5f60f721534b3__analysis-3606761_640.jpg

Verimliliğin Tehlikeleri ve Yavaşlamanın Hayatımıza Katkıları

15.09.2020

Barry Schwartz

“Yavaşla, çok hızlı gidiyorsun…”
Paul Simon -‘The 59th Street Bridge Song (Feelin’ Groovy)’ (1966)

Verimliliğe adeta tapıyoruz. Daha fazla almak için daha az kullanın. Aynı gün teslimat. Aynı anda birkaç işi birlikte yapmak; bir yandan e-posta gönderirken, bir yandan da mesaj yazmak ve belki de üçüncü bir cihazda sohbet etmek. Verimlilik iyi olarak görülür. Verimsizlik ise savurganlıktır.

Ekonomistler bize artmış verimliliğin, yaşam standartlarımızı geliştirmenin asıl yolu olduğunu öğretiyorlar. Şirketiniz, siz daha verimli hale gelmeden maaş zammı yaparsa, açığı telafi etmek için fiyatlarını yükseltmek zorunda kalacaktır. Tüm şirketler aynı şeyi yaparsa, herkes yerinde sayar- satın aldığınız şeylerin daha yüksek fiyatlarını karşılamak için daha yüksek maaşa ihtiyacınız olacaktır. Bu nedenle, maddi ilerleme sağlamak istiyorsak, daha verimli olmalıyız. Geliştirilmiş tedarik zincirleri, tam zamanında teslimatlar ve iş gücünde gevşeklik olmaması, bunların hepsi verimliliği artırmaya hizmet eder. Bunu başarırsak, hayatımız her geçen gün daha iyiye gidecek veya bize öyle söz verildi.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f60fa5e1155b__road.jpg

Otomobil tasarımında bir litreyle mümkün olduğunca çok kilometre yapmak isteyen otomobil üreticileri için, hava direnci ve yol tutuşu verimliliğin düşmanlarıdır. Finans dünyasında takas, anlaşmazlığın en çok ortaya çıktığı noktadır. Paranın icadından önce, patates çiftçisi yumurta ve sütü takas edebilmek için patates çuvallarını kullanmak zorundaydı. İngiliz tarihçi Niall Ferguson'un Paranın Yükselişi (2008) adlı kitabında bize hatırlattığı gibi, paranın icadının bu verimsizliğin azaltılmasında çok katkısı oldu ve son 200 yılda finans dünyasında meydana gelenlerin pek çoğu bu devrimin devamı olarak görülebilir.

Örneğin kredi, şu anda paranız olmasa da yumurta ve süt için alışverişe gidebileceğiniz anlamına geliyor. O zamandan beri, finansal piyasalar bu verimliliği başka bir seviyeye taşıdı. 'Opsiyon piyasalarının' ortaya çıkması, yakın zamanda satacağınız bir hisse senedini gidip satın alma zahmetine girmeniz gerekmediği anlamına gelir. Sadece satın alacağınıza söz verebilir ve daha sonra opsiyon sözleşmesi tarafından belirlenmiş tarihte belirlenmiş bir fiyata satabilirsiniz. Sonrasında, tercihi hisse senedi yerine opsiyonun ticaretini yapabilirsiniz.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f60f82b643f4__climate-change.jpg

Bu gelişmelerin her biri ve diğerleri, bir kişinin zaman ve enerji harcamadan –yavaşlatıcı bir sürtünme olmadan işini yapmasını kolaylaştırdı. Her biri ekonomik işlemleri daha hızlı ve daha verimli hale getirdi. Açıkçası bu, bazı yönlerden iyi. Ancak 2008 mali krizi, bunun varsayıldığı kadar avantajlı olmadığını düşündürttü. İpotek ve diğer krediler, ticari varlıklara (‘Menkul Kıymetler’) dönüştürülmemiş olsaydı, bankacılar her başvuru sahibinin kredi değerini değerlendirmekle vakit harcayabilirdi. İnsanlar nakit çekmek için bir bankaya gitmek zorunda kalsalardı, daha az harcayabilir ve daha fazla tasarruf edebilirler. Bu sadece spekülasyon değil – örneğin, Nobel ödüllü ekonomist Richard Thaler'ın incelediği bir araştırma, insanların kredi kartıyla bir şeye nakitten daha fazla ödeme yapacağını gösteriyor. Belki de bizi yavaşlatmak için küçük bir sürtünme kuvveti hem kurumların hem de bireylerin daha iyi finansal kararlar almasına izin verecektir.

Bir miktar motivasyon mükemmel performans üretir; aşırı motivasyon boğucudur. Bir miktar grup iş birliği, dayanışmayı sağlar ve üretkenliği artırır; fazlası ise yorgunluğa yol açar. Bir miktar empati, başka bir kişinin neler yaşadığını anlamanızı sağlar; fazlası ise zorlu şeyleri konuşmanızı ve yapmanızı engelleyebilir. Benzer şekilde, Seçim Paradoksu (2004) adlı kitabımda, seçme özgürlüğünün hiç olmadığı bir hayatın yaşamaya değmeyeceğini, çok fazla seçeneğe sahip bir hayatın ise felce, kötü kararlara ve memnuniyetsizliğe yol açtığını savundum. Motivasyon, iş birliği, empati, seçim ve verimlilik de dahil olmak üzere hayatın birçok alanında -Aristoteles'in ‘ortalama’ olarak adlandırdığı- doğru miktarı bulmak hem bireyler hem de toplum olarak karşılaştığımız önemli bir zorlu görevdir.

Fakat ortalamayı bulmak hiç de kolay değil. İngiliz şair William Blake'in Cennet ile Cehennemin Evliliği'nde (1790-93) ileri sürdüğü gibi: ‘Yetenden fazlasının ne olduğunu bilmezsen neyin yeterli olduğunu asla bilemezsin.’

Neden temel malzemeleri ve makineleri stoklamadık, hastane kapasitesini arttırmadık, ya da tedarik zincirlerimizin sağlamlığını garantilemedik? Nedeni elbette, bunun verimsizlik ve kâr hırsızlığı olarak görüleceğidir. Bir depoda toz toplayan maskeler ve önlükler için harcanan para her zaman piyasada daha ‘kazançlı’ kullanıma konabilir. Aynı şekilde, ‘sıradan’ koşullar altında ihtiyaç duyulandan daha fazla insanı istihdam etmek veya uluslararası tedarik zincirlerine bel bağlamak yerine ürünleri kendinizin yapması verimsizlik olarak görülecektir. Öyleyse, bir dahaki sefere daha hazırlıklı olmak için şimdi ve burada daha az 'verimli' yaşamayı öğrenmemiz gerekir.
Bu açıdan bakınca görüldüğü üzere, en azından biraz verimsizlik bir sigorta poliçesi gibidir. Kendi durumunuzu düşünün. Her yıl bir araba kazasına girmediğiniz, evinizin yanmadığı ve sağlıklı kaldığınız için, paranızı birçok gereksiz sigorta ürünlerine "boşuna harcadığınızı" ve tüm bu sigorta primleri olmadan finansal olarak daha iyi olacağınızı düşünebilirsiniz.
Çoğumuz sigortaya boşuna para harcadığımız hissinden hoşlanmaz. O parayı, giyinmeye, yemeye ya da gezmeye harcamak isteriz. Birkaç yıl önce, yoğun çabalarım sonucu ihtiyarlayan annemi temel sağlık sigortası poliçesini daha kapsamlı bir sigorta ürünüyle tamamlamaya ikna ettim. Maddi olanakları mütevazıydı ve sigorta poliçesi ucuz değildi. O yıl geçti ve neyse ki, ekstra sigortanın kullanılmasını gerektirecek ciddi bir tıbbi durumu olmadı. Yenileme zamanı geldiğinde, annem karşı çıktı çünkü bir yıl önce harcadığı para gerçekten de ‘boşa harcanmıştı’. Cevap olarak, belki de gereğinden fazla rahatsız edici bir şekilde, gelecek yıl ciddi bir hastalığa sahip olması halinde şanslı olabileceğini ve sigortadan parasının karşılığı kadar yararlanabileceğini belirttim.

Neyse ki birçok alanda, devlet düzenlemeleri sigortayı mecburi kılarak giderek artan kişisel finansal verimlilik arzumuzdan bizi koruyor. Yasalar, arabalarımızın sigortalanmasını gerektirir ve ipotekli borçlular evlerimiz için aynı şeyi gerektirir. Amerika Birleşik Devletleri'nde, 'Obama sağlık reformu' (2010'da yürürlüğe giren, sağlık sigortalı ABD vatandaşlarının sayısını artırmak için hazırlanmış olan yasa), 2017'de geçirilen vergi yasalarının uygulamadaki cezaları kaldırarak bunu uygulanamaz hale getirmesine kadar, aslında insanları sağlık sigortası yaptırmaya zorladı. Birçoğumuzun genel olarak sigortalanmadığı kanaatindeyim, ancak devletin mecburi kıldığı bu çeşitli sigorta gereksinimleri olmasaydı, sorun çok daha kötü olurdu.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f60f861cfa4a__multi-tasking.jpg

Sigortanın sağladığı şeylerden biri, ne kadar yetersiz olursa olsun, tamamıyla belirsiz bir dünyadan gelebilecek şoklara karşı dayanıklı olmamızı sağlamasıdır. Ve dünya tamamıyla belirsizdir. İngiliz ekonomistler John Kay ve Mervyn King'in Radikal Belirsizlik (Radical Uncertainty, 2020) adlı eserinde belirttikleri gibi gelecekteki gerçekleşme ihtimali uzak olan çeşitli durumlara olasılıkları ekleyerek risk hesaplama çabaları çoğunlukla bilim kurgudur. Dünya, bir rulet çarkından veya bir çift zardan çok daha karmaşıktır.

Bu büyük belirsizlik karşısında ne yapmalıyız? Karar verirken, hangi seçeneğin bize en iyi sonuçları vereceğini kendimize sormak yerine, dünyanın gelecekteki muhtemel durumlarını düşündüğümüzde, hangi seçeneğin bize yeterince iyi sonuçlar vereceğini soruyor olmalıyız. Emeklilik hesabımızdaki yatırım getirisini en üst düzeye çıkarmaya çalışmak yerine, finansal bir hedef belirlemeli ve sonrasında, gelecekteki en geniş finansal koşullar altında bu hedefe ulaşmamızı sağlayacak yatırımları seçmeliyiz. ‘En iyi’ işi aramak yerine, iş arkadaşları ve yöneticiler değişirken ve gelecekteki ekonomi dönüşürken yeterince iyi ve tatmin edici bir iş aramalıyız. En iyi üniversiteyi seçmeye çalışmak yerine, çekilmez bir oda arkadaşı ve sıkıcı bir biyoloji öğretmeniyle bile yeterince iyi olacak bir üniversiteyi seçmeliyiz.

Karar vermede bu yaklaşımı tanımlamak için kullanılan terim yetinmelik davranıştır (satisficing). Ve tamamıyla belirsiz bir geleceği göz önüne alan bir yetinmelik davranış, güçlü bir yetinmelik davranış olarak adlandırılabilir. Yetinmelik davranış bir sigorta şeklidir -finansal çöküşlere, küresel pandemilere, kötü patronlara, sıkıcı öğretmenlere ve berbat oda arkadaşlarına karşı bir sigortadır. Sigorta, bir kemer ve pantolon askısı takan adam gibi hantal görünebilir. Belki ikisine birden ihtiyacımız yoktur, ama ya ikisi de olmazsa, ne olur?

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f60f7d243e84__child-protection.jpg

Kapitalizmin, 2008 mali krizi ile ortaya çıkan asıl kusurunun, ölçüsüz ve tek amaçlı bir şekilde kâr ve verimlilik peşinde koşması olduğunu düşünüyorum. Ve belki de 2019-20 pandemisine hazır olmayışımızda açığa çıkan asıl kusur, aynı şeyin bir tezahürüydü. Kapitalizmin dizginlenemez veya tek amaçlı olması gerekmez. Yüksek yaşam standartlarına sahip diğer toplumlarda böyle değildir ve ABD tarihinde de tam olarak böyle olmamıştır. Belki de bizi yavaşlatmaya yarayan belirli sosyal normları yeniden canlandırmanın tam zamanıdır. Örneğin, insanlar evlerini finansal yatırım olarak görmeyi azaltıp, daha çok, çocukların, köpeklerin, arkadaşların, komşuların ve içinde bulundukları topluluğun yavaşlatıcı sürtüşmeleriyle dolu yaşam alanları olarak düşünürlerse, sadece kâr amacıyla ev satın alma ve satmayı düşünerek yapılan mal mülk spekülasyonu daha az olabilir. Şirketler, içinde bulundukları toplulukların hizmetkarları olmanın sorumluluğunu hissetselerdi, bazı pozisyonları kaldırarak işleyişlerini farklı bir bakış açısıyla düzenlerlerdi.

Araba sürerken nereye gittiğimizi biliriz ve kontrol bizdedir, bu yüzden hız iyi hissettirir, ancak bu durumda dahi, buzlu bir yolla karşılaştığınızda biraz sürtünme felaketi önleyebilir.

Sürüş yeterince risklidir ve hayat sürüş kadar öngörülebilir değildir. Nereye gittiğimizi her zaman bilmeyiz. Her zaman kontrol bizde değildir. Gizli buzlanma her yerdedir. Yaşadığımız belirsiz dünyada bizi yavaşlatacak ufak bir şey hayat kurtarıcı olabilir. Bireyler olarak ve bir toplum olarak hayatımızda sürtünme kuvveti ile yavaşlamak, sistem içerisinde dayanıklılık kazandırmaktadır. Bu, felakete karşı bizim sigorta poliçemiz olabilir.

 

Tercüme: İclal Eskioğlu Aydın

 

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR