5f7c2f4e5d543__kemal-sayar-logo-3-547px.jpg

'Shoshin- Başlangıç Zihni' Nasıl Canlı Tutulur?

06.10.2020

Christian Jarrett
Aeon+Psyche kıdemli editörü, bilişsel nörobilimci; Temel Psikoloji Kılavuzu (2011) ve Beynin Büyük Efsaneleri (2014) kitaplarının yazarıdır, kişilik değişimi konulu yeni kitabı 2021 yılında yayımlanacaktır.

Zihin kolaylıkla yeni fikirlere kapalı hale gelebilir. ‘Başlangıç seviye’ aklını canlandırıp sürdürmek, öğrenmenin keyfini yeniden keşfetmemizi sağlar

Bilinmesi Gereken

Bir Japon Zen terimi olan shoshin, ‘başlangıç zihni’ demektir ve bir paradoksa işaret eder: bir konuyu ne kadar iyi biliyorsanız, aklınızı onunla ilgili daha fazla öğrenmeye o kadar çok kapatırsınız. Zen keşişi Shunryu Suzuki, Zen Zihni, Başlangıç Zihni (1970) adlı kitabında şöyle yazar: ‘Başlangıç zihninde çok sayıda olasılık vardır, ama uzman akılda sadece birkaç tane’.

Örneğin, 1912’de, Alman Jeo-fizikçi ve kâşif Alfred Wegener, Dünya’nın –o zamanlar kabul gören genel inanışlar aksine- yer değiştiren kıta tabakalarından oluştuğunu öne sürdüğünde, tüm dünyadaki uzman jeologlar tarafından alaya alınmıştı. Kendi Alman hemşerileri bile bundan ‘deli saçması’ olarak söz ederken, Amerika’daki uzmanlar da onu önemsiz sözde-bilimci olmakla suçlamışlardı. Ortodoksluğun yıkılması ve onun teorisinin doğruluğunun ilân edilmesi ise ancak on yıllar sonra oldu.

Benzer öyküler çoktur. Kendi alanım nörobilimde, örneğin, efsanevi İspanyol nörobilimci Santiago Ramón y Cajal’ın yetişkin yaştaki insanların yeni nöronlar geliştiremediklerine dair ‘katı hükmü’, giderek artan karşıt nitelikli kanıtlara rağmen on yıllarca varlığını sürdürmüştür.
Entelektüel kibir, sadece kurumsal bilim uzmanlarını etkisi altına almaz. Belli bir konuda sadece üniversite eğitimi almak bile, insanların bilgilerini çokça abartmalarına yol açabilir. 2015’de bununla ilgili yapılan bir çalışmada, Yale Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, mezunlardan, kendi eğitim alanları ile ilgili çeşitli konularda bilgi seviyelerini tahmin etmelerini istedi ve sonrasında, gerçekte bu konuları açıklayabilme becerilerini test etti. Katılımcılar, belli ki üniversitede okudukları dönemde edindikleri ‘zirve bilgiyi’ şu anda sahip oldukları nispeten daha makul seviyedeki bilgiyle eş görerek, anlama/bilgi seviyelerini çoğunlukla abartmışlardı.

Diğer bir çalışma, insanlarda bir konuda belli oranda uzman oldukları izlenimi yaratmanın (örneğin, onlara, siyasi konulu bir sınavdan şişirilmiş notlar vererek), onların diğer politik bakış açılarını dikkate almakta daha isteksiz olmalarına yol açtığını göstermiştir –araştırmacılar buna ‘edinilmiş dogmatizm etkisi’ adını verirler.
Entelektüel aşırı-özgüvenin sonuçları, tartışmalı bazı çağdaş konular etrafında süregelen fikir mücadelelerinde de görülebilir. Örneğin, günümüz bilimsel verilerine dayanarak ekseriyet tarafından güvenli kabul edilmiş olan ‘genetiği değiştirilmiş gıdalar’ konusu. Araştırmalar, karşıt-görüşü, yani, bu gıdaların zararlı olduğunu en güçlü şekilde savunanların, bu konu hakkındaki bilgilerini en fazla abartma eğilimindeki kişiler olduklarını göstermiştir.
Konulara “başlangıç zihni” ya da sağlıklı seviyede bir entelektüel alçakgönüllülükle yaklaşmak, entelektüel kibrin dezavantajlarına karşı durmakta faydalı olacaktır. Entelektüel olarak daha mütevazı kişiler aslında, muhtemelen yeni bilgi edinmeye daha açık olduklarından, daha çok bilirler. Benzer şekilde, entelektüel alçakgönüllülük, açık-fikirlilik ve diğer insanların bakış açılarını anlamaya daha eğilimli olmakla ilişkilendirilir –bu, büyük ihtimalle, günümüzün hummalı politik dünyasının tam da ihtiyaç duyduğu tondur!
Bu nedenle, kendi ‘başlangıç zihninizi’ canlı tutmak sizin daha bilgili, daha az mutedil-özgüvenli ve diğer kişilerle bağ kurmakta daha istekli olmanıza yardım edecektir – ki bunlar, dünyadaki önde gelen işverenlerin artık giderek daha fazla aradıkları özelliklerdir. Dogmatik olmak yerine esnekliği, alçakgönüllüğü ve daha az küstah olmayı uygulamaya koyarak, diğer insanların görüşlerine ve ihtiyaçlarına daha duyarlı hale gelir ve bu sayede daha iyi bir kız kardeş, abi, baba, anne, eş veya arkadaş olursunuz. Sonuna kadar açık gözleriniz ve aklınızla, dünyanın mucizelerinin tadını çıkarmak, büyümek ve gelişmek, öğrenmek ve dinlemek çok daha kolaydır.

Yapılması Gereken


Daha açık-fikirli olmaya yönelik önemli bir ilk adım, sahip olduğunuz bilgi hakkında daha gerçekçi bir değerleme algısı oluşturmaktır. Sayısız çalışmalarla, çoğumuzun, bir elektrikli süpürgenin nasıl çalıştığından, detaylı siyasi entrikalara kadar çeşitli konuları kavrama becerimizi abarttığımız ortaya çıkmıştır – ‘izâhi derinlik yanılsaması’ olarak tanımlanmış bir olgudur bu. Neyse ki, bu tür bir entelektüel aşırı-güvene çok temel bir yaklaşım yolu vardır; ilgili herhangi bir konu ya da meseleyi kendinize ya da başka bir kişiye, detaylı olarak, yüksek sesle ya da yazılı olarak açıklamaya çalışmak. Bu uygulama, bilgimizdeki boşlukları ortaya çıkarır ve ‘uzmanlık yanılsamasını’ yok eder.

2016 yılında, Washington - Lee Üniversitesi’ndeki (Virginia) psikologlar, aynı faydalı etkinin, verilen bir konuyu gerçek bir uzmana ‘adım-adım, neden-sonuç ilişkisi içinde ve hikâyenizde boşluklar olmaksızın’ açıklayabilme becerinizi gösterecek birkaç saniye harcayarak basitçe elde edilebileceğini gösterdiler.

Açık-fikirliliğin önündeki diğer bir önemli engel de, bizim normalde, kendi mevcut görüş ve inanışlarımızı destekleyen türde bilgiler arama eğiliminde olmamız –‘onaylanma taraflılığı’ olarak bilinen bir insani zaaftır. Bu, kapalı-görüşlülüğü sürdürür ve bizi kendi bilgimizden daha da emin hale getirir.

 ‘Onaylanma taraflılığı’ ile mücadele etmek için, bunun farkında olmanız gerekir. Kendinize devamlı olarak böyle bir zaafın varlığını hatırlatın ve her zaman mevcut fikrinizin karşıtı olan bilgi ve görüşler arayarak, buna karşı duracak aktif adımlar atın. 1980’lerde yayınlanan daha eski bir çalışmada da, kendinizi sürekli olarak bu şekilde zorlamanın faydalı olabileceği öne sürülmüştür. Gönüllülere ‘Sabin halkı (a) antik Hindistan (b) antik Roma uygarlıklarından hangisinin parçasıdır?’ gibi önemsiz sorular sorulmuş ve sonra kendi yanıtlarının doğru olma ihtimallerini puanlamaları istenmiştir. Beklendiği gibi, katılımcılar, cevaplarının kesin doğruluğundan aşırı-emin olma eğilimdedirler. Ancak, araştırmacılar, gönüllülere, sadece, seçtikleri her yanıtın neden yanlış olabileceğine dair bir sebep yazmalarını isteyerek, bu aşırı-güvenin düşürülmesinin mümkün olduğunu tespit etmişlerdir. ‘Ne kadar bildiklerini doğru ölçmek isteyen kişiler, delil toplama ve değerlendirmeye daha çok çalışmalıdır. Ancak, bu ekstra çaba da, özellikle birbiriyle çelişen nedenlerin toplanmasına yönelik kullanılmazsa, büyük ihtimalle işe yaramayacaktır.’
Zekâ ve uzmanlaşmaya nasıl baktığınız da, daha açık-fikirli olmakla ilgilidir. ‘Gelişen Zihin Teorisi’, zekâ ve becerilerimizin ‘sabit’ değil, işlenip geliştirilebilir özellikler olarak görüldüğünde, öğrenme becerimizin de daha iyi olacağını öne sürer. Her ne kadar, bu teorinin resmi eğitimde uygulanması ile ilgili son zamanlarda bazı eleştiriler gündeme geldiyse de, çoğu kişi bu kavramı halen dikkate değer buluyor; insanların, ‘zekânın doğası’ hakkında ne düşündüklerinin, onları muhtemelen entelektüel alçakgönüllülüğe teşvik ettiği görüşünün ikna edici bir mantığı vardır.
2018’de yayınlanan bir dizi çalışma, daha fazla entelektüel tevazu sahibi kişilerin, zekâya da ‘Gelişen Zihin Teorisi’ açısından yaklaşma eğilimi taşıdıklarını göstererek, bu görüşü destekliyordu. Bu anlamlıdır; çünkü eğer, zekânın doğuştan var olduğu ya da olmadığına inanıyorsanız, bu durumda, kendi bilgi ve bilgeliğinizdeki boşlukları açıkça itiraf etmek (ya da faal olarak bunları ortaya çıkarmaya girişmek) aynı zamanda zekâ eksikliğinizin de kanıtı olacağından, sizin için tehdit yaratabilir. Aksine, eğer zekâyı geliştirilecek bir özellik olarak görürseniz, bilginizde eksikler bulmak o kadar da korkutucu değildir: bunun yerine, sizin için heyecan verici, yeni öğrenme imkânları açılacaktır.

Ümit vericidir ki, aynı 2018 tarihli çalışma, aklın gelişmesinin teşvik edilmesi sayesinde entelektüel tevazuun geliştirilmesinin de mümkün olabileceğini gösterdi. Gönüllülerden, zekânın geliştirilebileceğine dair bir bilimsel makale okumaları istendi ve bunun sonucunda, entelektüel tevazu ölçümlerinde bir kontrol grubuna göre daha yüksek puanlar elde ettikleri ve farklı görüşlere daha açık hale geldikleri görüldü. Araştırmacılara göre, ‘Bu çalışma, entelektüel tevazuun en azından geçici olarak bile olsa artırılabildiğini öne sürer ve bunu yapabilecek kabiliyette bir inanç serisi gibi görünen ‘gelişen zihin yapısı’na işaret eder.’

Pek çok araştırma, bu saygı-hayranlık duygusunun egoyu susturduğunu ve epistemolojik açıklığı –yani, meselelere daha farklı bakmayı ve sahip olduğu bilginin eksiklerini fark etmekte daha istekli olmayı- harekete geçirdiğini göstermiştir. Bu duygu, ayrıca, insanların kesin ve kapalı düşüncelerle tatmin olma ihtiyaçlarını da azaltıyor görünmekte.

 

Hayranlık-saygı-şaşırma uyandıran doğa ya da gece göğünün görüntüsü videolarını izleyen gönüllüler katılımıyla yapılmış ve 2019’da yayınlanmış bir dizi çalışmayı ele alalım –bu eylem, kişilerin, daha az idam cezası kararı verilmesi gerektiğine inanmalarına; siyasi tartışmalarda kutuplaşmaktan kaçınmalarına; ve göçmenlik konusunda karşıt görüşlerde olan kişilerle iletişim kurmaya daha istekli olmalarına yol açmıştır. Aynı yıl yayınlanan ve yine izleyenlerde bu tür saygı-boyun eğme duygusu (huşû) yaratacak doğa manzarası videoları seyredilmesi ve kuzey kutup ışıklarının (aurora borealis) sanal-gerçeklik ile deneyimlenmesini konu alan bir diğer makalede, bu duygunun, katılımcıların bilgi eksiklerinin daha çok farkında olmalarına ve bilime daha fazla ilgi duymalarına yol açtığını göstermiştir. Araştırmacılar bulguyu, Albert Einstein’ın deyişini bir başka şekilde ifade ederek, “hiç huşû duygusu hissetmeyen bir kişi, keşfetmeyi bırakır” şeklinde açıklıyor. Buradaki mesaj basittir: açık-fikirliliğinizi arttırmak için hayranlıkla yıldızları izlemeye zaman ayırın.

Önemli konular

Bir teori ya da fikri kendinize ya da bir başkasına açıklayın. Kendi bilgi ve uzmanlığınıza ilişkin aşırı özgüven, kapalı-görüşlülüğü besler. Bir düşünceyi ya da iddiayı bir başka kişiye açıklamayı deneyerek, ne bildiğiniz ya da bilmediğiniz hakkında daha gerçekçi bilinç edinirsiniz.
Kendinizle tartışın. Kendi görüş ve inançlarımızla uyuşan nitelikteki bilgi ve haber arayışı eğiliminde olmamız, insan psikolojisinin doğal bir parçasıdır. Bu ‘onaylanma taraflılığının’ farkında olmaya ve kendinizle fikir tartışmaları yaparak buna kasten karşı koymaya çalışın –mevcut görüşlerinizi izaha/geliştirmeye zorlayacak farklı kanıt ya da fikirler arayışında olun.
Zekânın sabit olmadığının, sürekli bilgi arayışında olmakla arttırılabileceğinin farkında olun. Eğer zekânın işlenebilirliğine inanıyorsanız, ‘gelişen akıl’ yapısına sahipsiniz demektir (buna karşılık, insanların esasen doğuştan akıllı ya da akılsız olduğu görüşündeyseniz, o zaman, ‘sabit fikir’ yapınız vardır) Kendinize, düzenli olarak, uzmanlığın çalışma ve çaba ile elde edilip arttırılabildiğini anımsatırsanız, büyük ihtimalle siz de ‘gelişen akıl’ sistemi geliştirecek ve bu da karşılık olarak size, daha açık-fikirli olmanızda yardım edecektir.
Yıldızlara bakın. Gece gökyüzünü izleyin, doğada yürüyüş yapın ya da heyecan verici bir senfoni dinleyin. İçinizde hayranlık-saygı-boyun eğme (huşû) duygusu uyandıran tüm eylemler (dünyanın azameti ve güzelliğinden büyülenmek) kendi tevazu duygunuzu arttıracak ve sizi daha açık-fikirli bir bakış açısı edinmek yolunda esinleyecektir.

Daha Çok Öğrenin

Shoshin ya da ‘başlangıç zihni’ni canlandırmak sadece kişisel bir gayret değildir. Açıklık ve alçakgönüllülüğün geliştirilmesinin, ayrıca önemli bir sosyal, bireyler-arası boyutu da vardır. Entelektüel kibir ya da kapalı-fikirliliğin kısmen bir tür ego-savunmacılıktan doğduğu düşünülür. Yanıldığımızı ya da bilgisizliğimizi ortaya çıkarmaktan (ya da bunu diğerlerinin bilmesinden) hoşlanmayız çünkü bu öz-saygımızı zedeler. Saygı gördüğümüz ve kendimizi güvende hissettiğimiz bir ortamda bu korkumuz azalır ve egomuzu “belirsizlik /kesin doğru olmama” tehdidi ile karşılaştırma ve ne bilmediğimizi açıklama konusunda daha istekli oluruz. Bu, desteklendiğinizi ve önemsendiğinizi hissettiğiniz durumlarda, akli yanılgılarınızı itiraf etmeye daha eğilimli olacağınızı gösterir.

Araştırmacılar bunu, 2018 yılında yaptıkları bir dizi çalışmada test ettiler ve partnerleri ya da arkadaşlarının daha duyarlı (yani, nazik ve anlayışlı) olduğunu düşünen kişilerin, aynı zamanda daha mütevazı ve diğer bakış açılarına karşı daha açık eğilimde olduklarını buldular. 2017 yılındaki benzer bir çalışma, daha güvenli tarzda bir ilişki içindeki (ilişkilerinde özgüven sahibi) kişilerin, kendi fikirlerine zıt görüşleri değerlendirmeye/dikkate almaya daha açık olduğunu gösterdi.
Bu çalışmalar bize, entelektüel tevazuun bir cam tüpte oluşmadığını ve ilişkilerimizin, kendi bilgi ve inançlarımız hakkında ne kadar savunmacı olacağımızı belirleyebileceğini hatırlatmaktadır. Daha açık-fikirli olmak için, sevildiğimizi ve bize saygı duyulduğunu hissetmek faydalıdır. Tabi ki bu, aksi şekilde de işler. Çevrenizdeki kişilerin daha açık olmalarını istiyorsanız, onlara, savunmalarını indirmelerine izin verecek saygı ve anlayışı gösterip göstermediğinizi düşünün. Şirket idarecileri ya da okul müdürleri gibi kurumsal yönetim pozisyonlarındaki kişiler de ayrıca, insanların bir konuda bilmediklerini açıkça söyleyebilecekleri ve fikirlerini değiştirebilecekleri özgüvene sahip oldukları bir çalışma kültürü oluşturmak ve sürdürmek için yeterli çaba gösterip göstermediklerini değerlendirmelidir.
Akılda tutulması gereken son bir nokta, yakın zamanda yapılan bir araştırmanın, entelektüel tevazuun – yaşama shoshin ya da başlangıç zihni ile yaklaşmanın- bir özellik değil, daha çok bir ruhsal durum olduğunu gösterdiğidir. Yani, insanlarda ‘daha dengeli/dengesiz kişilik özelliği’ türünde bir farklılık göstermekten çok, kişilerin iç dünyasında ve durumdan duruma göre çeşitlenir. Buna göre, alçakgönüllülük ve açık-fikirlilik arayışı, tamamlanıp bir çentik atılarak geride bırakacağımız bir hedef değil, sürekli bir gerekliliktir. Diğer bir deyişle, entelektüel tevazuunuzda da alçakgönüllü olmayı unutmayın.

Çeviren: Çiğdem Ergun

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR