604e38ba46963__1.jpg

Aşk mı Yansıtma mı?

14.03.2021

Susi Ferrarello

Aşk, sizde olmayan bir şeyi, onu sizden talep etmeyen birine vermek olduğunda

"Seni seviyorum" ve "senin tarafından sevildiğimi hissediyorum” deriz. Bu cümleler heyecanlandırıcı olmasına karşın tam bir muammadır. Bu belirsiz kelimenin—aşkın, daha sıradan bağlamlarda kullanıldığını duyduğumuzda, muğlaklık daha da belirginleşir: "Mmm ... bu dondurmayı çok seviyorum!"; "Her gün egzersiz yapmayı seviyorum." Ya da daha moral bozucu ve çelişkili durumlarda: "Beni sevdiğini söyledi ama yine de beni terk ediyor“; "Onu seviyorum ama ona aşık değilim.”

Peki, aşkı nasıl anlamalıyız? Birisi bize ya da hayattaki herhangi bir şeye olan sevgisini ifade ettiğinde, bu ne anlama gelir? Bu denklemde 'x' i nasıl çözmeliyiz? Bu, bir işlevi, bir sınırı, bir anlamı yansıtır mı? 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/604e3994c3652__2.jpg

Aşk Bir Sınırdır

Lacan, aşkı tanımlamak için sınır kavramını tercih ediyordu. "Aşk, sizde olmayan şeyi vermektir" der. Kendi eksikliklerimizi tamamlayan kişilere âşık oluruz. Partnerimizin hayatı, kendi eksik yanlarımız üzerinde çalışmak, kusurlarımızın üstesinden gelmek ve sonunda bir olmak için önümüzde bir model olarak durur. Birine olan sevgimizi ifade etmek bizi savunmasız kılar çünkü “seni seviyorum” diyerek, henüz olmadığımız ve öyle olmak için hala eksik olduğumuz şeyleri söyleriz. Bu nedenle, partnerime, bende olmayan bir şeyi vermeye çalışırım. Aşk, kendi sınırlarımı algılamamda, kendisinden bir şeyler öğrenmek istediğim kişiyi, olmadığım biri olarak etkilemeye çalıştığım bir oyuna dönüşür. Bence bu nedenle, şarkı sözlerinde ve şiirlerde, aşka mutlak bir kurtarıcı niteliği atfetmek oldukça yaygındır. Partnerimin benden beklentilerini karşılamaya çalışmak beni kurtaracaktır. Dolayısıyla daha iyi bir insan olacağım. Aşk; gelişim, dönüşüm ve nadiren yakalayabildiğimiz o bildik bütünlük duygusu için duyduğumuz güçlü arzu ile harekete geçer. Aşkta, bende olmayan şeyi veririm çünkü böylece sınırlarımı aşacağıma ve bir bütün olacağıma dair kendimi kandırırım. Burada aşkın büyük çelişkileri yatıyor:

1. Bir olmaya çalışırken, kendimizi (kendisine duygu beslediğimiz kişiler adedince) parçalara ayırırız.

2. Sevdiğimiz kişilere yaklaşmaya çalışırken, onların gerçek doğasını özleriz.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/604e39e24ff63__3.jpg

Aşk, Aşık Olduğumuz Kişiyi Kaybetmek Anlamına Geldiğinde 

Aslında, aşk bahanesiyle, kendimiz ve kendi iyilik halimiz için üzerimize düşen sorumluluğu sıklıkla göz ardı ederiz ve partnerimizin asıl doğasını ve var olan ihtiyaçlarını görmezden geliriz. Dolayısıyla, kendimizden ve partnerimizden daha da uzaklaşırız. Kendini feda ederek kurulan bu karmaşık ilişki dinamiğinde, partnerimizi memnun etmek için gerçek arzularımızdan uzaklaşırız. Partnerimiz, bizim yansıtmalarımızın bir göstergesi haline gelir. Buna binaen, Lacan'ın ünlü cümlesi şöyle devam eder: "Aşk, bizde olmayan bir şeyi, onu bizden talep etmeyen birine vermektir.” Felsefi danışman olarak çalışmalarımda, danışanların partnerleri tarafından reddedildiğini hissettiklerini sık sık duyuyorum. Beni şaşırtan şey, genellikle partnerlerini reddettiklerinin farkında olmamalarıdır. Bu durumlarla karşılaştığımda ve hayal kırıklığı seviyelerinin hızla yükseldiğini fark ettiğimde, onlara şöyle soruyorum: "Bana partnerinizin kim olduğundan bahsedebilir misiniz? Lütfen bana partnerinizin nasıl bir insan olduğunu tarif edebilir misiniz?” Genellikle, en çok acı çekenler, buna ne cevap vereceğini bilemeyenler oluyor. Partnerlerini göremiyorlar çünkü partnerlerinin kendilerinden hiç talep etmediği bir şeyi onlara vermekle meşguller ki bu, kendilerini daha az eksik ve savunmasız hissettirecek bir kendini ikna etme yoludur.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/604e3a493195d__4.jpg

Bu çelişkide, aşk, partnerlerin birbirlerine görünmez oldukları ve kendileri olamadıkları bir kafes haline gelir. Burada, birbirini sahici bir şekilde anlama gerçekleşemez. Bu acı verici kafeste, Sokrates'in dediği gibi, mahkûm “kendi esaretinin suç ortağıdır.” Bu, bizim kendi ruhumuzun kafesidir. Her bir yanında, kendi sınırlarımızın ve ihtiyaçlarımızın utancı ile karşılaşıyoruz. Burada, "onu seviyorum, ama ona aşık değilim” cümlesi ile yukarıda özetlediğim türden çelişkili aşka rastlıyoruz: 

Görünmezlik kafesini nasıl Kırabiliriz?

Bu kafesten nasıl çıkılır? Aynı kafeste dönüp durmak ve kendiniz olmaktan ve sevdiklerinizle sahici bir ilişki kurmaktan aciz hissetmek yerine, kendinizin yarım kalmış kısmının ne söylediğini ve bu kısmın ne aradığını anlamaya çalışabilirsiniz. Ben, kendim, hayatımın çoğunu geçireceğim kişi olduğum için, kendimle şefkatli bir bağ kurmaya ve kendi tekamülüm için kendi içimde yaratabileceğim bir alan için sorumluluk almaya değer. Ben bu ilk bağa philia diyorum. Bu Yunanca kelime, öncelikle kendimizle kurulan ilk yakın şefkatli bağı ifade eder. Bu, gerçekliğe erişmenin ve karmaşık yansıtmaların dumanlarını dağıtmanın kapısıdır.

Aşktaki hayal kırıklığı gerçekten dayanılmazdır çünkü sınırlarımıza işaret eder. Partnerimizde bizi rahatsız eden her ne ise, bu, partnerimiz hakkında hiçbir şey söylemez ancak kendimiz hakkında çok şey söyler. Danışanlarıma geri dönecek olursak, sorduğum sorularla kendi sınırlarını fark ettiklerinde asıl soruyu sorarlar: Neden onunla evlenmeye karar verdim? Neden bu kişiyi —ya da daha da fazlası, kendimi sevemiyorum? Sınırlarımıza ilişkin algımız, savunmasızlığımız ve buradan çıkan yansıtmalar yumağıyla başa çıkmanın bir yolunu bulamadıysak bir ilişkideki çocuk sahibi olmak, birlikte bir yuva kurmak, birlikte zaman geçirmek gibi önemli kilometre taşları tam bir cehenneme dönüşebilir. “Bu dondurmayı seviyorum” gibi görünüşte masum ifadeler dahi, bu dondurmayı içimizdeki boşluğu doldurmanın bir yolu olarak kullandığımız takdirde, bitmeyen bir ıstırap kaynağı olabilir.

Sağlıklı aşk, kişinin kendi gerçekliğiyle kurduğu bağın ardından sevdiği kişilerin gerçekliğiyle de yakın bir ilişki kurmasıyla mümkün hale gelir.

Çeviren: İclal Eskioğlu Aydın
Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/lying-the-philosophers-couch/202010/love-or-projections?s=08


Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR