607f1324d69bb__1.jpg

Doğa İyidir Ama Onu Reçete Edebilir Miyiz?

20.04.2021

Jeremy Mynott

Esas olarak romancılığı ile tanınan Iris Murdoch aynı zamanda profesyonel bir filozoftu. Kendisi, The Sovereignty of the Good (İyinin Egemenliği) kitabındaki bu cümlelerde doğaya yönlendirilen dikkatin insan üzerindeki dönüştürücü gücünü anlatıyor:

‘’Kaygılı ve küskün bir ruh halinde penceremden dışarı bakıyorum, prestijime verilen zarar hakkında saplantılı düşüncelere dalmışım ve etrafımı saran şeylerden bîhaberim. Aniden, havada süzülen bir kerkenez görüyorum ve o anda her şey değişiyor. Saplantılı düşüncelerle kendini değersizleştiren benliğim yok oluyor. Artık kerkenezden başka bir şey yok.’’

Bu cümleler, hem doğanın insan üzerindeki canlandırıcı gücüne dair süregelen geleneksel düşünceleri yansıtıyor hem de son yıllarda oluşan, doğa terapisine yönelik şiddetli toplumsal olumlamayı içeriyor. 

Doğa sizin için iyidir. Ancak bu, doğayı reçete etmemiz gerektiği anlamına gelmez.

Doğanın insanlar için iyi olduğu fikri birçok insanın kişisel anılarından yola çıkılarak onaylanmış, doğanın zihinsel ve fiziksel sağlığımız üzerindeki etkilerini ölçen bilimsel araştırmalarla desteklenmiş ve bütün önemli yaban hayatı koruma kurumları tarafından coşkuyla kabul edilmiş basmakalıp bir fikirdir. Nitekim, Birleşik Krallık hükümeti yeni Çevre Yasa Tasarısında kendinden emin bir şekilde şunu duyurmuştur: ‘’Doğa halk sağlığı ve refahında hayati bir rol oynuyor’’. Yani, doğanın bizim için gerçekten iyi olduğu fikri artık resmiyet kazanmıştır. Ancak, her şey gerçekten bu kadar basit midir? Bu fikri savunan herkes aynı doğadan ve aynı insan ihtiyaçlarından mı bahseder? Ve ‘’insan doğası’’ bu tartışmaya nereden dahil olur? Bence, Murdoch bizi bu konu ile ilgili daha farklı ve derin bir kavrayışa yönlendiriyor. 

Genel anlamda, doğanın faydalarına inanmak kolaydır. Temiz havada bir yürüyüş, biraz yeşillik manzarası ve kuş sesleri içgüdüsel olarak hepimizi daha iyi hissettirmez mi? Daha bile fazlasını yapabilir; tabii eğer doğayı aktif olarak keşfeder ve onunla bir şekilde ilişki kurarsak. Bunu zaman zaman kendim de kuvvetli bir biçimde hissederim. 

Aslında, diğer iki doğa bilimci Michael McCarthy ve Peter Marren ile birlikte yazdığımız The Consolation of Nature (2020) kitabında bu tür deneyimleri okuyucu ile paylaştık. Bu kitabı yazarken kendimi doğanın harikaları ve zevklerine her zamankinden çok kaptırmış olsam da onun'' tıbbi anlamda yararlı'' ilan edilmesi konusunda giderek daha da şüpheci olmaya başladım. 

Doğa sizin için iyidir. Ancak bu, doğayı reçete etmemiz gerektiği anlamına gelmez.

Başlangıç olarak, tabiat gerçekten de sağlığın tadını çıkarabilmek için gerekli veya yeterli koşulları oluşturacak deneyimler sağlayabilir mi?

Elbette gerekli bir koşulları sağlayamaz çünkü; hepimiz doğaya pek ilgi duymayan ama mükemmel psikolojik veya fiziksel sağlığa sahip insanların var olduğunu biliriz. Diğer taraftan, kendini doğaya adamış birçok insan ciddi hastalık, depresyon veya stresten korunamayabilir. Yani yeterli bir koşul da değildir. Richard Mabey’in, doğa terapisinin yas, depresyon, bağımlılık ve umutsuzluk gibi duygular üzerindeki iyileştirici etkisini kişisel anılarıyla destekleyerek anlattığı Nature Cure (2005) kitabı, bu türde yazılacak diğer kitaplar için bir ilham kaynağı olmuştur. Ancak, her ne kadar Mabey’in çalışması harika bir doğa bilimci tarafından ortaya konulmuş edebi bir klasik olsa da başlığı biraz yanıltıcıdır. Şiddetli depresyonu Mabey’in doğaya eskiden olduğu gibi tepki vermesini engellemiştir ve kendisi ancak iyileşmeye başladıktan sonra yaşam boyu sürecek olan tutkusu olan tabiatın tadını tekrar çıkarmaya başlayabilmiştir. Mabey, kitabın diğer bölümlerinde de kimi zaman olumsuz sonuçlanmış, oldukça karışık ve kişisel hikayeler anlatmıştır. Kısacası, bir tür olarak, etkili doğa tedavileri kitaplarının, güvenilir bir tıp kütüphanesinden çok, bir yayıncının icadı olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Yine de etkili doğa tedavileri kitaplarının anlattığı şey, hızlı bir şekilde iyileşmek için alabileceğiniz bir doğa hapı veya yeşil Prozac'ın olmadığıdır. Mekanizma bu şekilde çalışmaz. Nasıl çalıştığını anlatmak çok daha zordur. Bu çalışma prensibini anlamaya çalışırken, doğanın bazı insanlara, bazı zamanlarda ve bazı açılardan yardımcı olduğu şeklindeki mütevazı bir iddiayı savunmaktansa çok daha spesifik olmalıyız. Örneğin; doğanın hangi kısmına veya yönüne maruz kaldığımız bir fark yaratır mı? Bitkiler ve kuşlar bizim içim memelilerden veya böceklerden daha mı iyidir? Ya da bazı kuşlar diğerlerinden? Vahşi olan mı uysal olan mı? Ne de olsa bir başka önemli eser olan H is for Hawk (2014) adlı kitabın yazarı Helen Macdonald teselliyi esir bir kuşta bulmuştur. Hepsi doğanın bir parçası olan balçık küfleri, yılanlar ve örümceklere ne dersiniz? Veya bakteri ve virüslere? Güncel çevresel söz biliminin ana temalarından biri, insanların kendilerinin de doğanın ayrılmaz bir parçası olduğudur. Fakat diğer insanlar, doğa ve vahşi yaşamla daha fazla temasa geçmek için kaçınmaya çalıştığımız şeyin bir parçası değil midir?

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/607f14936b939__4.jpg

Roger Ulrich’in 1984 yılında yayınlanan makalesi, safra kesesi ameliyatı sonrası iyileşme sürecindeki hastalardan, ağaç ve yeşillik manzaralı bir dış mekâna bakan yataklara sahip olanların, beton ve duvarları gören bir iç mekâna bakan yataklara sahip olan hastalara göre daha hızlı ve daha iyi iyileşme gösterdiklerini kanıtladığından beri bilim adamları bu tür değişkenleri izole etmeye çalışmıştır. Söz konusu makale şimdilerde okunmaktan çok alıntılansa da Ulrich araştırmanın yetersiz yönlerini vurgulamaya dikkat etmektedir. Örneğin, tuğla duvarların üzerinde çekici resimler olması, hastaların iyileşme süreci açısından bir fark yaratır mıydı? Şanslı hastalar için fark yaratan faktör gerçek bir dış mekân manzarası mıydı yoksa cansız bir tabiat, gökyüzü, dağ veya su fotoğrafı da aynı etkiyi yaratır mıydı? Veya kalabalık bir şehrin canlı bir caddesi hastalara sunulsaydı hastalar nasıl tepki verirdi? Şanssız grubun ana sorunu can sıkıntısı mıydı, yoksa endişe miydi?

Sonraki çalışmalar, bu tür soruları yanıtlamak için ilişkili fizyolojik olayları inceleyerek (kan basıncı seviyeleri veya seratonin, dopamin ve endorfin gibi beynin ödüllendirme mekanizmasında rol oynayan nörokimyasallar gibi) hatırı sayılır bir yol kat etmiştir. Hatta bu çalışmalar sayesinde doğa terapisi bir endüstri haline gelmiştir. Google’da doğa ve sağlıkla ilgili bilimsel çalışmaları araştırırsanız, hem dünya çapındaki üniversitelerin biyolojik, tıbbi ve çevresel çalışmalarına, hem de eko psikoloji ve eko terapi gibi gelişmekte olan alt disiplinlerdeki araştırmalara atıfta bulunan bir milyardan fazla sonucu bir saniyeden kısa sürede elde edersiniz. Bu tür çalışmalar, hastaların iyilik hallerine ilişkin kişisel raporlarına dayanıyor olsa da sonuçlar manşetlerde çok genelleyici bir şekilde yer alır. Örneğin; The Sunday Times dergisinde 31 Mayıs 2020’de yayınlanan ‘’Vahşi Doğaya Yönelin, %30 Daha Sağlıklı ve Önemli Ölçüde Daha Mutlu Hissedin’’ başlıklı, Derby Üniversitesinde yapılan bir araştırmayı referans alan makale tam olarak ne anlatmak istemektedir? Veya The New York Times dergisinde 13 Haziran 2019’da yayınlanan ve Exeter Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya atıfta bulunan ‘’Doğanın Ne Kadarı Yeterlidir? Doktorlar Haftada 120 Dakika Öneriyor’’ adlı makale?

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/607f14caaf92a__5.jpg

Tüm bu genelleyici başlıklar, doğadaki hangi ögelerin hangi etkileri ürettiğine dair işlevsel bir analizden çok uzak olduğumuzu kanıtlar niteliktedir. 

Ancak, bu düşünce silsilesinde daha büyük bir sorun vardır; o da tabiatın verdiği tıbbi ödüllerin de mahsullerin tozlaşması, atık geri dönüşümü, karbon yakalama, selden koruma veya eko turizm gibi doğal hizmetlerden biriymiş gibi ele alınmasıdır. Çevre gönüllüsü Tony Jupiter, What Has Nature Ever Done for Us (2013) kitabında, çevre politikacılarının dikkatini çekmek için doğanın tüm bu faydalarını mali çıkarlarla ilişkilendirerek ikna edici bir dille anlatmıştır. Doğanın verdiği hizmetlerin ispatlanması, doğal kaynakları koruma yanlılarının kampanyalarında kullanmaları için önemli kanıtlar oluşturan başka bir yayıncılık endüstrisi haline gelmiştir.  Bu görüşler, nihai politik güce sahip olabilir, ancak tabiatın insan için neden iyi olduğunun gerçek sebepleriyle örtüşmez. Fayda güden bu düşünceler, neden bir bülbülün şarkısının, bir kelebeğinin kırılgan güzelliğinin veya baharda açan bir sümbülün bizi heyecanlandırdığını açıklamaz. İnsanoğlu, bu tür şeylere finansal bir hesaplama sonucu değil, içten bir şekilde ve sadece var oldukları için tepki verir. Doğayı şaşkınlık, huşu, merak, neşe veya yakınlık duygusuyla değerlendirmek bir amaca hizmet etmez, insanın içindeki değerlere dokunur. Henry David Thoreau, 1837 yılında Harvard Üniversitesinden mezun olurken yaptığı konuşmasında benzer bir noktaya değinmiştir: 

‘’İçinde yaşadığımız bu eşsiz dünya, işe yarar olduğundan çok, harikadır, faydalı olduğundan çok, güzeldir ve biz, onu kullanmaktan çok ona hayran olmalı ve ondan zevk almaya bakmalıyız’’.

Bu, sanat, müzik şiir ve bilim için de böyledir. Hepsi kültürel turizm gibi birçok toplumsal fayda getirir.  Ancak bu tür faydalar, uzmanların bu konudaki motivasyonlarını açıklamaktan çok uzaktır. 

Bu mantıktan yola çıkarak anlayabiliriz ki, bazı şeylerin sadece içsel bir değeri vardır ve bunların neden iyi olduğunu anlamak için ek bir gerekçelendirmeye ihtiyaç duyulmaz. Bir şey, ancak amaç olarak iyi olan başka şeyler varsa bir araç olarak iyi olabilir. Aksi takdirde ‘’ne için iyi?’’ sorusu bir çıkmaza girer. Güzellik, hakikat ve mutluluk gibi kavramlar içsel değerlerimizdendir. Ve tabiat, bunları deneyimleyebilmek için doğrudan bir erişim olanağı sunar bizlere. Bu fikir doğa bilimciler dahil birçok insan tarafından kabul edilmiştir. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/607f14fd5acae__7.jpg

Son olarak Murdoch’un cümlelerine değinmek istiyorum. 

''Doğadan kendi başına zevk almaya çalışmak bana çok zoraki bir şey gibi geliyor. Bunun yerine hayvanların, kuşların, taşların ve ağaçların bağımsız varoluşlarından kendimizi unuturcasına zevk alıyor olmalıyız.''

Doğa tedavisi kitaplarının yazarları, doğanın bazı hastalıklara merhem olabileceğini keşfetmektedir. Ancak insanların doğadan tam olarak yararlanması ve rahatlaması için gördükleri, duydukları, dokundukları ve kokladıkları şeyler ile doğrudan ilgileniyor olması gerekmektedir. Ve sonra, eğer şanslılarla bunu psikolojik ve başka türlü faydalar takip edecektir. Doğa ile ilişkilendirdiğimiz güzelliği, merakı, ilhamı, anlayışı ve diğer pozitif deneyimleri bir tür yapılacaklar listesi’ne koymanın bir anlamı yoktur. Filozoflar buna ''denetleyici deneyim’’adını verirler. Bir başka deyişle eğer çok fazla uğraşırsak, başarısız oluruz. Bu ince ayrım aslında çok önemlidir. Murdoch’un dediği gibi, tabiat sizi benliğinizden çıkaran ve böylece benliğinizle meşguliyetin sizden aldığı zevkleri yaşamanızı sağlayan bir dikkat eylemidir. İnsan, kendini bulmak için önce kaybetmelidir.

Çeviri: Elif Dağdelen

Kaynak:
https://psyche.co/ideas/nature-is-good-for-you-that-doesnt-mean-we-should-prescribe-it

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR