Victoria L. Dunckley, MD
Hızlı tempolu ancak sıklıkla hareketsiz yaşam tarzımızın diğer birçok yönü gibi, ekran süresi da sağlık denklemine yeni değişkenler getirdi. Ekran süresi; duygudurumu, anksiyete, biliş ve davranış ile ilgili çeşitli zihinsel sağlık semptomlarında kendisini göstererek beyinlerimizi ve bedenlerimizi birçok yönden etkiler. Ekran süresinin etkileri karmaşık ve çeşitli olduğu için, ortak fenomenlerin birlikteliğini bir sendrom olarak Elektronik Ekran Sendromu (ESS) olarak kavramsallaştırmak yararlıdır. Önemli olarak, ESS bir psikiyatrik bozukluğun yokluğunda ortaya çıkabilir ya da onu taklit edebilir ya da altta yatan bir bozukluğun yüzeye çıkmış belirtileri olabilir ve onu şiddetlenebilir.
Çok uyarıcı olduğu için etkileşimli ekran süresi, sinir sistemini çeşitli biyolojik sistemlerin düzensizliğine ve karışıklığına yol açan dövüş ya da kaç tepkisi moduna geçirir. Bazen bu stres yanıtı, video oyunu oynarken olduğu gibi ani ve açıktır. Diğer zamanlarda stres yanıtı, daha sık mesajlaşma ya da sosyal medya kullanımı gibi tekrarlayan ekran etkileşimlerinden üstü kapalı şekilde yavaş yavaş gerçekleşir. Ya da gecikebilir, yüzeyin altında demlenir durur, ancak yeterince hala yönetilebilir durumdadır. Sonrasında yıllar süren ekran süresi birikir ve ortaya çıkar. Ne şekilde olursa olsun, sinir sisteminin elektronik sistemlerce tekrar tekrar dövüş ya da kaç tepkisi ve aşırı uyarılması sonucunda bu düzensizlik çocukların beyininde doruğa ulaşacaktır.
Bu sendromu düşünmenin bir yolu, elektronik cihazları uyarıcı olarak görmektir (özünde kafein, amfetamin ya da kokainden farklı değil). Elektronik ekran cihazı kullanımı vücudu yüksek uyarılma ve hiperfokus durumuna sokar ve bunu bir “çökme” izler. Sinir sisteminin bu aşırı uyarılması, diğer uyarıcıların yaptığı gibi çeşitli kimyasal, hormonal ve uyku bozukluklarına neden olabilir. Tıpkı uyuşturucu ilaç kullanımı, ilacın tüm izleri vücuttan çıktıktan çok sonra bile kullanıcıyı etkileyebildiği gibi; elektronik ortam kullanımı, elektronik cihaz gerçekten kullanıldıktan çok sonra merkezi sinir sistemini etkileyebilir. Ayrıca, uyuşturucu ilaç kullanımı gibi, işlevsellik başlangıçta bozulmayabilir ve bazı durumlarda iyileşebilir bile, ancak daha da kötüleşebileceği unutulmamalıdır. Aslında, kokain ve metamfetamin gibi uyarıcı ilaçların kötüye kullanımı ve bağımlılığı, duygudurumu değişimleri, konsantrasyon sorunları ve madde ya da seçilen aktivite dışındaki sınırlı ilgilenmeler başta olmak üzere Elektronik Ekran Sendromuna (ESS) çok benzer bir sunuma sahiptir.
1. Çocuk, okulda, evde ya da akranlarında önemli işlev bozukluğuna neden olan hiper-uyarım (aşırı uyarılmış sinir sistemi) nedeniyle duygudurumu, anksiyete, biliş, davranış ya da sosyal etkileşim ile ilgili belirtiler gösterir. Tipik belirti ve semptomlar kronik stresi ya da uyku yoksunluğunu taklit eder ve huzursuz, depresif ya da hızla değişen duygudurumu, aşırı ya da yaşa uygun olmayan öfke nöbetleri, düşük engellenme toleransı, yetersiz kendini düzenleme, davranış dağınıklığı, karşıt olma-karşı gelme bozukluğu davranışları, zayıf sportmenlik, sosyal olgunlaşmamışlık, zayıf göz teması, uykusuzluk / dinlendirici olmayan uyku, öğrenme güçlükleri ve zayıf kısa süreli hafızayı içerir. Tikler, kekemelik, halüsinasyonlar ve hafif ya da açık epileptik nöbet aktivitesi de ortaya çıkabilir. Sinirlilik hali ve zayıf yürütücü işlevler çoğu durumda ortaya çıkar ve bozukluğun ayırt edici özellikleridir.
2. ESS semptomları, diğer psikiyatrik, nörolojik, davranışsal ya da öğrenme bozukluklarının yokluğunda ya da varlığında ortaya çıkabilir ve zihinsel sağlıkla ilgili herhangi bir bozukluğu taklit edebilir ya da şiddetlendirebilir.
3. ESS'li bir çocuk genellikle ebeveynler ve öğretmenler tarafından “stresli”, “uyarılmış”, “dijital kablolu” ya da “çevreden kopmuş” olarak tanımlanır. Aile üyeleri genellikle çocuğun etrafında iken “yumurta kabukları üzerinde yürümek” diye ifade ettikleri bir gerginlik yaşarlar.
4. Semptomlar yoksun kalma ile hızla belirgin şekilde düzelir; yani, etkileşimli elektronik ekran ortamının birkaç hafta boyunca sıkıca kaldırılması etkisini çabuk gösterir. Kalıcı bir etkiye sahip olmak için, genellikle üç haftalık bir yoksun kalma gereklidir, ancak bazı durumlarda bu da yeterli olmayabilir.
5. Semptomlar, yoksun kalma sonrasında ekran süresina maruz kalma önceki seviyelere dönerse, çoğu kez tekrar ortaya çıkarak tekrarlanır. Yoksun kalma sonrasında, bazı çocuklar sıkı denetimle küçük miktarlarda ekran süresini tolere edebilirken, diğerleri yeniden maruz bırakılırsa bozukluk hemen nükseder.
6. Çocuk ekran cihazlarına yoğun bir şekilde çekilecek ve onlardan uzaklaşmakta güçlük çekecektir.
7. Bazı faktörler ESS riskini artırır. Bunlar erkek cinsiyetini, genç yaş; önceden var olan psikiyatrik, nörogelişimsel, öğrenme ya da davranış bozuklukları, eşzamanlı ya da geçmiş psikososyal stres faktörleri, bağımlılık eğilimleri ya da aile bağımlılığı geçmişi, ekran süresina ilk maruz kaldığında daha genç yaş ve daha yüksek miktarlarda toplam ömür boyu maruz kalmadır. Olası risk faktörleri arasında astım, gıda ya da kimyasal maddelere karşı duyarlılıklar ve duyusal (sensory) işlev bozukluğu gibi durumlar bulunur. Genel olarak konuşursak, DEHB ve / ya da otizm spektrum bozuklukları olan çocuklar özellikle yüksek risk altındadır.
Şimdi ESS geniş bir şekilde tanımlandığına göre, bazı terimleri açıklığa kavuşturabilir ve okuyucuların bu noktada sahip olabileceği bazı soruları ele alalım.
bu durum, çok fazla ekran süresi nedeniyle mi, etkinlik türünden mi yoksa izlenenlerin doğasından mı kaynaklanıyor? Gerçek şu ki, araştırmalar tüm ekran faaliyetlerinin sinir sistemine doğal olmayan simülasyon sağladığını ve olumsuz ters etkilere neden olabileceğini düşündürmektedir. Ancak popüler inanışın aksine, içerik izleme miktarı kadar önemli değildir ve etkileşimli ekran süresi pasif olandan daha fazla işlev bozukluğuna neden olur.
Açıkçası, ekran süresi terimi, bilgisayarlar, televizyonlar, video oyunları, akıllı telefonlar, iPad'ler, tabletler, dizüstü bilgisayarlar, dijital kameralar, e-okuyucular gibi elektronik ekranlı herhangi bir cihazın önünde harcanan herhangi bir süreyi ve tüm zamanları ifade eder. yakında. İş, okul ya da eğlence için ekranla ilgili bütün etkinlikleri içerir. Bunlar, mesajlaşma, görüntülü sohbet, internette sörf yapma, oyun oynama, e-posta gönderme, sosyal medyaya katılma, uygulamaları kullanma, çevrimiçi alışveriş, yazma ve kelime işleme, bir cihazdan okuma ve hatta bir telefondaki resimler arasında gezinmeyi içerir. Elektronik Scrabble ya da Solitaire oynamak, “eğitici” elektronik oyunlar ya da uygulamalar oynamak ve Kindle'dan okumak gibi aktiviteleri de içerir.
Etki açısından, belki de en önemli ayrım etkileşimli ve pasif ekran süresi arasındadır. Etkileşimli ekran süresi, kullanıcının bir dokunmatik ekran, klavye, konsol, hareket sensörü gibi düzenli olarak bir cihazla arayüz oluşturduğu ekran etkinliklerini ifade eder. Pasif ekran süresi, odanın içinde bir televizyon setinde film ya da televizyon programı izlemeyi ifade eder. Günümüzde ebeveynler genellikle çocuklarının bir iPad, dizüstü bilgisayar ya da avuçiçi cihazda TV şovlarını ya da filmlerini izlemesine izin veriyor, ancak medyayı bu şekilde izlemek daha uyarıcı ve düzensizliğe yol açtığı için bunu etkileşimli ekran süresi olarak görüyorum. Genel olarak, hem etkileşimli hem de pasif ekran süresi sağlık sorunları ile ilişkilidir. Araştırmalar her iki tipin de örneğin obeziteye katkıda bulunduğu bilinmektedir.
İkisini karşılaştıran son dönem araştırmaları, etkileşimli ekran süresinin sinir sistemi için pasif ekran süresina oranla daha fazla düzensizliğe yol açtığı görüşünü desteklemektedir. 2012 yılında İki binin üzerinde anaokulu, ilkokul ve ortaokul çocuklarının alışkanlıklarını inceleyen bir çalışmada, uyku bozukluğu ile ilişkili minimum ekran süresi miktarının etkileşimli (bilgisayar ya da video oyunu kullanımı) ekran kullanımı için yalnızca otuz dakika olduğu görülmüştür.1 2007 yılında yapılan bir araştırma, aşırı bilgisayar oyunu oynamanın tek bir seansından sonra uyku ve belleğin önemli ölçüde bozulduğunu, aşırı televizyon izleme tek bir seansında ise sadece hafif uyku bozukluğu görüldüğü ve bellek üzerinde hiçbir etkisi olmadığını göstermiştir.2 2011 yılında Amerikalı gençler ve yetişkinler üzerinde yapılan büyük örneklemli bir araştırmada, yatmadan önce etkileşimli cihaz kullanımının pasif medya kullanımına oranla uykuya dalma ve uykuda kalma sorunu ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu göstermiştir.3 Özellikle bu çalışma, otuz yaşın altındaki gençlerin ve genç yetişkinlerin yatmadan önce etkileşimli cihazlar kullandıklarını ve daha çok uyku bozukluğu yaşadıklarını ortaya koymuştur. Ayrıca, uyku sorunları yaşayanların yüzde 94'ü en az bir işlevsellik alanında olumsuz bir etki bildirdi: duygudurumu (yüzde 85), okul / iş (yüzde 83), ev/ aile hayatı (yüzde 72) ve sosyal yaşam/ ilişkiler (yüzde 68). Son olarak, gerçek beyin hasarının, uyuşturucu ilaç ve alkol kötüye kullanımına oldukça benzeyen aşırı Internet ve video oyunu kullanımından4 kaynaklandığını biliyoruz. Bu nedenle etkileşimli ekran süresi doğası gereği, doğrudan (hiper-uyarım yoluyla) ya da dolaylı olarak (bağımlılık süreçleri aracılığıyla) çok daha güçlü ve farklı görünüyor.
Elektronik yoksunluk programını uygularken, belirli koşullar altında tipik olarak az miktarlarda televizyon ya da filmlere izin veririm. Bu koşullar yerine getirilirse, yoksun kalma oldukça etkilidir. Öte yandan, küçük miktarlarda oyun oynamaya ya da bilgisayar oyununa bile izin vermek çoğu zaman yoksunluk programını işe yaramaz hale getirir. Bu nedenle, öncelikle etkileşimli ekran süresini ortadan kaldırmakla ilgileniyoruz. Ek olarak, çoğu ebeveyn tüm elektronikleri alma düşüncesinden bunalır, bu nedenle uygun, denetimli içeriğin az miktarda pasif olarak görüntülenmesine izin vermek ebeveynlere az da olsa soluklanma sağlar. Bununla birlikte, televizyonun etkilerini, özellikle gençlerde hafife almıyorum ve diğer gereksinimlerine ek olarak tüm pasif ekran süresini kaldıran herkesin alkışı hakettiğini düşünürüm. Okul amaçlı bilgisayar kullanımına ilişkin olarak, genellikle yoksunluk programını uygularken bazı istisnalar ve kurallarla birlikte izin veririm.
Ekran süresi söz konusu olduğunda, ruh sağlığı profesyonelleri arasında bile yanılgılar çoktur. İlk olarak düzensizliğe neden olabilecek şiddet içeren video oyunları değil, aynı zamanda bulmaca ya da bina oyunları gibi eğitici ya da görünüşte iyi huylu oyunlar da dahil olmak üzere herhangi bir video oyunu görüşü. Başka bir şehir efsanesi ise sadece oyun, İnternet kullanımı ya da sosyal medyaya “bağımlı” çocukların sorun yaşadığı ya da ekran süresinin yalnızca ebeveynler kısıtlamadığında sorun haline gelmesi düşüncesidir.
Bu yüzden ebeveynleri “iyi” ve “kötü” ekran süresi ya da “çok fazla” ve “sadece biraz” arasında ayrım yapmaya çalışmama konusunda uyarıyorum. Anlaşılabilir olmasına rağmen, bu zihniyet risklidir. Elektronik yoksunluk programının amacı, beyine temiz bir mola verme ve doğal durumuna dönmesi için yeterli dinlenme sağlamaktır. Gerçek şu ki, çeşitli ekran etkinlikleri ve her bir çocuğun doğası ve incinebilirliği arasında muhtemelen çok fazla değişken var. Fakat hepsini ayırt edebilseydik bile, bu farklılıklar tablonun bütününe baktığımızda anlamsız olurdu. Çeşitli sorunlu ekran süresi türleri arasında, araştırmalar farklılıklardan daha fazla benzerlik ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle, çocuğunuzun beynini yeniden ayarlarken yapılacak en kolay ve en üretken şey, tüm etkileşimli ekran zamanlarını bir araya getirmektir.
Peki neden yatmadan önce bir kitap okumak yatıştırıcı, bir e-okuyucu okumak ise ise tam tersi etki gösterir? Her iki durumda da, ister bir macera öyküsü isterse tarihsel bir metin olsun, aynı içeriği okuyoruz. Burada, ortamın kendisinin, bilgiyi işlemek ve sentezlemek için gereken enerji miktarını etkilediği, araştırmacıların bilişsel yük olarak adlandırdığı bir faktör söz konusudur. Ebeveynler genellikle Kindle ya da Nook gibi e-okuyucuların etkileşimli cihazlar olarak sayılıp sayılmayacağını soruyorlar. Sonuçta, bu özel cihazlar ışık yaymaz, elektronik mürekkep kullanırlar ve normal bir kağıt kitap gibi okumalıdırlar. Ancak uygulamada bu olmaz.
beynin bilgiyi o kadar kolay işlemediğini gösteriyor.5 Tersine, araştırma, basılı bir kitabın duyusal geri bildiriminin bilgiyi birleştirmemize yardımcı olduğunu gösteriyor. Kitabı tutmanın verdiği ağırlık doku ve basınç hissi, kitabın omurganın çatlama sesi ve sayfalarının çevrilmesi; öykünün içinde ne kadar ilerlediğinize dair bir fikir verir ve bilgiyi özümsemek için gereken bilişsel yükü azaltır. Son olarak, e-kitap ekranları LCD ekranlarına oranla daha az görsel olarak yorucu olsa da, pikselli olduklarından ve sayfalar arasında yenilenirken bir flaş görüntülediklerinden ve beyine 3-boyutlu giriş sağlamadıklarından, görsel ve bilişsel olarak işlenmeleri daha zordur.
Ebeveynler küçük çocuklarının TV izlemelerine izin veriyorlarsa, izlenen her şeyden önce yavaş ilerlemelidir. Oysa her türlü çizgi film bugün çok daha hızlı tempolu. Sahne değişiklikleri, sahnelerdeki hareket ve çizim noktaları çok hızlı bir şekilde ortaya çıkar ve tüm bunları beynin sindirmesi gerekir. Son zamanlarda yapılan bir araştırma, sadece dokuz dakika hızlı tempolu bir çizgi film izlemenin küçük çocuklarda daha yavaş tempolu bir çizgi film izlemeye oranla bellekte bozulmaya yol açtığı, yön takip etme yeteneğini ve doyumu geciktirme yeteneğini olumsuz etkilediğini gösterdi.6 Hızın yanı sıra yoğun renk, fantastik olaylar ve ani ya da yüksek sesler de duyusal ve bilişsel aşırı yüklenmeye katkıda bulunur.
İnsan yapımı elektromanyetik alanlar (EMF), Elektronik Ekran Sendromu ya da diğer sağlık koşullarınin gelişiminde rol oynar mı? Kimse, elektronik cihazların yanı sıra kablosuz iletişimden (WiFi ya da cep telefonu frekansları gibi) kaynaklanan yapay EMF'lerin biyolojik etkileri olduğunu inkar etmez. Yakındaki elektromanyetik alanların birbirini etkilemesi temel fizik prensibidir. Sorun, bu biyolojik etkilerin anlamlı olup olmadığıdır. Başka bir deyişle, günlük EMF maruziyetinin daha yüksek seviyeleri, ortalama bir insanın başka türlü deneyimlemeyeceği sağlık sorunlarına dönüşme riski taşıyor mu?
Günümüzde, kablosuz iletişim tarafından üretilen alan türleri üzerine araştırmalar hala görece olarak yenidir ve bulgular her zaman tutarlı değildir. Bununla birlikte, Columbia, Yale ve Harvard gibi saygın kurumların araştırmalarını içeren ve bu alanların zararlı olabileceğini düşündüren, objektif ve endüstri tarafından finanse edilmeyen araştırmalar bulunmaktadır.7 Araştırmaların bazıları son derece teknik ve kavranması zor olabilir; örneğin, bazı kanıtlar aşırı zayıf manyetik alanların daha güçlü alanlardan daha çok zararlı olabileceğini düşündürmektedir. İlginçtir, bazı bulgular, ekran süresi çalışmalarında bulunanlara çarpıcı bir şekilde benzemektedir, bu nedenle, özellikle hassas bünyeleri olan bireyler için sinerjistik mekanizmalar olabilir. Şahsen, en azından insan yapımı EMF'lerin enflamasyona neden olduğuna dair oldukça güçlü kanıtlar olduğunu hissediyorum. Ayrıca sinir sistemi ile nasıl etkileşime girebileceklerini (sonuçta elektrik ve dolayısıyla bir elektromanyetik alan üretir) farketmenin, elektronik cihazların bizi nasıl etkilediğine dair anlayışımıza katkıda bulunacağını düşünüyorum. En iyi tahminim EMF'lerin elektronik stresin bir parçası olduğu ve katkı oranın bireyin kimyasal ve elektriksel yapısına bağlı olarak büyük ölçüde değiştiğidir.
Her şeye rağmen, önlem ilkesi, yeni bir teknolojinin riskleri ile ilgili bilim henüz tam olarak kesin olmadığından özellikle küçük çocuklar söz konusu olduğunda, mümkün olan her yerde, maruz kalma en aza indirmek gerekir. Aynı zamanda, özellikle okullar gibi kamuya açık yerlerde kablosuz iletişimin patlayıcı büyümesi göz önüne alındığında gelişmekte olan çocuklar için olası bir riskin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Kabul edelim. Video oyunlarının, kısa mesajlar göndermenin ve iPad'in çocuğunuzun hayatından yasaklanması gerekebileceğini duymak, anne-babaları rahatsız edecektir. Birçoğunda, ya bilgiyi itibarsızlaştırmanın ya da bir yolunu bulmak için çalışmanın acil bir dürtü yaratır. Bazen ebeveynlere işleri tersine çevirmek için ne yapmaları gerektiğini söyleyince, onları kaybettiğimi hissediyorum. Gözleri kayıyor, kıvrılıyorlar ve sıcak koltuktaymış gibi görünüyorlar. Çünkü duymak istedikleri bunlar değil. Sanki onlara hayatlarında elektriksiz yaşamak zorunda olduklarını söylüyorum. İşte ekranlar hayatımızda böyle kökleşmişler. Teklif ettiğim şeyin rahatsızlığı çok zor görünebilir. Rahatsızlıktan kurtulmanın yanı sıra, ESS ve elekronik cihazlardan arındırmayı tartışmak genellikle başka olumsuz duygular doğurur. Bazı çiftler ebeveynlik becerileri yargılanıyor ya da çabalarının ya da tükenme düzeylerinin takdir edilmediğini düşünüyorlar. Diğer ebeveynler, başlangıçta daha sağlıklı ekran süresi sınırları belirlememekten dolayı kendilerini suçlu ya da sorumsuz hisseder ya da kendi ekran süresi kullanımlarının da dengesiz olduğunun farkına varırlar.
Ebeveynlerin elektronik ya da hızlıların etkilerini duyduktan sonra yaşadıkları diğer olumsuz tepkiler hakkında biraz daha derinlemesine inceleyelim. Bunlar bazen günlük farkındalığın dışına itilen duygulardır ve aynı duygular, onaylanmadan bırakıldığında başarınızı zayıflatabilir. Tersine, herhangi bir direncin neden gerçekleştiğiyle temasa geçmek, onun üzerinde çalışmanıza yardımcı olur ve başkalarının direncini de anlamanıza yardımcı olur.
Ve birçok ebeveyn zaten elektronik kullanımı konusunda suçluluk duyuyor. Hangi kuralları belirledikleri ya da izin verdikleri kullanım ne olursa olsun, genellikle çok fazla izin verdiklerini ve kendi kullanımlarıyla iyi rol modeli olmadıklarının da farkındalar. Ebeveynler de çocuklarını gerçek bir umutsuzluğa sokacağını bildikleri bir şey yapmak istemezler; bazı ebeveynler için, elektroniği çıkarma düşüncesi bile işkence hissetmelerine neden olur.
Elektronik cihaz kullanımı söz konusu olduğunda, ebeveynlerin suçluluk duymalarını sağlamanın bir yolu, kullanımını rasyonel hale getirmektir: “Ekran süresi, çocuklarımın sessiz kaldığı tek zamandır.” “Elektronik cihaz kullanmaları evde iş yapmamı sağlıyor.” “Ekran süresi işe yarayan tek motivasyon aracıdır.” “Tüm çocuklar bunu yapıyor ve çocuğum bunu diğerlerinden çok daha az kullanıyor.” “Sadece eğitici oyunlar oynamasına izin verdim.” Bunlar ebeveynlerden sıkça duyduğumuz ifadeler. Kendinizi rasyonelleştirici bulursanız, kendinizi biraz gevşetin ve okumaya devam edin. Size sadece bir çıkış yolu olduğunu göstermek istiyorum. Öte yandan, elektronik cihazları ellerinden aldığınızda suçluluk duygularını önlemek için kullanımı rasyonalize hale getirebileceğinizi düşünüyorsanız, sadece bu gerçeği kabul edin ve harekete geçtikçe ve olumlu değişiklikler görmeye başladığınızda bu duyguların azalacağını bilin.
Suçluluk duygusunun yanı sıra, ebeveynler ayrıca bir elektronik cihazlardan arındırmanın çocukları üzerindeki potansiyel etkisi konusunda şu endişeleri duyarlar: çocuğun nasıl tepki vereceği, akranlarının ne düşüneceği (özellikle çocuğun zaten sosyal sorunları varsa) ve hakkında ekran kısıtlamalarının kızgınlık doğurup doğuramayacağını ve zaten gergin bir ebeveyn-çocuk ilişkisine ek yük getirip getirmeyeceği. Ebeveynler ekran süresinin bir sorun olduğunu kabul etseler bile, çoğu bunlardan arındırmanın sadece daha fazla stres, daha fazla baş ağrısı, daha fazla gözyaşı üreteceğinden endişe duyarlar. Bununla birlikte, birçok ebeveyn başlangıçta bunalmış hissederken, çoğu elektronik cihazlardan arındırmanın çok daha kolay olduğunu bildiriyor. Bu kısmen çocuk ebeveynlerinin beklediğinden çok daha çabuk üstesinden geldiğinden ve kısmen çocuklarının daha mutlu, daha iyi davrandığı ve daha odaklı hale gelmesinden dolayı rahatlama duyarlar.
Son olarak, bazı ebeveynler Elektronik Ekran Sendromu kavramını kendileri sorgulamaktadır. Yaptığım iddiaların arkasında bilimsel kanıt istiyorlar. Sonuçta, bu kadar yaygın bir şey şimdiye kadar nasıl bir sorun olarak göz ardı edilebilir ve etkileşimli ekran süresi ile ilgili olumlu sonuçlanan çalışmalar neden ortaya çıkmaz diye soruyorlar. Bu soruya iki cevabım var. Birincisi, popüler basın tarafından sunulan görünüşte çelişkili çalışmalara rağmen, tıbbi toplumda, ekran süresinin akademik, duygusal, uyku ile ilgili, davranışsal ve fiziksel sağlık dahil olmak üzere çoklu olumsuz sonuçlarla ilişkili olduğu konusunda sağlam bir fikir birliği vardır. Hatta Amerikan Pediatri Akademisi tarafından doktorları ekran sağlığı risklerini tartışmaya teşvik etmek için baskı yapılmıştır.8 Olumlu çalışmalara gelince; video oyunlarının yararlı olabileceği, ciddi bir yaralanma sonrası uzuvların rehabilitasyonu gibi özel durumlar olabileceğini kabul ediyorum. Ancak bu örnekler bir istisnadır, norm değildir. Olumlu bulguların büyük çoğunluğu gerçek hayattaki işleyişe aktarılmaz ya da metodolojik olarak sağlıklı sayılmayan çalışmaların sonuçlarıdır. Herhangi bir alanda araştırmacılar arasında elbette yüzde 100 konsensüs olmayacaktir. Ancak ekranla ilgili araştırmalarda, çalışmalar genellikle güçlü şirketler ya da mali ve politik çıkarları olan kuruluşlar tarafından finanse ediliyor. Bu tür çalışmaların bulgularının şüphe uyandırdığını ve verilerin oynanmış veriler olabileceğini hatırlatıyorum. Örneğin, eğitimde teknolojinin kullanımı ile ilgili olarak; risklere karşı faydalarına ilişkin bilimsel görüşte bir bölünme olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, bunca koparılan gürültüye ve vaatlere rağmen, eğitim yazılımlarının öğrenmeyi ya da beyin gelişimini arttırdığına dair sağlam bir kanıt yoktur, ancak bilgisayar kullanımının her ikisini de engelleyebileceğine dair açık kanıtlar vardır. Bu arada, hemen hemen tüm olumlu sonuç bildiren araştırma çalışmaları endüstri tarafından finanse edilmektedir.9 Eğitim politikası yapıcılarının kararları okul yöneticilerine daha sonra yazılım ve lisans sözleşmeleri satın almaları için bu tür araştırmalar tarafından sıklıkla yanlış yönlendirilmektedir.
Buna karşılık, odakları tıbbi, psikolojik ya da eğitimle ilgili olsun, bu oyunun parçası olmayan ciddi araştırmacılar da imkanları geniş halkla ilişkiler departmanlarına sahip olmadığı için onların araştırma sonuçlarını her zaman duymazsınız. Ekran-zamanı kullanımını davranışsal problemlerle ilişkilendirmede sorunun doğası gereği köklü bir durum yoktur. Belki de yaptığım en köklü şey, çok çeşitli belirtileri tek bir isim altında toplamak ve bunu ele almak için etkili bir program oluşturmaktır.
Belirli çalışmalar ne gösterirse gösterilsin, ekran-zaman kullanımı hakkında ne düşünürseniz düşünün, Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programı işe yarar. Bunun işe yaraması, ekran süresi kullanımının kendi içinde davranışsal, duygudurumu ve bilişsel sorunlara neden olabileceğinin en iyi kanıtıdır. Ebeveynler emin olmasa bile, bir elektronik yoksunluk denemesinin riski neredeyse hiç yoktur. Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programı hiçbir gerçek masraf içermez, ilaç içermez ve herhangi bir yan etkisi yoktur. Güvenli, yaygın olarak uygulanabilir ve birden çok alanda oldukça etkili olduğu gösterilmiştir. Sonuçta hangisi daha rahatsız edici? Ekran süresi statükosunun gücünü kaybetmesi mi yoksa öfkelenen, öğrenecek kadar odaklanamayan ya da davranışları yüzünden başkalarını uzaklaştıran bir çocuğa sahip olmak mı? Peki endişe duyduğunuz için geceleri uyumamamanın, bitmeyen bir şekilde verimsiz görüşmelere gitmenin ya da ne yapacağınızı bilmediğiniz için tedavilere para harcamamanın verdiği rahatsızlık ne olacak? Burada sunulan bilgilere göre hareket etmek zihinsel enerji ve bir inanç sıçraması gerektirir, ancak getirisi muazzam olacaktır.
Kitap boyunca gerçek çocukların hikayelerini ve vaka çalışmalarını paylaşıyorum. Paylaştığım bu hikayelerin çoğu, kendi hastalarımla yaptığım resmi çalışmalarıma ve arkadaş ve ailenin çocuklarıyla resmi olmayan deneyimlerime dayanıyor ve bazıları ebeveynlerden, büyükanne ve büyükbabalardan, öğretmenlerden ve terapistlerden aldığım raporlardan edindiğim bilgiler. Kimlikleri korumak için, açıklayıcı ayrıntıları değiştirdim, ancak ekran süresi ve Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programının etkilerini gerçekte olduğu gibi sundum. Bununla birlikte, sonuçları abartmamak için çaba sarfetmeme rağmen, bazı hikayelerin gerçek olamayacak kadar iyi gelebileceği görüşünü anlayışla karşılıyorum. Elektronik yoksunluk kadar basit bir şeyin bu kadar çok sorunu ve durumu düzgün bir şekilde çözmesi mümkün müdür? Aslında, evet. Doğru bir şekilde yapıldığında, Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programı bu kadar etkilidir ve faydaları da yaygındır. Ayrıca, bu avantajlar, uygun ekran-zaman kısıtlamaları korunduğu sürece sürdürülebilir. Bu her zaman kolay olduğu anlamına gelmez, ancak birçok ebeveyn için Elektronik Ekran Sendromunun gerçek olduğuna dair en ikna edici kanıt, Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programının kendi çocuklarının hayatını nasıl iyileştirdiğini gözlemlemektir.
Aynı şekilde, ebeveynlere video oyunu oynamanın odaklanmayı daha da kötüleştireceğini söylediğimde, genellikle “Ama video oyunlarının dikkatini artırdığını düşündüm.” Neden karışıklık?
Dikkat, ilgi tabanlıdır ve uyarım tarafından yönlendirilir. Dikkat sorunları olan çocuklar video oyunlarına ve ekranlara ilgi duyarlar çünkü onlara odaklanabilirler; oyunlar bir dopamin dalgalanması için yeterli stimülasyonu sağlar ve bu nedenle oyun “kendi kendine ilaç kullanımı” olarak kabul edilebilir.10 Aslında, çalışmalar Dikkat Eksikiği Bozukluğu (ADD) ilaçlarının aslında dopamin düzeylerini arttırdığı için çocukların oyun oynama arzusunu ve miktarını azalttığını göstermiştir.11
Peki sınıfta öğrenmeyi geliştirmek için video oyunlarının ve diğer ekran tabanlı yöntemlerin dikkat artırıcı uyarımını kullanmaya ne dersiniz? Öğrencilerin ilgisini çekmek için elektronik ortamların kullanılması konusunda duyulan heyecan, çalışmaların zayıf olmalarına rağmen, elektronik öğrenme araçlarının uygulanması için acele etmeyi sağlamıştır. Aslında, öğretmenlerin buldukları şey, bu durumun geçici oluşudur. Yenilik dugusu yıprandığında odaklanmak için daha fazla uyarım gerekecektir. Bu arada, artan uyarım, bilişsel işlerde düzensizliğe ve genel olarak dikkatin kötüleşmesine katkıda bulunur. Bir çocuk ekran dışı faaliyetleri “sıkıcı” bulmayı rapor ettiğinde, bu ebeveynler ve eğitimciler için kırmızı bir bayrak işareti olmalıdır ve çocuğun beyninin doğal olmayan yüksek bir uyarım düzeyine alıştığı anlamına gelir.
Dikkat, öğrenme ve oyun konusunu daha da karıştırması,video oyunlarının görsel dikkati değiştirebileceği konusunda son derece önemli bir bulgudur.12 Bu durum, “işleri halletmek” ile ilgili yürütücü dikkat sorunlarından farklıdır. Görsel dikkatin bir örneği, bir ortamı taramak ve görsel olarak bir hedef seçmek olabilir. Hem bilimsel hem de yazılı medya, video oyunları oynamanın cerrahi becerileri geliştirebileceğini ve daha iyi görsel dikkat becerilerinin belki de pilot olma, keskin nişancı olma ya da araba sürüş becerilerini geliştirebileceğini ‘ler’ sürmektedir. Ancak, vıdeo oyunu oynamanın görsel dikkati geliştirmesinin önemli olmadığını ve yürütücü dikkat, dürtü kontrolünü ve engellenme toleransını kötüleştirdiğini iddia ediyorum. Görsel dikkat etkisini aşırı genelleştirmek ve aşırı vurgulamak tehlikeli ve yanıltıcıdır. Video oyunu oynamanın genç erkek çocuklarda sürüş becerilerini geliştirebileceği fikri gülünçtür. Araştırmaların tutarsızlığından bahsetmiyorum, bu da oyuncuların daha pervasız sürücüler olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.13 İyi atış yapabilen ancak kötü dürtü kontrolü olan asker militer açıdan hoş karşılanmaz. Son olarak, pilotların ve cerrahların nüfusun yüzde bir kısmı olduğu gerçeğinin yanı sıra, bu kadar uzun ve yoğun eğitim süresi olan kariyerlerde ısrar etmek için, pilotların ve cerrahların neredeyse her zaman son derece üst düzey yürütücü işlevlere sahip olacaklarını vurgulamak isterim.
1980'lerde zeka araştırmacısı James Flynn ilginç bir fenomen hakkında şunları yazdı: IQ puanları on yılda bir yaklaşık üç puan yükseliyordu, bu da araştırmacıları her on beş yılda bir zeka eğrisini yeniden şekillendirmeye teşvik etti . Bunun adı Flynn etkisiydi.3 Etki, gelişmiş ülkelerde küresel olarak görüldüğünden; uzmanlar, etkinin, özellikle özel eğitimde, gelişmiş beslenme, daha uyarıcı ortamlar ve eğitimsel ilerlemeler gibi sosyal çevresel faktörlerden kaynaklandığını belirtmiştir. 1980'lerde ve 1990'larda, birinci dünya ülkelerinde IQ skorları yavaşlayıp plato gösterirken, gelişmekte olan ülkelerde yükselmeye devam ettiler. Bu da IQ puanlarının çevresel faydalar maksimize edildiğinde tavan etkisine ulaşabileceğini düşündürdü.
2007 yılında, Londra Üniversitesi King's College'dan Michael Shayer ve iki meslektaş, trendin bu kez tersine döndüğünü gösteren şaşırtıcı bir araştırma yayınladılar. İyi test edilmiş bir matematik ve bilim zekası ölçüsü, doksanlar ortasındaki zirveye rağmen 1975'ten 2000'e önemli ölçüde düşmüştü ve yedinci sınıf öğrencilerinde 2000'den 2003'e kadar gerilemeye devam etmiştir.14 Çalışma üç ilginç bulgu daha ortaya koymuştur: 1) kız ve erkek çocuklar arasındaki matematik-fen puanı farkının ortadan kalktığı; 2) hem erkeklerin hem de kızların puanlarının düşmesine rağmen, erkeklerin puanlarının daha ciddi bir şekilde düştüğü (kızların oranının iki katı kadar); ve 3) düşüşlerin hem yüksek hem de düşük puan alanlar arasında eşit olması. Aslında, 2003 yılında en üst yüzde 10'luk çocuğun hiçbiri 1970'lerde aynı seviyedeki çocuklar kadar yüksek puan almamıştı. Ortalama olarak, çocuklar 1970'lerin muadillerinden üç yıl gerideydi. O zamandan beri, diğer araştırmalar diğer IQ ölçümlerinde benzer düşüşler bildirdiler.15
Böyle bir trendin tersine dönmesine ne sebep oldu ve puanlar neden düşmeye devam etti? Erkekler neden kızlardan daha fazla etkileniyordu? Hiç kimse kesin olarak söyleyemez, ancak çeşitli uzmanlar televizyon izlemenin artmasının ilk düşüşü teşvik ettiğini ve video oyunlarının ve bilgisayar kullanımındaki büyümenin bunu daha da pekiştirdiğini ileri sürüyorlar. Uzmanlar ayrıca düşük aktivite seviyelerinin, okuma için daha az zaman harcanmasının ve daha az hayali oyunun da farkı açıklayabileceğini düşünüyor. Yani, doğrudan ya da dolaylı olarak, düşüşün büyük bir kısmı ekran süresina ve beraberinde gelen her şeye bağlanabilir.
IQ beyin sağlığını kendi başına ölçmez, ancak gelişimsel olgunluk için bir tür kıstas görevi görebilir. Kısa vadeli ekran medyası çocuğunuzun beynini hapseder ve yaşamın her alanında işlev görür. Uzun vadede, gözlem ve araştırma, ekran medyasının gelişimin kendisinde sürüklenme yarattığını ve büyümede bodurluğa, platolara ve hatta gerilemeye neden olduğunu göstermektedir. Tersine, ekranları kaldırmak, birikimlerinizi iyi bir hisse senedine yeniden yatırmak gibidir: zaman içinde bileşik kazançlar, o kadar ki etkileşimli ekran süresi çok az olan ya da hiç büyümeyen bir çocuk sonunda aşırı ekran etkileşimli olan daha parlak bir çocuğu duygusal bilişsel gelişim ve işleyiş düzeyi açısından geçebilir.
Ekranlardan kurtuluş sadece sayısız zihinsel sağlık faydası sağlamakla kalmaz, aynı zamanda zaman içinde gerçekleşen gelişimsel faydalar da sağlar. Ekran süresi kaldırıldığında beyin kimyası yeniden dengelenir ve sirkadiyen ritimler yeniden senkronize olur, aşırı uyarılmış ağlar susturulur, stres hormonları azalır ve kan akışı frontal loblara geri yönlendirilir. Bu değişiklikler düzensizleştirici etkilerin ortadan kaldırılmasıyla başlar ve daha iyi uyku ile güçlendirilir. Aynı zamanda, güzel bir sinerji içinde, bu etkiler bunun yerine gerçekleşenlerle katlanır. Ekran süresi ortadan kalktığında, çoğu zaman çocukların sağlıklı gelişim için ihtiyaç duydukları aktiviteler ve etkileşimlerle yer değiştirir: aileler bağlanır ve çocuklar çevrelerindeki doğal dünyada meşgul olur ve oynarlar.
Aslında, Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programının kendisi ve sonrasındaki dikkatli ekran yönetiminin misyonu, çocuğunuzun zihinsel sağlığını ve bu yoldaki gelişimini optimize etmektir.
Akıl sağlığı söz konusu olduğunda, ne yapmak istediğimizi tanımlamadan semptomlardan rahatlama eğilimi gösteririz.
Beyinde neyin yanlış gidebileceği, ayrıca zihinsel bozuklukların semptomlarda ve işlev bozukluğunda nasıl ortaya çıktığı hakkında çok şey biliyoruz. Gerçekten de, geçen bölümlerde neyin yanlış gidebileceğini anlatmaya çalıştım, böylece ekran süresinin çocuklarımızın beynini çeşitli mekanizmalar ve çeşitli seviyelerde nasıl olumsuz etkilediğini takdir edebilirsiniz. Ancak hastalık, hem işlevde hem de açıklamada, bir şeylerin nasıl parçalandığıyla ilgili olsa da, sağlık entegrasyonla ilgilidir. Durum ne olursa olsun, amaç beyni daha bütünleştirmeye doğru ilerlemektir. Beyin söz konusu olduğunda parçaların toplamından daha fazla işlev görmesini istiyoruz. Beyin ne kadar entegre olursa, o kadar esnek ve yetenekli hale gelecektir.
Dikkatlilik ve sağlıklı bağlanma nörobiyolojisi çalışmalarında öncü olan çocuk psikiyatristi Dan Siegel, akıl sağlığının bir kıyısının kaos ve diğer kıyısının sertliği temsil ettiği akan bir nehir olarak benzetmesini kullanır. Amaç, aşırı uçlardan kaçınmak ve nehirden aşağı doğru güzelce akmak, gerektiğinde daha fazla kontrol uygulamak ve sıkıştığında salıvermektir. Nehirde iyi seyreden bireyler, Dr. Siegel'in esnek, uyarlanabilir, meraklı, enerjik ve kararlı anlamlarını içeren FACES kısaltması ile sunduğu belirli özelliklerle yansıtılan daha entegre bir beyne sahip olma eğilimindedir.16 Bu nedenle, çocukların katı değil esnek olmasını, stres, değişim ya da zorluklarla karşılaşıldığında uyarlanabilir, etraflarındaki dünyayı, kendileri ve başkalarını merak eden; enerjik, tükenmemiş ve istikrarsız ya da düzensiz değil, kendi kendini düzenleyen bireyler olmalarını isteriz.
Peki, optimum entegrasyonu destekleyen koşullar nelerdir? Birincisi; beyin sürekli stres altındaysa sağlıklı olamaz. Her gün stresle karşılaşırsak, küçük miktarlar tolere edilebilir ve hatta yardımcı olabilirken, kronik stres zararlıdır. İkincisi; beyin günlük stresden kurtulmak ve bilgi ve duyguları işlemek için yeterli mola verme ya da dinlenme gerektirir. Üçüncüsü; beyin göz teması, duyguların konuşulması ve paylaşılması, dokunma, tutulma ya da sarılma, temel ihtiyaçların karşılanması ve anlaşılması gibi ebeveyn-çocuk etkileşimleri şeklinde beslenmeyi gerektirir. Dördüncüsü; beynin çeşitli uyaranlara ihtiyacı vardır, ancak uygun zamanlarda uygun miktarlarda olmalıdır. Bu, en kolay şekilde, düşük stimülasyon dönemleri ile birlikte doğal çevre ile etkileşime giren ve doğal ortamdan öğrenen çocuk tarafından gerçekleştirilir. Son olarak, beynin vücudun hareket etmesi ve hissetmesi, hem nazik hem de titiz egzersiz yapması, ritmik şekillerde ve farklı yönlerde hareket etmesi ve tüm sinir sistemini entegre etmek için derin basınç da dahil olmak üzere çeşitli duyusal deneyimleri deneyimlemesine gereksinimi vardır.
Yukarıdaki faktörlerin çoğu sağ beyin fonksiyonları ile ilgilidir. Uygun bir şekilde, sağ beyin beynin daha bütünsel tarafıdır ve sağ beyin uyarımı bizi hem psikolojik hem de biyolojik olarak iyileştirir. Bağlanma, hareket, yaratıcılık, duygu ve soyut düşünce beyni uyarır ve ayrıca frontal lob da dahil olmak üzere tüm beynin entegre edilmesine ve beynin vücutla bağlantılı olmasına yardımcı olur. Sol beyin ise çok daha gerçek anlamlıdır, bilgiyi sever. Bir kitapta öyküleri okuduğunuzda, sağ beyniniz her şeyi içeri alır ve anlamlandırır; dopamin ya da melatonin hakkında bir şeyler okuduğunuzda ise, sol beyniniz ayrıntıları hatırlar. Genel olarak, ekran süresi bilgi ile ilgili olduğundan, sol beyni aşırı uyarma ve sağ beyin işlevlerinin altını oyna eğilimi gösterir, bu da tüm sistemi daha parçalanmış ve daha az bağlantılı hale getirir.7 Bu nedenle, sinir sistemi düzensizleşmeye başladığında, düzelme için vurgulamamız gerekir sağ beyin aktivitesidir.
Hepimiz, bütün olmanın ne demek olduğunu sezgisel olarak biliriz. Dilimiz bunu yansıtır: Birinin egosu ya da ruhunun entegre edildiğinden söz ettiğimizde, onu “birlikte,” “dayanıklı” ya da “kendisiyle” olarak tanımlayabiliriz. Ancak bir bireyin egosu kolayca parçalanırsa, “kolay dağılır” ya da “stresi kaldıramaz” deriz. Bir çocuğun zihni organize edildiğinde, o çocuğun okula hazırlanmak gibi rutinleri tamamlaması daha kolaydır. Böylesi bir çocuğu “her şeyin üstünde” diye tanımlarken, dağınık bir çocuğu “kendini bir araya getiremez” olarak adlandırabiliriz.
Bir bireyin ruhu ya da egosu güçlü ve dayanıklı olduğunda strese dayanabileceğini, zayıf bir bireyin ise kolayca “parçalara” ayrılacağını biliyoruz. Beynin yarıküreleri ve vücudun duyusal motor sistemi iyi entegre olduğunda, çocuk kolayca öğrenecek, yeni ve uyarıcı ortamlarda büyüyecek ve senkronize motor hareketleri gösterecektir. Duyusal entegrasyon bozukluğu olan çocuk ise kolayca aşırı uyarılır ve düzensizlik sergiler. Verimsiz hareketler ve düzensiz bir duygudurumu gösterir. Aslında, bedenlerimiz de sezgisel bir bilgiye sahiptir, çünkü entegrasyon ve senkronizasyon hücrelerden sinir sistemine her düzeyde gerçekleşebilir. Hücresel düzeyde, sirkadiyen ya da vücut saati hücreleri doğa ile senkronize olduğunda, organizma boyunca tüm hücreler daha senkronize edilir ve hormonlar ve organ işlevleri bunu takip eder. Benzer şekilde, stres hormonları düşük olduğunda, kalp tutarlı elektrik ritimleri üretir ve beynin ritimleri de tutarlı olur.
Doğa boşluktan nefret eder. Bütünsel olarak, izolasyonda ortaya çıkacak hiçbir şey yoktur ve herhangi bir seviyede entegrasyon kısır döngülerden ziyade erdemli döngüler oluşturmaya yardımcı olur. Böylece, beyin ekran süresi stresinden kurtulduktan sonra, dinlenme, gençleştirme ve yenileme şansına sahip olduktan sonra, tüm sistem daha organize, entegre ve bütünleşmiş olacaktır. Yeterli ekran sınırlaması devam ettiği sürece, sistemlerimiz nehrin ortasını daha sık bularak aynı yönde ilerlemeye eğilimli olacaktır.
Ekranlardan özgürlüğün günler, haftalar, aylar ve yıllar içinde bir çocuğun beynine sağladığı sağlık yörüngesine daha ayrıntılı olarak bakalım. Bunlar, hastalarla ve birlikte çalıştığım diğer insanlarla gözlemlediğim, araştırmaların gösterdiği ve beynin nasıl çalıştığı ve çevresel ipuçlarına, beyin umarımı ve stresdeki azalmalara, derin uykuya nasıl tepki verdiği değişikliklerdir. Elbette her çocuk ve her durum farklıdır: bazı çocuklar diğerlerinden daha hızlı tepki verir, bazı çocuklar ekran süresinin dışında diğerlerinden daha fazla stresle uğraşır ve bazı aileler ev dışında daha fazla ekran süresiyla uğraşmak zorundadır. Aynı zamanda, gençler ve genç yetişkinlerde daha şiddetli semptomlar ya da disfonksiyon olması durumunda geri dönüş daha uzun sürebilir. Özellikle yıllarca daha çok ekran saati varlığında, küçük çocuklarla aynı faydaları görmek için daha uzun zamana ihtiyaç duyabilirler.
ekranın serbest bırakılmasından mı yoksa sadece yaşın getirdiği olgunlaşmadan mı kaynaklandığını söylemek doğal olarak daha zor hale gelir. Uzun süreler boyunca, çocuğu yaşıtlarıyla karşılaştırarak bazı faydaları fark etmek daha kolay olacaktır, çünkü gerçek şu ki çoğu çocuk ekrana bağlıdır. Örneğin, yıllar önce, çocuğunuz akranlarına kıyasla nispeten duygusal olarak olgunlaşmamış olabilir, ancak zamanla çocuğunuz bu bölgedeki akranları yakalayabilir ya da hatta aşabilir. Ya da çocuğunuz önceki yıllarda okumayı kavramış olabilir, ancak daha sonraki yıllarda çocuğunuz kitap okumaktan ve kitaplar hakkında arkadaşlarından çok daha fazla konuşmaktan hoşlanabilir. Bu gelişme bir rekabet değil; aslında rekabet öncelikle teknolojinin aşırı kullanımını yaratan durumun bir parçasıdır. Biz de gelişmede acele etmek istemiyoruz, çünkü her çocuk farklı. Yıllar boyunca, çocuğunuzun gelişimini benzer yaştaki diğer çocuklarla karşılaştırmak, belirli niteliklerin ve özelliklerin görünümünü daha açık hale getirebilir. Çocuğunuzun belirli alanlarda ya da başkalarının bodur olabileceği şekillerde daha olgunlaştığını fark edebilirsiniz. Benzer şekilde, çocuğunuzun sizin ya da akranlarınızın o yaşta olduğunuz yere daha yakın olması sizi şaşkına çevirebilir ve öğretmenler ve büyükanne ve büyükbabalar da dahil olmak üzere diğerleri çocuğunuzun özellikle olgun, sorumlu ya da ilgili olduğuna dair açıklamalar yapabilir.
Bir çocuk sorunlarla boğuştuğunda, ailedeki herkesi olumsuz etkiler ve bir çocuk geliştiğinde tüm aile daha az stresli hale gelir. Doğal olarak, ebeveynler kendi ekran zamanlarına daha çok dikkat ettiklerinde, ailenin nasıl etkileşime girdiğine dair olumlu etki daha da belirgindir. Aileler Çocuğunuzun Beynini Yeniden Ayarlama Programını izlediklerinde ve çok sınırlı bir ekran süresina bağlı kaldıklarında aile dinamiklerinde belirgin değişiklikler görüyorum ve başlangıçta ekran süresi konusunda muhafazakar davranan ailelerde benzer özellikler gözlemliyorum.
Yukarıda listelenen tüm olumlu aile dinamiklerini sadece iyi ekran alışkanlıklarına atfetmek sorunlu gibi görünse de, araştırmalar bu gözlemleri desteklemektedir. Televizyon ve internet kullanımı ile ilgili çalışmalar, daha yüksek ekran süresi seviyelerinin ebeveyn-çocuk etkileşimi17 üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu ve rol oynama vurgulayan video oyunlarının patolojik bağlanma stilleri, duygusal engeller oluşturan dissosiyatif eğilimleri de dahil olmak üzere gelişmekte olan çocuklarda olumsuz etkiye sahip olduğuna dair çalışmalar vardır.18 Diğer araştırmalar, ailelerin akşam yemeği sırasında televizyon izlemedikleri zaman daha fazla konuştuklarını ve düzenli olarak birlikte akşam yemeği yiyen ailelerin çocuklarının daha iyi notlara, daha yüksek benlik saygısına ve daha düşük sorun yaşama olasılığına sahip olduğunu göstermiştir.19 Bu bulguları daha önce paylaştığım konularla birleştirirsek ekran süresinin duygusal düzenlemeyi, empatiyi ve dürtü kontrolünü nasıl etkilediği, ekrandan kurtarılmış bir ailenin daha sağlıklı bir şekilde nasıl işlev sergileyeceğini görmek zor değil.
Kaynaklar
1. Yusuke Kondo et al., “Association between Feeling upon Awakening and Use of Information Technology Devices in Japanese Children,” Journal of Epidemiology / Japan Epidemiological Association 22, no. 1 (2012): 12–20.
2. Markus Dworak et al., “Impact of Singular Excessive Computer Game and Television Exposure on Sleep Patterns and Memory Performance of School-Aged Children,” Pediatrics 120, no. 5 (November 2007): 978–85.
3. Michael Gradisar et al., “The Sleep and Technology Use of Americans: Findings from the National Sleep Foundation’s 2011 Sleep in America Poll,” Journal of Clinical Sleep Medicine: JCSM: Official Publication of the American Academy of Sleep Medicine 9, no. 12 (2013): 1291–99.
4. Chuan-Bo Weng et al., “Gray Matter and White Matter Abnormalities in Online Game Addiction,” European Journal of Radiology 82, no. 8 (August 2013): 1308–12.
5. Stephen Heyman, “Reading Literature on Screen: A Price for Convenience?” New York Times, August 13, 2014,
6. Angeline S. Lillard and Jennifer Peterson, “The Immediate Impact of Different Types of Television on Young Children’s Executive Function,” Pediatrics 128, no. 4 (October 2011): 644–49.
7. Martin Blank and Reba Goodman, “Electromagnetic Fields Stress Living Cells,” Pathophysiology: The Official Journal of the International Society for Pathophysiology / ISP 16, no. 2–3 (August 2009): 71–78.
8. Douglas A. Gentile et al., “Well-Child Visits in the Video Age: Pediatricians and the American Academy of Pediatrics’ Guidelines for Children’s Media Use,” Pediatrics 114, no. 5 (November 2004): 1235–41.
9. Colleen Cordes and Edward Miller, “Fool’s Gold: A Critical Look at Computers in Childhood” (2000), 28–39
10. Ivory and Kalyanaraman, “The Effects of Technological Advancement and Violent Content in Video Games on Players’ Feelings”; D. A. Gentile and W. Stone, “Violent Video Game Effects on Children and Adolescents: A Review of the Literature,” Minerva Pediatrica 57, no. 6 (December 2005): 337–58.
11. Brian D. Ng and Peter Wiemer-Hastings, “Addiction to the Internet and Online Gaming,” Cyberpsychology & Behavior: The Impact of the Internet, Multimedia and Virtual Reality on Behavior and Society 8, no. 2 (April 2005): 110–13
12. Shang Hwa Hsu, Ming-Hui Wen, and Muh-Cherng Wu, “Exploring User Experiences as Predictors of MMORPG Addiction,” Computers & Education 53, no. 3 (November 2009): 990–9.
13. Mark Ward, “Why Minecraft Is More than Just Another Video Game,” BBC News, September 6, 2013, http://www.bbc.com/news/magazine-23572742.
14. Carmi Schooler, “Environmental Complexity and the Flynn Effect,” in The Rising Curve: Long-Term Gains in IQ and Related Measures, ed. Ulric Neisser (Washington, DC: American Psychological Association, 1998), 67–79, http://content.apa .org/books/10270-002.
16. Christopher Mulligan, “The Toxic Relationship: Technology and Autism,” 2012, http://www.teenvideogameaddiction.com/The_toxicrelationshipautismand technology.pdf.
17. Heather L. Kirkorian et al., “The Impact of Background Television on Parent- Child Interaction,” Child Development 80, no. 5 (October 2009): 1350–59, doi:10.1111/j.1467-8624.2009.01337.x; Rosalina Richards et al., “Adolescent Screen Time and Attachment to Parents and Peers,” Archives of Pediatrics & Adolescent Medicine 164, no. 3 (March 2010): 258–62, doi:10.1001/archpediatrics.2009.280.
18. Anne Fishel, The Family Dinner Project, FAQ page, accessed July 20, 2014, http://thefamilydinnerproject.org/resources/faq/.
19. Thomas W. Teasdale and David R. Owen, “Secular Declines in Cognitive Test Scores: A Reversal of the Flynn Effect,” Intelligence 36, no. 2 (March 2008): 121–26.
Çeviren : S. Köse