60cb9827213a8__7.jpeg

Şeylerin Görünen Yüzünün Ötesine Bakmak Neden Önemlidir?

18.06.2021
Sherry Turkle  /  Konuşan: Jill Suttie

Sherry Turkle, ilginç  yaşam öyküsünün onu nasıl teknolojinin sosyal etkilerini araştırmaya yönlendirdiğini anlatıyor. 

MIT profesörü Sherry Turkle, uzun zamandır bilgisayar bilimi dünyasında özgün çalışmaları olan bir isim. Küçük yaşlardan beri; ‘’ Kişisel bilgisayarların çoğalması benlik algımızı ve ilişkilerimizi nasıl etkiliyor?’, ‘’ Bilgisayarlar sadece basit araçlar mı yoksa kültürü dahi etkileyen önemli bir role sahipler mi?’’, ‘’Teknoloji bizi yalnızlaştırıyor mu ve bu böyle olmak zorunda mı?’’ gibi  kimsenin sormak istemediği sorular sormaya başlamıştı.

Turkle, Alone Together ve Reclaiming Conversation kitaplarında, teknolojinin sosyal etkileşimlerimizi nasıl çarpıttığını ve toplumu nasıl etkilediğini gösteren araştırması hakkında yazmıştı. Ancak en yeni kitabı The Empathy Diaries, kendi yaşam yolculuğunun bir anısı olma niteliğini taşıyor. Onun yaşam öyküsü başlı başına büyüleyici bir hikaye. Aynı zamanda da
varsayımlarımızı sorgulamamız, gizli gerçekleri aramamız ve araştırma ve teknolojide alternatif bakış açılarını teşvik etmemiz gerektiği konusunda  önemli mesajlar veriyor.

Greater Good, Turkle ile yeni kitabı ve yetiştirilme tarzının çalışmalarını nasıl etkilediği hakkında konuştu. İşte konuşmamızın düzenlenmiş bir versiyonu…
/website/assets/images/my1/images/60cb9afacaa22__1.jpeg
Jill Suttie: Oldukça sıra dışı bir çocukluk geçirdiniz. Biyolojik babanız siz bebekken ve anneniz etrafta yokken, sizi ihmal ederek, karanlıkta bırakarak veya size cevap vermeyerek, sonra da tepkilerinizi not ederek üzerinizde deneyler yaptı. Anneniz bunu öğrendiğinde babanızdan ayrıldı ama size ne olduğunu ya da neden onunla artık görüşmediğinizi- soyadını kullanmamak da dahil açıklamadı. Nedenini çok sonra öğrendiniz. Bu deneyimin sizi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Sherry Turkle: Bu deneyim beni iki önemli şekilde etkiledi. Birincisi, hayatım boyunca arayıp bulmak istediğim babamı buldum. Nihayet onu bulduğumda bir şekilde bir baba bulacağım fantezisini kaybettim. Çünkü bir baba yerine, bir çocukla asla empati kuramayan birini bulmuştum. 

Ama onu bularak ve başıma gelenleri öğrenerek annemi de bulmuş oldum ve onunla barıştım. O noktada çoktan ölmüştü ama ben hayatım boyunca beni babamdan uzak tuttuğu için ona içerlemiştim. Onunla tanıştığımda, bunu beni kurtarmak için yaptığını anladım ve ona karşı büyük bir empati, sevgi, anlayış ve bağ hissettim.

Tabii ki hikayemi ileri sarar ve 2021 yılına yerleştirirseniz, annemin yapması gereken empatik davranış babamın yaptıklarının sebebini sorgulaması olurdu. Ancak içinde yaşadığı ortam hakkında daha çok şey öğrendikçe- yaşadığı kısıtlamalar, toplumda boşanmış damgası yeme veya beni kimsenin istememesi ihtimali (ne de olsa akli dengesi yerinde olmayan bir babanın çocuğuydum)- verdiği kararı çok daha iyi anladım. 

JS: Büyürken edindiğiniz deneyimlerin bilimde kendi kariyerinizi sürdürme şeklinizi etkilediğini düşünüyor musunuz?

ST: Kesinlikle. Her şeyden önce, büyürken kendimi hep, bir adı bile olmayan dışlanmış biri gibi hissettim. Bu yüzden insanların beni algılamayacakları bir mesafede olmaya çalıştım; böylesi benim için daha güvenliydi. Antropologların dépaysement veya decountrifying olarak adlandırdıkları, kendi durumumuzla aramıza mesafe koymak, hayatınızı daha net görmenize yardımcı olur. Ve sonra, hayatımın temelleri bana, her şeyin normal göründüğü her durumda, bu görünüşün hemen yanında, başka bir hikayenin olduğunu öğretti. Görünüşte olağandışı hiçbirşeyin olmadığı ailemde çok büyük bir aile sırrı vardı.

Böylece, bir tür antropolog oldum ve karşılaştığım olaylarda dışarıdan birinin görüşünü alma alışkanlığı edindim. En önemlisi, herhangi bir yeni duruma girdiğimde, aklımda hep şu soru vardı: Burada başka neler oluyor? Yüzeyde neler olduğunu görüyorum, ama derinliklerde ne var? İşte bu soru iyi bir bilim insanının sorması gereken soruydu. Dolayısıyla geçmişimde yaşadığım şeyler, kariyer seçimimi ve dünyaya yaklaşımımı kesinlikle etkiledi.

The Empathy Diaries'de dedektif yanımın kitap boyunca var olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor. Kendi hikayemin dedektifi olan ve hayatım hakkında ipuçları arayan bir tür Nancy Drew olmuştum. Daha sonra Nancy Drew becerilerimi kullanarak bilgisayar kültürü okumaya başladım. Herkes, “ Bilgisayar işte, sadece bir araç. Burada çalışılacak bir şey yok," dedikçe ben "Hayır, dahası var." dedim. 

/website/assets/images/my1/images/60cb9c7cbe8ac__6.jpeg

JS: MIT'de teknolojinin sosyal etkilerini incelemeye başladınız ve oldukça gelenek dışı çalıştınız. Düşüncenizin geleneksel öğretilere hangi anlamda aykırı olduğunu açıklayabilir misiniz? 

ST: MIT’ye geldiğimde, oradaki insanlar yapay zekanın zihin hakkında düşünmenin bir yolu olarak gelişeceğine dair şeyler yazacağımı düşündüler. 

Ama ben tamamen başka bir şeyle ilgilenmeye başladım: en eski kişisel bilgisayarların bile çocukların ve sıradan insanların zihinleri hakkında düşünme şekillerini nasıl tamamen değiştirdiği. İnsanların "Afedersiniz, düşüncelerimi bug’lardan kurtarmam gerekiyor" , "Beni interrupt (bilgisayarda işlemci hatalı kesilme anlamına gelen bir söz) etmeyin", ‘’Belleğimi temizlemem gerekiyor." gibi şeyler söylediğini duydum. Akıllarından bir makineymiş gibi bahsediyorlardı! Bilgisayarın, düşünce tarzımızla ilgili her şeyi değiştireceğini ve günlük yaşamın bir nesnesi haline geldiğini görebiliyordum.

MIT'dekiler, “Bunu yapma. Burada araştıracak hiçbir şey yok.. Asla kadro alamayacaksın." dediler. Mühendislerden çok fazla direnç gördüm çünkü bilgisayarın sadece bir araç olduğunu düşünüyorlardı ve onlara göre orada daha derin bir hikaye yoktu. Ben sadece ısrarcı oldum. Elbette haklıydım ama haklı olduğumu söylemek istemiyorum. Benim için en ilginç olan şey, bilgisayarı geliştiren insanların, bilgisayarla birlikte kültürde meydana gelen devasa değişimi tahmin etmemiş olmalarıydı.

JS: Babanızın size yaptıklarını öğrenmenin sizi bilim adamlarının çalışma şekli konusunda daha fazla endişelendirdiğini düşünüyor musunuz?

ST: Değerlere ve etik değerlere bakmak genellikle bir bilim insanının işinin bir parçası değildir. Yine de çalışmalarında değerleri dikkate alan birçok bilim insanı var. Bu, bilime veya bireysel bilim adamlarına yönelik bir tür suçlama değildir ama dar bir bakış açısına sahip olmamak gerekir. 

/website/assets/images/my1/images/60cb9cd88b2d4__4.jpeg

Burada bir örnek vermek istiyorum. Mühendis meslektaşlarıma, bilgisayar kullanımı konusunda çocuklarla röportaj yaptığım çalışmalarım hakkında bir seminer verdim ve dinleyicilere şöyle dedim “İşte bilgisayarda programlama yaptığında 'Bu benim küçük bir parçamı koymak gibi' diyen bir çocuk. Bu çocuk bunu yapmanın kendisini başka bir açıdan görmesine sebep olduğunu bildiriyor. Ve ben de bir makineyi programlamanın, kendisi hakkında düşünme şeklini değiştirdiğini ve ona hayatı üzerinde daha fazla kontrol hissi verdiğini iddia ediyorum.Bu konuşma sırasında kimse yanıldığımı, transkriptlerin gerçek olmadığını veya bu işi yapamadığımı söylemedi. Sadece “Bu, bilgisayarla ilgili bir konu değil’’ dediler. 

Bu  mühendislik kültürünün içinde kalırsanız, teknolojinin bize getirdiği en önemli sorulardan bazılarını sormayacağınızı gösteriyor. Örneğin, Facebook'u düşünürseniz, bizi nasıl bir demokrasi, ve mahremiyet krizine soktuğunu görürsünüz. Verileriniz - ne yaptığınız, söylediğiniz ve kime bağlı olduğunuz - kaydediliyor, özel bir şirket tarafından manipüle ediliyor ve satılıyorsa, siz de manipüle ediliyorsunuz. Facebook'un  uygulamaları farklı bir dünyada yaşamamıza sebep oluyor. Yine de insanlar “Facebook sadece bir teknoloji şirketi” diyor.

Teknoloji şirketlerine etik, ahlaki ve psikolojik kuralları uygulamamız gerekiyor. Benim işim gerçekten bununla ilgili ve en başından beri böyle oldu. Şimdi, giderek daha fazla insan bunun ne kadar önemli olduğunu görüyor - artık bu anlamda kendimi yalnız hissetmiyorum.

JS: Üniversitede cinsiyetçilikle karşılaştınız ama o zaman buna meydan okumadınız. Bu deneyimden nasıl bir ders çıkarıyorsunuz?

ST: Kitaptaki en sevdiğim hikayelerden biri, Steve Jobs'ın ben de onunkiyle çok alakalı bir iş yaparken MIT'ye gelişiyle ilgili. Kendisi de bilgisayarların, dokunsal yollarla kullanıcı dostu olması gerektiğini anlamıştı; Dolayısıyla, insanların bilgisayarların insanların günlük yaşamlarında duygusal olarak çağrışım yapan bir nesne olarak var olması hakkında benzer bir kavrayışa sahiptik.

Ama Apple 2'yi icat ettikten sonra MIT'ye geldiğinde onunla hiçbir toplantıya ve seminere davet edilmedim. Zaten bir MIT profesörü olmama rağmen, onun için bir akşam yemeği hazırlamam istendi - bir vejeteryan yemeği. Evet dedim ve tüm bu ünlü MIT profesörlerini akşam yemeği için daireme davet ettim. Steve Jobs geldi, vejeteryan yemeğime baktı,  "Bu benim vejetaryen tarzım değil" dedi ve çıktı. 

Hikayenin amacı şu ki, o sırada konuşmaya katılmamın istenmediği aklıma bile gelmemişti. Kendi kendime, ‘’Davet edilmeliydim’’ demem 30 yılımı aldı. Bunun nedeni, kadrolu tek bir kadın profesörün bile olmadığı Harvard'dan gelmiş olmamdı. Yani cinsiyetçilik bana tanıdıktı ve mühendislik kültürünün değerlerini sorgulamaya başlamış olsam da bunu sorgulamadım.

Bu hikaye, cinsiyetçiliği durdurmak için tanıdık olanı alışılmadık hale getirmeniz gerektiğini gösteriyor. Diğer insanlarla konuşmak ve bu resimde yanlış olan ne diye sormak yardımcı olacaktır.

Şu anda Black Lives Matter hareketinde olan şey tam da bu. Siyah adamlar uzun süre kenara çekildi ve dövüldü; polisler onların haklarını ihlal ediyor. Peki, hareketi neden şimdi görüyoruz? Çünkü tanıdık bir şey, insanların doğru soruları sormasını sağlayacak kadar yabancılaştı. Siyasi irade ve kişisel cesaret istese de gerekli konuşmaları yapmak için kendinizi zorlamanız gerekir.

JS: Kitabınızdaki bölümlerden birinin adı "Empati Saldırısı". Empati hangi anlamda saldırı altında?

ST: Olabilecek en doğrudan şekilde. Bir yemek masasındaysanız, telefonunuz kapalı ve ters bir şekilde masanın üzerinde duruyorsa bile, karşınızdaki kişiyle daha az empatik bir bağlantı hissedersiniz. Bir telefon kapalı ve yüzü aşağı dönük olsa bile- hatta masadan kaldırılmış, ancak çevresel görüş mesafenizde durduğunda bile- empati kapasitemizi baltalar. Bunun sebebi, telefonun varlığının size olabileceğiniz ‘’başka mekanları’’ hatırlatmasıdır ve iletişimde olduğunuz kişi bununla rekabet edemez. 

Empati oluşturmak için ideal olarak karşımızdaki kişinin yüzüne bakmalı, sesinin tonuna dikkat etmelisiniz. Mesela şu an seni dinlemekten başka bir şey yapmıyorum. E-postamı kontrol etmiyorum ya da çorbamı karıştırmıyorum. Sorunuza odaklanıyorum ve sorduğunuz soruya cevap vermeye çalışıyorum. Aynı zamanda başka bir işle meşgul olarak doğru bir iletişim kuramazsınız.

/website/assets/images/my1/images/60cb9c104a952__3.jpeg
Araştırmamdaki en üzücü unsurlardan biri, genç bir kadının bana birini gerçekten anlamak için onu yedi dakika boyunca tüm dikkatle dinlemesi gerektiğini söylemesiydi. Ama sonra, “Yapamam’’ demişti. Araya girmek zorunda kalıyorum çünkü telefonumda ne olduğunu öğrenmeden birini yedi dakika dinlemeye dayanamıyorum." Ben de şunu düşünmüştüm:  Demek empati bu şekilde zayıflıyor, bu da arkadaşlık kurabilme kapasitemizi azaltıyor.

JS: Cep telefonlarımıza bu kadar bağımlıysak, ilişkilerimizi korumak için neler yapabiliriz?

ST: Aslında yapılabilecek oldukça basit şeyler var. Örneğin mola vermek. Bir çok insan, benim ‘’kutsal zaman’’ olarak tanımladığım zaman dilimlerine sahiptir. Örneğin yemek yerken, aileniz veya arkadaşlarınızla sohbet ederken veya kendinizle yalnız zaman geçirirken cep telefonlarınızı kullanmayabilirsiniz. Telefonunda bazı acil durum sinyalleri olabilir- örneğin biri hastaneye kaldırılırsa telefonunuz size haber verir- ancak temelde, telefonunuzun etrafta olmadığı zamanlar yaratmak önemlidir. 
/website/assets/images/my1/images/60cb9b64323f9__2.jpeg
Ben teknolojiye karşı bir insan değilim, hatta birçok bilgisayara sahibim. Ekran başında geçirdiğim saatleri saymak ta benim için doğru bir strateji değil çünkü dizüstü bilgisayarımda film izlemeyi seviyorum ve kitaplarımı bilgisayarımda yazıyorum. Ancak, diğer insanlarla empatik iletişiminize müdahale ettikleri zamanlarda ekranlardan uzaklaşmalısınız. Evinizde telefonlarınızı kullanmadığınız zamanlar yaratmak bu anlamda iyi bir başlangıç olacaktır. 

JS: İnsanların öncelikli olarak bilgisayarlar aracılığıyla iletişim kurduğu pandemi dönemi bizi nasıl etkiledi?

ST:  Ben bu etkilerin iki yönlü olduğunu düşünüyorum. 

Bir yandan, birçok insan tüm toplantılarda fiziksel olarak bulunmalarının gerekmediğini keşfetti. Örneğin ben, toplantılara katılmak için düzenli olarak California’ya giderdim. Şimdi bu toplantıların illa yüz yüze yapılması gerekmediğini biliyorum. Bu durumu sadece ‘’gereksiz jet yakıtı israfı’’ olarak görüyorum. Yüz yüze iletişim kurmanın harika olmadığını söylemiyorum. Ancak bu tür seyahatlerin enerji (hem yakıt hem de kişisel) maliyetleri konusunda daha akıllı olmayı öğrenebiliriz.

Öte yandan, diğer insanların varlığının ne kadar büyük bir nimet olduğunu unutmuştuk. Bu süreç bitince tekrardan bir arada olmak isteyeceğiz. Ben öğrencilerimi ve meslektaşlarımı çok özledim. 
Yine de ofislere nasıl döneceğimiz ve orada ne kadar zaman geçireceğimiz konusunda bir kafa karışıklığı yaşayacağız. MIT’de yakın zamanda bir anket yaptık ve personelin çoğunun tam zamanlı olarak işe dönmek istemediği sonucuna ulaştık. Birçok personel, fakülteleri evden mükemmel şekilde destekledi ve fakülteler de bundan oldukça memnun.

Öyleyse asıl soru şu: İşimizin ne kadarı çalıştığımız mekanla ne kadarı bir toplulukla beraber çalışıyor olmakla ilgilidir? Uzmanlar bu soruya basit bir yanıt arıyor ama bu mümkün değildir çünkü çözüm her kuruluş için farklı olacaktır. Eskiden emin olduğumuz şeyler, artık tartışmaya açık olacak. 

Bu tartışmayı verimli bir şekilde gerçekleştirecek kuruluşlar büyük bir adım atmış olacaklar. Birbirimizi etkili bir şekilde dinlersek, işyerinde yaratıcılığı, üretkenliği ve özgün ilişkileri nasıl geliştireceğimizi öğrenebiliriz.

Çeviren: Elif Dağdelen

Kaynak: https://greatergood.berkeley.edu/article/item/why_its_important_to_look_beyond_the_surface_of_things?utm_source=Greater+Good+Science+Center&utm_campaign=a94eb0d97b-EMAIL_CAMPAIGN_GG_Newsletter_June_10_2021&utm_medium=email&utm_term=0_5ae73e326e-a94eb0d97b-74628367

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş

ÖNCEKİ HAFTALAR