5fee0d31d6efb__mask.jpg

Covid-19 ile geçen bir yıl beynimizi nasıl şekillendirdi?

31.12.2020

Paula Cocozza

Pandemi sürecinin akıl sağlığı alanında bir krizi tetiklemesi bekleniyor, ama belki de bu süreç hayata yeni bir şekilde bakmak için yeni bir fırsat olabilir.

Veba hastalığı 17. yüzyılda İngiltere'de yayıldığında Isaac Newton, Lincolnshire'dan ailesinin güvenliği için ayrıldı. Newton ailesi birçok meyve ağacının bulunduğu geniş bir bahçeye sahip olan bir eve yerleşti. Newton, rutinlerden uzak geçirilen bu belirsiz zamanlarda zihnini özgürce çalıştırdı. O günlerde ağaçtan düşen tek bir elma, daha önce düştüğünü gördüğü elmalardan daha ilgi çekici geldi ona. Böylece yerçekiminin keşfi, vebanın bir armağanı oldu. Peki, sizin için pandemi süreci nasıl geçiyor?

Muhtemelen hepimiz kendimize bu soruyu soruyoruz. Kaçınılmaz bir gerçek var ki, pandemi hepimizi değiştiriyor. Ama nasıl? Ve bu sorulara ne zaman cevap bulacağız? Pandemide yaşamanın psikolojik etkisi ne olabilir? Bizi sonsuza kadar değiştirecek mi?

Yale'de pandemi tarihçisi ve Epidemics and Society: From the Black Death to the Present kitabının yazarı Frank Snowden, "İnsanlar normalliğe dönüş hakkında konuşuyorlar ama ben bunun olacağını sanmıyorum" diyor. Snowden, 40 yılını salgın hastalıklar üzerine çalışarak geçirdi. Geçtiğimiz bahar, tarih biliminin Covid-19'u anlamamıza yardım edip edemeyeceğini merak eden insanlardan gelen telefonların hücumuna uğradı ve hayatının işi ayağına gelmiş oldu. Kendisi de koronavirüse yakalandı.

Snowden, Covid-19'un rastgele bir olay olmadığına inanıyor ve tüm pandemiler, “İnsanların çevre, diğer türler ve birbirleriyle olan ilişkilerinin yarattığı kırılganlıklar yoluyla toplumları etkilemektedir” diye ekliyor. Her pandeminin kendine has özellikleri vardır ve ruh sağlığını etkiler. Snowden, ikinci bir salgının Covid-19’un psikolojik etkisi olarak gelmekte olduğunu söylüyor.

Kaliforniya'daki UCSF Weill Nörobilim Enstitüsü'nde psikiyatri profesörü olan ve travma konusunda uzmanlaşmış olan Aoife O'Donovan da aynı fikirde: “Çok fazla belirsizlik katmanıyla uğraşıyoruz. Gerçekten korkunç şeyler oldu ve başımıza neler gelecek ve nasıl olacak bilmiyoruz ve bu durum bilişsel ve fiziksel olarak çok tüketici bir etkiye sahip."

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5fee0e6ddb378__newton.jpg

Söz konusu etki bedende deneyimlenir, çünkü insanlar soyut veya somut bir tehdit algıladıklarında biyolojik bir stres tepkisi harekete geçer. Kortizol, glikozu harekete geçirir. Bağışıklık sistemi tetiklenir ve iltihaplanma seviyeleri artar. Bu, beynin işlevini etkiler ve insanları tehditlere karşı daha duyarlı ve ödüllere karşı daha az duyarlı hale getirir.

Bu durum bağışıklık sisteminizin, biri öksürdüğünde veya maskeli yüzleri gördüğünüzde etkinleşebileceği anlamına gelir. Hatta bir online görüşme sırasında arka planda arkadaşınızın temizlikçisini maskesiz olarak görmek de bu tetikleyicilere dahil olabilir. 

Covid-19'un benzersiz özellikleri belirsizlik duygusunu etkiliyor. Snowden, hastalığın başlangıçta hayal edilenlerden çok daha karmaşık olduğunu söylüyor, sanki şekil değiştiren düşman gibi. Virüs bazılarında solunum yolu hastalıklarına, bazılarında sindirim sistemi hastalıklarına, bazılarında deliryum veya başka bilişsel bozukluklara neden olabiliyor, birçok kişi ise hastalığı semptomsuz olarak geçiriyor. Çoğumuz hastalığa yakalanıp yakalanmadığımızı asla bilemeyeceğiz ve bilmemek sürekli kendimizi dinlemeyi getirir. Hastalık belirtisi aramak, korkuları yatıştırmaktan ziyade yeni sorular oluşturur: Yorgunluk ne zaman bitkinliğe dönüşür? Öksürük ne zaman sürekli olarak kabul edilir?

 

Bedenin belirsizliğe verdiği tepkilerin ve tehlikeyi bulma yeteneğinin harika olduğunu söylüyor. Ama bu yeteneğin sık ve uzun süreli tehditlere uygun olmadığından da endişe ediyor. Bu kronik aktivasyon uzun vadede zararlı olabilir. Biyolojik yaşlanmayı hızlandırabilir ve yaşlanma ise hastalık riskini artırır.

 

Okul, aile, arkadaşlar, rutinler ve ritüeller gibi olağan şeylerin yokluğunda hayatımıza devam etmeye çalışırken, belirsizlikler günlük hayat içinde sayısız ve küçük şekillerde ortaya çıkıyor. Önceden alışık olduğumuz şeyler; yalnız geçirilen zaman ve başkalarıyla geçirilen zaman, işe gidip gelme veya posta teslimat işlemleri bile değişiyor.

Yeni normal yok, sadece şekil değiştiren bir yabancılaşma var. Basit bir “nasılsın” sorusu bile “covid misin” gibi alt metinlerle dolu. Psikoterapist Philippa Perry, bir kafede oturmak gibi sosyal faaliyetlerin ortadan kaybolmakla kalmadığını aynı zamanda reddedilme ile yer değiştirdiğini söylüyor. Karşılaştığınız biri sizden kaçınmak için yolunu değiştirirse veya teslimat görevlisi sizi kapıda gördüğünde geriye doğru çekilirse kendinizi reddedilmiş hissedebilirsiniz. Perry, başkalarının bunu neden yaptığını bilişsel olarak bilmek teselli sağlamaz, diyor. Reddedilme duygusu kalır.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5fee0eda9a698__people.jpg

"Bulaşıcılık" kelimesi Latince "ile" ve "dokunma" anlamına gelir, bu nedenle sosyal dokunuşun pandemide şeytanlaştırılması şaşırtıcı değildir. Ama ne pahasına? Sinirbilimci Francis McGlone ve Merle Fairhurst, sırt ve omuzlar gibi ulaşılması zor yerlerde yoğunlaşan C-dokunsal afferent adı verilen sinir liflerini inceliyorlar. Bu sinirler, teması bir ödül sistemine bağlarlar; böylece dokunduğumuzda, kucaklandığımızda veya okşandığımızda oksitosin hormonu salınır, kalp atış hızı düşer ve kortizon adlı stres hormonunun üretimi engellenir. McGlone, bu sistemi "sizi dengeli bir şekilde tutabilmek için gereken bağlantılara” benzetiyor. Fairhurst ve McGlone, Mayıs ayında başlattıkları büyük bir anketten toplanan verileri incelemiş ve dokunma kaybının duygusal etkisinden en çok etkilenenlerin gençler olduğunu tespit etmiş. Yaş faktörü, yalnızlık ve depresyonda önemli bir değere sahiptir. Dokunmanın kaybı, depresyona katkıda bulunan faktörler arasında yer alan üzüntü, enerji düşüklüğü ve uyuşukluğu tetiklemektedir.
Perry ise, "bir nevi şahsiyetsiz hale geliyoruz" diyor. Maskeler bizi yüzsüz kılıyor. Kültürel kayıplar ise bu kimliksizleşme duygusunu besliyor. Oxford, Wadham College'da müzik psikolojisi ile ilgilen Profesör Eric Clarke “Benim üzerimdeki etki, estetik benliğimin bozulması ve aşınması hissiydi” diyor. Sokak müziği, sokak alkışları gibi aylar önce durdu. Clarke, "hepimiz bir poşet içinde kaynatılmış pirinç gibi yaşıyoruz, bir plastik zarf içinde dünyaya kapalı haldeyiz” diye ekliyor.

 

Ölüm haberleri çok uzun ve korkunç bir şekilde artan sayıda tek bir birim haline geliyor. İstatistik haline gelmeden önce, ölenler izolasyona maruz kalıyor. Snowden, "Kelimenin tam anlamıyla kimliksizleşiyorlar" diyor. Pandemi sırasında kız kardeşini kaybeden Snowden "Onu göremedim ve ailesiyle birlikte de değildi” diye ekliyor. Pandemi sosyal bağları koparıyor ve insanları yabancılaştırıyor.

 

Bu süreçte olumlu küçük değişiklikler bile çok büyük bir etkiye sahip olabilir. Örneğin, Fairhurst daha fazla parfüm kullanıyor ve saçlarını yıkamak için daha uzun süre harcıyor ve bunu C-dokunsal afferent sinirlerinin aktive olması için yapıyor. Araştırma verileri, "daha az yalnız olanların, daha çok kişisel bakımlarını yapanlar olduğunu" gösterdi. Snowden, 56 yıl önce tanışmış olduğu okul arkadaşlarıyla bir grup olarak her hafta çevrimiçi olarak görüştüğünü ve bu sayede kısmen de olsa tecrit duygusundan kurtulduğunu söylüyor. Dixon ise çocuklarıyla beraber sanat yapıyor. Sadece mecbur olduğunda yürüyen Drury, şimdi “zihinsel sağlığı” için yürüyor.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5fee0fa05fcd5__walking.jpg

Fairhurst, "Geçmişte salgın hastalıklarımız oldu ve hala buradayız" diyor. Uyum sağlamak hayatta kalmaktır. Uyumlanmak, ne kadar küçük olursa olsun, insan oluşumuzu takdir etmektir.

Belki, Newton'un bahçesine benzer şekilde, salgın bize daha önce defalarca gördüğümüz şeyleri yeni bir netlikle görme şansı verebilir. Johns Hopkins Üniversitesi'nden Alexandre White, "Bu salgını değişim için harekete geçirici bir güç olarak kullanabiliriz ve bu durum en başta ekonomi, sosyal ve sağlık alanlarındaki eşitsizliği en aza indirmek için bir fırsat olabilir".

Belki de mesele, bu zamanları yeni fırsatlar olarak görmek. Sadece toplumsal yapılardan değil aynı zamanda sayısız küçük yollardan değişim için bir başlangıç yapabiliriz. Kaçırdığımız bazı basit şeylere yönelik takdirimizi derinleştirebiliriz, bu sadece bir elmayı fark etmek olsa bile. Ve bir ölçüde bu süreçte kendimizi daha iyi tanıyabiliriz.

Çeviren: Uzman Klinik Psikolog Rabia Yavuz

Kaynak: https://www.theguardian.com/world/2020/dec/13/covid-19-rewired-our-brains-pandemic-mental-health

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR