6035f9f5d740c__1.jpg

Salgın Döneminde Kaybettiklerimizden Biri de Dikkatimiz Olmasın!

24.02.2021

Kendimizi hissedebilen düşünsel canlılar olarak görsek de biyolojik olarak düşünebilen hissel canlılarız.

Salgın nedeniyle uzaktan eğitim hayatımızın bir parçası haline geldi. Ayrıca birçok çalışan işlerini evden yönetiyor. Hayatımızda değişen çok şey var. Bu ciddi değişimler bazı sorunları da yanında getiriyor. Sürekli evde izole olmanın, salgına ve ölümlere dair haberlere maruz kalmanın motivasyon ve konsantrasyon üzerinde olumsuz etkileri mevcut. Sürekli kaygı, korku ve endişe dolu gelişmelere ve haberlere maruz kalırken yüksek dikkat gerektiren akademik ve profesyonel işlerde dikkatimizi toplamak ve sürdürmek de kolay değil. 

Bilişsel Psikolojide dikkat; bilinçli olarak bir uyarana, düşünceye ya da olaya odaklanabilirken diğer ilişkisiz uyaranları, düşünceleri ve olayları göz ardı edebilme yetisidir. Uyarılma, evrensel fizyolojik ve psikolojik bir beyin durumuyken; seçici dikkat, herhangi bir uyarılma seviyesindeyken (yüksek veya düşük) neye dikkat ettiğimizi ve neyi görmezden geldiğimizi tanımlar. Dikkat, duyusal girdileri nasıl işlediğimizi, bu bilgileri bellekte nasıl depoladığımızı ve girdileri nasıl anlamlandırdığımızı etkiler. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6035fa0755657__2.jpg

Bu teknik bilgilerin hayatımızdaki karşılığına bakarsak, 2002'de Nobel Ödülü sahibi olan bilişsel psikolog Daniel Kahneman, dikkatin sınırlı bir bilişsel kaynak olduğunu söyler. Bazı bilişsel süreçler ise diğerlerinden daha fazla dikkat gerektirir. Örneğin, akademik makaleleri okumak veya yazmak gibi faaliyetler bilinçli kontrol ister. Fazladan dikkat ve zihinsel enerji kullanmamız gerekir. Dikkat, bilişsel kaynaklarımızın kullanımında yönetici gibi hareket eder. Bu işlevlerle ilişkili beyin devreleri ise prefrontal korteksin devreleridir. Gelişmiş beyin dediğimiz bu bölüm dikkat, muhakeme ve öğrenme gibi becerilerimizin yer aldığı kısımdır. 

Prefrontal korteks ile amigdala arasındaki ilişkiyi sağlayan devreler maruz kaldığımız ilgili ve ilgisiz bilgiler arasında ayrım yapma becerimiz üzerinde etkilidir. Psikolog Michael Eysenck ve meslektaşlarının kaygı üzerine yaptığı araştırmalar bu bağlantıları açığa çıkarmaktadır. Amigdala tehdit edici uyaranlar karşısında hızla aktive olur ve mevcut tehlikeye tüm dikkatimizi yöneltir. Farz edelim ki, çalılıkların arasından uzanmış uzun bir nesne gören hayvan olsun. Bu nesnenin gizlenmiş olan bir yılan mı yoksa uzun bir dal parçası mı olduğunu analiz edecek lükse sahip olmadığı için hayvanın duyuları harekete geçer, kasları uyarılır ve hızlı tepki verebilir hale gelir. İnsanlardaki amigdala da olumsuz duygularla yüklü sosyal uyaranlara yanıt olarak hızlı ve otomatik olarak harekete geçer. Nörobilim araştırmaları bilişsel ve duygusal süreçlerin beyinde o kadar iç içe olduğunu gösteriyor ki, Antonio Damasio gibi bazı araştırmacılar duygu olmadan düşüncenin var olamayacağını söylüyor.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6035fa71b24b3__3.jpg

Üstelik kaygı ve endişe gibi olumsuz duygulara hepimiz yatkınız çünkü hepimizde bir olumsuzluk önyargısı var. Olumsuzluk önyargısı, olumsuz şeyleri olumlu şeylerden daha yoğun bir şekilde fark etmemiz ve hissetmemiz anlamına gelir ve olumsuz şeylere yönelik bu algıda seçicilik yüzünden zihinsel sağlığımız üzerinde bu yatkınlığın büyük bir etkisi olur. Bunun anlamı bir sürü olumlu şey deneyimlesek ya da işitsek bile tek bir olumsuz şeyin tüm sistemimizi etkileyebileceğidir. Bu sistemde amigdalanın dikkat üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Endişeli kişiler için, dikkat mevcut görevle ilgisi olmayan tehditle ilişkili uyaranlara odaklanabilir. Bu uyaranlar dahili (endişe verici düşünceler) veya harici (tehdit edici olarak algılanan görüntüler) olabilir. Hem anksiyete hem de endişe, işleyen belleğin dikkatini ve bilişsel kaynaklarını tüketerek, özellikle karmaşık görevler için bilişsel performansın azalmasına neden olur.

Cambridge’de yapılan bir ankette 652 katılımcının yüzde 63'ü okudukları bir paragrafı dikkati sürdürememe nedeniyle tekrar okumaya ihtiyaç duyduklarını bildirmişlerdir (Tom Manly ve Ian H.Robertson). Öyleyse şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Covid-19’un tehlikeleri hakkında mesajlarla dolu bir bağlamda, öğrenciler çalışmalarına sürdürülebilir bir şekilde odaklanmakta zorlanabilirler ve çoğu okumak veya yazmak için gereken bilişsel kontrol sürecine sahip olmayabilir. Şubat ayından bu yana, beynin nasıl odaklanacağını internette arayan insanlarda yüzde 300, nasıl daha iyi odaklanılır konusunda yapılan aramalarda yüzde 110 ve odak nasıl artırılır konusunda da yüzde 60 artış oldu. İnsanlar dikkatlerini toplamaya yardımcı olmak için uygulamalar ve hizmetler satın alıyor. Dr. Amy Arnsten, Yale Üniversitesi'nde Nörobilim Profesörü ve Psikoloji Profesörüdür. Çalışmaları büyük ölçüde beynin strese verdiği tepkiye odaklanmıştır. Kariyerini beynin yüksek işlevlerini ve farklı uyarılma sistemlerinden nasıl etkilendiklerini ve daha spesifik olarak, dikkatin belirli bir girdiyle karşı karşıya kaldığında nasıl bölündüğünü araştırarak geçirmiş. Arnsten, ilkel beynin (kaygı ve endişe gibi duyguların yer aldığı amigdalayı içeren kısım) prefrontal korteksi stres sinyaliyle zayıflattığını söylüyor. Yani acil fiziksel bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında prefrontal korteksiniz sessizleşir ve beyninizin daha ilkel kısımları (sizi korumak için hızlı ve temelde tepki verebilen kısımlara yol açmak için) devreye girer. Arnsten, Covid-19'un prefrontal korteksimizi sessizleştiren üç ana faktöre sahip olduğunu söylüyor: Görünmezlik, üzerinde sahip olduğumuz bireysel kontrol eksikliği, kendimizi korumak için normal alışkanlıklarımızın tersine gitmeye zorlanma durumumuz.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6035fa933ffd1__4.jpg

Belki siz salgın haberlerine direkt maruz kalmamak için bilgi alışınızı sınırlandırmış olabilirsiniz, ki bu iyi bir stratejidir. Lakin yine de birçok insan koronavirüs haberlerini sürekli takip etmemesine rağmen hala odaklanmakta zorlanmaktadır. Arnsten, durumun iyiye gitmediğini dolaylı olarak bilmenin bile işlev yeteneği üzerinde bir derece etkiye sahip olabileceğini söylüyor. İnsanların hükümetlerin politikalarının işlevsiz olduğunu düşündükleri durumlarda kontrol hislerini daha çok yitirdiklerini görüyoruz. Böyle zamanlarda stres tepkileri muhtemelen daha belirgin hale geliyor. Bu sadece odaklanamamaya değil, aynı zamanda genel bir motivasyon eksikliğine de yol açıyor. Arnsten, insanın tehlikeye verdiği yanıtların sadece kaçmak ya da savaşmaktan ibaret olmadığını hatırlatarak bir üçüncü tepkiye işaret ediyor: donup kalma. Bu durumun zihinsel felç gibi hissedilebileceğini ekliyor. Pek çok insan için bu, Arnsten'in kısır döngü dediği şeye; odaklanmayı kaybetmeye, bu konuda kendimizi eleştirmeye ve ardından prefrontal bağlantılarımızın daha da zayıflamasına yol açıyor. Bu kısır döngüden çıkabilmek için nörobiyolojiyi anlamak çok önemli zira kendinizi daha iyi gözlemleyebilir ve şöyle diyebilirsiniz: Bu benim biyolojim ve bana bunu yaptıran o. Böylece normal bir nörobiyolojiye sahip olduğumuzu fark ederek kendimizi suçlamamamıza engel olabiliriz. Böylece o kısır döngüyü kırmanın ilk adımını atmış oluruz.  Odaklanma mücadelemiz tamamen normal. 

 

Nörobiyolojiyi bilmenin ve kendinizi biraz gevşetmenin yanında sizi rahatlatabilecek bir diğer haber ise; odaklanma yeteneğinize verilen hasarın eninde sonunda onarılma ihtimalinin olması. Arnsten, elde edilen veriler sıçanlarda stres olmadan harcanan zamanla bu bağlantıların yeniden büyüyebileceğini gösteriyor, diye açıklıyor. Genel olarak söylersek, prefrontal kortekslerimizle yeniden bağlantı kurmak için hepimizin ihtiyacı olan şey bir adım geri atmak olabilir. Böylece bu perspektif değişimi bize kontrol hissi verir. Ayrıca şu an yaşadıklarımızın normal bir biyolojik tepki olduğunu fark etmek o kısır döngüden çıkmanın ilk adımı. Üstelik, salgın sona erdiğinde beynimizin kendini onarma kapasitesi halen var olmaya devam edecek. 

 

Umuyorum ki, bu makale eğer odaklanmakta zorluk yaşıyorsanız nedenlerine dair bazı soruların yanıtını size vermiştir. Ayrıca makaleyi dikkatinizi dağılmadan bir kerede okumakta güçlük yaşadıysanız, sorun yok. Sadece bunun normal olduğunu kendinize hatırlatmak için yeni bir fırsatınız daha var demektir. 

 

Derleyen: Uzman Klinik Psikolog Rabia Yavuz
E-posta: rabia.yavuz@gmail.com
Instagram: @klinikpsikolograbiayavuz
Kaynaklar:
Damasio, A. (2006). Descartes'ın Yanılgısı: Duygu, Akıl ve İnsan Beyni. Varlık Yayınları: İstanbul. 
https://theconversation.com/having-trouble-concentrating-during-the-coronavirus-pandemic-neuroscience-explains-why-139185
https://www.newstatesman.com/science-tech/coronavirus/2020/05/how-focus-concentration-pandemic-brain-motivation-apps-pomodoro
https://www.cambridge.org/core/books/paradoxical-brain/471D1922A525C2A89CF6B927B6734DAA

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR