60450c4871fdb__1.png

Kaygı Konusunda Kaygı Beslememize Gerek Yok

07.03.2021

Tracy A. Dennis-Tiwary

Mücadele ediyor olsak da anksiyete bizden olan, bize ait olan bir parçadır.

İçinde olduğumuz bu endişe verici dönemde kaygılı olmak istisnai bir durum olmaktan kural olmaya geçiş yapmış gibi gözüküyor. Kaygımızla baş etmek için de onu bilinçli olarak baskılar hale geldik. Sakinliğimizi koruyup yolumuza devam ediyoruz. Aslında pandemi öncesinde de anksiyete toplumsal bir kriz haline gelmişti. Tahminen her 3 kişiden biri hayatını zorlaştıracak seviyelerdeki kaygıyla mücadele ediyordu. Yüzlerce kişisel gelişim kitabı, titizlikle yürütülen binlerce çalışma ve 30 farklı anksiyete karşıtı ilaç bile yardımcı olmaya yetmiyordu.  Peki neden?

Belki de böyle olma sebeplerinden bir tanesi kaygı ile ilgili yaygın olan hikayenin daha çok zarar vermesi olabilir. Bu hikaye bize; anksiyeteyi, hayatımızı tehdit eden bir şey olarak görüp ondan korunmamızı, kaçınmamızı ve ne pahasına olursa olsun başını ezmemiz gerektiğini söylüyordu.

Maalesef ki kaygılarımızdan ne kadar kaçar ve onu baskılarsak o kadar büyüyüp gelişmesine sebep oluruz. Örneğin, bir insana endişe etmemesini söylersek endişesi kesinlikle artar. Ayrıca, baskılamak anksiyeteyi bir süreliğine askıya alsa da korkularımız ile yüzleşme ve onlarla baş etme fırsatını elimizden almış olur. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/60450f21021fc__2.png

Şimdi size bir soru: Aşağıdaki cümleyi nasıl tamamlarsınız?

“Endişeli hissettiğimde – kaygı içeren düşünceler, hızlı kalp atışı, hızlı nefes alıp verme veya karında uçuşan kelebekler eşliğinde – bir sonraki düşüncem … olur.
a) … bu hisleri yok saymalı ve sakin olmalıyım, çünkü bunlar kontrolümü kaybedebileceğimin uyarı işaretleri
b) … zihnim ve bedenim mücadeleye hazırlanıyor 

Birçoğumuz bu soruya “a” seçeneği olarak cevap veriyoruz ama aslında yaşanan “b” seçeneğindeki gibi bedenin ve zihnin kendisini hazırlıyor olmasıdır. Hangi seçeneği tercih ettiysek onun etkileri ile karşılaşırız. Örneğin; 2013 yılında Harvard araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışmada, sosyal anksiyetesi olan katılımcılara toplum önünde konuşma yapma ve zor bir matematik problemi içeren “anksiyete stres testi” uyguladılar. Araştırmacılar; katılımcıların yarısına hızlı kalp atışını ve birkaç farklı kaygı belirtisini yeniden hayal etmelerini ve bu durumu faydalı bir şekilde kullanmalarını söyledi. Bu katılımcılar teste girdiğinde, “farklı bir bakış açısı kazandırılmayan” gruba göre daha az kaygılı hissetmiş ve biyolojik olarak daha sınırlı stres belirtileri göstermişlerdi. Kan damarlarında daha az daralma olmuş ve kalp atımları daha doğru ve yerinde hızlanıp yavaşlamıştı. 

Gerginliklerinin anlamı ve amacı ile ilgili farklı bir hikaye anlatmak bile onlara kaygı konusunda daha rahat hissettirmiş, hatta vücutlarının işleyişini bile değiştirmişti. 

Anksiyetemizi baskıladığımızda, araştırmaya katılan bu kişilerin tecrübe ettiklerini anlamak da zorlaşır. Aslında “anksiyete düşmanımız olmak yerine müttefikimiz olabilir”. 

Kaygıyı Müttefik Olarak Görebilme

Kaygı, yapısı itibariyle rahatsızlık verir çünkü sinyalleri her zaman dikkatimizi o yöne çeker. Bitmek üzere olan şarjı işaret eden bir ışık gibi kaygı da zihnimizin ve bedenimizin bir tehdide karşı savunmaya geçmek için hazırlandığını gösterir. 

Anksiyeteyi bastırmaya çalıştığımızda, bu sinyalleri fark etmemiz zorlaşır. Kaygının; ilerisini düşünebilmek adına faydalı olduğunu görmemiz zorlaşır. Bu nedenle karşılaşmadığımız ama karşılaşmamızın muhtemel olduğu tehlikelere karşı hazırlıksız hale geliriz. Aslında insanlık tarihinin en büyük başarılarından olan “kesin olmayan ve bilinmeyen bir geleceği hayal edip zihinsel olarak buna alışma yeteneğimiz” olmasa kaygı da var olmazdı. 

Kaygı bizi gelecek zamana doğru ittiğinde daha zeki, daha odaklı ve daha amaca yönelmiş insanlar haline geliriz. Böylece gerektiği anda harekete geçeriz. Başka bir deyişle, geleceği önemsediğimizde kaygı duyarız. Bu yönden bakarsak umut ile endişenin el ele yaşadıklarını fark ederiz. 

Eğer aklımızdaki kaygıya ait yapıyı düşmandan dosta çevirebilirsek ve kaygı ile ilgili “kaygımızı” azaltabilirsek endişelerimizi, özellikle belirsiz ve sıkıntı verici zamanlarda, doğru şekilde kullanabileceğimizi keşfederiz.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/60450f51e9dde__3.jpg

Kaygımıza Hükmetmeye Nasıl Başlarız?

Herhangi bir beceride olduğu gibi anksiyete konusundaki zihin yapımızı değiştirebilmek ve uzmanlaşabilmek için de pratik yapmalıyız. İlk adım, kaygımızın bize ne söylediğini dinlemektir. Bu, kaygının sahip olduğu güçlü “kaçınma” makinasına kısa devre yaptırmakla kalmaz ayrıca tüm belirtilerin bilinçli olarak fark edilmediği bilgisini edinmemizi de sağlar. İşi ileri boyuta taşıdığımızda ve tüm sıkıntı yaratan duyguları derinlemesine araştırdığımızda sebepleri fark eder ve nasıl başa çıkacağımızı da öğreniriz. Anskiyete bir girdaba dönüşmeden yakalarsak bu iyi bir şeydir. Kaygılarımıza kulak vermek hali hazırda anksiyete bozukluğundan mustarip olsak bile her zaman yardımcı olur. 

Alışkanlıklarımıza ve tercihlerimize bağlı olarak kaygılarımızla uyumlu bir ilişki kurarız. Sevdiklerimizle konuşuruz, meditasyon yaparız, ibadet ederiz, yürüyüşe çıkarız, duş alırız veya günlük yazarız. Bu ilişki için zaman ve ortam ayarlarız. 

Bu şekilde kendimizle, başkalarıyla ve önemsediğimiz şeylerle olan bağlantılarımız da derinleşir. Böyle bağlantılar, problem olan kaygımızı dağıtmak için de mükemmeldir. Çünkü bize geleceği önemsediğimizi ve güzel şeylerin olacağını hatırlatır. 

Hatırlatmakta fayda var; birçoğumuz -belki de pandemi döneminde her zamankinden daha fazla – kaygılarımızdan kaçıp dijital ekranlara sığınıyoruz. Elbette hepimizin nefes arasına ihtiyacı var. Eğer bu noktada aşırıya kaçarsak, saatlerimizi her gün bu şekilde harcarsak işe yaramaz bir kaçış moduna gireriz. Bu durumu yeraltında kaynayan bir anksiyete olduğu şeklinde yorumlayın ve dışarı fışkırmadan önce icabına bakın.

Bir dahaki sefere zorlayıcı bir durum ile karşılaştığınızda – toplum karşısında konuşma olabilir, sağlık raporunuzu beklemek olabilir veya zor bir görüşme olabilir – durun ve düşünün; “eğer kalbim çarparsa veya gergin hissedersem bu benim bedenimin ve zihnimin harekete geçmeye hazırlandığını gösterir. Zor durumlarda, kaygılarım beni güçlü kılar. Derin bir nefes alacağım ve hazır olduğumdan emin olacağım.” 

Varsayımlarımızla mücadele ederek, kaygı ile ilgili düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Endişemiz bir lanet değil bir hediyedir. 

Çeviren: Uzman Psikolog Lamia Kalender Ergül
Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/more-feeling/202102/we-dont-have-be-anxious-about-anxiety

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR