606ded748124c__4.jpg

Pandemi Yorgunluğu Bizi Nasıl Antisosyal Yaptı ?

07.04.2021

KIRA M. NEWMAN

COVID-19 tüm ilişkilerimizi sarstı. Sebebini anlamak toparlanmamıza yardımcı olabilir.

Şubat ayının ortalarında bir Perşembe sabahı, yazar Donna Ashworth karantinadaki İskoçya’da uyandı. O sabah bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordu. ‘’Genel sessizliği hissedebiliyordunuz’’ diyor.

Geceleri, yaşadığı mahalle artık sağlık çalışanları için çılgınca tezahürat ve alkışlarla şenlenmiyordu. Telefonu gruplardan gelen mesajlar, merak eden arkadaşlar, veya geceleri sanal oyun bildirimi mesajı ile titremiyordu. Biri eğer kendisine ulaşırsa, Ashworth kendini mesaja cevap verme süresi ile ilgili olarak suçluyordu. Hissiyatını anlatmak için bir şiir yazmaya oturdu, daha sonra bu şiir Facebook sayfası, Bayanlar Devam Edin’de yayınladı. Şiir, viral oldu ve bu yazının yazıldığı tarih itibariyle 7,500’den fazla yorum topladı. Dünyanın her yerinden insanlar ona, hissettiklerini kelimelere döktüğü için teşekkür etmek adına ulaştı:  

Biz bitmişiz.
Söyleyecek hiçbir şeyimiz kalmamış.
‘’Seni özledim’’ ve ‘’Bunun bitmesini heyecanla bekliyorum’’ demekten sıkıldık artık.
O yüzden hiçbir şey söylemiyoruz, başımızı önümüze eğip öylesine geçiriyoruz günü.

Ashworth’ün şiirine verilen yanıt herhangi bir gösterge ise, yılın başlarında - tatillerin dikkatleri dağıtmasından sonra ve yapılan aşılar gerçekten artmadan önce - birçoğumuzun kendi içimize döndüğü, sosyal etkileşimi azalttığı bir şeyler oldu.

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/606dede1823a2__1.jpg

Essex Üniversitesi sosyal psikoloğu Gillian Sandstrom’a göre, geçen yıl durumla iyi başa çıkan insanlar için bile, zaman geçtikçe karantina daha da zorlaştı. ABD'de psikoterapist Lindsey Antin, danışanlarının enerjisinin ve sosyal faaliyetlerinin, herhangi bir anda ne kadar umut verici hissettiklerine bağlı olarak, dalgalar halinde yukarı ve aşağı değişim gösterdiğini gördü. 
Neden, çaresizce birbirimize ihtiyaç duymamıza rağmen birbirimizden uzaklaşıyoruz?

Bu sadece psikolog veya tarihçilerin cevaplaması gereken bir akademik soru değil. Aşılar hızla yayılıyor ve çoğumuz yakında, mesajlarını bazen görmezden geldiğimiz kişiler de dahil olmak üzere arkadaşlarımız ve ailemizle buluşabilecek.

Belki de, salgın sırasındaki sosyal davranışımızın kökenini anlarsak, kendimizi ve çevremizdeki insanları uzak düştüğümüz için affetme ihtimalimiz artar. Bu, COVID sonrası bir dünyada tekrar bir araya gelmemize yardımcı olabilir.

COVID-19 Bunalımı

Pandeminin bize fazladan stres, yalnızlık ve depresyon yüklemesi yeni bir durum değil- ama aslında hesaba katmadığımız, bu türden zihinsel durumların başkalarıyla etkileşimde bulunmamızı önlemesine yol açmasıdır. 
Araştırmalara göre, yalnızlık bizi sosyalleşmeye itmek yerine aslında kendimizi geri çekmemize sebep oluyor. İlişkilerimizde değersiz hissetmeye, insanların bizi yargıladıklarına veya etrafımızda olmaktan hoşlanmadıklarına dair endişelenmeye başlıyoruz. Depresyon, enerjimizi ve motivasyonumuzu emiyor ve bunun sonucunda kendimize olan güvenimiz etkilenmiş oluyor. Bu da insanlarla sosyalleşmek gibi depresyonu önleyecek nitelikte şeyler yapmamızı engelliyor.
Antin’e göre, depresyonda olan insanlar sohbet ederken konuşmaya bir şey katamayacaklarına inanırlar. Özellikle izole olmuşlarsa ve konuşmada aktif değillerse, konuşmada başka kişilerin ilgisini hangi konuların çekeceğini her zaman bilemezler.

Aynı durum, muhtemelen pandemide evde kalmak zorunda olan, restoranlarda yiyemeyen, birçok hobisinin zevkinden mahrum kalan, ya da güzel anılar biriktirebileceğimiz seyahatlere gidemeyen birçoğumuz için geçerlidir. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/606dee1290db0__2.png

Sandstrom pek çoğumuzun muhtemelen COVID hakkında konuşulmasından sıkıldığını da ekleyerek, bu tespite katılıyor.  İnsanların sosyal etkileşimlerle ilgili beklentilerine ve deneyimlerine odaklanan kendi araştırması, diğer insanlarla etkileşimde bulunmanın ne kadar keyifli olabileceğini hafife aldığımızı gösteriyor. Bir yabancıyla konuşma ihtimalimiz doğduğunda, bizden hoşlanıp hoşlanmayacağı, bizimle konuşmaktan zevk alıp almayacağı ve bu sohbeti sürdürme becerimiz hakkında endişeleniriz. Üstelik insanlar aynı şeylerden arkadaşlarının yanında da endişe duyuyor. ‘’‘Bunu, anlattığımdan daha iyi anlatabilirdim.’ veya ‘ Of, bunu neden söyledim? Ya beni anlamazlarsa? Ya gücenmişlerse?’ diye düşünebiliriz diyor.‘’ Sürekli olarak bizi yargılayan aklımızdaki bir sesle yaşıyoruz ve bu sesin olumlu bir ses olduğu da söylenemez.’’

İlgi çekici olma ihtiyacının yarattığı baskının yanısıra, bazıları aynı zamanda pozitif olmanın baskısını da hissediyor. Pandeminin başlarında, birçok insan iyimserlikle- toplu bir biçimde ‘’bunu yapabiliriz.’’ duygusuyla bir araya geldi. Çocuklara ve yaşlı ebeveynlere her şeyin iyi olacağı konusunda güvence verdik. Ancak bir yıl sonra, bu olumlu ruhu sürdürmek artık o kadar kolay değil.

Tam manasıyla böyle hissetmememize rağmen sürekli olarak neşeli ve ümitvar davranmak yorucu. Ancak başkalarıyla paylaşabileceğimiz tek şey şikayet, karamsarlık ve üzüntü ise, başkalarına yük olmaktan endişelenebiliriz. Bu kesinlikle çevresindeki insanları neşelendirme ve cesaretlendirme rolünü üstlenmiş Ashworth’ün durumu.

‘’ Bence kimsenin söyleyebileceği olumlu bir şey yoktu, bu yüzden herkes bir süre sustu," diyor.

“Bu ağır düşünceleri başkalarıyla paylaşmayarak”, diye düşünüyor, “biz de aynı zamanda onları gerçekten incelemekten kaçınmayı başardık.” Salgının kayıpları ve belirsizliği, çocuklarımızın zarar görüp görmeyeceğine dair endişelerden, kimin hastalanacağı ve kimin tedavi olacağı konusundaki eşitsizliklere kadar çok derinden hissedildi; insanlardan kaçınmak, onlarla yüzleşmek zorunda kalmayacağımız anlamına geliyordu.

‘’Artık kimse çok derin sorgulamamaya çalışıyor çünkü soruların yanıtları çok umut kırıcı,’’ diyor Ashworth.

Pandemi Yorgunluğu

O kadar mücadele etmeyen bazılarımız için bile, en temel noktada zaman ve enerji eksikliğimiz var. Bunalmış durumdayız.
Evimizde yaşayan insanlara ve belki de en yakın arkadaşlarımıza ve ailemize odaklandığımızdan şu anda sosyal dünyamızın daralması doğaldır. Geçen yıl birçok yetişkin, aniden çocuklarına evde eğitim vermek, işlerini kaybeden partnerleri desteklemek veya yaşlı akrabalarını evde kalıp pandemiyi ciddiye almaları için sürekli ikna etmekle görevlendirildi.

Nitekim, dünya çapında, sadece bir yıl içinde milyonlarca insan pandemi yüzünden hayatını kaybetti ve milyonlarca insan, hesaba gelmeyecek sayıda insanı, inanılmaz derecede stresli ve hatta travmatik şekillerde etkileyen ciddi COVID-19 vakalarına maruz kaldı. Hepimiz ölüm ve ıstırabın evlerimizin duvarlarının dışında olduğunu biliyorduk. Her daire minik bir cankurtaran botu gibiydi.

Sandstrom, "Bazı açılardan, yakın ilişkilerimiz en olumlu ama aynı zamanda en fazla yorucu olanı, çünkü onlar bizim orada olmamız ve tüm saçmalıklarıyla uğraşmamız gerekenler," diyor. "Yakın ilişkiler söz konusu olduğunda, şu anda gerçekten desteklenmemiz gerektiğini ve diğer insanlar için artık enerjimiz kalmadığını hissediyor olabiliriz."

Bir bakıma, yeni ebeveynlikte olanlara benziyor: Bebek sahibi olmak -pandemiden farklı olmayarak bizi evde daha fazla tutan ve uykudan mahrum eden yeni bir deneyim- komşularla iletişimimizi artırır ve arkadaşlarla iletişimimizi azaltır. Dikkatimize çok fazla talep varken, kendimize ait bir zamanımız olduğunda, bazen tek istediğimiz biraz huzur ve sessizliktir. Ancak bunu her zaman alamayız, özellikle de karantinada sıkışıp kaldığımız diğer insanlarla aynı mekanı paylaşırken.

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/606dee422b126__5.jpg

Bizim de yalnızlığa ihtiyacımız var

Araştırmalara göre, yalnızlığın tersi olan “birliktelik”, -yani yalnızlığın tam tersi olmaması- gerçek bir sorundur. Psikolog Virginia Thomas, yalnızlıktan yoksunluk, insanların "sinirli, bunalmış ve bitkin hissetmesine neden olabilir" diye yazıyor. Daha stresli ve hayatlarından daha az memnundurlar. 
Bu akıbeti önlemek adına, bazılarımız, bir mesaja yanıt vermek veya dijital bir buluşmaya katılmak yerine, elde edebileceğimiz herhangi bir yalnızlık anını heyecanla bekliyor olabiliriz.

Antin’in birinci sınıftaki oğlu bile bu şekilde hissediyordu. Bir gün, Antin oğluna bakmak için odasına gittiğinde onu yalnız başına üst katta, kraker yerken ve kitap okurken buldu. Oğlunu kendisi çalışırken yanında oturması için çağırdı. ‘’O da, ’Hayır, kendi başıma biraz zamana ihtiyacım var’ benzeri bir cevap verdi,’’ diye gülerek anlatıyor.

İletişim kurmak için yeterli enerjiye sahip olduğumuzda, seçenekler zordur ve genellikle tatmin edici değildir. Yüz yüze vakit geçirmek, diğer kişinin salgındaki davranışlarına bağlı olarak ayrıntılı bir risk-getiri hesaplaması ve muhtemelen maske takıp takmayacağınız, fiziksel olarak uzaklaşıp dışarıda buluşup buluşmayacağınız konusunda rahatsız edici bir konuşma gerektirir.

Sanal olarak sosyalleşmek, film izlemek için yeni platformlar keşfettiğimiz, oyun oynadığımız ve hatta birlikte dans ettiğimiz için bir süreliğine eğlenceliydi. Ama şu an, birçoğumuz bıkmış durumdayız. Araştırmacılara göre, Zoom yorgunluğu mümkün, ve bu durumun sebepleri arasında çoğu videolu yapılan görüşmelerin, doğal olmayan bir şekilde uzun süreli göz kontağı içermesi, kendi yansımamızın yarattığı dikkat dağınıklığı, hareket edememe, ve insanların vücut dilini yorumlamada zorluk yer alıyor.

Huffington Post’a yazan Klesey Borresen ‘’ Sanal olarak yapılan görüşmeler, yüz yüze görüşmelere göre daha az tatmin edici olma eğilimindedir ve bu da fiziksel bağlantıyı özlememize sebep oluyor,’’ diyor. Ve tam tersi de, dışarıda biriyle tanışmak için uygun şekilde giyinme ve ardından maskeler ve mesafeden onları zar zor duyma zahmeti, sadece bir telefon görüşmesi yapmayı dilemeye sebep oluyor. Bize sunulan seçeneklerden bıktık, diyor Antin. Hiçbir çözüm mükemmel değil, bu nedenle bazen hiçbir çözüm bulmamayı tercih ediyoruz.

Mesafeyi Kapamak

Ashworth, viral olan şiirini yazmasının üzerinden bir aydan daha uzun bir süre geçtikten sonra, insanların duygu durumlarında bir değişim görüyor. Aşılar sayesinde, karantina süresi artsa ve zaman çizelgesi ileri zamana atılsa bile, çoğu insan gelecek hakkında heyecan duymaya başlıyor.

Bunların hepsi geçtiğinde ilişkilerimiz -dijital veya uzaktan- hemen normale dönmeyecek. Diğer insanların yanında olmak bile ilk başta endişe uyandırıcı olabilir. Sandstrom, sosyal becerilerimizin yine de pratik gerektirebileceğini söylüyor çünkü bunlar, adı üzerinde becerilerdir. Ve pandemiyle bağlantılı travmanın veya depresyonun etkileri durum düzelince hemen azalmaz.

Geçiş dönemini kolaylaştırmak için yapabileceğimiz birkaç şey var. Sandstrom’un başkalarıyla etkileşimde bulunmanın ne kadar şaşırtıcı derecede eğlenceli olduğuna dair araştırmasını hatırlasak iyi olur. Pandemi sırasında bile, yabancılarla çevrimiçi olarak eşleştiğinde, sonunda beklenenden daha uzun süre konuşmaya başladılar- 14 yerine ortalama 40 dakika - ve sohbet etmeyi sandıklarından daha keyifli ve sürdürmesi daha kolay buldular. Kafamızdaki küçük ses aksini söylese bile bunun için yaratıldık.
Geçen yılın geri çevrilmemiş mesajlarını veya reddedilen davetiyeleri kişisel olarak almazsak ilişkilerimiz daha iyi ve güçlü bir şekilde geri dönecektir. Sabırlı olmanın, ve nihayet evlerinden belki bizden daha yavaş, belki de eskisinden daha fazla kaygıyla ortaya çıkan çevremizdeki insanlara karşı anlayış göstermenin, bize faydası olacaktır.

Şanslıysak, tüm bu Zoom yorgunluğu, yalnızlık ve birliktelik, bize birbirimizi kaybetmenin ve birbirimizi tekrar bulmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlatacaktır.

Çeviren: Zeynep Acar
Kaynak: Greater Good

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR