608c323e0306d__1.jpg

Başarı odaklı hayatlarımızda eksik olan şey: kendimiz.

30.04.2021

Olağanüstü başarı, hırs ve rekabet; güçlü ve saygın olmaya giden yol gibi görünebilir. Ayrıca sizi öfkeli, derinden mutsuz ve ironik bir şekilde vasat bir başarı haliyle de bırakabilir. Her şeyi gelecek ve başarılar için yapıyor, bu esnada kendimizi ve sevdiklerimizi ihmal edebiliyoruz. Yetişkinlerin başarı anlayışı yetiştirdikleri çocuklara empoze ediliyor, çocuklar ise tüm hayatı bir yarış olarak görüp hep bir adım ileride olmak için kendilerini zorluyorlar. Aslında hem çocukların, hem de çocukluğunu geride bırakmış biz yetişkinlerin, gelişmek ve büyümek için alan ve zamana ihtiyacımız var.

Bugün, çoğumuz hayatımızı bir yolculuk metaforu aracılığıyla görüyoruz ve başarı merdiveninde yükselmeyi hedefliyoruz. Bir fark yaratmayı veya bir amaca yönelik bir yaşam sürmeyi düşündüğümüzde ise, genellikle aklımıza harici bir şey başarmak geliyor. Bazı insanlar ise bu yolculuk metaforunu kendi yaşamlarını tanımlamak için kullanıyorlar. Her birimizin sahip olduğu belirli yeteneklerin yanında bazı zayıflıklar da vardır, eğer bu cazibelere kapılıp içimizdeki zayıflıklara karşı mücadele etmezsek, o zaman kendiliğimizin bazı temel parçalarına da zarar verebiliriz. Başarı merdivenini tırmanırken deneyimlediğimiz yüzeysel pratikler kadar kişinin kendi zayıflıklarına karşı iç mücadelesi de önemlidir. 

Başarı odaklı hayatlarımızda eksik olan şey kendimiz.

Başarıyı ve mükemmelliği kovaladıkça kişisel zaman kavramımız bulanıklaşıyor, parçalara ayrılıyor ve başta kendimiz olmak üzere ilişkilerimiz derinliklerini kaybediyor. Oysa sevmek, bilmek, öğrenmek ve anlamak için zaman ayırmak gerekir.

Modern çağın ahlaki merkezi ise bireye yöneliktir. Tasvip edilen iyi insan, bir şeyde iyi olan veya başarılı olmak için iyi donanıma sahip kişidir. Bu anlayış, doğru olanı yapma eyleminin yerini, doğru stratejilerin sonucunda gelecek başarılara bırakıyor. Başarı bu durumda, öncelikli olarak sosyal terimlerle tanımlanmak yerine, samimi olmayan uzak alkışlarla ilgili yalnız bir öyküdür. Bu ideal insan, kendini zorlayarak ve hızını kesmeden başarıyı kovalayarak içsel boşluğunu telafi etme eğilimindedir. Rahatlık ve memnuniyetin ikinci plana atılması, tükenmişlik ve  aşırılık içinde daha fazlasının beklenmesi, sistemin içindeki insanları yabancılaşmaya itiyor. Yabancılaşma terimi, dünyadan varoluşsal olarak uzaklaşarak değerlerimize ve duygularımıza verdiğimiz anlamların kaybolduğu alanları tanımlamak için kullanılabilir. 

Bunlar kaybolmaya başladığında, kayda değer bir kaygı ortaya çıkabilir bu da aidiyet hislerimizi baltalayarak bizi varoluşsal bir endişeye yöneltebilir. Gördüğümüz bu sonsuz arayış, aslında psikolojik bir yuva arayışıdır. İnsanlar bu evi herhangi bir şekilde bulmaya çalışırken, kendiliklerine yabancı kalırlar. Sosyal alanların derinliğini kaybetmesi varoluşsal yalnızlığı iletişim kurma yoluyla çözmeyi zorlaştırır. Sosyal yabancılaşmadan kaynaklanan bu güvensizlik ise daha da fazla yalnız hissetmemize sebep olur.

Üstün başarı gösterenlerin standartlarının oldukça yüksek olabileceğini tahmin edersiniz. Bu standartlar aslında içselleştirdiğimiz zorunluluklardır ve bir takım kaygılara yol açar: algılanan standartlar karşılanmazsa olumsuz iç diyaloglar, başarmak için çok fazla zaman harcamak gerektiğini düşünmek, tekrar tekrar kendimizi kontrol etmek, işleri "mükemmel" yapmaya çalışmak ve erteleme davranışları başta gelebilir. Bu kişisel iç standartlar, bir bireyin benlik duygusuna zarar verir ve depresyon ve anksiyete semptomlarına katkıda bulunur. Ancak bu bireyler için umut hala var. Yani bu kişilerin iç dünyasını yöneten o içsel eleştiriyi değiştirmek mümkün. Dürtüleri daha sağlıklı ve dengeli bir şekilde yönetmeyi, öz saygı oluşturmanın başka yollarını bulmayı ve algılanan başarısızlıkların yarattığı olumsuz düşüncelerini yönetmenin yollarını aramak gerekir.

Çocuklar ve mükemmeliyetçilik algısı

 Mükemmeliyetçi insanlar ne kadar iyi olurlarsa olsunlar her zaman daha iyisini yapmak ister, ancak hiçbir zaman performanslarından memnun olmazlar. Başarıyı takip ederken, neoliberal performativite söylemlerini benimserler ve bireysel zorunluluklarını içselleştirip derinlerinde rekabetçilik ve endişe taşırlar. Eğitimle başlayan bu yolculuk, denetim kültürüne tabi olup bireycilik ve rekabete yansır. Bu durum öğrencilerin ve çocukların kimliklerini derinden etkileyerek onları devamlı bir takım sınav ve görevlerle çevreyle karşılaştırmaya yönelterek çocukları okullar ve öğretmenler vasıtasıyla denetlenebilir subjeler haline indirger. Yani bugünün sınıflarındaki öğrenciler kimliklerini neoliberal zorunluluklar bağlamında eğitim ve istihdam deneyimlerini ve seçimlerini anlamlandırarak oluşturuyorlar.

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/608c3296b247e__3.jpg

Eylemlerimizin seçimi neoliberal rasyonalite karakteristiğine sahip olduğundan, kendi belirlediğimiz bir eylemin sonuçları, yalnızca özne tarafından karşılanır ve bundan tek başına sorumlu tutuluruz. Ancak durum bundan çok daha fazlasıdır, hızlanmayı da, başarı ardından başarıyı kovalamayı da seçen bizlerin bunu özgürce seçtiği değil, eğitildiğimizi söylemek yanlış değildir. Eğitim alanında neoliberal kaygıların ve ayrıcalıkların yükselişi, sınıflarda rekabetçi davranışın baskınlığını güvence altına almıştır. Öğrenciler kendileri ve başkaları hakkındaki düşüncelerini şekillendirme ve yönetmede bu söylemlerin etkilerini yaşamaya mahkum kalıp yeni düşünme yollarını bulamamaktadır. 

Öğrencilerimize, eleştirel olarak okuryazar olmalarını, kendilerini buldukları bağlamlara hemen adapte olabilen ve uygun hale gelebilen ve eleştiri yapabilen sorumlu vatandaşlar haline gelmelerini sağlamalıyız: Söylemin yeniden ürettiği diskuru ve sistemi anlayabilen, yaratıcı, hayal gücüne dayalı, politik ve tutkuyla çalışabilen kişiler yetiştirmek, hatalı olduğu yerde eskiyi kırmak ve yeniyi tasavvur etmek için çalışmak gerekir. Çocuklara, ve yetişkin gençlere neoliberalizmin en kötü etkilerine karşı koymalarını, ona çekilmenin hem zevkini hem de tehlikesini görmelerini desteklememiz gerekir.

Genellikle yüksek beklentileri karşılamanın baskısı, gençlerin kapana kısılmış hissetmesine neden olabilir. Ebeveynler, öğretmenler ve arkadaşlar dahil olmak üzere her yerde baskı ile karşılaşabiliriz. Gençlerin sonsuz beklentiler listesinden bunalmış hissetmeleri, duygusal olarak zor dönemlerin habercisi olabilir. Ebeveyn olarak kültürü değiştirmek önemli bir rol oynar: Başarıya odaklanırken, refahı da vurgulamalıyız. Kendimiz için düşündüğümüzde de, başarıyı ve mükemmelliği kovaladıkça kişisel zaman kavramımız bulanıklaşır ve başta kendimizle ilişkimiz olmak üzere ilişkilerimiz derinliklerini kaybeder. Oysa sevmek, bilmek, öğrenmek, anlamak için zaman ayırmak gerekir, ve biz insanlar, ancak zamanla olgunlaşırız.

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/608c32ca1386a__4.jpg

Ne kadar başarırsak o kadar ilerleyeceğimizi ve mutlu olacağımızı bize düşündüren nedir?

Pek çok başarılı kişinin bir servet inşa ettiği, ödüller kazandığı göz önüne alındığında, bir sonraki hedeflerini belirlerken mutluluklarının yerini açlığın aldığını söyleyebiliriz. Mutluluğu ve başarıyı kovalarken kimi zaman tutkumuzun peşinden gitmek ve kendimizi sevmek gibi bizi hayatta tutan kavramları ihmal edebiliyoruz. Gelişimimiz esnasında başarılı olmayı mutluluk ile karıştırarak sevdiğimiz için değil, rahat veya olumlanabilir olduğu için evlenmek veya maaşı yüksek olduğu için bir işte çalışmak gibi durumlarla baş eden insanlarla karşılaşıyoruz. Bu algılanan başarı ise depresyon, izolasyon ve genel mutsuzluk gibi çıkmaz sorunlara yol açabiliyor.

Araştırmacılara göre dışarıdan alınan başarıyı takdir etmenin iyi bir örneği olan yöneticiler başarılarının arkasında genellikle narsisizm, korku, öfke ve depresyon gibi "patolojilerden" muzdarip olmaktadır. Bu patolojiler, yalnızca bireyin sağlığı ve ruhu üzerinde değil, aynı zamanda kuruluşlar ve alt çalışanlar üzerinde de yıkıcı etkilere sahip olabiliyor. Üstün başarılar genellikle yüksek ücretlerle veya ödüllerle karşılansa da, psikolojik baskılarını dengelemek için para yeterli olmayabiliyor. Ortaya çıkan baskı, dışarıdan mükemmel görünen kişilerin genellikle iş stresinden dolayı uykusuz geceler yaşamaya ve kendilerini evde ve işte gerçekten güvenecekleri kimsenin olmadığına inanarak izole olmaya itiyor. Bir araştırma, son nesil üniversite öğrencilerinin önceki nesillere göre daha yüksek mükemmeliyetçilik seviyelerini bildirdiklerini bildirdi. Bu kültür, başarıyı güç, para veya statüyle ilgili bulabilir, hatalardan korkarak bunu başarısızlık olarak algılayabilir ve kişileri başkalarıyla sürekli bir kıyaslamaya itebilir. 

En güçlünün hayatta kalması için zorlu ve bitmek bilmeyen rekabet arayışını doyum ve uyum içinde bir yaşamla değiştirmek mümkün. Odağı daha fazla başarıya ulaşmaktan daha fazla mutluluğa ulaşmaya kaydırırsak, ilk başta bizi strese iten faktörün güç sahibi olmak için bulunduğumuz çaba olduğunun farkına varabiliriz. Bir sonraki adımla karşılaştığımızda bu başarının neşe getirip getirmediğini sorgulamamız gereklidir. Bir diğer ölçüt ise, “Bundan ne kazanıyorum?” Yerine “burada nasıl hizmet edebilirim?” olmalıdır. Kendi kendimize empoze ettiğimiz endişelerden çıktıkça kendimize şefkat geliştirmek veya yavaşlamak zor bir deneyim olabilir ancak sadece kendi çıkarlarımız için değil, inandığınız bir kişi veya kurumun iyiliğine yapmak rahatlamanıza izin verebilir. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/608c330125fbe__5.jpg

Yavaşlayalım…

Gelişen teknolojiyle ve değişen anlayışlarımızla beraber artan hızımız, tabiata bakışımızı değiştiriyor. Zaman ve mekanı hızlandıkça daha farklı algılıyor, gerçekliği yeni bir bakış açısıyla tecrübe ediyoruz. Bir arabada son sürat gittiğinizi ve bir ormanlığın yanından geçtiğinizi hayal edin. Varacağınız alanı düşünerek ağaçları derinliği olan engin organizmalar yerine ufak noktalar olarak görüyorsunuz belki de. Modernite de benzer şekillerde gördüklerimizi bir merceğe sığdıracak kadar algımızı bizden farklı bir kontrol mekanizmasına devrediyor. Çok yakınımızdan akan o ormana mecazi olsa da dokunamıyoruz, geçiyor ve gidiyor.

Yavaşlamadıkça yetişmeye çalıştığımız hayatı kaçırıyoruz, ve kimi zaman, bedensel ve ruhsal hastalıklara kapı aralıyoruz. Bu bizi öyle bir anlayışa sürüklüyor ki, fişimizi çekip dinlendiğimiz her an verimsiz olacağımızı düşünüyoruz. Her şeyle aynı anda uğraşmayı, başarı ardından başarı kovalamayı bıraktığımızda daha iyi anlayabileceğimizi, daha derinleşebileceğimizi unutuyoruz. Kaçırma korkusu empoze edilmiş beyinlerimiz, bizleri her yerde olmadığımızda hiçbir yerde olmadığımıza inandırıyor. Oysa ki bir insan her şeyi elde etmeye, her yerde olacak kadar bölünmeye çalıştığında verimi düştüğü gibi kendiliğini de kaybetme gerçeğine hiç olmadığı kadar yaklaşmaktadır. 

Hazırlayan: İlayda Deringör

Kaynaklar:

Bal, P. M., & Dóci, E. (2018). Neoliberal ideology in work and organizational psychology. European Journal of Work and Organizational Psychology, 1–13. doi:10.1080/1359432x.2018.1449108

Brooks, D. (2015). The road to character. Random House.

Eldad, K. (2019). The Superstar Paradox—How Overachievers Miss the Mark in Life and at Work. Psychology, 9(8), 339-343. 

Holmes, K.D. What is so Wrong with Being an Overachiever? Retrieved from: https://www.kdholmeslpc.com/blog/what-is-so-wrong-with-being-an-overachiever
Keddie, A. (2016). Children of the market: performativity, neoliberal responsibilisation and the construction of student identities. Oxford Review of Education, 42(1), 108–122. doi:10.1080/03054985.2016.1142865

Sayar, K. (2014). Yavaşla. Timaş Yayınları.

Schumaker, J. F. (2001). The age of insanity: Modernity and mental health. Greenwood Publishing Group.

When Kids Are Pushed Too Hard: Anxiety and Depression from Overachieving. Elevations Website. Retrieved from: https://www.elevationsrtc.com/kids-pushed-hard-anxiety-depression-overachieving/

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR