5ff2be599ad0a__1.jpg

Sartre’ın özgürlük anlayışını tekrar düşünmek için bir fırsat: Pandemi

04.01.2021

Julian Baggini

COVID-19 salgınının insan hayatı üzerindeki korkunç sonuçlarından sonra belki de en güçlü etkilediği alanlardan biri özgürlüğümüz oldu. Dünyanın her yerinde, insanların hareketleri ciddi şekilde kısıtlandı, izlendi ve takip altına alındı. Bu durum geçim sağlama, ders çalışma, hastalık ve yas biçimlerimizi etkiledi. Özgürlük, bu virüsün sebep olduğu en büyük kayıplarından biri oldu.

1944'te Jean-Paul Sartre tarafından yazılan bir makale, bana bunun basit bir kayıp hikayesi olup olmadığını sorgulatıyor. Fransız filozof tezini şu satırda özetlemiş: "Alman işgali altında hiç olmadığımız kadar özgür olmuştuk". Sartre'ın temel kavrayışı, fiziksel olarak hareket edemediğimizde özgürlüğümüzün gerçek doğasını tam olarak anladığımızdı. Eğer haklıysa, pandemi özgür olmanın ne anlama geldiğini yeniden düşünmek için bir fırsat olabilir.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff2bfa091e67__3.jpg

Elbette durumumuz, "konuşma özgürlüğü başta olmak üzere tüm haklarını kaybetmiş olan" işgal altındaki Fransızlar için olduğu kadar aşırı değil. Yine de çoğumuz gibi ben de her zaman yapabildiğim için farkında olmadığım şeylerin çoğunu yapamayacak durumda buldum kendimi. En sıkı tecrit döneminde tiyatrolarda, konser salonlarında ve sinemalardaki etkinlikler iptal edildi. Yürüyüşe çıkamaz, barda veya restoranda dinlenemez, parktaki bankta oturamaz, kimseyi ziyaret edemez, hatta günde bir defadan fazla evimden çıkamaz olmuştum.


Yapmayı alışkanlık olarak 'seçtiğim' pek çok şeyi sadece bunları yapma alışkanlığı edindiğim için yaptığımı fark etmem aklımı başıma getirdi. Bazıları da başkalarının yaptıklarına ne ölçüde uyum sağladığını fark etti. Sonsuz seçeneklerin olduğu hızlı tempolu bir tüketici toplumunda, reklamcılar ve pazarlamacılar tarafından manipüle edilen kaprislerimiz tarafından kolayca bir yerlere savruluyoruz. Her gün yaptığımız şeylerin çok azı, üzerinde düşünülmüş bir kararın sonucu. Oysa istediğimiz şeyi kısıtlanmadan ve düşünmeden yapabilmek, belki de özgürlüğün en az değerli biçimi olsa gerek.

 

Karantinada eski yaşamımı düşündüğümden çok daha az özlediğimi fark ettim. Tercihlerimin birçoğunun gerçekte ne kadar sığ olduğunu anladım. Seçeneklerim küçüldüğünde ve herhangi bir faaliyet daha fazla planlama gerektirdiğinde, yaptığım seçimler daha gerçekçi hale geldi çünkü daha fazla düşünülmüş olmaları gerekiyordu. Bu karar verme kapasitesi, bir insanın sahip olabileceği en yüksek ve en değerli özgürlük biçimidir.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff2c098c55e4__2.jpg

Pandemi sınırsız, içi boş bir özgürlük ile kurallara dayalı gerçek bir özgürlük arasındaki farkı daha net görmemizi sağlayabilir. Amerikalı filozof Harry Frankfurt, 1971'de, öylesine istediğimiz şeyler ile düşündükten sonra gerçekten istediğimiz şeyler arasındaki ayrımı göstermiştir. Örneğin, bir çörek istersem ve onu yersem, sadece arzularıma uymuş olurum. Ama derinlemesine düşündüğümde abur cubur yemek istemiyorsam (en azından sık sık değil), o zaman gerçekten istediğim şeyin farkında olarak bu isteğe karşı koyma kapasitesine sahip olurum. Bu tür bir özgürlük, kendine hâkim olmayı gerektirir. Bu kapasiteye sahip olmayan bir kişi gerçekten özgür değildir. Bu durumda yaşanan, Frankfurt'un "ahlaksızlık" olarak ifade ettiği şey arzuların kölesi olmaktır.

Tüketim toplumu bizi ahlaksız davranmaya teşvik ediyor. Dürtüsel davranışlarımızın ciddi şekilde kısıtlandığı her an arzu ve eylemler arasındaki alışılmış bağı koparma fırsatımız olur. Böylece üzerinde düşünerek arzularımızın bizim için iyi olup olmadığını sorgulayabiliriz.

Özgürlüğün önemi, kısıtlamalar tarafından daha belirgin hale gelmiş durumda. İşgal sırasında Sartre şunları yazmış: “Her anımızı bu kısa cümlenin anlamıyla yaşadık: İnsan ölümlüdür! Ve her birimizin hayatı hakkında yaptığımız seçimler, ölümle burun burunayken yapıldığı için otantik bir seçimdi”. 1944'te bu cümle bugün olduğundan daha geçerliydi çünkü seçimler tam anlamıyla ölüm kalım meselesiydi. Bugün, seçimlerimizden çok azının bu kadar sert ve direkt sonuçları var. Günlük ölüm haberleri; işimiz, ilişkilerimiz ve yaşam tarzlarımız hakkında yaptığımız seçimleri ciddiye almaya zorluyor. Birçok insan gerçekten kendi seçimleri olmayan, sadece içine sürüklendikleri bir hayat yaşadıklarını keşfetti. Kaçınılmaz bir durum ile yüz yüzeyiz; eğer bir değişiklik yapmazsak, ölene kadar bu bizim hayatımız olacak, ki bu düşündüğümüzden daha erken de sona erebilir.

Bu yüzden daha fazla düşünülmüş seçimler yapmaya çalışıyorum, bu da daha sık "Hayır" demek ve projelerimi daha dikkatli seçmek anlamına geliyor. Birçoğumuz şimdi, gerçekten değer verdiğimiz ve istediğimiz şeyle daha uyumlu bir hayat yaşamaya çalışmak için yıllardır yaptığımız en özgün ve zor seçimleri yapıyoruz. Sartre’ın metaforuna göre, koronavirüse karşı verilen mücadeleyi bir savaşa benzetirsek; bu savaş bizi barış zamanında hiç birimizin kendimize sormadığımız soruları düşünmeye zorladı”. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff2c1041466a__4.jpg

Sartre; 'Gerçek inzivadaki sorumluluk, tam da özgürlüğün tanımı değil midir?' diyerek inziva kavramının altını çiziyor. 1944'te Sartre için inziva, ortak yaşam için tek başına çalışan yeraltı direnişçilerinin verdiği mücadele idi. 'Yalnızlıklarının derinliğinde korudukları diğerleriydi.' Daha hafif düzeyde olsa bile pandemideki yalnızlığımız ve yaptığımız fedakarlıklar aynı temel ahlaki anlayışı içerir. Şimdi sosyal olarak izole edilmiş seçimlerimiz gerçek renklerimizi ortaya çıkarıyor.

Diğerleri ise evde oturmak yerine en savunmasız olanları besleyerek şefkatlerini ve özenlerini gösterdiler. Öte yandan, kuralları sadece kendi rahatları için çiğneyenler; bencilliklerini ortaya koydular. Ben de herkes gibi ne kahramanım ne de bencil. Sıradan ve saygın insanlardan biri olmaya çalışıyorum.

 

Pandemi bize özgürlüğü başka yollarla da gösteriyor. Isaiah Berlin'in politik ayrımına göre; işimizi kısıtlama olmadan yürütmek için "negatif özgürlük" ten, bize gelişme ve potansiyelimizi en üst düzeyde gerçekleştirme imkânı veren şeyleri yapmak için de "pozitif özgürlük" ten bahsedebiliriz. Örneğin, zorunlu eğitimin olmadığı bir toplumda ebeveynlere çocuklarını istedikleri gibi eğitmek için negatif özgürlük verilir. Ancak genel olarak konuşursak, bu çocuğa iyi bir eğitim alması için pozitif özgürlük vermez.

Son yıllarda Batı'da, negatif özgürlük yükselişteyken pozitif özgürlük devlete yüklenen bakıcı algısıyla lekelenmiştir. 2020'de öğrenmemiz gereken şey, sağlık hizmetleri, etkili düzenleme ve bazen katı kurallar olmadan, negatif özgürlüğümüzün yararsız ve hatta bazen yıkıcı olduğudur. Devletin müdahalesi olmasaydı çok daha fazla sayıda hayat kaybedilir, işletmeler mahvolur ve işsizlik artardı.

Şimdi negatif ve pozitif özgürlük arasındaki dengeyi yeniden kurma fırsatımız var. Hükümet ile kişisel özgürlük arasında aslında bir değiş tokuş yoktur. Çünkü birçok özgürlük devlete bağlıdır. Sosyal bilimciler Neil ve Barbara Gilbert'in 1989'da 'kolaylaştırıcı devlet' olarak adlandırdıkları ve 2013'te ekonomist Mariana Mazzucato'nun 'girişimci devlet' dediği şey, bize özgürlüğümüzün tüm potansiyelini gerçekleştirme fırsatı vermesi açısından çok önemlidir.
Özgürlüğümüze uyanmamızın bir yolu da neyin mümkün olduğuna dair anlayışımızın artmasıdır. Hastaneler yıllar içinde değil haftalar içinde inşa edilebilir, hava kalitesi neredeyse bir gecede iyileştirilebilir, hükümetler sadece işsizlik maaşı ödemek yerine istihdamı sağlayabilir, özel şirketler, kamu hizmetlerinden sorumlu tutulabilir. Artık hayal ettiğimizden daha fazlası mümkün.

Nazi işgali altında yaşananlar ile COVID-19 belası sırasında yaşadıklarımızı eş tutmuyorum. Ancak birçok ve önemli farklılıklara rağmen, Sartre’ın 1944’teki özgürlük mesajı bugün de aynen geçerlidir. Birincil deneyimimiz kısıtlama, yani özgürlük kaybıdır. Ancak derinlemesine düşünürsek, özgürlüğün gerçekte ne anlama geldiğine, neden önemli olduğuna ve onu daha iyi bir gelecek oluşturmak için nasıl kullanabileceğimize dair yenilenmiş bir anlayışla bu durumu değerlendirebiliriz. 

Belki de yakında geriye dönüp Sartre'ın yaptığı gibi biz de şöyle diyebiliriz: 'Koşullar çoğu zaman acımasızdı. Ancak bu durum bahanelere sığınmadan hayatı tümüyle yaşayabilmemizi mümkün kıldı”.

Çeviren: Uzman Klinik Psikolog Rabia Yavuz

Kaynak:https://psyche.co/ideas/in-a-pandemic-we-learn-again-what-sartre-meant-by-being-free?utm_source=Psyche+Magazine&utm_campaign=3b8a3735e6-EMAIL_CAMPAIGN_12_15_2020_17_30&utm_medium=email&utm_term=0_76a303a90a-3b8a3735e6-71462536

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR