616ac311e7d52__1.jpg

Etkili Bir Şekilde Nasıl Çalışılır?

16.10.2021

İneklemeyi unutun, fosforlu kalemleri sepetleyin ve pasif şekilde tekrar tekrar okumayı kesin. Öğrenme psikolojisi daha iyi taktikler sunuyor
Paul Penn

Bilmem Gerek!

Başımızı belaya sokan, bilmediğimiz şeyler değildir pek de. Öyle  değildir’, diye bildiklerimizdir. –(19. yüzyıldan alıntı, muhtemelen uydurma)

1993 yılıydı, 16 yaşındaydım ve Coğrafya GCSE sınavına girmek üzereydim. Bu, okulun spor salonunda yapılan eski geleneksel tarzda bir genel sınavdı. Havada boğucu bir zemin cilası ve toz kokusu ağır ağır salınıyordu. Yaklaşık üç nesildir tamamen lüzumsuz olan mürekkep yuvalarıyla tebarüz eden Viktorya dönemi tekli masaları, şaşmaz hassasiyetteki sıralar halinde düzenlenmişti. Sessizlik öylesine gayrı tabii ve can sıkıcıydı ki somut bir kesifliğe sahip gibiydi.
/website/assets/images/my1/images/616ac3edec399__2.jpg
Her şeye rağmen bu sınava bir şampiyon gibi hazırlanmıştım ve kendime güveniyordum. Derin bir nefes aldım, sınav kitapçığımı açtım ve soruların ilk sayfasına baktım. Masamın yıpranmış yüzeyine kazınmış tek bir grafiti parçası tarafından mükemmel bir şekilde yansıtılmış içler acısı bir farkındalık hızlıca kafama danketti. Şöyle yazıyordu; “Lanet olsun, üniversite artık mümkün değil, 1992.”

Açıkçası, sınav hazırlıklarına olan güveni boşa çıkan tek kişi ben değildim. Ancak, 12 yıl kadar sonra psikoloji öğretmeye başlayana kadar nedenini tam olarak anlayamadım. İşte kötü haber: Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, bilgi veya beceri düzeyimizi (üstbilişsel yetenek olarak adlandırılır) doğru bir şekilde izleme ve değerlendirme yeteneğimizin genellikle kusurlu olduğunu gösteriyor. Bu kusurlar, bilgimiz ve anlayışımız hakkında şişirilmiş bir algıya yönlendiriyor bizi, sessizce ama ısrarla, öğrenme çabalarımızı baltalayan etkisiz yöntemlerle çalışmaya teşvik ediyor.

Tercih edilen bazı ders çalışma uygulamalarını inceleyip bunların yansıttığı öğrenmeyle ilgili yanlış anlamaları göz önünde bulundurarak bunu kanıtlamak kolay. Hadi daima favori şu yönteme göz atarak bazı işleri fırlatıp atalım: sınav öncesi yoğun çalışma (cramming).
/website/assets/images/my1/images/616ac40f88996__3.jpg
Sınav öncesi yoğun çalışma, çileli sınavın hemen öncesinde yoğun bir tatbikat ile işleri presleyip sıkıştırmayı ifade eder. Ancak, bu şekilde öğrenilen bir şey pek az çağrışım oluşturabilir. – (Öğretmenlere Psikoloji Üzerine ve Öğrencilere Hayatın İdeallerinden Bazıları Üzerine Yapılan Konuşmalardan alıntı (1899) William James)

Muhtemelen hepimiz bir noktada bunu yaptık. Büyük sınavdan önceki akşam, kaynak materyaller ile bir enerji içeceği stoğu -muhtemelen çok daha etkili olacak damar içi kafein hattını ikame etmesi için- masanın üzerine yayılmıştır. Ne de olsa günün mottosu üretkenlik; sınav öncesi inekleme zamanı. Beklenildiği üzere araştırma, bunun birçok öğrencinin başvurduğu bir strateji olduğunu doğruluyor.

Bununla birlikte, 19. yüzyılın sonlarından bu yana, psikoloji araştırmaları, çalışma zamanınızı daha kısa birkaç seansa dağıtmanın, tüm çalışmaları tek bir maraton seansına sıkıştırmaktan daha iyi işlediğini göstermiştir. Bu, "aralık koyma etkisi" olarak bilinir. Psikolojide neredeyse hiç tartışılmayan nadir bulgulardan biridir bu ve çoğumuzun bundan faydalanmamasını daha da şaşırtıcı hale getirir.
/website/assets/images/my1/images/616ac4344135e__4.jpg
Çalışmak için başka bir rutin yaklaşım, kaynakları tekrar tekrar okumaktır. Öğrencilerin neden bu yaklaşıma güvendiğini açıklamak zor değil. Bir metni tekrar tekrar okursanız, o metin size tanıdık gelmeye başlayacaktır. Muhtemelen bu aşinalık hissini ilerleme olarak yorumlayacaksınız. Ne yazık ki, bu ilerleme algısı genellikle yanıltıcıdır. Çalışmak ile sınav koşullarının arasındaki hayati bir farkı göz önünde bulundurmadaki başarısızlığı gösterir: Cevaplar önünüzdeyken işler her zaman kolay görünür. Münasebetsiz bir şekilde, çoğu sınav size bu lüksü sunmaz.

Çalışırken materyali pasif olarak yeniden okumaya güvenmek, aynı zamanda hafızanın doğası hakkında daha temel bir yanılgıyı da yansıtır. Belleği genellikle güvenilmez bir kamera gibi görürüz; Viktorya dönemindeki fotoğrafçılıktan daha fazlası (bir portre çekmek için 30 dakikalık pozlama gerektiren türden, bu süre zarfında öznelerin tamamen hareketsiz kalması gerekmektedir, yoksa fotoğraf mahvolacaktır) olan bir SLR fotoğraf makinesi olarak  değil. 

Belleğin bu tekrarlama nosyonu, bir kaynağı başarıyla hatırlamanın, ona maruz kalma miktarına bağlı olduğunu ve kaynakla bunca etkileşimin atışla muhtemelen çakışacağını düşünerek rehavete kapılmamıza neden oluyor. Ancak, belleğin inatçı bir kamera gibi çalıştığını düşünmek yanıltıcıdır ve çalışmamız esnasında gerçekten yararsızdır. Belleğimiz bir kaynağı pasif olarak yeniden üretmez: onu önceki bilgilerimize, deneyimlerimize ve beklentilerimize göre aktif olarak yeniden yapılandırır. 
/website/assets/images/my1/images/616ac46c6107c__5.jpg
Fotoğraf benzetmesine sadık kalarak diyebiliriz ki; belleğin işleyişi bir kameradan çok bir fotoğraf düzenleme takımındaki filtrelere benzer. Belleğimizi etkin bir şekilde kullanmak, yeni bir kaynağa maruz kalmayı en üst düzeye çıkarmaktan çok, önceki bilgimizi, deneyimimizi ve beklenti filtrelerimizi o kaynağı zaten bildiklerimizle bütünleştirmek için nasıl kullanacağımızı bulmakla ilgilidir.

Meşguliyeti başarı ile karıştırmayın. (ABD basketbol koçu John Wooden'ın favori bir özdeyişi)

Fark edeceğiniz üzere, en yaygın çalışma yaklaşımları genellikle psikologların önermiş oldukları değil. Sıkıştırma ve yeniden okuma gibi çalışma yöntemlerinin nispeten etkisiz olduğuna dair kanıtlarla karşılaştığınızda bile, muhtemelen bu alışkanlıklarınızı koruma eğiliminde olacağınızın acıyla farkındayım. Şunu tartışabilirsiniz: 'Sınav öncesi yoğun ve hızlandırılmış çalışma beni bu kadar ileri götürdü, bu yüzden tamamen etkisiz olamaz.' Haklısınız; tamamen etkisiz değildir. Ancak, çok daha üstün alternatifler var, özellikle de amacınız çalıştığınız şeyi ne kadar süre geçerse geçsin unutmamaksa. Bunca yıl önce coğrafya sınavım için düzgün çalışsaydım, şimdi kıyı erozyonu mekanizmalarının dördünün adından fazlasını hatırlayabilecektim. 

Bu yüzden, hepsi de övüldüğü kadar mükemmel olmayan bu birkaç çalışma yaklaşımını tanımladıktan sonra, daha etkili alternatif yöntemlere göz atalım. Savunacağım yaklaşımlar, hangi konuda çalışıyor olursanız olun iyi bir alıştırmadır ve uygulamak için önceden herhangi bir psikoloji bilgisi de gerekmez. Çalışma yönteminizde oldukça basit değişiklikler yaparak, öğrenmenizi geliştirebilir, yüksek başarılı öğrencileri model alabilir ve çalışma sürecini katlanılması gereken bir angaryadan zevk alabileceğiniz bir aktiviteye dönüştürebilirsiniz.

Ne Yapmalı?

Çalışma Oturumlarınızda Boşluk Bırakın

Yukarıda belirtildiği üzere, çalışmanızı maraton benzeri tek bir seansa sıkıştırmaktansa, uygun olan süreyi daha fazla sayıda daha kısa seanslarla çalışmak için dağıtmak daha iyidir. Kendi çalışmanızda bu "boşluk etkisinden" yararlanmayı düşünürken, çalışma seanslarınızı birbirinden ayırmanın ideal bir yöntemi olup olmadığını merak edebilirsiniz. İdeal bir oturum sayısı var mı? Oturumlar arasında ideal bir aralık var mı?
/website/assets/images/my1/images/616ac4c154312__6.jpg
İyi haber şu ki; çalışma oturumlarınızı planlamak için basit yönergeler yeterli. Kullandığınız oturum sayısı açısından, çok az olması çok fazla olmasından daha fazla sorun teşkil eder. Bir konuya ayırmak için 12 saatiniz varsa, iki saatlik altı seans halinde çalışmak, altı saatlik birkaç kısımda çalışmaktan daha iyidir. Oturumlarınız arasındaki aralıkların uzunluğu açısından ise, araştırmalar, (bir noktaya kadar) daha uzun aralıkların daha iyi akılda tutma ile ilişkili olma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Ancak, çalışma genellikle sınırlı bir zaman diliminde gerçekleştiğinden, mümkün olan seanslar arası en uzun aralıkları elde etmek için seans sayısına öncelik vermelisiniz.

Çalışırken Benzer Konular Arasında Geçiş Yapın

Çalışırken “kalıp halinde çalışmanın” (bir konuyu bitirmeye odaklanmanın) en iyisi olduğuna inanıyoruz;(bir konu için belirli bir süre ayırmak ve bir sonrakine geçmeden önce bir incelemeyi bitirmek). Bununla birlikte, çağdaş araştırmalar sürekli olarak, farklı konular arasında geçiş yapmanın ("araya ekleme" olarak anılır), özellikle doğası gereği benzer olan ve başka türlü kolayca birleştirilebilecek konular açısından daha etkili olabileceğini göstermekte.
/website/assets/images/my1/images/616ac4ea4333f__7.jpg
Örnek olarak; psikoaktif uyuşturucuları öğreniyor olsaydınız (elbette bir arkadaşınız için), muhtemelen farklı uyuşturucu sınıflarına bakmak istersiniz: örneğin uyarıcılar, depresanlar ve halüsinojenler. Genel olarak söylersek, bu konuları iki yöntemden biriyle halledebilirsiniz: engelleme veya araya ekleme. Engelleme yaklaşımı, her bir ilaç sınıfını sırayla incelemeyi (Depresanlara ve ardından halüsinojenlere geçmeden önce uyarıcılar hakkındaki incelemenizi tamamlamanızı) içerir. Alternatif olarak, çalışmanızı içlerindeki bilgi kategorileri etrafında düzenleyerek uyuşturucu sınıflarını araya ekleyebilirsiniz. Örneğin, tanımları, örnekleri, etki mekanizması ve psikolojik etkilerin profili. "Araya Ekleme”, ilk olarak her bir ilaç sınıfı için bir tanıma bakmayı, her sınıftan bir örneğe geçmeden önce, ardından ilgili etki mekanizmalarını ve son olarak psikolojik etki profillerini içerir.

İşte, çalışma çabalarınızı “engellemenin” veya “aralarına eklemenin/serpiştirmenin” daha iyi olup olmayacağını anlamak için izleyebileceğiniz genel bir kural. Araştırmalar, serpiştirmenin dikkatinizi konular arasındaki farkları aramaya yönelttiğini gösteriyor. Bu nedenle serpiştirme/aralara ekleme, benzer (ve birbirinden ayırt etmek için daha fazla çaba gerektiren) konuları incelerken en etkili yöntemdir. Sanat eserlerini sınıflandırırken olduğu gibi, bir kategoriye bilgi değeri yükleme konusunda ihtiyatlı olduğunuz koşullarda da etkilidir. Buna karşılık, engelleme, dikkatinizi konular arasındaki benzerlikleri aramaya odaklıyor gibi görünüyor. Bu nedenle,”engelleme” tekniği, en iyi şekilde periyodik tablonun öğelerini öğrendiğinizde olduğu gibi, kategorilerin önceden belirlenmiş olduğu, kolayca ayırt edilebilen konular için kullanılır.

Bir Başkasınınkini Yeniden Üretmeye Değil, Bir Konuyla İlgili Kendi Anlayışınızı Oluşturmaya Odaklanın.

Yukarıdaki 'Bilinmesi Gerekenler' bölümünde, üremenin aksine hafızanın temelde doğada yeniden yapılandırıcı fonksiyonu olduğunu belirtmiştik. Ders materyallerinizi pasif bir şekilde tekraren okumaya güveniyorsanız, kendinizinkini oluşturmak yerine yazarın konuyla ilgili anlayışını yeniden üretmeye çalışmak için hafızanızı kullanma eğiliminde olacaksınız. Peki, okuduklarınız hakkında kendi anlayışınızı oluşturmak için en iyi katalizör nedir? Cevap, okurken ne okuduğunuzu sorgulamaktır. Kendi sorularınıza cevap vererek, önceki bilgi ve tecrübelerinize dayanarak, konuyu kendi cümlelerinizle nasıl anlatacağınızı düşünmeye zorlarsınız kendinizi.
/website/assets/images/my1/images/616ac51da7c33__8.jpg
Sorgulama sürecini okumanıza sistematik olarak dahil etmek için “ayrıntılı sorgulama” adı verilen bir yaklaşımı kullanabilirsiniz. Bu teknik, açıklayıcı bir yanıt gerektiren sorularla kaynaklarınızı açıklamanızı ister sizden. Bu yanıtı, başlangıçta yardım için kaynaklarınızı kullanarak sözlü olarak verebilirsiniz. Bunu, sorularınızı yanıtlama sürecinde kaynaklarınıza hiç başvurmanıza gerek kalmaması amacıyla yinelemeli olarak yapın.

Ayrıntılı sorgulamayı kullanırken, mümkün olduğunca açıklamaya odaklanmaya çalışın; amacınız bilgiyi sizin için mümkün olduğunca anlamlı kılmaktır. Daha soyut kavramları somut örneklerle düşünmek gibi, sorularınızı 'neden' veya 'nasıl' ile başlayacak şekilde ifade etmek, bilgiyi sizin için anlamlı kılmanıza yardımcı olacaktır. Örneğin, bu bölüme şu soruyla açıklayıcı notlar ekleyebilirsiniz: 'Kendi sorularınıza yanıt vermek neden belleğin yeniden yapılandırıcı doğasına yardımcı oluyor?'

Bilgiyi Çağırma Pratiğini Çalışmanızın Ayrılmaz Bir Parçası Yapın

Çalışmanın amacının bir tür sınava hazırlanmak olduğu göz önüne alındığında, hafızadan bilgiye erişme yeteneğimizi test etmek (geri alma uygulaması) yerine yeniden okuma gibi yaklaşımları tercih etmemiz ironiktir. Test, yalnızca öğrenmeyi ölçmenin bir yolu değildir; aynı zamanda güçlü bir öğrenme mekanizması olabilir. Bu, psikolojide artık aksiyomatik (varsayımsal) olarak kabul edilecek kadar sağlam olan bulgulardan bir diğeridir. “Test etkisi” olarak adlandırılır.
/website/assets/images/my1/images/616ac54c07f66__9.png
Nasıl hissettirebildiğinin aksine, bilgiyi almadaki başarısızlık da başarı kadar hafızanız için faydalıdır. Her iki sonuç da, bilginize dair algınıza duyduğunuz güveni düzeltmenize hizmet eder. Bu, çalışmanızı tahminden ziyade gelişim kanıtına dayanacak şekilde yönlendirmek için paha biçilmez bir bilgidir! Çalışırken, önemli olan ne bildiğinizi düşündüğünüz değil, ne bildiğinizi kanıtlayabileceğinizdir. 

Garip, değil mi? Muhtemelen testleri her zaman düşmanınız olarak düşündünüz ve onlardan özenle kaçınmaya çalıştınız. Yine de bunca zaman, onları bir öğrenme aracı olarak kullanabilirdiniz. Hafızanızdaki bilgiye erişimde 'Test ile öğrenmeyi' müstehzi bir şekilde dışlama hatasına düşmemelisiniz. İşlevselliği, bir sonraki sınavda hangi soruların öne çıkacağını bildiğiniz senaryolarla sınırlı değildir. Etkinliği, hatırlanan bilginin içeriği veya biçemi ile sonunda girdiğiniz sınav arasındaki örtüşmeye de bağlı değildir. Dahası, bu hatırlama uygulamasının faydaları sadece olgularla sınırlı değildir; ayrıca kavramlara ve bilginin bir alandan diğerine aktarımına dek kapsamı vardır.

Okuma, anlatma, gözden geçirme  yaklaşımını kullanarak geri alma (hatırlama) pratiğini yapısal olarak çalışmanıza dahil edebilirsiniz. Bu, kısa bir metin pasajını okumayı, kaynağı bir kenara koymayı ve doğruluğu için kaynağa bakıp da hatırlayıp hatırlamadığınızı kontrol etmeden önce bilgiyi kendi kelimelerinizle hatırlamaya çalışmayı içerir. Söz konusu kaynak materyalin anlamını (kelimeleri değil) yakalama yeteneğinizden memnun kalana kadar bu adımları tekrarlarsınız. Kaynaklarınızdaki bilgileri sözlü olarak hatırlamak yerine tekrar etme girişimlerinizi yazarsanız, materyali anladığınızı yansıtan doğal notlar üretirsiniz.

Önemli Yerlerin Sadece Altını Çizmeyin, Onlar Hakkında Düşünün

/website/assets/images/my1/images/616ac58a3d0ff__11.png

  Bu noktaya kadar, kaynaklarınızla etkileşimin etkin bir şekilde çalışmak için önemini kavramışsınızdır, ancak her tür etkileşimin eşit yaratılmadığını bilmelisiniz. Örneğin, metnin altını çizmek öğrenciler tarafından yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Görünüşte, bu ders çalışırken yapılacak son derece mantıklı bir şeydir.

Bir kaynağın en önemli kısımlarını açıkça belirlemek, daha az alakalı materyali filtreleyerek ve hafızanızdaki yükü azaltarak dikkatinizi odaklamaya yardımcı olmalıdır.

Bununla birlikte, satır çizmenin etkinliğine ilişkin külliyat, mutsuz bir okumaya neden oluyor, özellikle de bir kırtasiye dükkanınız varsa. Bir çalışmanın, vurgulamanın öğrenme üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu gösterdiği ender durumlarda, bu etkinin ardında yatan şey, vurgulama eyleminin kendisi değildir. Bunun yerine, vurgulanan şeyin ardındaki düşünce – vurgulanan bilginin neden önemli olduğudur. Gerçekten de araştırmalar, vurgulamayı en sık kullandıklarını bildiren kişilerin, bunu en az etkili şekilde yapma eğiliminde olduklarını ve kullanımından en az faydayı elde ettiklerini gösteriyor. Bir fosforlu kalemin uzun süreli belleğinizle doğrudan bağlantısı olan bir optik tarayıcı gibi çalıştığını düşünmenin güzel geldiğini biliyorum, ancak metinle zihinsel olarak meşgul olmanın yerini tutmuyor.
/website/assets/images/my1/images/616ac5adb608a__12.jpg

Anahtar Noktalar

Çalışma uygulamalarınızın sizin için ne kadar iyi işlediği konusundaki sezginize güvenemezsiniz. Sezgisel öğrenme yargıları genellikle yanlıştır ve şişirilmiş bir gelişim algısı üretme eğilimindedir.
Kaynakları yeniden okumak ve altını çizmek gibi alışılmış, pasif yaklaşımlardan kaçının. Bunlar, belleğin yeniden yapılandırıcı doğasından yararlanmazlar ve onu daha sıkıcı ve daha az etkili hale getirirler.
Kaynak materyalinizin manasıyla düzenli uğraşınız, başarılı çalışmanın anahtarıdır.
Çalışmanızı sınavdan önceki uzun bir oturuma sıkıştırmak yerine, çalışmak için sahip olduğunuz zamanı daha fazla sayıda daha kısa oturumlara dağıtmak çok daha etkilidir.
Kolayca karıştırılabilecek benzer konular üzerinde çalışırken, çalışma seanslarınız sırasında konular arasında geçiş yapmak için farklı konuları araya eklemek iyi bir fikirdir. Bu, konular arasındaki farkları belirlemenize ve bunları aynı sanma riskini azaltmanıza yardımcı olabilir.
Kendi kendinizi test etmeyi, çalışmanızın ayrılmaz bir parçası olarak görmelisiniz. Bunu yapmanın bir yolu, okuma, anlatma ve gözden geçirme (3R) yöntemidir: metnin bir bölümünü okuyun, içeriğini kendi ifadelerinizle hatırlamaya çalışırken bir kenara koyun ve ardından gerektiğinde tekrar ederek doğru hatırlayıp hatırlamadığınızı kontrol edin. 

Daha Fazla Öğrenin

 

Hep denedin. Hep yenildin. Önemli değil. Tekrar dene! Tekrar yenil. Daha iyi yenil! – Samuel Beckett'in 'Worstward Ho' (1983) adlı romanından

 

Sınavlar ufuktayken, çalışma çabalarınızdan çabuk ve kolay sonuçlar talep etmeniz anlaşılabilir. Göreceli olarak etkisiz ders çalışma yaklaşımlarının popüler kalmasının bir nedeninin, genellikle uygulanması kolay olmaları ve olumlu (genellikle yanıltıcı olsa da) bir öğrenme izlenimi vermeleri olduğunu belirtmiştik.

Buna karşılık, bu Kılavuzda savunduğum yaklaşımların uygulanması biraz daha fazla çaba ve idrak gerektiriyor. Başlangıçta, gelişiminiz hakkında daha az güven verici işaretler veriyor gibi görüneceklerdir. Geri alarak hatırlama pratiğindeki ilk çabalarınız, muhtemelen kaynak materyali kavrayışınızın düşündüğünüz kadar da muhkem olmadığını gösterir. Muhtemelen bunu oldukça rahatsız edici bulacaksınız ve hatta çabalarınızın işe yaramadığının kanıtı olarak bile kabul edebilirsiniz. Ama aslında doğru olan tam tersidir: daha verimli çalışıyorsunuz ve uzun vadede okuduklarınızı hatırlama ihtimaliniz daha yüksek.

Ders çalışırken yükünüzü hafifletmek için cep telefonu uygulamaları gibi teknolojileri kullanmak isteyebilirsiniz. Bu konuda dikkatli olmanızı öneririm. Bu uygulamaya erişmek için kullandığınız cihaz aynı zamanda çevrimiçi arkadaşlar, alışveriş, komik kedi videoları ve erteleme için anında tatmin edici bir dizi başka vesilenin dünyasına açılan bir kapıdır. Çoklu ortamın çoklu görevinin çalışma çabalarınıza gerçekten yardımcı olmadığını öğrendiğinizde muhtemelen pek de şaşırmayacaksınız. Endişelenmeyin, güvenilir bilgisayarınızı bırakıp bir taş tablet ve keski kullanarak çalışmanızı savunacak değilim. Ancak, ders çalışırken normalde sosyal medyadan, e-postadan veya yüklü uygulamalarınızdan herhangi birinden alabileceğiniz uyarıları devre dışı bırakmanızı öneririm. Bunlar sadece dikkatinizi dağıtmaya ve sizi elinizdeki görevden uzaklaştırmaya sebep olacaktır.
/website/assets/images/my1/images/616ac62334b42__13.jpg
Bilişsel psikolojide son birkaç on yıl içindeki araştırmalardan alınan ders, çalışmanın (ve genel olarak öğrenmenin) biraz spor salonunu ziyaret etmeye benzediğidir.En iyi sonuçları istiyorsanız, biraz terlemeniz gerekir. Yukarıda savunulan yöntemler 'istenen zorluklar' yaratır; uzun vadeli kazanç ile biraz kısa vadeli acıyı takas ederler. Öğrenmenin kolay ve hatasız olması beklentisi ve kısa vadeli iyi performansın uzun vadeli öğrenmeyle birleştirilmesi zararlıdır.
Etkili çalışmanın meyveleri, istediğinizden biraz daha zor kazanılmış olabilir, ancak bunun her zaman, elde edilmesinin çok daha uzun süreceği anlamına geldiğini düşünmeyin. Yüksek ve düşük başarılı öğrencilerin çalışma alışkanlıkları üzerine yapılan araştırmalar, birincilerin ders çalışmak için çok fazla zaman harcamadığını gösteriyor. Bunun yerine, kaynak materyallerini düzene sokmak ve onlar hakkında düşünmenin yanı sıra içinde yer alanları kendi kelimeleriyle ifade etmek gibi şeyler yapmak için daha fazla zaman harcarlar. Etkili ders çalışmak, hayatınızın ne kadarını ona adadığınızdan çok nasıl çalıştığınızla ilgilidir.

Bağlantılar Ve Kitaplar

Psikoloji alanında yapılan araştırmaların etkili bir şekilde öğrenmenize nasıl yardımcı olabileceği hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, ders çalışma konusunda ücretsiz ve erişilebilir video tabanlı tavsiyeler sunan YouTube kanalımı ziyaret edebilir ve abone olabilirsiniz.
HippoCampus Podcast'i, öğrenmeyi daha verimli hale getirme konusunda bilim adamları ve uygulayıcılar ile düzenli bir konuşma kaynağı sağlar.
Los Angeles, California Üniversitesi'ndeki Bjork Öğrenme ve Unutma Laboratuvarı, bilişsel psikolojinin öğrenme uygulanmasına ilişkin kapsamlı bir indirilebilir yayın listesine sahiptir.
Effortful Educator, sınıfta bilişsel psikolojinin uygulanması hakkında öğretmenlerin özellikle ilgisini çekecek erişilebilir blog yazıları sağlar.
Bu makaleyi ilginç bulduysanız, Etkili Çalışma Psikolojisi: Sınıfınızda Nasıl Başarılı Olursunuz (2019) adlı kitabımı da beğeneceğinize eminim. Ciltsiz veya e-kitap olarak mevcuttur ve psikolojinin, tüm  disiplinlerden öğrencilerin öğrenmelerine, iletişim kurmalarına ve daha etkili bir şekilde işbirliği yapmalarına nasıl yardımcı olabileceğiyle ilgilenen herkes için uygundur.
Çevrimiçi derslerin tasarımında bilişsel psikoloji ilkelerini nasıl kullanabileceklerini öğrenmekle ilgilenen eğitimciler, Harvard Üniversitesi'nden emekli olan  Profesör Psikolog Stephen Kosslyn tarafından yazılan Aktif Öğrenme Çevrimiçi: Çevrimiçi Dersleri Canlandıran Beş İlke (2020) kitabına bir göz atmak isteyebilirler.

Çeviren: Klinik Psikolog Feyza Topçu
Instagram: @feyzatopcucom
Kaynak: https://psyche.co/guides/how-research-from-psychology-can-help-you-study-effectively         

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR