60ef226584c31__2.jpg

İçsel Ailemiz

14.07.2021

Psikolog Yonca Kanburoğlu

Birey olarak yalnızca tek bir yandan mı oluşuruz? Yoksa kişiliğimiz farklı yanlardan mı oluşur? Richard C. Schwartz’ın geliştirmiş olduğu İçsel Aile Sistemleri (İAS) modeline göre, birey olarak içimize bir aile yaşar. Nasıl ki dış dünyada farklı üyelerden oluşan bir ailemiz varsa, iç dünyamızda da farklı yanlarımızdan oluşan bir ailemiz vardır. Buna içsel ailemiz denir. Kimi zaman insanlar olarak tek bir kişiliğe sahip olduğumuzu düşünürüz. Oysa Schwartz’ın bakış açısına göre, her insanın içerisinde alt kişilikler bulunur. Bu alt kişilikler bizim farklı “yanlarımızı” yansıtır. Üstelik bu yanlarımızın bize vermek istediği mesajlar mevcuttur. Sahip olduğumuz farklı yanlar, bizleri acıdan ve kederden korumak amacıyla hareket eder. Kişiliğimize ait bu yanların ihtiyaçlarına kulak vermek, onları reddetmemek ve onların taşımakta olduğu yükleri anlamak gerekir. İçsel Aile Sistemleri Terapisinin yaptığı da tam olarak budur. 

“Bir yanım … yapmak istiyor, fakat bir yanım da buna izin vermiyor.” Böyle bir cümleyi ya kendiniz için kurmuş ya da başkasından duymuş olmanız mümkün. İçsel ailemizdeki farklı yanlarımız arasında zaman zaman kutuplaşmalar olur. Bu kutuplaşmalar sonucu bazı şeyleri isteksizce yapmak zorunda kalabileceğimiz gibi, istediğimiz bir şeyi yapmamız da engellenebilir. Bir anlamda bize engel olan şey iç sesimizdir. Aslında, belirli davranışlarımızın önündeki engelleri kaldırmak mümkündür. Schwartz tarafından yazılan İAS kitabının çevirisini üstlenen Zeliha Babayiğit kitaba dair yazdığı önsözde bu durumu şöyle açıklıyor: “Davranışlarımızın önündeki engelleri kaldırabilmek için en belirgin yanı bulup hangi yanla kutuplaştığını tespit etmek ve bu kutuplaşmaları giderip Benliğin üzerindeki etkilerini azaltmalarını sağlamak gerekir.” 

/website/assets/images/my1/images/60ef22d494cca__3.jpg

Bu bakış açısına göre, zihnimiz tek bir katmandan oluşmaz. Aksine zihin çok katlı bir yapıya sahiptir ve içerisinde farklı yapılar barındırır. Zihin çok katlı olarak görüldüğü için, kişiler patolojik rahatsızlığa sahip bireyler olarak görülmek yerine ihtiyaç duyduğu tüm kaynaklara sahip bireyler olarak görülür. İnsanlar yeterli içsel kaynaklara sahiptirler fakat içlerindeki kutuplaşmış yanlar sebebiyle içsel kaynaklarını kullanmaları engellenmiş ya da kısıtlanmıştır. Schwartz, kişiliği tek bir bütün olarak görmenin kişiyi kedere sürükleyeceği için riskli olacağını söyler. Her birimizin aşırı ve aşırı olmayan olmak üzere farklı duygu ve düşünceleri vardır. Kişinin kendi aşırı duygu ve düşüncelerine fazla odaklanması durumunu kişinin özünde bir kusur olduğu şeklinde yorumlarız. Fakat zihnimiz gerçekten çok katlı bir yapıya sahip ise, aşırı olan duygu ya da düşüncelerimiz yalnızca alt kişiliklerimizin (yanlarımızın) sahip olduğu aşırılıkların doğal bir sonucu olabilir. Pek tabii ki, bunların özümüzdeki bir kusuru ya da patolojiyi yansıtması gerekmez. Bu bakış açısı ile bakıldığında, geleneksel psikiyatrik tanı koyma sürecine de farklı bir pencere aralamış oluruz. Kişilerin yaşadığı semptomlara çok katlılık perspektifinden bakıldığında, bireyin sahip olduğu içsel yanların o bireyin hayatta kalma çabası ile organize olmalarının bir sonucu olarak görürüz. Bireyin içerisinde barındırdığı yanlarını keşfetmesi, tanıması, hangi yanın sıkıntılı ya da aşırı olduğuna kulak vermesi ve sıkıntının nedenini anlamaya ihtiyacı vardır. 

Yanlar

Yanlar olarak adlandırdığımız içsel dünyamıza ait varlıkları alt kişilikler, alt benlikler ya da içsel karakterler olarak adlandırmak da mümkün. Hepimizin içerisinde farklı dünya görüşlerine, ilgi alanlarına, yeteneklere ve mizaçlara sahip farklı yaşlarda insanlar mevcut. Schwartz, bu bakımdan her birimizde çoklu kişiliğin varlığına dikkat çeker. İAS merceğinden bakıldığında, çoklu kişilik bozukluğu olarak adlandırılan ruhsal bozukluğa sahip kişiler çok fazla incinmiş oldukları için, yanları birbirlerinden oldukça kutuplaşmıştır. Yanların her birini fark etmenin ehemmiyeti vardır ve tek başına hiçbir yanın aşırılıkları kişinin özünün tamamını yansıtmaz. Oldukça öfkeli olan bir yan aynı zamanda incinmiş ya da korkmuş olabilir. Fakat kişi o yanı yalnızca “öfkeli yan” olarak tanımlar ise, diğer duyguları görmezden gelebilir.

/website/assets/images/my1/images/60ef2304e073c__1.jpg
Benlik 

İçsel Aile Sistemlerinin bir temel prensibi de yanlardan farklı olarak kişinin özünde bir Benliğin olduğudur. Benlik, kişinin yanlarını gözleyip deneyimlediği, yanlarla ve dışsal dünyadaki varlıklarla iletişimde bulunduğu yerdir. Benliğin içsel ve dışsal dünyayı dengede tutmak gibi bir işlevi vardır. Benlik, içsel ve dışsal hayat arasındaki uyumu sağlamak amacıyla gereken şefkat, vizyon, perspektif ve özgüveni içerisinde barındırır. Aslında, Benlik kaynaklarımızın büyük bir bölümünün bulunduğu yerdir. Fakat Benliğin sahip olduğu güçler/kaynaklar zaman zaman yanlarımızın aşırılıklarıyla gizlenir. Bunun sebebi ise, Benliklerimize güvenmememiz gerektiğine inanmamıza sebep olan yaşamsal deneyimlerimizdir. Benlik gerekli olan öz-liderliği sergileyebildiğinde kişinin yanları birbiriyle uyum içerisinde bir ilişki kurar. Kurulan uyumlu ilişki, Benliğin her bir yanı ayrı varlıklar olarak algılamamasını ve özdeki zihinsel bütünlüğün farkına varmasını sağlar. 

Yanlar niçin aşırı rollere girerler?

Denge ve uyumun hâkim olduğu bir sistem oluşturmak, İAS terapisinin temel hedeflerindendir. Bir başka deyişle, yanlar arasındaki kutuplaşmalara katkıda bulunan dengesizliklerin çözümlenmesi ve birbirleriyle uyum içerisinde bir etkileşim kurmaları gerekir. Kişiler kendi köken ailelerinden belirli değer ve etkileşim örüntüleri taşırlar. Pek tabii ki bunlar içsel ilişkilerimizin şekillenmesinde önemli rol oynar. Kimi zaman kişiler bazı yanlarına daha fazla kaynak aktarırken, bazı yanlarına daha az kaynak ve sorumluluk verir. Bireyin iç dünyasında yarattığı bu dengesizlik kutuplaşmayı tetikler ve kişinin içsel aile sistemini süreğen olarak strese sokar. Ortaya çıkan kutuplaşma ise bireylerin kimi yanlarının aşırı rollere girmesiyle sonuçlanır. Kutuplaşmanın tek sebebi ise dengesiz aile etkileşim örüntüleri değildir. Kişilerde travma etkisi yaratan terk edilme, reddedilme, şok, fiziksel, cinsel ya da psikolojik taciz gibi yaşam olayları kişinin içsel sistemlerindeki dengenin bozulmasına sebebiyet verebilir. Travmalarda Benlik kendi sistemini koruyabilecek kadar güçlü olmadığı takdirde ise Benliğin öz-liderliğine ve kaynaklarına dair olan inancı zedelenebilir. Böyle bir durumda Benlik ve yara almış olan yanlar aşırı koruyucu duruma geçebilirler. 

İçsel aile perspektifinden bir özet sunacak olursak, zihnimizin çok katlı olduğunu ve yanlar adı verilen pek çok alt kişilikten oluştuğunu söyleyebiliriz. Sahip olduğumuz tüm yanlar kıymetlidir ve içsel dünyamızda farklı roller edinmek isterler. Fakat içsel ve dışsal dünyamızdaki dengesizlikler ve kutuplaşmalar sonucu yıkıcı ya da aşırı rollere girmek zorunda kalabilirler. Yanlarımızın yegâne çabası sahip olduğumuz Benliği korumaktır.

 Kaynak: Schwartz, R.C. (2019). İçsel Aile Sistemleri Terapisi (Babayiğit. Z., Çev.). Pinhan Yayıncılık. 

İletişim: psikolog.yoncakanburoglu@gmail.com
Instagram: @psikolog.yoncakanburoglu 

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR