6054b6a3712d7__brain.jpg

Beyniniz Sizi Her Gün Başka Bir İnsan Yapar

19.03.2021

Steve Paulson
Beynimiz yeni duygular ile bağlantılıdır.

Beyin “plastisitesi” (esnekliği) modern bilimin en büyük keşiflerinden birisi olsa da, nörobilimci David Eagleman bu kelimenin yanıltıcı olduğunu düşünüyor. Kalıba dökülüp nihai şeklini alan bir plastikten farklı olarak, beynin fiziksel yapısı sürekli olarak değişmektedir. Ancak Eagleman da bu kelimeyi kullanmaya devam etmekte ve “tüm literatür plastisite terimini kullanıyor bu sebeple ben de az da olsa kullanıyorum” demektedir. Ayrıca bilgisayar betimlemelerini de beyin için kullanmanın doğru olacağını düşünerek “livewired” terimini ortaya çıkarmış ve beynin yazılım-donanım sistemlerinin birbirinden ayrı olamayacağını söylemiştir. Eagleman harika bir enerjiye sahip. Stanford Üniversitesi’nde yardımcı profesör, ayrıca roman yazarı ve “The Brain” adlı televizyon programının sunucusu. HBO dizilerinden olan Westworld’ün de bilim danışmanı. Şimdilerde Silikon Vadisi şirketlerinden olan ve beyne veri iletimi sağlayıp insanların dokunarak görüp duymasını sağlayan cihazları geliştiren NeoSensory’nin CEO’su. David Eagleman ile yaptığım söyleşide nöronların birbirleriyle nasıl yarış halinde olduklarını, insanlar için tamamiyle yeni bir algı deneyiminin mümkün olup olmadığını ve neden “siz beyninizsiniz” fikrini savunduğunu konuştuk. 

Beynimizin ne kadar yumuşak olduğunu ancak anlamaya başladığımızı söylüyorsun. Beyin her gün yeniden mi şekilleniyor?

Hayatın her anında beyin yeniden şekilleniyor. 86 milyar nöron var bölümler arasında katrilyonlarca bağlantı var. Bu uçsuz bucaksız bağlantı denizleri sürekli olarak sağlamlıklarını değiştiriyor ve bir yerdeki bağlantılarını kesip başka bir yerle bağlantı kuruyorlar. Geçen haftaya veya geçen yıla göre daha farklı bir insan olmamızın sebebi bu. Adımın David olduğunu öğrendiğin anda beyninin fiziksel yapısında değişimler oluyor. Bir şeyi hatırlamak bu demek oluyor.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6054bc2b85146__2.jpeg
 
Bunlar ufak değişimler mi yoksa tüm hafta boyunca ciddi anlamda gerçekleşen bir yeniden yapılanma mı var?

İkisi de. Şu anda yaşadığımız Covid döneminde herkes birçok değişiklik ile karşı karşıya. Hepimiz hamster tekerleğinden düşmüş gibiyiz. Her şeyi yeniden düşünmemiz ve üretici olmamız gerekiyor. Beyin, dünyaya dair içsel bir model geliştirme çabasındadır böylece neler olabileceğini tahmin edebilir. Ancak şimdi tüm tahminler hata veriyor. Kısıtlama dönemindeki tek umut ışığı beynimizin esnekliğini daha çok kullanıyor olmamız ile ilgili. Henüz hastalığa yakalanmayanlar bir tür faydalı Covid beyni geliştirdiler. Kendimizi yeni durumla mücadele ederken buluyoruz. Beyin için en önemli şeylerden birisi bu. 

Birkaç yıldır, hayatları boyu manastırda yaşamayı kabul eden ve ölünce beyinlerinin bağışlanmasını onaylayan rahibeler ile yürütülen bir çalışma var. Otopside, araştırmacılar fark ediyor ki, bu rahibelerden bir kısmının beyninde bazı bölgelerde Alzheimer mevcutmuş ancak hayatta oldukları sürece kimsenin bundan haberi yokmuş. Bunun sebebi kendilerine sürekli meydan okumuş olmaları. Sorumlulukları ve yapmaları gerekenler vardı. Sürekli birbirleriyle uğraşmak zorundaydılar ve beyin için iyi anlamdaki en önemli zorlayıcı faktör başka insanlardır. Öldükleri güne kadar bilişsel olarak aktifler. Hastalık sebebiyle beyinleri fiziksel olarak yok olsa da sürekli olarak beyin içinde yeni yollar inşa etmişler. 

Beynimizdeki farklı yapılarda nöronların bitmek bilmeyen bir savaş halinde olduklarını yazmışsın, beyindeki belli bölgeleri kontrol altına almak istedikleri için verilen bir savaş.

Bireysel tüm nöronlarda ve her seviyede bu yarış var. Ormanda yürürken huzurlu hissederiz, gördüklerimiz bize güzel gelir. Aslında beyinde olan da budur. Ormanda tüm ağaçlar ve çalılıklar güneş ışığı için mücadele eder ve bazıları yavaş büyüyüp yayılır. Diğerleri ise tüm güçlerini uzayıp büyümek için harcar ve yapraklarını güneş ışığını yakalamak için seferber eder. Nöronlar ile yaşananlar da tamamen aynısıdır. Sinir sinyallerinin iletimine baktığımızda (nörotransmisyon) diğer nörona sinyal göndermek için kimyasal salgılayan bir başka nöron aslında birbiriyle savaşır haldedir. Bu açıdan baktığımızda fazlaca bilgi ediniriz. Beynin bir parçası kullanılmadığı anda diğer parçalar görevi ivedi bir şekilde devralır. 

Beynimizde gerçekleşen bu yarış haline bir örnek verecek olursan…

Görme korteksi dediğimiz beynimizin arka kısmını düşünelim. Tüm görme işlemlerinin gerçekleştiği alan. Görme yetimizi kaybettiğimizde aslında bir süre gözlerimiz bağlı gibi oluruz. Dokunma, duyma gibi duyularımız devreye girer ve o bölgeyi ele geçirir.  Görme engelli doğan birisinde ise bu alan tamamen farklı şekillerde kullanılır – dokunma, duyma, kelime ezberleme ve diğer işlemler için. “Beynin bu bölümü görme için” şeklindeki her alanı etiketleme fikrimizi değiştirmeliyiz.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6054bd6991ce1__4.jpg
Yani beyin tüm verileri topluyor ve tekrar organize mi ediyor?

Beynin sihirli olması noktası buradan başlıyor. Beyin, verilerin nereden geldiğiyle ilgilenmez çünkü ona ulaşan etrafta dolaşan küçük elektrokimyasal çivilerdir diyebiliriz. Beynimizde her saniye başı 10 ile yüzlerce nöron ölüyor. Beyin, gelen verilerin kulaktan mı yoksa ağız ve burun moleküllerinin birleşiminden mi içeri girdiğini bilemez. Onun bildiği en önemli şey, gelen geri bildirimlere göre kaslara emir vermek ve gelen bilgiyi olması gerektiği şekilde değiştirmektir. Böylece dünyayı öğrenmiş oluruz. 

Ortaya attığın değişik bir fikir var. Rüya görmemizin sebebi görsel imgelemeyi korumak diyorsun. Yani rüya görmeseydik görme yetimiz kaybolur muydu?

Kesinlikle. Işık için elektriğe sahibiz. Ancak daha önceki dönemler böyle bir şey yoktu. Gerçekten karanlıktaydık. Duyma ve dokunma duyularımız karanlıkta da iyi ancak görme için aynı şey geçerli değil. Yıllar önce, öğrencim Don Vaughn ve ben bir model üzerinde çalıştık. Bu model rüyalarımızın her gece görsel korteksimizi savunmada tuttuğunu gösteriyor. Ve tüm bunlar özel bir devre ile gerçekleşiyor. Her 90 dakikada beynin orta segmentindeki (bölümündeki) nöronlar sönmeye başlıyor ve tüm aktivitelerini görme bölgesine yönlendiriyor. Bu olanlar kendiliğinden gerçekleşiyor ancak görünen o ki hepsi birer müdafaa hareketi. “Evet. Gece oldu ve uyuyorsun. Biz çalışmaya devam edelim de komşuların gelip senin bölgeni de istila etmesin.” 

Rüyalar için pek de romantik olmayan bir bakış açısı! Rüyaları; bilinçaltına, ruhlarımıza açılan bir pencere olarak değil de görsel korteksimizi aktif olarak tutan bir şey olarak gördüğünü söylüyorsun.

Bazen romantik bir yan arıyorum ama genelde gerçekleri aradığımı söyleyebilirim. Beyinlerinin ne kadar esnek olduğunu görebilmek için 25 farklı tür primat ile çalıştık. Geceleri ne kadar REM uykusuna (uykuda rüyaların oluştuğu evre) sahip olduklarını gözlemledik. Ve mükemmel bir ilişki tespit ettik. Beyin yapısı ne kadar esnekse o kadar çok REM uykusuna ihtiyaç oluyor. REM uykusu en çok bebeklerde görülür. Çünkü beyinleri gerçek manada esnektir ve görsel kortekslerinin savunulmasına en çok ihtiyaç duydukları dönemdir. 

Yani her gün kendi etrafında dönüş yapmayan, yarısı karanlıkken yarısı aydınlık olmayan başka bir ülke daha olsaydı, o zaman gezegendeki varlıklar rüya görmeyecek miydi?

Biz rüya gören varlıklar evrendeki az sayıda yaşayan türlerden olurduk. Her zaman ışıklı veya hep karanlık olan bir ülkede olsaydık rüyalar için dertlenmemize gerek olmazdı. Aynı şekilde kendi etrafında daha hızlı dönen bir gezegende de hem ışığı hem karanlığı 90 dakika içinde yaşayacağımız için yine rüya göremezdik.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6054bdbb06320__6.jpg
Beyninin yarısını kaybetmiş insanlar ile ilgili birçok hikâye mevcut. Bir kısmı bu şeklide doğarken bir kısmı da cerrahi müdahale geçirmiş oluyor. Buna rağmen hayatlarına normal bir şekilde devam ediyorlar. Bu nasıl mümkün olabiliyor?

Diyelim ki 7 yaşından önce bu işlemi geçirmiş bir çocuk var. Böyle olduğunda çocuk da iyi durumda oluyor. Gençken hemisferektomi (beynin sağ ya da sol yarımküresinin cerrahi olarak alınması prosedürü) geçirmiş çok sayıda yetişkin ile konuştum.

Yalnızca alınan hemisferin (yarımküre) diğer tarafındaki uzuvlarında hafif bir aksama gözüküyor. Ama bilişsel olarak iyiler. Bunun anlamı yarısı kaybolsa da geri kalan kısım ile tüm sistem nasıl işleyeceğini biliyor. 

Hayvanların dünyasında da beyin esnekliği ile ilgili muhteşem örnekler var. Örneğin, ön ayakları olmadan doğan bir köpeğin arka ayakları ile yürümeyi öğrenmesi gibi…

 

Çünkü kendisine yemek bulmalı, annesini bulmalı. Bu sebeple bir köpek bedenini ön ayakları olmadan nasıl idare edeceğini çözüyor. Bu bize, köpek beyinlerinin, bedenlerini köpek olarak kullanmayla genetik olarak bütünleşmediğini gösteriyor. Durum neyi gerektiriyorsa o şekle giriyorlar. Hayvanlar alemine baktığımızda, çok farklı şekillerde inanılmaz beden şekilleri ile karşılaşırız. Farklı kemik uzunlukları, değişik kas yapıları, tuhaf kanatlar, pençeler ve boğaz yapıları… Beyin her seferinde yeniden dizayn edilemez. Bunun yerine, genetik aracılığıyşa değişimler görülür. Herhangi bir gen daha uzun veya biraz daha kısa olacak şekilde programlanıp yaratılırsa çok farklı beden yapılarıyla karşılaşırız. 

 

İnsan beyni kaybolan bir duyusunun yerini nasıl dolduruyor?

Bu soru fazlaca ilgimi çeken bir konu ile ilgili: insanlar için yeni duyular meydana getirebilir miyiz? Yeni bir veri girişi gerçekleştikten sonra beyinde dünyada kullanıma uygun faydalı ve farklı bir veri akışı oluşturabilir miyiz? Buna “duyu ikamesi” (sensory substitution) deniyor. Bu konudaki çalışmaları, kendi laboratuvarımda, duyma yetisi olmayan insanlar ile yürütüyoruz. Telefonlarda yer alan titreşim özelliğine benzer titreşimler sağlayan motorlar ile donatılmış bir yelek dizayn ettik. Bu yelek sesleri yakalayıp titreşime çeviriyor. Titreşim motoru alçak ve yüksek frekanslar arasında tanımlanmış durumda, tıpkı bizim iç kulağımız gibi. Yani biz iç kulağı aldık ve modelin derisine transfer ettik. Böylece duyma yetisi olmayan insanlar dış dünyada oluşan işitsel şeylerin bilgilerini titreşim yoluyla derilerinden edinmiş oluyorlar. Derimizi pek fazla kullandığımız söylenemez. Ancak aslında birçok veriyi iletebileceğimiz inanılmaz bir bilgisayar benzeri materyal niteliğindedir. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/6054bdf33ecf3__7.jpg

Derimiz hesaplama ve işletim konusunda neden bu kadar iyi?

Çünkü üzerinizde yürüyen veya uçarken değip geçen bir şeyi dahi hissedecek kadar hassas geliştirilmiş. Veri transferi kapasitesi açısından oldukça geniştir ve birçok veriyi aktarmayı sağlar. Herkes takılan bir gözlük aracılığıyla veya takılan bir kulaklık ile daha fazla bilgi aktarmak üzerinde çalışıyor. Ama başka şeyler için hem gözlerimize hem kulaklarımıza ihtiyacımız var. Derimiz ise her zaman müsait olan bir kanal. 

İşitme engelli birisi için bu tarz aletler işe yarıyor ancak duyuları geliştirmek için olasılıklar olabilir. Mükemmel derecede iyi duyularımız olsa da gelişebilir veya değişebilirler.

İlgimi çeken bir diğer konu da duyuların genişlemesidir. Gördüğümüz şeyleri kızılötesi veya ultraviyole hale dönüştürebilir miyiz? Bir akşam mühendislerimden birisi koluma kızılötesi bir bileklik taktı. Bu bileklikle karanlıkta iki blok arasında yürüdüm ve aniden karıncalanmalar hissettim. Bunun ne olduğunu düşündüm. Neden bu kızılötesi ışıkları alıyordum? Daha sonra kızılötesi LED ile tasarlanmış gece güvenlik kameralarından bileğimi takip ettim ve görebildim. Normalde bize tamamen görünmez olan bir şey kızılötesi. Bir arabanın yanından geçerken yeni park ettiğini anlarız çünkü bize yansıyan bir sıcaklık vardır. Tüm bu ısı bilgilerini dünyadan alırız bu da içine dalıp kaybolabileceğimiz yeni bir şeydir. 

Peki duyuların genişlemesinin ötesinde, tamamen yeni bir duyu eklenirse? Stok market, Twitter verileri veya uçurduğunuz drone ile doğrudan bir algı deneyimi yaşarsanız ve bunu deriniz aracılığıyla algılayıp yalpalar gibi, yuvarlanır gibi veya yanlış yolda yürüyormuşsunuz gibi hissederseniz ne olur?  Hali hazırda devam eden ve yeni bir duyumuz olursa neler olabileceğini araştırdığımız birçok deneyimiz var. Beynimiz bu yeni deneyimlere hazır mı?

Sizce bir gün herhangi bir insanın beynindeki tüm nöral bağlantıların haritasını çıkarıp ne tür bir insan olduğunu öğrenmemiz mümkün olacak mı?

Belki. Hayatımız boyunca olmayacağını düşünüyorum. İyi ya da kötü. Ama teoride edindiğimiz her tecrübe beynimizde haritalanıp saklanıyor. Bu sadece nöronlar arasındaki bağlantının kuvvetli olması ile ilgili değil. Daha derinlerde hücreler ile ilgili. Kanalların kesin dağılımı ve biyokimyasal kaskadların kesin yapısı (reaksiyonlardan birinin ürünlerinin gelecek reaksiyonlarda yakıldığı kimyasal reaksiyonlar dizisi) genlerin açığa çıktığı hücre çekirdeğinde yer alır. Tüm bunlar dünya üzerindeki tarihinizi temsil eder. Teoride, belki 300 yıl içinde, bir insanın zihnini okuyabiliriz. 

Beyin bilimi için zihindeki her şeyin azaltılabilir olduğu fikrine karşı çıkanlar var. Bazı insanlar bunu “nöromanya” veya “nöro-çöp” olarak adlandırıyor. Bu eleştiri ile ilgili fikrin nedir?

Bu eleştirinin hiçbir dayanağı yok. Birçok nöro-çöp var. Şüphe götürmeyen bir gerçek var o da “siz beyninizsiniz” fikri. Hayatınızda olan her şey – tarihiniz, kim olduğunuz, ne gördüğünüz – beyninizde depolanıyor. Size bir örnek vereyim. Parkinson hastalığı sonrası kompülsif (dürtüsel) kumarbaz olup çıkan insanlar var. Bazı zeki klinisyenler bunun sebebinin ilaçlar olduğunu fark etti. Bu ilaçlar hareket problemlerini çözmeye yardımcı olan dopamin seviyelerini yükseltiyor ama bu insanları birer kumarbaza çeviriyordu. Nörotransmitterlerinize dokunursanız onlar da sizin davranışlarınızı ve risklerden kaçınma seviyelerinizi değiştirir. Kısacası bu insanlar kumarbaz olmayı seçmedi ama beyniniz değiştiğinde siz de değişirsiniz. 

Bu mantığı takip edecek olursak yaşa bağlı gelişen felsefi soruların – özgür irade, ruhani deneyimler veya benliğin doğası gibi- hepsini yersiz hale getirmiş oluruz. Her şey bir demet nöronun beyni ateşlemesi ile ilgili. 

Aslında bir demet nöronun biraraya gelmesi olarak adlandırmadan önce olan biteni anlamak için bir orta yol mevcut. Beynimizdeki her hücre Wisconsin eyaleti kadar karmaşık. Beynimizdeki her hücre tüm insan genomunu içinde barındırıyor. Son derece karmaşık biyokimyasal kaskadların içinde milyonlarca proteinin yoğun trafiği var. Beynimizdeki her nöron akıllara durgunluk verecek kadar karmaşık ve bunlardan 86 milyar tane var. Yani bir demet nöron dediğimizde tüm bunları yok saymış oluruz. Aslolan tüm içsel yaşantınıza olan evrenin burada bulunmasıdır.

Ama tüm bu öznel deneyimler beyin fonksiyonlarına indirgenebilir mi?

 

Tüm bunların beyin aracılığı ile olduğunu biliyoruz. Ama bilinçli deneyimlerin -tarçının kokusunu veya günbatımının güzelliğinin- neyle ilgili olduğuna dair büyük teorilerimiz yok.

 

Bilincin de beyinden başladığını düşünüyoruz ama hala başka bir şey olabilme ihtimali söz konusu. Hayal edin, çölün ortasında radyo bulan Kalahari Bushman’sınız ve daha önce böyle bir şey görmemiştiniz. Fark ediyorsunuz ki eğer düğmeyi çevirirseniz radyodan sesler geliyor. Anten ile oynarsanız frekansı da değiştirebiliyorsunuz. Sesleri alma kaliteniz farklılaşıyor. Kabloların düzeni seslerin oluşmasına sebep oluyor diye düşünebilirsiniz. Ama farklı şehirlerde radyo kuleleri olduğunun farkında bile olamazsınız. Elektromanyetik radyasyonun varlığını bilemezsiniz, dokunmanız ya da hissetmeniz imkansızdır ama seslerin geldiği yer de budur. 

O zaman belki de her şey beyin tarafından oluşturulmuyordur. Bir şekilde bilincimize de bakmamız gerekiyordur. 

Konunun bu olduğunu söylemiyorum ama bu ihtimalin de nörobilim adına göz önünde bulundurulması gerektiğine inanıyorum. 

Beyin konusunda cevaplanmamış ve en çok çözmek istediğiniz konu nedir?

Esasen bilinç konusu diyebilirim. Neden bazı şeylerin canlı olduğunu hissederiz? Karmaşık makinalar üretebiliriz, ama Mac laptopumun içsel ve öznel bir deneyim yaşadığından şüphelenmem. Bir şekilde bunu deneyimlediğimiz halde. İnsan olmanın ne anlama geldiğinin merkezinde yer alan durum budur. Sadece iyi bir teorimiz olduğunda harekete geçmeyiz, hatta bazen iyi bir teorinin neye benzediğini bile bilemeyiz. 

Çeviren: Uzman Psikolog Lamia Kalender Ergül

Kaynak: https://nautil.us/issue/91/the-amazing-brain/your-brain-makes-you-a-different-person-every-day

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR