5f3f66bc7db5c__covid-19.png

Pandeminin Ruh Sağlığımız Üzerindeki Yedi Etkisi

21.08.2020

Kira M. Newman

Yalnız değilsiniz. Dünyanın farklı yerlerindeki pek çok insan depresyonda, kaygılı ya da stresli. Yalnızca bazıları bunları diğerlerinden daha fazla yaşıyor.

Dünyanın pek çok yerindeki epidemiyolojistler ve virologlar, daha önceden bilinmeyen Covid-19 virüsünü anlamak ve durdurmak için mücadele ediyorlar. Bu süreçte daha farklı durumlarla ilgilenen bir grup araştırmacı var: pandemide ruh sağlığı.

Bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıyayken, birbirimizden uzak kalmak zorunda kaldık ve her birimiz eşi benzeri görülmemiş bir şekilde farklı seviyelerde korku, belirsizlik, belki iş kaybı ya da yas yaşadık.

Tulane Üniversitesinden Frederick Buttell ve Regardt J. Ferreira, bir “Psychology Trauma” dergisinin özel bir yayınında şöyle diyor; “İronik olarak toplum sağlığını sağlamak için kritik olan stratejilerin çoğu ruh sağlığı problemi yaşama riskini arttırmış olabilir.” 

Çin, İspanya, Amerika ve başka ülkelerden son çıkan çalışmalarda araştırmacılar, dünya çapındaki bu durumla topluluklar olarak gerçek hayatta nasıl başa çıktığımızı keşfediyorlar. Sonuçlar moral verici olmadığı gibi, şaşırtıcı da değil. Acı ve ızdırap çekiyoruz, bazılarımız ise diğerlerinden daha fazla. İşinizi kaybetmiş ya da hastalıktan dolayı sevdiğiniz bir kişiyi kaybetmiş olmanız gerekmiyor. İnsanlar karmaşık canlılardır, dolayısıyla pandemiye karşı verdiğimiz duygusal tepkiler de.

Bütün bunlar başladığında, virüsün nasıl yayıldığını ve ellerimizi profesyonelce nasıl yıkamamız gerektiğini öğrendik. Şimdi önümüzde böyle bir dönemde ruh sağlığımıza ne olduğuna ve bu sorunlarla nasıl başa çıkabileceğimize dair öğrenmemiz gereken dersler var.

1. Endişeliyiz, depresifiz ve sarsılmış durumdayız

Ocak ve şubat aylarında Covid-19 virüsü dünyaya Çin üzerinden yayılmaya başladığında, araştırmacılar çoktan evlerinde karantinaya girmiş olan vatandaşlara anketler yollamaya başlamıştı bile. 10,000 katılımcının üzerindeki yarım düzine çalışmada, araştırmacılar kişilerin pandemiden öncekine göre çok daha kötü ruh sağılığı problemleri yaşadığı sonucuna ulaştılar. Kişilerde yüksek düzeyde stres, kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) semptomları vardı. Araştırmalara bağlı olarak, katılımcıların neredeyse yarısı ciddi depresyon işaretleri gösterirken, %35’lik bir kısım ise ciddi anlamda kaygı semptomları gösteriyordu.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f3f670cad57f__1.png

Ocak ayının sonlarından şubat ayının sonlarını kapsayan ve Çin’in 190 ayrı şehrinde 1.700’den fazla kişiyi takip eden bir çalışma yapıldı. Pandeminin doruk noktasına ulaştığı dönemde, bu kişilerin kaygı, stres ve depresyon semptomları değişmedi. TSSB’ye dair semptomları ise ufak bir düşüş gösterirken, aynı zamanda bu kişiler pandeminin getirdiği hayata alışmış da görünmüyorlardı.

Mart ayının sonlarına doğru, İspanya dünyada Covid-19 kaynaklı ölüm sayılarında dünyada ikinci sıradayken, 3,500’e yakın İspanyol vatandaşı bazı anket sorularına tabi tutuldu. Pek çok kişide klinik anlamda ruh sağlığı problemleri olduğuna dair bulgulara rastlandı: %19 oranında depresyon, neredeyse 20% oranında anksiyete ve %16 oranında TSSB. Slovenya’nın salgın hastalığını ilan etmesinin ardından geçen bir haftalık süre içerisinde, soruların yöneltildiği binlerce kişiden neredeyse yarısı yüksek düzeyde stres bulgularına sahipti. Nisan ayında, Amerikalıların %14’ü ciddi anlamda psikolojik stres yaşıyordu. Bu oran 2018 yılındaki oranın üç katından da yüksek bir orandı.

Araştırmaların sonuçlarına göre, yaşanılan bu stres ve yoğun kaygı durumu kötü uykuya sebep oluyor ve kişilerin hayatlarında bir kısır döngü oluşturuyordu. Pandemi sürecinde, ne kadar fazla geç saatlerde uyanık kalırsak, üzerinde kontrol sahibi olamadığımız endişelerimizi o kadar fazla yeniden düşünüyorduk. Buna bağlı olarak ruh sağlığımız da bir o kadar kötüleşiyordu.

 

2. Bazılarımız yalnız, fakat hepimiz değiliz

“Evde kal” çağrıları ve yönergeleri ve sosyal anlamda kişilerden uzaklaşmak pek çok kişiyi toplumdan izole edilmiş hale getirdi. Bunun beraberinde kişilerdeki yalnızlık hissi artması da oldukça normal. Amerika’daki 7 yetişkinden 1’i, 2020 yılının Nisan ayında ya sıklıkla ya da sürekli yalnız olduklarını söylüyorlar. Bu oran da 2018 yılının verilerinin %25’inden de fazla. Fakat bir başka araştırmacı grubu yine Amerika’daki 1,500’den fazla kişiye yönelttiği sorularda şaşırtıcı bir şekilde dikkate değer bir “dirençlilik” gözlemlemiş. Kişiler yalnızca zamanla yalnızlaşmamış, fakat aynı zamanda Ocak’tan Nisan’a kadar geçen bu sürede, başkalarından alabildikleri güçlü bir destek kazandıklarından bahsetmişler. 

Aile bireyleri ve dostlarla gerçekleştirilen tüm telefon ya da görüntülü konuşmalar, yeni bir “birlikte olma hali” yaratmış olabilir diyor Martina Luchetti ve Florida Devlet Üniversitesi’ndeki diğer çalışma arkadaşları. “Pek çok kişi, kendisini virüsün yayılmasını önlemek amaçlı gösterilen toplumsal çabaların bir parçası gibi hissetti. Böyle bir durumda birlikte olmanın verdiği his dirençliliği arttırmış olabilir.”

Fakat bu durum herkes için pek geçerli olmadı. Daha genç ya da yalnız yaşayan kişiler veya kronik bir sağlık problemi olan kişiler toplumdaki diğer kişilerden daha fazla yalnız hissetti. Nisan ve mayıs aylarında, Amerika’da yapılan bir çalışmanın bulgularına göre, 30 yaşının altındaki kişilerin neredeyse 3’te 2’si yüksek seviyede yalnızlık hissine sahipken, %37’si de ailesinden çok düşük seviyede destek aldığını söylüyor.

Cindy H. Liu diyor ki; “Sosyal gruplarla görüşemiyor olmak, kişiyi durumlara karşı daha savunmasız ve kötümser düşünmeye itebilir.”

3. Aile içi şiddet arttı

Nisan ayının başlarında, Birleşmiş Milletler, pandemi sürecinde hızla artan kadına karşı şiddete karşı dünya çapında hızlı bir aksiyon alması konusunda devletlere çağrıda bulundu. 

Çin’in Wuhan kentine bağlı bir polis merkezinin raporlarına göre, 2020 yılının şubat ayındaki kadına şiddet vakaları 2019 yılının aynı ayındaki vaka sayısından üç kat fazlaydı. New Orleans şehrinde ise aile içi şiddet saldırıları ocak ayından Nisan ayına kadar olan sürede %37’ye sıçramış durumda. Benzer oranlar İspanya, İtalya, Almanya ve Brezilya’da da görüldü. İnsanlar eve kapalı kaldıkça, yardım hatlarına olan çağrılar da artış göstermekte.

Bilimsel araştırma anketleri yalnızca başlangıç denebilir, fakat bazı ön sonuçlar da bu gidişatı desteklemekte. Daha önceden de aile içi şiddete maruz kalan kişilere bakıldığında, bu vakaların %60’ında durumun daha da kötüleştiğini aktarıyor Buttell ve Ferreira.

Onların görüşlerine göre, bu durum pek çok faktörden kaynaklanıyor: kişiler kendilerini istismar eden partnerleriyle evde daha çok vakit geçiriyor, işsizlik ve ekonomik anlamda stres verici durumlar çatışmalara sebep oluyor, sığınma evleri kapılarını kapatıyor ve güvenlik güçleri tutuklama konusunda teşvik edilmiyorlar. 

Şüphesiz ki istismar tehdidi; pandemi döneminde kişilerin zaten yaşamakta olduğu stres, kaygı ve korkuyla birleşiyor.

 

4. Etkiler kişiliğe, yaşam tarzına ve demografik şartlara göre değişiklik gösteriyor

İleri yaştaki kişiler Covid-19 için daha yüksek risk taşıyorken, daha genç yaştaki kişilerin duygusal anlamda bir mücadele içinde olduğu görülüyor. İspanya, Çin ve Slovenya’dan gelen araştırmalara göre, Covid-19 döneminde kişi genç yaştaki kişiler daha depresif, sarsılmış, kaygılı ve stresli durumda. Aynı durum yine aynı şekilde yalnız olabilecek kadınlar için de geçerli.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f3f67237d4a0__2.png


Bu durumun neden doğru olabileceğine dair net bir açıklama yok fakat araştırmacılar bize bazı spekülatif açıklamalar sunuyor. Kadınlar genel anlamda ruh sağlığı bakımından daha kötü durumda oluyorlar. Bazı stres verici unsurları ise daha yoğun yaşıyorlar. Örneğin, bir kadın hem çocuğuna bakmanın hem de işini kaybetmenin stresini yaşayabiliyor ve bütün bunlar kadınlara çok daha yüklü bir stres bırakıyor.

Daha genç kişiler-özellikle de uzaktan eğitime uyum sağlamak zorunda kalan öğrenciler- için bozulan rutinleri bir sorun olabilir. Çin’de ve Amerika’da yapılan çalışmalarda, pandemi kişilerin günlük hayatını ne kadar etkilerse hissettikleri kaygının da o oranda arttığı sonucuna ulaşıldı.

Pandemi döneminde önemli gözüken iki birbiriyle ilişkili özellik belirsizliğe tahammül etme ve strese tahammül etme becerilerimiz olarak gösterilebilir. Bir kişi için belirsizlikle baş etmek zaten zorken, bu kişi belirsizlik karşısında daha az rahat hisseder. Özellikle şu anda, düşünceler arasında daha çok kaybolan, daha yoğun korku hisseden ve daha fazla depresyon, kaygı ve TSSB yaşayan kişiler de bu kişiler.

 

5. Dezavantajlı gruplar için durum daha kötü

Dünya çapında yapılan araştırmalarda araştırmacılar pandemi döneminde hangi kişilerin ruh sağlığı problemlerine karşı daha hassas olduğunu inceledi. Kişileri risk grubuna sokan çok az sayıda temel faktöre ulaştılar.

Birkaç çalışmanın sonuçlarında, sağlık durumu daha kötü ya da kronik hastalığı olan kişilerin stres, kaygı, depresyon ve TSSB semptomları göstermeye daha yatkın olduğu görüldü. Pek tabi ki bu durum bu kişilerin Covid-19’a karşı daha yüksek bir risk teşkil etmesinden de kaynaklanıyor olabilir.

Bunun dışında, kişilerin gelir ve eğitim düzeyi de etki eden bir faktör olarak bulundu. Araştırmaların gösterdiğine göre, ekonomik geliriniz daha az istikrarlıysa ve eğitim düzeyiniz daha düşükse, daha fazla kaygı, depresyon ve stres semptomları göstermeniz muhtemel. Pandemi ülkelerin ekonomisini ve insanların finansal geleceklerini ciddi anlamda tehdit ediyor, fakat bu durum zaten bir mücadele içerisinde olan insanlar için daha da kötü. Çok gerçekçi konuşmak gerekirse, maalesef hepimiz aynı gemide değiliz.

Nisan ayında 5,000 Amerikalı ile yapılan bir anket, en düşük gelir düzeyine sahip insanların Covid-19 virüsüne yakalanmaktan en çok korkan kişiler olduğunu da gösterdi. “Amerikalılar pandeminin getirdiği duygusal zorluklarla baş etmeye çalışırken, sosyoekonomik basamakların alt kısımlarında olan kişilerin daha fazla bir mücadele içerisinde olduğu kaçınılmaz bir gerçek.” diyor David Sbarra.

6. Etkiler ırkçılık faktörüyle de iç içe geçmiş durumda

Herkes için eşitlik göstermeyen etkiler kimin yaşayıp kimin öldüğü konusuna kadar genişlemiş durumda.

Siyahilerin virüsten enfekte olma ihtimali daha yüksekken, test edilip tedavi altına alınma ihtimalleri ve dolayısıyla Covid-19’u atlatabilme ihtimalleri de daha düşük. Andrea King’in Greater Good için yazmış olduğu bir makalede, ırkçılığın tarihi siyahi topluluklar için pandemi döneminin en kötü sağlık koşulları, bakıma en az ulaşılabilirlikle ve sağlık sistemine daha büyük bir güvensizlikle sonuçlandığını söylüyor.

Bu da demek oluyor ki, bu kişiler kendi hayatlarından endişe duymak için daha fazla nedene sahipler ve kayıp yaşama ihtimalleri daha yüksek. Bir araştırmaya göre, siyahi Amerikalıların 4’te 1’inden fazlası Covid-19’dan ölen ya da hastaneye yatan bir kişiyi tanıyor. Oysa bu oran beyaz Amerikalılar için 10’da 1 şeklinde. 

Bütün bu zorluklar Amerikalı siyahi vatandaş George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi sonrası daha da kötüleşti. Floyd’un ölümü ırkçılığa karşı adalet konusunda ülke geneli protestoları tetikledi. Aynı zamanda, pek çok gözlemcinin söylediğine göre, bu durum pandemiyi pek çok siyahi Amerikalı için çok daha zor hale getirdi.

“Siyahiler pek çok yönden yaşam tehdidi ile karşı karşıya kaldı” diyor Riana Anderson. “Bu durum oldukça yorucu, tüketici, bunaltıcı ve kesinlikle fazladan bir stres etkeni.” Anderson, aile ve topluluk desteğinin siyahi topluluklar için güçlü bir destek olduğunu söylüyor fakat fiziksel anlamda kişilerden uzak kalmalarının da bu güce ulaşmada onlara zorluk çıkardığının altını çiziyor.

Başka ırklardan insanlar da pandemi döneminden orantısız olarak zarar görüyorlar. Latin ırkına mensup yetişkinlerin neredeyse 5’te 2’i bu 2020 yılının nisan ayında ciddi anlamda psikolojik stres yaşamaktaydı. Latin ırkına mensup kişilerin Amerika tarımındaki iş gücünün yarısından fazlasını oluşturduğu göz önünde bulundurulursa, oldukça önemli bir grup çalışan işleri sebebiyle ciddi anlamda virüse yakalanma riski taşımakta. Bir başka önemli konu ise pandemi süreci Çin’in Wuhan kentinde başladığından beri Asyalılara karşı ırkçılıkta ciddi bir artış olması.

Tüm bu adaletsizlikler kişilerin ruh sağlığı hizmetlerine ulaşımlarının yetersiz olmasıyla da birleşerek ruh sağlığı alanıyla ilgili yeni problemler doğurmakta.

7. İş durumunuz önem taşımakta

Şu anda pandeminin günlük hayatımıza etkilerini düşündüğümüzde bu sürecin işimize olan etkisi belki de en önemli etki sayılabilir.

Gıda satışı, kuryelik, taşımacılık ve çöp toplayıcılığı gibi işler yaparak risk altında çalışan pek çok kişi varken; doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları da Covid-19 hastalarının tedavisinde en önemli rolü oynuyorlar. Pek çok ofis uzaktan çalışmaya geçti ve çalışanlarından evlerinde izole olmalarını istedi. Aynı zamanda pek çok kişi de işi ve çocuklarıyla ilgilenme işini birlikte yürütmeye çalışıyorlar.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5f3f673405697__3.png

Pek çok insan ise pandemi döneminde ya çalışamadı ya da işe geri dönebilmeyi bekliyor. Maalesef bazıları ise işlerini tamamen kaybettiler. Amerika’daki işsizlik oranı ise şubat ayından nisan ayına kadar dörde katlanmış durumda. Bu oran temmuz ayında %10 olarak seyretti.

Şubat ortasında Çin’de yapılan bir araştırma bazı çalışma durumlarını inceledi. Açıkça görülen şuydu ki; geçici olarak çalışamayan- işten çıkarılmamış olsalar bile- kişilerin ruh sağlığı durumları çok daha kötüydü. Ofis ortamında çalışmak çok riskli gözükürken, gerçekte çok daha stresli ve hayattan tatminsiz hisseden kişiler evden çalışan kişilerdi.

Kendinize ve başkalarına ilgi gösterin

Bu durumla ilgili kontrol edemediğimiz çok şey var ve bu oldukça stres verici. Yukarıda bahsedilmiş olan bazı risk faktörlerine sahip olabilirsiniz ve bununla ilgili yapabileceğiniz pek bir şey de yok.

Peki neyi kontrol edebilirsiniz? Bu sorulacak ilk soru olmalı.

Mart ayında 28 ülkeni katılımıyla gerçekleşen bir çalışma, kişiler ne kadar çok sosyal medya kullanırsa korku seviyeleri de o kadar artıyor. Çin’deki sürekli sosyal medya kullanıcıları çok daha depresif ve endişeli hissetmeye yatkınlardı. Bunun bir sebebi de pandeminin etkilerini en çok gösterdiği dönemde bunun çevrimiçi platformlardaki başlıca tartışma konusu olmasıydı. Facebook’ta vakit geçirmek size iyi gelmiyorsa, sosyal medyaya ayırdığınız zamanı limitlemeye çalışın. 

Cehalet mutluluk mudur? Hayır. Bilgi almak için doğru kaynakları seçmek asıl önemli olan. Görünüşe göre, Covid-19 ile ilgili aldığı tıbbi bilgilerden çokça tatmin olan Çin vatandaşları, çok daha az stres, kaygı, TSSB ve depresyon belirtileri göstermekte. Bilgi almak belirsizliği ve kaygıyı azaltmaya yardımcı olur. Fakat kendimizi haddinden fazla bilgiye boğmak rahatsızlık verebilir. Çevrimiçi olsun ya da olmasın haberleri okuyan, ailesinin başına gelebilecek en kötü senaryoları düşünen ve günde Covid-19’la ilgili haberlere üç saatten fazla vakit ayıran kişiler çok daha kaygılı oluyor.

Haber almaya ve sosyal medyada geçirdiğimiz vakte ara vermenin dışında, basit anlamda güvenliğinizi sağlamak ve hijyeninize dikkat etmek ruh sağlığınıza da yardımcı olabilir. Ocak ve şubat aylarında Çin’de gerçekleşen çalışmalarda, ellerini doğru yıkayan, maske takan ve başkalarıyla araç gereç paylaşmaktan kaçınan kişilerin depresyon, kaygı, stres ve TSSB belirtilerini göstermeye daha az meyilli oldukları gözlendi.

Mart ayından bu yana, Greater Good Covid-19 döneminde iyilik durumumuzu nasıl koruyacağımıza dair ipuçları vermekte. Çoğunlukla burada bahsedilenler yeni şeyler değil. Normal hayat ya da pandemi dönemi fark etmeksizin, ilişkilerimizde iletişimi kesmeyip stresle sağlıklı bir şekilde başa çıktığımızda sorunların üstesinden daha iyi geliyoruz.

Fakat acı ve zorluklara karşı çıkar yollarımızı kendimiz geliştiremeyebiliriz. Şu anda yaşadığımız durum bir travma ya da en azından başlıca bir stres etkeni. Bu dönem- durumunuza bağlı olarak- hayatınızın az ya da çok daha zorlaştığı dönemlerden biri. Kötü hissetmek insan olmanın bir parçası. Ve şu anda, daha iyi hissetmek için çalışıyor da olsak, iletişimde kalıp başkalarına yardım da etsek, bu pek çoğumuzun yüzleşmesi gereken bir durum. 


Kaynak: Greater Good

 

Çeviren: Yonca Kanburoğlu

 

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR