununla birlikte, şimdiki zamanla yüzleşerek acı veren gerçekleri ne kadar süreyle ve ne kadar yoğun bir şekilde deneyimlediğimiz konusunda giderek artan bir kontrol ve farkındalık kazanabiliriz. Acı veren olayların anlamını yeniden yorumlayabilir, acıyı azaltmak için harekete geçebilir ve acının hayatımızın diğer yönlerinde kat ettiği mesafeyi azaltabiliriz. Düşüncelerimizle ve duygularımızla doğrudan yüzleşmek, bizi hayatımızın olumlu yönlerini takdir etme konusunda özgür bırakabilir.

Kültür, duygularımızın nasıl yapılandığını büyük ölçüde belirler. Bazı kültürlerin, Batılıların bir "duygu" olarak bir araya getirdiği deneyimler için birleşik bir konsepte sahip olmadığı gözlemlenebilir. Örneğin bazı kültürler duyguları bireyin içinde meydana gelen bir şey olarak değil, iki veya daha fazla kişiyi gerektiren kişilerarası olaylar olarak kategorize ediyor. 

/website/assets/images/my1/images/60f55d986a76f__3.jpg

Radikal kabulün gücü, bir tür bilişsel davranışçı terapi (CBT) olan maruz kalma terapisinde de kullanılmaktadır. Maruz bırakma terapisinde, katılımcılara en çok korktukları veya kaçınmaya çalıştıkları olaylar üzerindeki düşünceyi kademeli olarak artırmaları için rehber lik edilir. Bu terapi biçimi,  deneyimi hayal ederek yapılabildiği gibi topluluk önünde konuşmaktan korkan birini zamanla sahneye çıkıp seyirciyle konuşmak zorunda da bırakabilir.

Ölümle yüzleşmek, hayatta olduğumuz için daha kabullenici ve minnettar hissetmemizi sağlayabilir.

Maruz kalma terapisinde kullanılan bir diğer teknik, "aşağı ok" tekniğidir. Burada, sizi en çok rahatsız eden olayı alıyorsunuz ve en kötü durum senaryonuza ulaşana kadar aşağı inmeye devam ediyorsunuz. Örneğin, Jennifer kocasının onu aldattığını öğrendiğinde onunla yüzleştiğini, diğer kadına aşık olduğunu öğrendiğini, ve boşanma davası açtığını söyledi. Ancak, daha büyük bir sorun, zihninin ona bunun kendi hatası olduğunu, bir daha asla aşık olmayacağını ve yaşadığı acının dayanılmaz olduğunu söyleyerek onu korkuttu. Korku filmi modelini kullanarak, Jennifer'a gelecekle ilgili en zorlayıcı tahminlerini ve değersizliğine dair inançlarını tüm detaylarıyla yazmasını sağladım. Onu, dikkatini dağıtmaktan vazgeçirdim çünkü yoğun bir şekilde izlemediği sürece zihninin korku filminden gerektiği gibi ayrışmayacağını biliyordum. Zamanla kaygısı hafiflemeye başladı ve çoğu psikolojik müdahale gibi, günlük pratik ve titizlik ile, zaman ve çabayla, acıdan uzaklaşmak yerine ona doğru giderek acısının hem süresini hem de yoğunluğunu azaltmayı başardı.

/website/assets/images/my1/images/60f55dc0a2ec3__4.jpg

Farkındalık meditasyonu, radikal kabul pratiği yapmanın yaygın bir yoludur, çünkü amaç, ortaya çıkan düşünce ve duyguları gözlemlemek ve ardından nefese veya uygulayıcıyı bugüne bağlayan her şeye geri dönmektir. Meditasyon ve maruz bırakma teknikleri arasındaki fark, maruz bırakmanın kasıtlı olarak en kötü durum senaryolarını akla getirmeye teşvik etmesidir, oysa meditasyonculara genellikle görünen her şeyi - olumlu ya da olumsuz – gözlemlemeleri, kabul etmeleri ve ardından geçmesini izlemeleri talimatı verilir.

İkisinin kesiştiği yerler de mümkün. Maranasati (ölüm farkındalığı) adı verilen bir meditasyon, insanları sık sık kendi ölümleri hakkında düşünmeye teşvik eder. Buda'nın söylediği gibi: "Tüm farkındalık meditasyonları arasında, ölüm en üstün olanıdır." Ölümle yüzleşmek, hayata daha kabullenici yaklaşmamızı ve minnettar hissetmemizi sağlayabilir. 

Radikal kabulleniş, refahınızı tehdit eden sesleri susturmak için hala yetersiz kalabilir.

Endişeli hissetmek neden bu kadar yaygın? Çünkü beynimiz bizi mutlu etmek için değil bizi hayatta tutmak için evrimleşti. Radikal kabul, zihnimize şunu söylemenin bir yoludur: 'Dikkatim sende. İşlerin tarif ettiğin kadar korkunç olduğu ve gelecekte de o kadar kötü olabileceği konusundaki endişen için teşekkür ederim. Söylediklerini ciddiye aldım, ama şimdi bilincimde başka nelerin ortaya çıktığını göreceğim.' Pek çok acı verici duygu bizim müdahalemiz olmadan geçerken, en şiddetli ıstırabı yaratanlar bizden daha fazlasını ister. Olumsuz düşünce ve hisleri araştırmaz, etiketlemez veya kabul etmezsek, gerçekten tehlikede olduğumuza inanan parçamız daha yüksek sesle ve daha ısrarcı çıkışlar yapabilir.
/website/assets/images/my1/images/60f55de1f22ac__5.jpg
Öte yandan, bir psikolog olarak öğrendiğim bir şey varsa, o da bir kişi için işe yarayan şeyin bir başkası için işe yarayamayabileceğidir. Radikal kabul veya burada tarif ettiğim diğer yöntemlerden herhangi birini uygulamak, olumsuz sesleri susturmak için hala çok zayıf bir yöntem olarak kalabilir. İçinde bulunduğumuz kültür de, acı veren inançlarımızın sınırlarından kaçmak için ne kadar çok çalışmamız gerektiğini belirleyebilir. Amerika Birleşik Devletleri, Çin veya Hindistan'da bulunanlar gibi yüksek sosyal eşitsizlik oranlarına sahip kültürlerin, Almanya, Japonya ve İskandinav ülkeleri gibi düşük sosyal eşitsizliğe sahip olanlardan çok daha yüksek depresyon ve kaygı oranlarına sahip olduğuna dair artan kanıtlar var. Psikolog Iris Mauss ve meslektaşları tarafından yapılan son araştırmalar, ABD'de yaygın olarak önerildiği gibi, mutluluğu bireysel bir arayış olarak ne kadar aktif bir şekilde takip edersek, o kadar mutsuz, yalnız ve depresif olacağımızı bulgulamıştır. Buna karşılık, mutluluğun bireysel bir arayıştan ziyade bir sosyal katılım biçimi olarak tanımlandığı ülkelerde, daha yüksek mutluluk seviyesi gözlemlenmiştir.

Bunun nedeni, yaşamlarımızın ayrılmaz bir şekilde başkalarına bağlı olmasıdır. Radikal kabulü uygulamak, kaçınmayı tercih ettiğimiz gerçeklerle yüzleşmenin önemli bir yolu olsa da, arkadaşlar ve destekleyici bir aile, kabul eylemini daha az korkutucu ve nihayetinde daha az acı verici hale getirebilir. Virginia Woolf, Bayan Dalloway'de (1925) "bir gün bile yaşamak" "çok, çok tehlikeli" diye yazar. Ama yollarımızı tek başımıza oluşturmak, çok daha tehlikelidir.

Çeviren: İlayda Deringör
Kaynak: Coleman, J. (June, 2021). Radical Acceptance. Aeon Website.https://aeon.co/essays/free-yourself-from-the-tentacles-of-pain-with-radical-acceptance?utm_source=Aeon+Newsletter&utm_campaign=f5838a7768-EMAIL_CAMPAIGN_2021_06_17_01_47&utm_medium=email&utm_term=0_411a82e59d-f5838a7768-70383909

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR