63d523e653a06__1.png

Başarısızlıktan Ders Çıkarmanın En Akıllıca Yolu

28.01.2023

David Robson

Birçoğumuz sonsuz sayıda hata yaparız- ancak yeni içgörüler, başarısızlıklarımızdan değerli dersler çıkarmamıza yardımcı olabilir.

Günümüzün motivasyonel literatüründe, başarısızlık genellikle kutlanması gereken bir şey olarak görülür. Hayal kırıklıkları başarıya giden temel bir basamaktır; hayat hikayemizde sonunda zaferle sonuçlanacak bir dönüm noktasıdır. Umutsuzluğa düşmek yerine, “ileride başarısız olmaya” teşvik ediliyoruz.

Keşke bu kadar basit olsaydı. Son on yılda, çok sayıda psikolojik araştırma, çoğu insanın başarısızlığı yapıcı bir şekilde ele almak için mücadele ettiğini göstermiştir. Bunun yerine, başarısız olduğumuz görevin değerini düşürmenin yollarını buluruz, bu da sabırlı olup hedefimize ulaşmak için daha az motive olabileceğimiz anlamına gelir. Bu fenomen “ekşi üzüm etkisi” olarak bilinir. Alternatif olarak, hatalarımızı fark etmekte başarısız olabilir ve hiçbir şey olmamış gibi kayıtsızca devam edebiliriz, bu da gelecekteki performansımızı iyileştirmek için daha iyi bir strateji geliştirmemizi engeller.

İlham verici konuşmalar yapan kişiler, romancı Samuel Beckett'in şu sözlerini alıntılamayı severler: "Yine yenil. Daha iyi yenil”.  Ama gerçek şu ki, çoğumuz tekrar ve aynı şekilde başarısız oluyoruz.

Son araştırmalar, bu tuzaklardan kaçınmanın yolları olduğunu gösteriyor. Bu çözümler genellikle mantığa aykırıdır: Örneğin, hatalarınızdan ders çıkarmanın en iyi yollarından biri, benzer zorluklarla karşılaşan başka birine tavsiye vermektir. Başkalarının başarısızlıktan kaçınmasına yardım ederek, kendi başarı olasılığınızı da arttırabileceğiniz söyleniyor.

Ekşi üzüm etkisi

Öncelikle, Norveç Ekonomi Okulu'nda psikoloji ve liderlik profesörü olan Hallgeir Sjåstad ve meslektaşları tarafından keşfedilen ekşi üzüm etkisini inceleyelim.

Sjåstad, insanların hayallerini erken terk etme eğilimlerinin ilgisini çektiğini söylüyor. "Araştırma, biraz daha sabırlı olsaydık ve ikinci bir denemeye istekli olsaydık başarılı olabileceğimize rağmen, bazen neden çok erkenden pes ettiğimizi anlamaya yönelik bir girişimdi" diyor.

İlk deneyinde Sjåstad, katılımcılardan sezgilerinin kesinliğini ölçtüğü söylenen bir testin denemesini yapmalarını istedi. Örneğin, 20 elmanın ağırlığını tahmin etmeleri istendi ve gerçek cevabın %10'una düşen bir tahminin güçlü bir sezgi işareti olarak kabul edileceği söylendi. Birkaç sorudaki yüksek performansın, "işte olağanüstü başarılar ve iyi işleyen bir sosyal yaşam gibi hayattaki olumlu sonuçlarla" güçlü bir şekilde ilişkili olduğu söylendi- bu, başarı arzularını arttırmak için tasarlanmış bir mesajdı.

Birkaç alıştırma sorusunu yanıtladıktan sonra, katılımcılara çok olumlu ya da çok olumsuz olmak üzere sahte geri bildirim verildi. Daha sonra gerçek testte iyi performans göstermenin ne kadar zor olacağını ve %100 puan aldıklarında kendilerini ne kadar mutlu hissedeceklerini tahmin etmeleri istendi.

Sjåstad, alıştırma cevapları hakkında olumsuz geri bildirim verilen kişilerin, duygusal durumları için gelecekteki performanslarının önemini hafife alacaklarını varsaymıştı. Olan tam olarak buydu. Alıştırmada başarısız olduklarını hisseden insanlar, mükemmel bir skorun anlık mutluluklarını arttırmak için çok az şey yapacağını tahmin ettiler. En önemli bulgu ise, bunun doğru olmadığıydı; ikinci bir sınava girip en yüksek notları aldıkları söylendiğinde, iyi haber onları gerçekten mutlu etti. Sonucun onları gururlandırmayacağını varsaymakla tamamen yanılıyorlardı.
/website/assets/images/my1/images/63d523e653a06__1.png
Sjåstad bunun bir “kendini koruma mekanizması” olduğunu söylüyor. "Çoğumuz kendimizi yetkin ve yetenekli insanlar olarak düşünmek istiyoruz, bu nedenle dış geri bildirim aksini öne sürdüğünde, bu öz imajımız için ciddi bir tehdit oluşturuyor" diyor. "En kolay çıkış yolu, dış sinyali reddetmek veya açıklamaktır, böylece tutarsızlığı azaltabilir ve olumlu bir benlik duygusunu koruyabiliriz. Sanırım bunu fark etmeden bile her zaman yapıyoruz.’’ (Bu deneylerin her birinden sonra Sjåstad'ın katılımcılarına bilgi verdiğini, böylece onların sezgisel yetenekleri hakkında yanlış bir izlenim bırakmadıklarını belirtmekte fayda var.)

Sonraki bir deneyde Sjåstad, uygulama sorularındaki başarısızlığın, katılımcıların test sonuçlarının hayatları için önemine ilişkin diğer yargılarını nasıl etkilediğini araştırdı. Bir kez daha ekşi üzümlerin açık belirtilerini gördü: katılımcılar olumsuz geri bildirim aldıktan sonra, test sonuçlarının "bir kişi olarak kim olduklarını" yansıttığını söyleme veya sezgisel zekalarının gelecekteki başarılarını belirleyeceğine inanma olasılıkları çok düşüktü.

Ekşi üzüm etkisini bir Norveç üniversitesindeki öğrenciler arasında gerçek hayatta da test etti. Öğrencilere şu anda düşük bir not ortalamasını hatırlatmanın, öğrencilerin A ortalamasıyla mezun olmanın öngörülen faydalarını önemli ölçüde değersizleştirmelerine yol açtığını buldu.

Sjåstad, ekşi üzüm etkisinin hayatın birçok alanındaki motivasyonu etkileyebileceğinden şüphe duymaktadır. Hayalinizdeki iş için kötü bir mülakat geçirirseniz, o alanda gerçekten çalışmak istemediğinize karar verebilir ve bu nedenle benzer pozisyonlara başvurmaktan vazgeçebilirsiniz. Aynı şey, bir spor müsabakasında dikkat çekici olamazsanız veya bir yayıncı taslağınızın ilk gönderimini reddederse de geçerlidir.

"Kendimizi 'C Planımızın' aslında baştan beri 'A Planımız' olduğuna ikna etmeye çalışarak eksikliklerimizi açıklamak ve birini ya da başka bir şeyi suçlamak cazip gelebilir," diyor.

Sjåstad, tüm hedeflerimizde her zaman sebat etmemiz gerektiğini iddia etmiyor; Süreç artık bizi mutlu etmiyorsa, hırsları bir perspektife oturtmak ve rotayı değiştirmek sağlıklı olabilir. Ancak ekşi üzüm etkisi, öğrenip gelişebileceğimizi görmek yerine erkenden vazgeçme kararına varmamıza neden olabilir, diyor.

Devekuşu etkisi

Hayal kırıklığınızın kaynağını değersizleştirmek, zihninizin başarısızlıkla yapıcı bir şekilde başa çıkmaktan kaçınmasının bir yoludur. Başka bir başa çıkma mekanizması da, başınızı kuma gömerek dikkatinizi üzücü durumdan uzaklaştırıp onunla ilgilenmekten kaçınmaktır.

Araştırmacılar, gelen kötü haberlere genellikle göz yumduğumuzu uzun zamandır biliyorlar. Örneğin ekonomistler, yatırımcıların servetleri yükselirken değil düşerken finansal durumlarını kontrol etme olasılıklarının daha düşük olduğunu düşünüyorlar.

Northwestern Üniversitesi'nde yönetim ve organizasyonlar alanında yardımcı doçent olan Lauren Eskreis-Winkler ve Chicago Booth Üniversitesinde davranışsal bilim ve pazarlama profesörü olan Ayelet Fishbach tarafından yakın zamanda yapılan bir dizi araştırmaya göre, bu fenomen "devekuşu etkisi" olarak adlandırılmıştır. Bu etki, olumsuz bilgileri gözden kaçırmaya yönelik çok daha geniş bir eğilimin bir örneği olabilir. 

Araştırmaların çoğu, katılımcılara bir dizi seçenek sorusunun sunulduğu "Başarısızlıkla Yüzleşme oyunu" adlı deneysel bir düzenek etrafında toplanmıştır. Örneğin bir deneyde katılımcılara hiyerogliflere benzeyen sembol çiftleri sunuldu ve hangisinin bir hayvanı temsil ettiğini tahmin etmeleri istendi.
/website/assets/images/my1/images/63d52448bda78__2.png
Cevaplarını verdikten sonra doğru ya da yanlış oldukları söylendi. Yalnızca iki seçenek olduğundan, olumlu yada olumsuz her iki geri bildirim biçimi de, doğru cevabı öğrenmelerine yardımcı olmalı, böylece bir sonraki testte daha iyi performans gösterebilmelilerdi. Bunu yapmaları için küçük bir finansal teşvik vardı: bir sonraki turda hatırladıkları her sembol için 1,50 dolar alacaklardı.
Çoğu insan doğru cevaplarını başarıyla hatırladı. Oldukça şaşırtıcı bir şekilde, yanlış cevaplardan ders almayı başaramadılar ve bu maddelerde şanstan daha iyi performans göstermediler. Fishbach, "İnsanlar genellikle hiçbir şey öğrenmedi" diyor.

Bu fenomenin nedenlerini araştırmak için araştırmacılar, başka bir katılımcı grubundan Başarısızlıkla Yüzleşme oyununun bir turunda başka birinin yanıtlarını görmelerini istedi. Bu durumlarda, "gözlemciler", diğer oyuncunun yanlış cevaplarından doğru cevapları mükemmel bir şekilde çıkarabiliyor ve bunları daha sonra hatırlayabiliyor gibiydi. Fishbach, "Bu, görevin bilişsel olarak o kadar da zor olmadığını gösteriyor" diyor. Bunun yerine, oyunu gerçekten oynayan insanlar için öğrenmenin önünde bir engel olan şeyin, yanlış olmalarından kaynaklanan incinmiş duygular olduğu görünüyor. Yanıtı yanlış bulan katılımcılar, hatayla yüzleşmek yerine, doğru yanıtı hafızalarına kaydetmeden dikkatlerinin dağılmasına izin verdiler.

Eskreis-Winkler ve Fishbach, Başarısızlıkla Yüzleşme oyununu, meslekleri hakkında yararlı bilgiler öğrenme şansı verilen telefonla pazarlamacı grupları da dahil olmak üzere birçok farklı bağlamda kullanıma sundu. Her durumda, katılımcılar başarılarını mükemmel bir şekilde hatırlayabildiler, ancak hatalarından neredeyse hiçbir şey öğrenmediler.

Fishbach bu sonuçlardan bahsederken kaygısız bir tavır sergiliyor, ancak bunların kişisel gelişimimiz için ciddi bir zorluk teşkil ettiğine inanıyor. "Bu araştırmayı bir süredir yaptığım için gülüyorum ama sonuçlar oldukça iç karartıcı," diye itiraf ediyor.

Yapıcı Bir Şekilde Başarısız Olmak

Neyse ki, Fishbach'ın Eskreis-Winkler ile yaptığı araştırma, başarısızlıkla yüzleşmenin önündeki duygusal engellerin üstesinden gelmek için bazı stratejiler olduğunu öne sürüyor.

Birincisi, üçüncü şahıs bakış açısını benimsediğiniz, "kendini uzaklaştırma" adı verilen bir süreçtir. "Neden başarısız oldum?" diye sormak yerine, örneğin, "David neden başarısız oldu?" diye sorabilirim. Michigan Üniversitesi'nden psikolog Ethan Kross tarafından yapılan çok sayıda araştırma, kendi kendine uzaklaşmanın olumsuz duygusal tepkilerimizi yumuşatmaya yardımcı olduğunu ve üzücü olayları daha objektif bir şekilde görmemizi sağladığını gösteriyor. Bu durum da, başarısızlığın ego için daha az tehdit edici olduğu anlamına gelmelidir, böylece hayal kırıklığının nedenlerini daha iyi- ekşi üzüm yemeden veya savunmacı bir şekilde başımızı kuma gömmeden analiz edebiliriz. 

İkinci bir strateji, Eskreis-Winkler ve Fishbach'ın Pensilvanya Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan Angela Duckworth ile test ettiği, sizinle aynı durumda olabilecek diğer kişilere tavsiyelerde bulunmayı içerir. Başka bir kişiye yardım etmenin tatmininin kişisel bir ego artışı sağladığını, böylece insanların kendi başarısızlıklarıyla yüzleşmek için daha güvende hissettiklerini söylüyor. Fishbach, "İnsanları deneyimleriyle ve öğrendikleriyle ilgilenmeye zorluyor" diyor.

Örneğin, kilo vermekle mücadele eden insanlar, diyete bağlı kalmaya çalışan diğer insanlara öneri niyetiyle kendi başarısızlıklarına dayalı ipuçları yazdılar. Daha sonra, kendi ağırlık hedeflerini takip etmeye devam etmek için daha fazla motive olmuş hissettiler. Bunun yanında ortaokul öğrencilerinden, akademik motivasyon eksikliğinin üstesinden gelmenin yollarını başka bir genç öğrenciye anlatmaları istendi. Sonraki dört hafta boyunca, tavsiye veren öğrenciler kendi ertelemelerinin üstesinden geldiler ve tavsiye verici mektubu alan öğrencilere kıyasla önemli ölçüde daha fazla ödev tamamladılar.

Sjåstad, başarısızlıkların hayatın kaçınılmaz bir parçası olduğuna dikkat çekiyor ve "asla başarısız olmuyorsanız, muhtemelen çok aşağıyı hedefliyorsunuzdur" diyor.
Hayal kırıklığıyla yüzleşmeyi ve ders çıkartmayı öğrenerek, başarıya giden yolda biraz daha kolay gezinebiliriz.

 

Çeviren: Zeynep Acar
Kaynak: https://www.bbc.com/worklife/article/20221019-the-smart-way-to-learn-from-failure

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR