60636485b3440__5.jpeg

Sadeliğin Zenginliği

30.03.2021

 

 

Ben hakla oldum aşina
Kalmadı gönlümde nesne
Şah Hatayi


Sade bir yaşamın hayalini hep kurardım. Aylar önce 20 metrekare bir daireye taşındığımda çok az nesneyle yaşamanın sadece muhayyel değil mümkün olduğunu da öğrenme fırsatım oldu. Bu sayede mevcut alan ve eşya ile yaşamak hayatımı çok da kolaylaştırdı. Ayrıldığım her fazlalık ben de özgürleşme hissi uyandırıyordu. Azalttığım her nesne ile daha da hafifliyordum. Sanki fazlalıklardan arındıkça daha çok imkanlar beliriyordu hayatımda. Daha az daha çok demekti artık. Artık daha fazla zamanım vardı ve daha kolay konsantre olabiliyordum kendime ve çevreme. Bu deneyimi tek yaşayan ben de değilim. Minimal yaşamların muhtemel faydalarından istifade eden birçok insanın tecrübeleri de bana yol gösterdi. 

Minimalizm

Fransızca minimum kelimesinden türeyen minimalizm kavramı Türkçe’ye yalın veya sade olarak çevrilmekte. Süsü, gösterişi olmayan fazlalıktan arınmış anlamına gelmektedir. Hegel’den yardım alarak söylersek, sade olan basit değildir ve sadelik yoksunluktan değil bilinçli bir tercihten kaynaklanır. Minimal bir yaşam deyince herkesin aklına farklı çağrışımlar gelebilir. Kimi minimalizm deyince sanat, mimari ya da edebiyattaki izdüşümlerini hatırlıyor olabilir. Ben gündelik yaşamdaki izlerini sürmeyi deneyeceğim. Minimalizm üzerine yazılmış birçok eserle karşılaştım. Bu okumalar sırasında beni en çok etkileyen Henry David Thoreau olsa da en çok karşılaştığım iki yazar ise Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus oldu. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/606364bb0eb39__1.jpeg
Minimalizme doğru ilerleyen yolculuklarını anlatırken Millburn mutluluk arayışının neticesinde sahip olduğu nesneleri edindikten sonra yaşadığı mutsuzluktan bahsediyor. Birçoğumuz TV, gazete, sosyal medya gibi iletişim araçlarında gördüğümüz zengin yaşamlara uyum sağlamak için ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alıyoruz. Hatta aslında ihtiyaç duymadığımız birçok nesneye sahip olmak için sevmediğimiz işlerde çalışabiliyoruz. Kapitalizm sadece üretim araçlarına sahip değil. Ayrıca bu üretim zincirinin devam edebilmesi için ihtiyacı olan tüketim araçlarına da sahip. Böylece sistemin yaşaması için üretmemiz kadar tüketmemiz de gerekir. Mesai saatlerimizin dışında kalan zamanlarda tüketiyor olmamız beklenir. Boş zamanlarımızı satın alarak geçirmemiz için kurulan mabetlere herkes aşinadır. İstanbul en çok alışveriş merkezlerine sahip olan şehirlerden biridir. 

Kapitalizm

Ray Hibbins boş zamanların yaşam doyumu, kaçış, özgürleşme ve seçim ile ilgili olduğuna gönderme yaparak piyasanın insanların boş zamanlarını yönetmek için alışveriş merkezlerini tasarladığına dikkat çeker. Piyasa bu konuda başarılı olmuş görünüyor zira Millburn’un işaret ettiği gibi insanlar mutlu olmak için sürekli alışverişe yöneliyor. Bu başarısız mutluluk girişimlerinin sonucunda ihtiyacımız olmayan birçok nesneye sahip olabiliyoruz üstelik içimizdeki boşluk daha fazlası için bizi sürekli güdülerken. Bu girişimlere son vererek özgürleşmenin sade ve basit bir yaşamı temsil eden minimalizm ile gerçekleşebilir mi? Bu sorunun ikna edici yanıtları iki yazarın iki kitabında detaylı bulunabilir. Ben “sade”ce birkaç örnek vermekle yetineceğim. 

Haftada 70 ila 80 saat arasında çalışarak ve birçok şey satın alarak içlerindeki boşluğu dolduramadıklarını keşfeden 30lu yaşlarında olan bu iki adam hayatta önemli olan şeylere odaklanabilmek için minimalizmin ilkelerini hayatlarında kullanmaya başlamışlar. Bu sayede yaşamlarının kontrolünü geri aldıklarını söyleyen Millburn ve Nicodemus asıl meselenin kazandıkları özgürlük olduğunun altını çiziyor. Endişelerden, korkulardan, gelecek kaygısından, sosyal kıyaslamalardan, borçlardan, depresyondan, kölelikten özgürleşme. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/606364edc482b__4.jpeg

Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok

Anlamlı yaşam arayışındaki bu iki insan hayatlarında sıkışıp kalmış hissetmelerine ve gelişmenin önündeki yollara ulaşmalarına engel olan zincirleri tespit etmekle işe başlamışlar. Bu zincirleri küçük ve büyük olarak ikiye ayırdıktan sonra çözdükleri her zincirin bir diğer zincir için gereken kaynağı sağladığını keşfetmişler. Bu zincirler içinde evleri için aldıkları krediler, yaşamlarına değer katmayan ilişkiler, faturalar, kullanılmayan tüm eşyalar gibi kişiye ve duruma özel birçok şey olduğunu fark eden ikili, verdikleri kararların kolay olmadığını da ekliyor. Fakat verdikçe aldıkları şeyin çok büyük olduğunu fark ediyorlar. Bu farkındalıklardan bazıları: Biz, eşyalarımız değiliz. Sahip olduğumuz şeylerden daha fazlasıyız. Hatıralarımız içimizdedir, eşyalarımızda değil. Vazgeçmek özgürleştirir. 

Minimal prensipleri uygulamanın faydalarından bazıları ise; zamanı geri almak, fazlalıklardan kurtulmak, anı yaşamak, önemli olana odaklanmak ve daha fazla yaratıp daha az tüketmek. Daha az ile daha üretken olabilmenin beynimizi kullanma şekli ile alakalı olabileceğini düşünüyorum. Gestalt ilkelerine göre, beyin nesnelerin yapısını bir bütün halinde kavramaya yatkındır zira insan beyni yalınlığın ekonomisinden faydalanır. Bunu yapmak için karmaşık olandan uzaklaşır. Böylece az çoktur ilkesi devreye girer ve az ile daha kısa sürede daha çok algılanan değer üretilebilir. 

https://kemalsayar.com//website/assets/images/my1/images/6063652422358__2.jpeg

Kalmadı gönlümde nesne

Minimalizmi hayatımıza katmanın, arınarak özgürleşmenin birçok fayda ve uygulama pratikleri mümkün. Bu mümkünü mevcut haline getirmenin yolu ise adım atmak. Öğrendiğimiz bilgi bizi eyleme geçirmedikçe hayatımızda somut değişimler yaratamaz. Nereden başlayacağımız sorusunun yanıtını ise Kuran-ı Kerimde bulmak mukadder. Arınmaya kendi nefsinden başlayanın felah bulacağı söylenir Şems suresinde. Kendimizden başlamak kolay değildir. Yıllardır yaptığımız şeyleri değiştirmek için gerekli farkındalık kendiliğinden bize misafir olmaz. Bazen mezotorik olarak gerçekleşir bu farkındalık. 

Kendimden örnek vermem gerekirse sürekli yorgun uyandığım sabahların azalması için yaptığım tek şey eşyalarımı azaltmaktan ibaret değildi. Özel hayatımda yapmayı tasarladığım değişikliklere ise küçüklerle başladım. Birçok e-posta grubunun üyeliğinden çıktım. Sosyal medyada geçirdiğim zamanı kısıtladım. Daha sık hayır demeye başladım. Her etkinliğe katılmaktan vaz geçtim. İş hayatım söz konusu olduğunda ise iki ayrı kurumda çalışırken birinden ayrıldım. Böylece dinlenmek ve yeniden çalışacak enerjiyi toparlamam kolaylaştı. Hayatımdaki fazlalıkların beni ağırlaştıran şeyler olduğunu gördükçe devam ettim. Artık kullanmadığım her şeyin bana yük olduğunu görmüştüm. Akmayan her şey durgunlaşıyor ve saflığından bir şey yitiriyor gibiydi. 

Hayran olduğum ve örnek almaya çalıştığım insanlardan biri olan Fransız filozof Simone Weil’i hatırlıyorum bu satırları yazarken. Kendisi yoksulluk sınırında yaşayan bir kadın ve kazandığını ihtiyacı olanlarla paylaşmak konusunda oldukça cömert bir insan. İhtiyaç sahibi biri ile karşılaştığında o kişinin gereksinimleri ve kendi olanakları elverdiği ölçüde veren bir mistik. Verme eylemini yaparken elindeki paranın kendisine ait olmadığını alan kişinin ise bu konuda bir tereddüte düşmemesini sağlamak için şöyle der: “Eğer bu parayı sana verirsem onu başkalarına verdiğim hissine kapılmam zira para su gibidir. Ne zaman biraz fazla olsa kendiliğinden akmalıdır”. Akmayan her şey tabiatından bir şey kaybeder ve ağırlaşmaya başlar. Para, eşya, zaman, sevgi, şefkat. Kıymet verdiğiniz ne ise. Ben de kitaplar söz konusu olduğunda biriktirmeye yatkın olduğumu itiraf etmeliyim. Kitaplarımın akmasını, başkalarına ulaşmasını istedim. Kütüphanemin büyük kısmını akışa bıraktım. Şu an kütüphanemin bir kısmı bir lisede gençlerin hizmetinde. 

Şimdi kendime daha çok soruyorum. Buna gerçekten ihtiyacım var mı? İhtiyacım yok cümlesi hayatta kıymetli olana yer açmak için çok işlevsel bir fırsat yaratabilir. Buna ister kanaat diyelim ister minimalizm. Mesele değerli olana odaklanabilmek için gereksiz fazlalıklardan kurtulmak. Bu bir araçt. Bu aracı kullanıp kullanmamaksa bizim elimizde. 

Derleyen: Uzman Klinik Psikolog Rabia Yavuz
Eposta: rabia.yavuz@gmail.com
Instagram: @klinikpsikolograbiayavuz

Kaynaklar
David Held, Political Theory and the Modern State, (Oxford: Polity Press, 1989), p. 89 cited in Erdal Dağtaş and Banu Dağtaş, “Tüketim Kültürü, Yaşam Tarzları, Boş Zamanlar Ve Medya Üzerine Bir Literatür Taraması,” Eğitim Bilim Toplum Dergisi, 2006.
Edward Strickland. 2000. Minimalism: Origins. Indiana University Press. 
Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus. 2020. Minimalizm: Anlamlı Bir Yaşam. Eksik Parça Yayınları: İstanbul. 
Ray Hibbins, “Global Leisure Time,” Social Alternatives, v. 15, no.1, 1996, 22-25.
Yuan Tuan. 2008. Human Goodness. University of Wisconsin Press

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR