5ff6b31c9e57e__4.jpg

'Limbik Kapitalizm' Bağımlı beyinlerimizden nasıl besleniyor?

07.01.2021

David Courtwright 

2010'da bir yaz günü Cambridge'deki Christ’s College'da yaptığım bir konuşmadan sonra, Daniel Berg adında İsveçli bir yüksek lisans öğrencisi yanıma geldi. Konuşma sırasında internet bağımlılığından üstünkörü bahsetmiştim. Berg bana, bildiğimden daha büyük bir gerçeği dile getirdiğimi söyledi. Stockholm Üniversitesi'ndeki erkek arkadaşlarının çoğu okulu bırakmıştı ve kompülsif şekilde, World of Warcraft oynuyorlardı. Her zaman daha ağırlıklı olarak, İsveççe’den çok İngilizce bir argo konuşuyorlardı.

 
"Durumları hakkında ne düşünüyorlar?" diye sordum. "Endişeliler," dedi Berg. “Ama oynamaya devam ediyorlar?” “Oynamaya devam ediyorlar.”

Bu tür davranış, ‘hem bireye hem de topluma zararlı geçici zevklerin zorunlu (kompülsif), pişmanlık-dolu bir arayışı’ anlamında, bir bağımlılık gibi görünüyor. Oyun oynamanın kişisel maliyeti İsveçli erkekler için çok yüksekti. Berg, "ben, şimdi, ekonomi tarihindeki lisansüstü programda tek erkek öğrenciyim" dedi.

Florida'ya, eve döndüğümde, dijital dikkat dağıtıcı/eğlencelerin akademik bedelinin burada daha eşit dağıldığını fark ettim. Ders salonlarını dolduran akıllı telefonlar, erkekler kadar kadınlar tarafından da kullanılıyordu. Ancak Berg’in hikâyesini öğrencilerime anlattığımda, hemen bu tip öğrencileri tanıdılar. Biri, kompulsif oyun oynama alışkanlığı yüzünden bir yıl kaybettiğini itiraf etti. Şimdilerde -istikrarsız notlarından da anlaşıldığı gibi- iyileşme sürecinde olduğunu söyledi. Başka bir öğrenci, bilgisayarlarının yanında teneke kutular tutan oyuncular tanıyordu. Bu sayede, tuvalet molası vermekten kurtuluyorlardı. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff6b22de9f54__2.jpeg

 

1970'lerin sonlarına kadar, bu kelime, pek de, kompulsif uyuşturucu kullanımından başka bir şey ifade etmezdi. Ancak, sonraki kırk yıl içinde, bağımlılık kavramı genişledi. Anı yazarları kumar, seks, alışveriş ve karbonhidrat bağımlılıklarını itiraf ettiler. Alman seks terapistleri internet pornosunu, gençleri tuzağa düşüren bir "geçit uyuşturucu" olarak adlandırdı. New York Times’ta bir serbest kürsü yazısı, şekerin, "kelimenin tam anlamıyla, uyuşturucularla aynı şekilde”, bağımlılık yaptığını ilan etti. Yeni Zelandalı, dişsiz, genç bir anne günde on litreye kadar kola içtiği bir dönemin ardından koroner aritmiden öldüğünde gazete manşetlerine çıktı. Jiangsu Eyaletinde, on dokuz yaşındaki bir okul-kaçağı, internet bağımlılığını iyileştirmek için sol elini kestiğinde haberlere konu olmuştu. Çinli yetkililer, gencin akranları arasında yüzde 14 oranında benzer şekilde bağımlılık olduğuna hükmetti ve internet bağımlılığı rehabilitasyon kampları kurdular. Bunu Güney Kore ve Japonya takip etti. Tayvanlı yasa koyucular, küçüklerin sigara ve alkol içmesi, uyuşturucu kullanması ve çiğnemesini yasaklayan bir yasayı güncelleyerek, çocuklarının internette çok fazla zaman geçirmesine izin veren ebeveynlerin cezalandırılmasını oyladı. Sadece bu son yaklaşım, Yüzde 47'si 2000'lerin başında herhangi bir yılda, en az bir davranış veya madde bağımlılığı bozukluğu belirtileri göstermiş olan Amerikalıların ilgisini çekmedi.

 

Hatta genellikle birden fazla işaret gösteriyorlardı: Tıbbi araştırmacılar, madde ve davranışsal bağımlılıkların benzer doğal geçmişlere sahip olduğunu keşfettiler. Benzer beyin değişiklikleri; benzer tolerans modelleri; ve benzer istek/iştah, sarhoşluk ve bırakma (vazgeçme) deneyimleri oluştururlar. Benzer kişilik bozuklukları ve dürtülerine yönelik benzer genetik eğilimleri ortaya çıkarırlar. Manik-kumarbaz ile kumarhane müdavimi, tek ve aynı olmaya meyillidir. 2013 yılında, psikiyatrinin İncil’i, Akıl-Ruhsal Bozuklukların Teşhis ve İstatistik El Kitabı: DSM-5’in yeni baskısında, kumar bozuklukları, uyuşturucu bağımlılığından ayırt edilemeyecek bir dille tanımlandı.

Editörler, "internette oyun oynama bozukluğu"nu yeşil (kodlu) bağımlılık sınıfına “üzerinde daha fazla çalışma gerektiren bir durum" tanımlamasıyla dâhil etti. 2018'de DSÖ’nün, revize edilmiş Uluslararası Hastalıklar Sınıflandırması’na "oyun oynama bozukluğu" eklemesiyle resmileştirildi. ‘Bağımlılık’ kelimesinin kullanılmasından herkes memnun değildi. Klinisyenler, hastaları ürkütmekten veya damgalamaktan korktukları için bundan kaçındı. Özgürlükçüler bunu disiplinsizlik için bir bahane olarak gördüklerinden reddettiler. Sosyal bilimciler de bunun bir ‘tıbbi emperyalizm’ olduğu düşüncesiyle saldırdılar. Filozoflar da, farklı şeyleri tanımlamak için aynı kelimeyi kullanmanın yanıltıcı pratiği olan ‘çift anlamlılık’ buldular.

Bu eleştirilere kulak veririm. Ama kendim kullanırken, "bağımlılık"  kelimesine sadık kalacağım. Kelime, “zorlayıcı, koşullu, nüksetme eğilimli ve zararlı davranış” modeline atıfta bulunmak için, yararlı, özlü ve evrensel olarak anlaşılmış bir yol sunuyor. Yeni kitabım The Age of Addiction: How Bad Habits Became Big Business'deki önemli görevim ve amacım, bu zararlı davranış modelinin neden zamanla daha göze çarpar ve daha çeşitli hale geldiğini açıklamaktır.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff6b2d9ec58f__3.jpeg

Bağımlılıklar, bir tüketim spektrumunda zararlı bir sona doğru giden, genellikle planlanmamış yolculuklar olarak başlar. Yolculuk hızlı, yavaş veya aralıklı olabilir. Geçici bir düşkünlük, eroin gibi bir uyuşturucu için bile, her zaman bağımlılığa yol açmaz. Bağımlılık oluşsa bile, bu durum mutlaka kalıcı değildir. Bağımlılar, daimi olarak ya da uzun süreler boyunca bırakabilirler ve bırakırlar. Her aşırı tüketim de ‘bağımlılık’ değildir. İnsanlar, tıpkı gıda bağımlısı olmadan da tartılara kilo yükleyebildikleri gibi, kompülsif olmadan da çok fazla kumar oynayabilirler. Yine de - ve bu önemli noktadır – düzenli ve yoğun tüketimin, bağımlılığı gölgeleyen bir yanı vardır; tıpkı düzenli bir alkol içicisinin özleminin giderek yoğunlaşması ve nihayetinde tam bir alkolizm patlaması oluşturması gibi. Bağımlılık, güçlü, işgalci ve hem kendine hem de başkalarına zarar verici olması bakımından ‘çok kötü bir alışkanlık’ haline dönüşen ‘bir alışkanlık’tır. Hasarın türü, maddeye veya davranışa bağlıdır. Kompulsif oyuncular, kendi eğitim ve evlilik planlarını yıkabilirler. Karaciğerlerini veya akciğerlerini mahvetmezler.

Bağımlılık süreci biyolojik olduğu kadar sosyaldir de. Stres ve akran davranışı gibi koşullar, sonuçta bu süreç kişinin beyninde ortaya çıksa da, bireyleri bağımlılığa yönlendirmektedir. Alkol, uyuşturucu ve uyuşturucu benzeri davranışlara sık sık başvurmak, tahrif olmuş gen tanımı da dâhil olmak üzere, nöronlarda değişimlere neden olur. Zamanla, bu değişiklikler, gergin bir çarşaf üzerinde yayılan boya damlaları gibi, merkezi sinir sisteminin gittikçe daha büyük bölgelerinde meydana gelir. Değişiklikler, özellikle gelişmekte olan beyinlerde daha uzun ömürlüdür. Çocuklar ve ergenler ne kadar erken yaşta bağımlılık yaratan bir madde veya oyun deneyimlerlerse, bir zamanlar kendilerini çok iyi hissettiren bu güçlü duygusal hatırayı, bundan kendilerini alıkoydukları zamanlarda bile muhafaza etmeleri olasılıkları artar.

Bağımlılığın doğasında, alışkanlık yaratan ürünler satan işletmeler için ipuçları- daha doğrusu cazip yanlar- vardır. Biri, erken ve sık tüketimi teşvik etmektir. Eskiden içki salonu sahiplerinin söyledikleri gibi; gençlere iyi davranın, onların parası yetişkin olana kadar kasanızdadır. Ve ne kadar çok içerlerse, kâr da o kadar fazla olur. Bugüne kadar, toplam alkol satışlarının yüzde 80'i, en yoğun kullanıcılar olan %20 oranındaki müşteriye gitmektedir ve bu, tüm ‘beynin ödüllendirilmesi’ne dayalı işlerde uygulanan bir modeldir. Satılan tüm esrarın yarıdan fazlası, uyku dışındaki saatlerinin %50’den fazlasında uyuşuk durumda olan bağımlıların akciğerlerine ve midelerine gitmektedir. Esrar veya başka herhangi bir şeye bağımlılıkların, en çok yoksullar, marjinaller ve genetik olarak zayıf kişilerde gelişmesi, eşitsizlik ve adaletsizliğin yanısıra hastalık kaynağı da olmaktadır.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff6b1f0edcf1__1.jpeg

Bu gerçekler, bağımlılık-araştırma ve halk sağlığı topluluklarında iyi anlaşılmıştır. Daha az anlaşılan ise, bu çıkmaza nasıl girdiğimiz ve bu toplulukların büyük çabalar göstermelerine rağmen, neden daha da kötüye gitmeyi sürdürdüğüdür. Sorunun ana kaynağının limbik kapitalizm olarak adlandırdığım şey olduğunu ileri sürüyorum. Bu, küresel endüstrilerin, genellikle suç ortağı hükümetler ve suç örgütlerinin yardımıyla, aşırı tüketimi ve bağımlılığı teşvik ettiği, teknolojik olarak gelişmiş ancak sosyal olarak gerileyen bir iş sistemini ifade eder. Bunu, soğukkanlı (duygulara kapılmayan) düşünme tarzından farklı bir şekilde, beynin hislerden ve hızlı tepkilerden sorumlu kısmı olan limbik sistemi hedef alarak yaparlar. Limbik sistemin nöral ağ yolakları, hayatta kalmak için çok önemli olası zevk, motivasyon, uzun süreli hafıza ve diğer duygusal-bağlantılı işlevleri oluştururlar. Paradoksal olarak, bu aynı sinir devreleri, evrimin eserini kendi amaçlarına uygun hale getirmiş işletmelerin, aslında hayatta kalmamız aleyhinde (sağlığa zararlı) eylemlerden kâr elde etmelerine yol açar.

 

Yeni zevklerin ve onların ikiz yoldaşları kötü alışkanlık ve bağımlılıkların hızla yayılışını gören, uzun bir tarihsel sürecin son zamanlarındaki bir gelişmeydi. Limbik kapitalizmle en bariz şekilde ilişkilendirilen zevk, kötü alışkanlık ve bağımlılık, sarhoşluktu. Özel sektörün kazancı ve devlet gelirlerinin önemsenmesi, ta ki artan sosyal maliyetler hükümetleri en azından bazı uyuşturucuları kısıtlamaya veya yasaklamaya zorlayana kadar, alkol ve uyuşturucu tüketimini teşvik etti. Alkol ve uyuşturucunun geçmişi hakkındaki 2001 tarihli kitabım Forces of Habit: Drugs and the Making of the Modern World'de böyle iddia etmiştim. Üstelik tam da bunu ifade ettiğim o sıralarda, bunun, olağan psikoaktif şüphelilerden daha fazlasına uygun düştüğünü gördüm. Yeni ortaya çıkan limbik kapitalizm sistemiyle iç içe geçmiş tüm zevkler, kötü alışkanlık ve bağımlılıkları tanımlıyordu. 

 

Bu fikir tamamen yeni değildi. Viktorya dönemi reformcuları, alkol ve tıbbi olmayan uyuşturucu kullanımını  ‘kötü-huylu yıldızlar’ takımyıldızının bir parçası olarak gördüler. Kabul edelim ki, ‘kötü-huy’ kaygan (görece) bir kategoridir. Misyonerler ve modern görüşlüler ayakların bağlanmasının kötü bir şey olduğunu ilan edene kadar Çinli erkekler, kızların ve kadınların küçücük, deforme olmuş ayaklarını koklamayı ve emmeyi normal erotik davranış olarak değerlendiriyordu. Yine de, kötü alışkanlıkların tüm kültürel şekillendirilebilirliğine rağmen, Viktoryenler bunlar hakkında iki önemli şeyi kabul ettiler. Birincisi, bunlar, büyük bir iş haline gelmişti. Diğeri de, birbirleriyle bağlantılıydılar. İçkisiz bir genelev veya yakınında kumarhane olmayan bir afyon tekkesi çok nadirdi. Viktoryenler ayrıca, kusurlu bir sinir sistemi genetik miras almış veya edinmiş kişilerin kötü alışkanlıklara en çok meyleden kişiler olması nedeniyle, burada bir nörolojik bağlantı olduğunu varsayıyorlardı.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff6b35bc8ba9__5.jpg

Bu sonuncu sezgi doğruydu. Bir asır sonra, sinirbilimciler ve genetikçiler bu bağlantıları hücresel ve moleküler düzeyde haritaladılar. Farklı maddelerin ve aktivitelerin benzer beyin ödülleri ve özlemleri oluşturduğunu keşfettiler. Ödül sinyallerinin uyuşturucuda ve davranışsal bağımlılıklarda aynı yolakları etkinleştirmesi nedeniyle, bağımlı beyinlerin birbirine benzediğini gösterdiler. Araştırmacılar, bağımlılık yapan maddeler veya davranışların nörotransmiter dopaminin salınımını arttırmasıyla ortaya çıkan süreç için ‘patolojik öğrenme’ terimini kullanmaya başladılar ve yararlı bir süreç olarak evrimleşmiş bu işlemi patolojik bir sürece dönüştürdüler. Dopamin, ödüllendirme ve koşullandırma görevini, ruh hali, zevk ve acıyı düzenleyen önemli bir bölge olan limbik orta beyinden veya civarından kaynaklanan/çıkan yolaklarla yapar.

Zevk verici etki, kısmen, dopaminin sinapslara salındıktan sonra ürettiği sinyalin yoğunluğuna bağlıdır. Hayatta olduğu gibi nöronlarda da, ilk izlenimler önemlidir. İnsanlar, beyinlerinin onlara ‘son derece ödüllendirici’ olduğunu söylediği şeyi yapmaya, çoğu zaman hala zevkli veya yararlı olduğu noktayı geçseler de, devam ederler. Bağımlılar, bir şeyin zararlı etkilerini fark etseler ve artık onu beğenmiyor olsalar bile onu istemeyi sürdürürler. İsveçli bir eroin bağımlısı doktoruna "Bu boktan nefret ediyorum" dedi, "ve bu bana pek bir zevk de vermiyor. Sadece, bir şekilde, onsuz yapamazmışım gibi geliyor."
Araştırmacılar ortak risk faktörlerini tanımladılar. Genetik farklılıklar ve yaşam koşulları -beyin gelişiminin kritik dönemlerinde stres, sosyal yenilgi, ihmal veya istismar- bazı insanları bağımlılığa diğerlerinden daha yatkın hale getirir. Alkol, uyuşturucu, şeker, kumar, bilgisayar oyunları veya diğer heyecan verici davranışların, mutsuzluklarını geçici olarak ortadan kaldırdığını keşfedene kadar, kendilerini, rahatsız veya depresyonda hissederler. Bu maddelere ve davranışlara sık sık başvurmak, sinir kontrol sistemlerine ve sıklıkla beyinlerinin diğer kısımlarına daha fazla zarar verir. Viktoryenlerin kötü alışkanlık dedikleri şey gerçekten bir kısır döngüdür. Bu kendi kendine zarar verme alışkanlıkları,  yapısal olarak bağlantılıdır, aşağı-yönlü spiral döngüde ve sosyal genişleme eğilimlidir. Amerikalı psikiyatrist Charles P. O’Brien bunu, "Bağımlılık bir hafızadır, bir reflekstir" diye özetledi. "Beyninizi, kendinize zararlı bir şey yapmanız için eğitir."

Ya da “eğittirir”. Daha derin bir gerçek ise, sözde ilerlemeye, sağlıklı ve uzun yaşamaya adanmış, ancak aslında ilerlemeyen, sağlıksız ve çoğu zaman ölümcül şekillerde tüketmemiz için hızla çalışan bir dünyada yaşıyoruz. Bu paradoksu - yeni kitabımın anafikrini- anlamak, sinirbilimin, bozuk nöronların ve kusurlu genlerin ötesine geçmeyi gerektirir. Yeni hazların, ticari ahlâksızlıkların ve kitlesel bağımlılığın tarihini ve limbik kapitalizmin, alışkanlıklarımızı ve arzularımızı sürekli artan güçte şekillendirmekte olduğunu anlamak gereklidir.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5ff6b3c6eae24__6.jpeg

Limbik kapitalizm, modern tarih sahnesine bir anda çıkmadı. Aksine, ilkel bir şeyden ortaya çıktı: türümüzün zevk/haz repertuarını sürekli olarak genişletme çabasından.  Zevk arayışı, medeniyetler öncesine uzanır ve uygarlıkların kuruluşunda katkısı olmuştur. 

Uygarlığın da zevk için çok farklı sonuçları oldu. Bazıları için öğrenmenin, müzik sanatının, tiyatronun ve satranç gibi zihinsel beceri oyunlarının verdiği yüksek hazları mümkün kıldı. Ama aynı zamanda, sarhoşluğu daha cazip, kötü alışkanlıkları daha çekici ve bağımlılığı daha olağan hale getirerek milyarlarca insanı hasta etti, sefalete düşürdü ve esir aldı. Medeniyet aynı zamanda küresel zevk arayışını hızlandıran teknolojileri de geliştirdi. Bunların başlıcası tarımın iyileştirilmesi ve yayılmasıydı; uzun mesafeli ticaretin yayılması ve bundan gelir elde edilmesi; şehirlerin, imparatorlukların ve endüstrinin yükselişi; ve yakın geçmişte dijital iletişimin patlaması.

Yol boyunca, yine de büyük sonuçları olan daha küçük yenilikler de vardı. Bunlar arasında, morfin ve kokain gibi bitki-bazlı ilaç alkaloidlerinin izolasyonu; fotoğrafın pornografiye uygulanması; işlenmiş gıdalarda şeker, yağ ve tuzun harmanlanması ve insanların bir eğlenceden diğerine hızlı (şimdi sanal) taşınması. Bunlar gibi yenilikler, zararlı tüketim miktarını ve bağımlılık çeşitliliğini arttırarak, girişimcilere ve destekleyici devletlerine, zevkleri çoğaltma ve yoğunlaştırma ve kötü alışkanlıkları teşvik etme yolları açtı.

 

Verdikleri beyin ödülü ne kadar hızlı ve yoğun olursa, özellikle sosyal ve genetik açıdan savunmasız tüketiciler arasında, patolojik öğrenmeyi ve özlemi teşvik etme olasılığı da o kadar yüksek oluyordu. Bu arada, küreselleşme, sanayileşme ve kentleşme, bu baştan çıkarıcı mal ve hizmetleri, genellikle kuralsızlığa da yol açan anonim ve reklam-yoğun ortamlarda, daha erişilebilir ve temini kolay/satın alınabilir hale getirdi. Kitle bağımlılığı motorunun beş silindiri olan erişilebilirlik, satın alınabilirlik, reklamcılık, anonimlik ve kuralsızlık en radikal teknolojik ifadelerini, nihayetinde, bağımsız internet dünyasında buldu.

İnternet limbik kapitalizmi aşırı güçlendirdiyse de, onu icat etmedi. Aslında, onu kimse icat etmedi. Yeni zevkler keşfetmek, rafine etmek veya harmanlayarak çeşitlendirmek için süregelen kadim arayışımızdan ortaya çıktı. Yeni zevkler yeni kötü alışkanlıklara, yeni alışkanlıklar yeni bağımlılıklara yol açtı – tabi bazı insanlar için. Bağımlılık yapıcı davranış, tekrar belirtelim, nadiren çoğunluğun davranışıdır. Ancak bu tür davranış riski, girişimciler beyni ödüllendiren metaların ticaretini rasyonelleştirdikçe -yani daha bilimsel ve verimli hale getirdikçe- büyüdü. Nihayetinde bu rasyonalizasyon, küresel ekonomik ve politik bir sistemin, organize, birbirine bağlı ve stratejik aktif olma anlamında bir yönünü üstlendi. On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, girişimciler, yeni zevkler ve şanslar keşfetmek ve genişletilmiş ticaretin mümkün kıldığı her şeyi satmaktan fazlasını yapıyorlardı. Bağımlılık yaratması muhtemel ürünleri, talebi arttırmak ve kârı en yüksek seviyeye çıkarmak için hesaplanmış yöntemlerle tasarlamaya, üretmeye ve pazarlamaya başlamışlardı. 

 

Politikada sert oynamayı öğrendiler. Kârlarının bir kısmını muhalefeti satın almaya ayırdılar. Yirminci yüzyılın başlarındaki büyük reform dalgasından sağ çıkmak için lobicilik ve halkla ilişkiler taktikleri geliştirdiler. Yirminci yüzyılın ortalarında, bazı bağımlılık davranışlarına izin verildiği, diğerlerine göz kırpıldığı ve bazı diğerlerinin de halen baskı altında tutulduğu zamanda, farklı miktarlarda kazanç elde ettiler. Soğuk Savaş'tan sonra, işletmeleri giderek daha çeşitli, meşru ve küresel hale geldi. Sadece bir bağımlılık çağı değil, hem limbik kapitalizmin karakteristik özelliği olan hem de onu mümkün kılan akıl ve bilim güçlerinin tersine çevrilmesinin en açık göstergesi olan bir "tasarlanmış bağımlılık" çağı yarattılar.

Çeviren: Çiğdem Ergun

Kaynak: David T. Courtwright'ın “The Age of Addiction: How Bad Habits Became Big Business” kitabından izniyle alınmıştır. Telif Hakkı © 2019, Harvard College Başkanı ve Üyeleri tarafından. Tüm hakları saklıdır.
https://quillette.com/2019/05/31/how-limbic-capitalism-preys-on-our-addicted-brains/




Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR