605f3ca34e1bb__4.jpg

Mutlu Olmaya Çalışmayın. Çünkü Biz Hoşnutsuzluk Üzerine Programlandık

27.03.2021

Frank T. McAndrew

Ebedi mutluluk bir şeyleri tamamlama isteğimizi tamamen zayıflatır. Bu sebeple mükemmel memnuniyet bizim dışımızda değişime uğramıştır. 

1990’larda, psikolog Martin Seligman pozitif psikoloji hareketine öncülük etmiştir. Bu hareket, insanların mutluluğuna dair çalışmaları psikoloji araştırma ve teorilerinin tam merkezine yerleştirmektedir. Devamında, 1960’larda başlayan hümanistik ve varoluşçu psikoloji trend olmaya başlamıştır. Hümanistik ve varoluşçu psikoloji, bir insanın içsel potansiyeline ulaşmanın ve o kişinin hayatında anlam meydana getirmenin önemini vurgulamaktadır.

O günden bugüne, mutluluğu artırma ve insanlara daha memnun edici hayatlar kurma adına yardım etmeyi amaçlayan binlerce çalışma yapıldı ve yüzlerce kitap yayınlandı. Peki neden daha mutlu değiliz? Neden mutluluğa dair yapılan bireysel ölçmeler 40 yıldır durağan bir seviyede? 

Tuhaf bir şekilde, mutluluğu artırmaya yönelik bu tarz çabalar akıntıya karşı yüzmek gibi nafile uğraşlardır. Çünkü çoğu zaman memnun olmamak için programlanmış bir durumdayız. Bu problemin bir sebebi mutluluğun sadece tek bir şey olmaması ile alakalı. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/605f3d772fc2f__3.jpg

Jennifer Hecht bir filozof ve mutluluğun tarihçesi üzerinde çalışıyor. “Mutluluk Miti” (The Happiness Myth) adlı kitabında her birimizin farklı mutluluklar tecrübe ettiğinden bahseder. Bazı mutluluk türleri bir başkasıyla çakışabilir. Bir başka deyişle, tek bir mutluluk çeşidi diğer mutluluklara ulaşmamız noktasındaki yeteneğimizi baltalayabilir. Yani tüm mutluluk çeşitlerine en üst kalitede ulaşmamız imkansızdır. 

Örneğin; tatmin edici bir hayat başarılı bir kariyer ve iyi bir evlilik üzerine inşa edilebilir. Ancak bunun fark edilmesi uzun zaman alır. Çok fazla çalışma ve genellikle partiye katılmak ya da ani gelişen gezilere katılmak gibi hedonistik (kişisel çıkarlara dayalı) zevklerden uzak durmayı gerektirir. Ayrıca, yakın arkadaşlarla geçen bir gün sonrası tembellik yapmayı da engelleyen bir durumdur. 

Diğer taraftan, kendinizi bu çarkın içine soktuğunuzda hayata dair daha birçok zevkten de vazgeçmeniz gerekir. Gevşeme günleri veya arkadaşlıklar rafa kaldırılmak durumunda kalır. Mutluluk bir alanda artarsa başka bir yerde genellikle azalır. Bu ikilem beynimizdeki mutluluğa dair olan işleyişi de karıştırmaktadır. Bu konuda bazı örnekler vereceğim.

Örneğin cümlenize “…. olsa müthiş olmaz mı?” kalıbını ekleyin (üniversiteye gitsem, aşık olsam, çocuklarım olsa…vs). Aynı şekilde, yaşlı insanlardan da bu kalıba ait cümleler duyarız, tek farkla “… olsaydı müthiş olmaz mıydı?” 

“Şu anda her şey ne kadar da güzel değil mi?” cümlesini ne kadar seyrek olarak duyduğunuzu düşünün. 
Elbette geçmişimiz veya geleceğimiz her zaman için bugünümüzden güzel olamayabilir. Ama yine de bu şekilde düşünmeye devam ederiz.
Tüm bunlar, zihnimizde yer alan, geçmişteki ve gelecekteki mutluluğa dair inşa edilmiş acımasız gerçeklik duvarının birer parçası. Cennet, Aden Bahçesi (Hristiyanlık), büyük erdem (Musevilik), vakiuntha (Hinduizm), valhalla (İskandinav mitolojisi) gibi sonsuz mutluluk ile ilgili hedefler bu düşünceler ile inşa olunmuştur. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/605f3d987768c__2.jpg

Beynimizin neden bu şekilde çalıştığına dair bir kanıt var: bir çoğumuz iyimserlik yanılgısına sahibiz. İyimserlik yanılgısı, geleceğimizin günümüzden iyi olacağını düşünme eğilimidir. Bu durumu açıklamak için sınıfımda şunu yapıyorum: yeni dönemin başında son 3 yılda sınıfımdaki tüm öğrencilerin aldığı notun ortalamasını söylüyorum. Ve daha sonra almayı bekledikleri notu söylemelerini istiyorum. Bu demostrasyon öyle çekici geliyor ki, hiçbirisi dersten kalacağını söylemiyor, aslında düşündüklerinden çok yüksek puanlar söylüyorlar. Halbuki ellerine 3 yıllık bir ortalama vermiş oluyorum. Buna rağmen söylediklerine kendileri de inanıyorlar. 

Kognitif psikologların üzerinde durduğu bir başka kavram daha var: Polyanna prensibi. Bunun anlamı şu: geçmişteki tatmin edici bilgileri rahatsızlık verici olanlara oranla daha çok alıyoruz, hatırlıyoruz ve işliyoruz (burada depresif bireyleri ayrı tutuyorum çünkü onlar geçmiş hatalara ve hayal kırıklıklarına sabitlenirler). Bununla birlikte, çoğumuz için eski güzel günleri hatırlamak daha iyidir. Çünkü olabildiğince keyifli şeylere odaklanır ve memnun etmeyen şeyleri günden güne unutmayı tercih ederiz. Geçmiş ve geleceğe dair olan hezeyanlar insan ruhu için uyum sağlayıcı rol oynar. Masum kişisel hezeyanlar bizi arzu etme noktasında diri tutar.  Eğer geçmişimiz iyiyse ve geleceğimiz ondan da iyi olacaksa, o zaman, şimdi yaşadığımız anda memnun olmayacağımız şeyleri yolumuzdan çekeriz.

Tüm bunlar bize mutluluğun geçici doğası hakkında bir şeyler öğretir. Duyguyu araştıran bilim insanları önemli bir kavrama dikkat çeker: haz çarkı. Bir amaca ulaşmak için çok çalışırız, beraberinde getireceği mutluluğu hayal ederiz. Ne yazık ki, kısa süre içinde başlangıç noktamızdaki hislerimize geri döneriz ve bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz sıradaki duruma geçeriz. Öğrencilerimin duymaktan hoşlanmadığı bir şey var; şimdi ne kadar mutlularsa 20 yıl sonra da o kadar mutlu olabilecekler (belki bir dahaki sefere, gelecekte üniversite döneminde ne kadar mutlu olduklarını anımsayacaklarını söylerim!)

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/605f3dd73d17b__1.jpg

Bununla beraber, piyango kazananları ve oynadıkları oyunlarda zirvede olan kişilerle -her şeye sahipmiş gibi görünenler- yapılan çalışmalar soğuk duş etkisi yaratıyor. Çünkü çoğu kişi bu kazanılanların hayatlarını değiştireceğini ve bizi daha mutlu bir hale getireceğini düşünüyor. Bu çalışmaların sonuçları gösteriyor ki; milyonlar kazanmak gibi pozitif olaylar veya kaza sonrası felçli kalmak gibi talihsiz olaylar insanların uzun dönemdeki mutluluk seviyelerinde önemli bir etkiye sahip değil. 

Kadro almayı ve profesör olmayı hayal eden asistanlar veya kendine ortak bulmayı hayal eden avukatlar kendilerini, neden bu kadar yoğun bir telaş içinde oldukları konusunda endişe ederken bulurlar. İlk kitabımı yayınladıktan sonra depresif hissettim. Çünkü “benim bir kitabım var!” hissiyatından “sadece tek bir kitabım var” psikolojisine çok hızlı bir geçiş yapmıştım. 

Evrimsel açıdan baktığımızda bu olması gereken bir durum. Şimdiden memnun olmamak ve geleceği hayal etmek bizi canlı tutarken bir taraftan da sıcacık anılara sarılıp tekrar aynı şekilde hissedebilmeyi arzularız. Aslında, ebedi mutluluk bir şeyleri tamamlama isteğimizi zayıflatır. Geçmişteki insanlar her şeye sahip olsalar bile yok olup gitmişlerdir. Bu düşünce depresif olmamalı. Aksine, mutluluğun varlığını bilmek, ona sahip olduğumuzda daimi olmayacağını da bilmekle alakalıdır. Bu yüzden misafir olarak geldiğinde onu daha sıcak karşılarız. Tüm bunlara ek olarak; her alanda mutlu olmanın imkansız olduğunu anlamak kalbimize dokunan mutlu anlardan azami şekilde keyif almamızı sağlar. Hayatta hiç kimsenin “her şeye sahip olamayacağını” idrak etmek psikologların mutluluğa ket vurduğunu söyledikleri “haset” duygusunu da ortadan kaldırır. 

Çeviren: Uzman Psikolog Lamia Kalender Ergül

Kaynak:
https://www.theguardian.com/commentisfree/2016/aug/17/psychology-happiness-contentment-humans-aspire-goals-accomplish-evolution

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR