68a04ffbc65e0__gecmis-simdi-oldugunda.jpg

Geçmişin Gölgeleri

16.08.2025

Geçmişimiz bugüne nasıl etki ediyor?
Hayatımızdaki bazı ilişkilerde, karşımızdaki insana verdiğimiz tepkinin aslında ona değil, geçmişteki birine ait olduğunu fark ettiğimiz anlar olur. Bu bazen çok sevdiğimiz biri olur, bazen de bir türlü hoşlanamadığımız bir tanıdık. Onların söylediği ya da yaptığı küçük bir şey, çocukluğumuzda yaşadığımız bir anıyı, bastırılmış bir duyguyu, tamamlanmamış bir beklentiyi harekete geçirir. İşte bu, David Richo’nun “aktarım” olarak tanımladığı durumdur: geçmişteki duyguların, beklentilerin ve yaraların bugüne taşınması.

Aktarım, yalnızca terapi odasında değil, günlük hayatta, iş yerinde, aile ilişkilerinde, hatta çok kısa süre tanıdığımız insanlarda bile ortaya çıkar. Çocukken bizi hayal kırıklığına uğratmış, ihtiyaçlarımızı karşılamamış ya da aşırı kontrol etmiş bir figürün izleri, bugün tanıştığımız birinde yeniden canlanabilir. O kişiyi farkında olmadan geçmişteki rolüne yerleştiririz. Ona duyduğumuz öfke, hayranlık ya da kırgınlık, çoğu zaman o kişinin kendisinden çok, geçmişteki figürlere yöneliktir.
Richo, bunun bir zayıflık ya da bozukluk olmadığını vurgular. Aksine, aktarım fark edildiğinde, geçmişin yaralarını onarmak için önemli bir fırsattır. Geçmişten gelen bu duygular, doğru şekilde çalışıldığında ilişkilerimizi sabote eden bir güç olmaktan çıkar, bizi dönüştüren bir rehbere dönüşür.

/website/assets/images/my1/images/68a050409ceab__pexels-golboo-maghooli-2148171751-33299770.jpg

Aktarımın Sessiz İşaretleri
Aktarımın izleri genellikle aynı kalıplarla kendini belli eder. Bazen tanıştığımız birine karşı orantısız bir yakınlık hisseder, sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi bağ kurarız. Bazen de küçük bir davranışına ya da sözüne gereğinden fazla öfkeleniriz. Bir ilişkide sürekli aynı sorunları yaşıyorsak, benzer tip insanları hayatımıza çekiyorsak veya karşı tarafı ya yüceltip ya da tamamen değersizleştiriyorsak, geçmişin bugüne sızdığını düşünebiliriz.

Örneğin, çocukken annesi ilgisiz olan bir kişi, partnerinin birkaç saatlik sessizliğini bile terk edilme gibi algılayabilir. Tepki, bugünkü olaya değil, geçmişteki o yoğun yalnızlık ve ihmal duygusuna yöneliktir. Ya da babası baskıcı olan biri, iş arkadaşının sıradan bir hatırlatmasını bile kontrol edilme olarak yorumlayabilir. Bu tepkiler, geçmişte tamamlanmamış hikâyelerin şimdiki zaman içinde yeniden sahnelenmesidir.

Richo’ya göre bu anlar, geçmişin yaralarını görünür kılar. Öfke, kırgınlık ya da aşırı çekim gibi güçlü tepkiler, içimizde hâlâ kapanmamış dosyaların işaretleridir. Onları bastırmak ya da yok saymak yerine, “Bu duygu bana kimi hatırlatıyor?” sorusunu sormak, ilk farkındalık adımıdır.

İhtiyaçların Yankısı
İnsan ilişkilerinde en belirleyici unsurlardan biri, çocuklukta karşılanmamış temel ihtiyaçlardır. Richo bunları beş başlıkta toplar: ilgi gösterilmesi, olduğu gibi kabul edilme, takdir edilme, sevgi ve şefkat görme, kendi sınırlarımızla var olabilme. Çocukken bunların biri ya da birkaçı eksik kaldığında, yetişkinlikte de aynı ihtiyaçları karşılamaya çalışırız. Bazen bunu doğrudan talep ederek, bazen de dolaylı yollardan test ederek yaparız.

Sorun, bu ihtiyaçların karşılanmasını başka bir insana, özellikle de partnerimize yüklediğimizde başlar. Partnerimizin ilgisini, kabulünü ya da sevgisini elde ettiğimizde huzur bulur, azaldığında ise geçmişteki yaralar tekrar kanar. Bu nedenle, ilişkide hissettiğimiz bazı yoğun duygular, karşımızdakinin o anki davranışından çok, çocuklukta yarım kalan bir beklentinin yeniden tetiklenmesiyle ilgilidir.

Richo, bu noktada yas tutmanın önemini vurgular. Çocukluğumuzda alamadığımız şeylerin artık geriye dönük olarak verilemeyeceğini kabul etmek, bugün ilişkilerimizde yaşadığımız hayal kırıklıklarının şiddetini azaltır. Bu kabul, beklentileri sıfırlamak değil, onları gerçekçi zemine çekmektir. Böylece partnerimizi “eksiklerimizi tamamlayacak kişi” olarak değil, kendi varlığıyla değerli olan biri olarak görmeye başlarız.

/website/assets/images/my1/images/68a05072de730__pexels-monoar-rahman-22660-100733.jpg

Duygularla Kalabilme Gücü
Geçmişten gelen yaralar tetiklendiğinde çoğumuz hızlıca tepki veririz: öfkelenir, geri çekilir ya da kırıcı oluruz. Richo, bu anlarda hemen hareket etmek yerine “duyguyla kalma” pratiğini önerir. Bu, gelen duygudan kaçmadan, onu bastırmadan ve değiştirmeye çalışmadan, olduğu gibi hissetmeye alan tanımaktır.

Duygularla kalabilmek, bedensel duyumları fark etmeyi, nefese dönmeyi ve o anın içinde kalmayı gerektirir. Bu basit gibi görünen ama güçlü yöntem, duygunun kökenini anlamamıza yardımcı olur. “Şu an hissettiğim öfke aslında bu kişiye mi, yoksa geçmişteki birine mi ait?” sorusu, tepkilerimizi yavaşlatır ve aktarımı görünür kılar.

Duyguyla kalma süreci aynı zamanda bir yas çalışmasıdır. Eksik kalan sevgi, ilgi ya da güven için yas tutmak, onları başkasından talep etme ihtiyacını azaltır. Bu, hem ilişkilerimizi dengeler hem de kendi içsel gücümüzü artırır.

Tekrarlayan Döngülerden Çıkmak
Aktarım, farkında olunmadığında, ilişkilerde tekrar eden senaryolar yaratır. Bazı insanlar, sürekli aynı tip partnerleri seçer; bazıları ilişkilerinin aynı aşamasında kopar; bazıları ise yakınlık arttığında geri çekilir. Bu döngüler, geçmişteki yaraların yeniden sahnelenmesidir.

Bu döngülerden çıkmanın yolu, önce bu tekrarların farkına varmaktan geçer. Richo, önce durumu adlandırmayı, ardından duyguyu işleyip kökenini görmeyi, sonra yeni ve farklı bir tepki vermeyi ve en sonunda bu yeni yaklaşımı hayatın diğer alanlarına taşımayı önerir.

Bu sürecin en önemli noktası, otomatik tepkilerin arasına bir durak koymaktır. Yani, duygunun yükseldiği an ile tepki verme anı arasına bilinçli bir boşluk eklemek. Bu boşluk, geçmişten gelen otomatik senaryoyu kırar ve yerine daha sağlıklı bir seçim yapma fırsatı verir.

/website/assets/images/my1/images/68a0511c1e78d__pexels-n-voitkevich-5712930.jpg

İlişkilerde Karşılıklı Aktarım
Aktarım tek taraflı değildir. Biz geçmişten duygular taşırken, karşımızdaki kişi de kendi geçmişini bize yansıtabilir. Bu durum, iki kişinin de geçmiş yaralarını birbirinde tetiklediği karmaşık ilişkiler yaratır.

Örneğin, özgürlük alanı kısıtlanmış biri, partnerinin yakınlığını kontrol olarak algılayabilir. Aynı partner, çocukluğunda ihmal edilmişse, daha fazla ilgi talep edebilir. Böylece biri uzaklaştıkça diğeri daha çok yaklaşır; biri yaklaştıkça diğeri uzaklaşır. Bu kısır döngü, farkındalık olmadan çözülemez.

Böyle durumlarda açık iletişim ve sınır koymak önemlidir. Duyguları suçlayıcı olmayan bir dille ifade etmek, geçmişin gölgesinden çıkmak için gereklidir.

/website/assets/images/my1/images/68a051551edb7__pexels-thirdman-5981704.jpg

Dönüşümün Kapısı
Richo’ya göre aktarım, yalnızca ilişkileri bozan bir mekanizma değildir; aynı zamanda kişisel gelişim için güçlü bir araçtır. Geçmişten gelen yaraları bugünde fark etmek, onlarla yüzleşmek ve yasını tutmak, hem kendimize hem de başkalarına daha olgun bir sevgiyle yaklaşmamızı sağlar.

Geçmişin zincirlerinden kurtulmak, karşımızdaki insanı geçmişteki rollerin içine hapsetmeden, onu olduğu haliyle görebilme yetisini kazandırır. Bu, ilişkilerde gerçek yakınlığın ve güvenin temelidir.

Sonuçta aktarım, fark edilmediğinde ilişkilerimizi sabote eder; ancak bilinçli şekilde işlendiğinde bizi özgürleştirir. Geçmişin şimdiye sızdığı her an, iyileşme ve dönüşüm için bir davettir. Bu daveti kabul etmek, hem duygusal yaralarımızı onarmak hem de daha derin, daha sağlam bağlar kurmak anlamına gelir.

Hazırlayan: Klinik Psikolog Ecem Coşar

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR