Kültür ve Ruh Sağlığı
METİS YAYINLARI
Kültürel psikiyatrinin temel önermesi, içinde yaşadığımız kültürün ruhsal rahatsızlıkların oluşumunda, biçimlenmesinde ve dışavurumunda etkili olduğu tezidir: Yeme içme alışkanlıklarımızdan çocuk yetiştirme pratiklerimize, duygularımızı ifade ediş ya da gizleyiş tarzımızdan yaşlılık ya da gençliği algılayış biçimimize kadar hayatımızın her cephesine nüfuz eden kültür, "insan ruhu" için bir değişken olarak değerlendirilmelidir.
İşte bu kitapta bir araya getirdiğimiz makalelerin tümü, ruh sağlığına ve ruhsal rahatsızlıklara klasik yaklaşımdaki temel bir eksiği telafi etme, kültürel pratiklerin rolünü bakış açılarına dahil etme kaygısı taşıyan metinler. "İnsan bireyi" şeklindeki evrenselci soyutlama yerine, belli bir coğrafyada, belli bir kültürün içinde yaşayan insan bireyi. Böyle bir yaklaşım, günümüzün "küreselleşme" koşullarında daha da önemli bir hale geliyor: Farklı kültürlerin birbirleriyle eskiye oranla çok daha fazla ilişkiye girdikleri bu dönemde, bireylerin, kültürel farklılıklarla ve küreselleşmenin getirdiği kutuplaşma ve eşitsizliklerle de başetmeleri gerekiyor.
Kitabın önsözü
Psikiyatristler insan doğasının tüm vecheleri üzerinde uzmanlaşmış kişiler değillerdir, hayatın kırılganlığının cisimleşmiş ifadeleri olan kişilere -hastalara- yardımcı olmaya çalışırlar. Ruhsal hastalığın birkaç düzlemde kurgulanması mümkündür: Bir depresyon, erken çocukluk yaşantılarındaki yoksunlukların bir sonucu olarak görülebileceği gibi, nörokimyasal iletkenlerdeki azalma ve değişkenliklerin ve hattâ toplumsal bazı etkenlerin sonucu olarak da mütâlaa edilebilir. Kültürel psikiyatrinin temel önermesi, -içinde yaşadığımız ve yeme içme alışkanlıklarımızdan çocuk yetiştirme pratiklerimize kadar hayatımızın her cephesine nüfuz eden- kültürün ruhsal rahatsızlıkların oluşumunda, biçimlenmesinde ve dışavurumunda etkili olacağıdır. Kültür gündelik hayatımızı biçimlediği kadar onun tarafından biçimlenir de, bu yönüyle sürekli bir evrim gösterir. Son yıllarda dünya toplumları küreselleşme süreciyle birlikte giderek daha iç içe geçiyor ve bağımsız, tutarlı ve istikrarlı bir kültür fikri giderek anlamını yitiriyor. Küreselleşmeyle birlikte farklı kültürel kökenlerden gelen insanlar birbirleriyle buluşup etkileşiyorlar. Pop kültürünün yaygınlaşmasından, internet topluluklarının ortaya çıkmasına, çokuluslu şirketlerden yeni coğrafî birliklere (Avrupa Birliği vb), artan göç dalgasından oluşan yeni diasporalara, turizmin kazandığı yaygınlıktan küresel kurumların yürürlüğe girmesine kadar pek çok durum bu buluşmanın zeminini hazırlıyor. Küresel sürecin insan tekine nasıl yansıdığıyla ilgili çalışmalar artık kültürel ikiliklerin üzerinden bazı analizlere girişmekle olmayacak, melezleşmenin arttığı bir zaman diliminde bu tür artık klasikleşmiş ikilikci anlayışların da bir hükmü kalmamış görünüyor. Batı ve Doğu'yu iki ayrı ve birbirinden bütünüyle bağımsız bütünler olarak değerlendiren tarihsel görüş artık eleştirilmektedir. Bu görüş; milletlerin, toplumların ya da kültürlerin içsel olarak saf, katışıksız ve mütecanis; dışardan bakıldığında da kolayca birbirinden tefrik edilebilir özellikler taşıdığı yolunda naiv bir önermeden beslenmektedir. Melezleşme vâkıası kültürel bağların tabiî bir sonucu olarak karşımızda durmakta ve içsel olarak mütecanis / dışsal olarak farklı kültürler fikrini sigaya çekmektedir. Kültürler arası süreçlerle, var olan biçim ve uygulamalar, yeni biçim ve uygulamalara dönüşebilirler. Melez olgular var olan kültürel uygulamaların yenilerine dönüşmesiyle ortaya çıkar. Amsterdam'da Thai boksu yapan Faslı kızlar, ya da Londra'da İngiliz hastalara Batılı biotıpla kendi geleneklerini harmanlayarak hizmet veren Hint doktorlar, İstanbul'da tavernalarda Rum müziği eşliğinde tabak kıran Türk vatandaşlar, millî takımlarının galibiyetini sokaklarda klakson çalıp bayrak sallayarak 'Türk usûlü' kutlayan Almanlar gibi. Küreselleşme konusunda yaygın olarak paylaşılan bir görüş, kültürel hareketlerin Batı'dan Doğu'ya doğru olduğu tek yönlü olarak gerçekleştiğini ve bunun da Batı'nın dünyanın kalan kısımlarını egemenliği altına almasından başka bir anlam taşımadığını dile getirmektedir. Ancak bu tek yönlü etkileme fikri, Batı kültürünün yerli kültürler tarafından metabolize edilme, sindirilme, belki daha yerinde bir tabirle ehlileştirilme sürecini görmezden gelmektedir. Yerel kültürler Batıdan gelen bu dalgayı olduğu gibi kabul etmemekte, sıklıkla onu yerli kültüre uydurarak benimsemektedirler. Küresel çağda 'kaygan kimlikler'den bahsedilmektedir: Kendilerini hikâye etme kudreti ellerinden alınmış halklar 'ustanın araç gereciyle ustanın evini yıkmayı' denemekte, melez kimliklerinin kendilerine sağladığı güvenle sömürgeciliğin dilini deşifre etmektedirler. Müphemliğe tahammülün öne çıktığı bir dünyada, kültürel psikiyatri de eski önkabullerinden sıyrılmış ve toplumları içeriden anlamayı görev bilmiştir. Bu içeriden bakış, ekonomik ve askerî gücü elinde tuttuğu için Batılı kültüre bilgi hiyerarşisinde daha üst bir konum vermez: Her toplumun kendi yerel geleneklerinden beslenen bir ruh sağlığı pratiği vardır ve bu pratik o kültür içinde tutarlıdır. Ruhsal rahatsızlıkların bir bölümünün belirtileri toplumdan topluma değişmezken farklı toplumlarda çok farklı belirtilerle seyreden rahatsızlıklar da vardır. Batı kültüründe mündemiç olan beden ve zihin ayrılığı fikri; ruhsal rahatsızlıkların kavramlaştırılmasında, psikiyatrik bilginin yapılmasında da müessir olmakta ve sözgelimi, depresyonun duygusal bileşeni bedensel bileşenine yeğ tutulmaktadır. Oysa dünyanın Batılı olmayan bölgelerinde depresyon sıklıkla bedensel belirtilerle seyredebilmektedir.
Elinizde tuttuğunuz kitabın altbaşlığı olan 'küresel çağda kültürel psikiyatri' ifadesi, bu çalışmanın temel yönelimini de ortaya koymaktadır. Bu kitapta yer alan makaleler, kültürün ruh sağlığı ve hastalığının anlaşılmasında bize ne şekilde yardımcı olabileceğine dair bir ipucu sunmaktadırlar. Bu kitap ruhsal rahatsızlıkların doğasına ilişkin bir sosyal okuma vaad etmektedir, kültürel yaklaşımın içinde öteden beri var olan sorgulayıcı ve eleştirel tutum da bu makalelerde açık bir biçimde hissedilmektedir. Bu sorgulama Batı psikiyatrisinin tek mümkün ruh sağlığı kuramı ve pratiği olduğu yolundaki sömürgeci anlayışa ciddi itirazlar getirmektedir.
Bu kitapta yer alan makalelerin önemli bir kısmı, Trabzon'da 6-7 Eylül 1999 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Kültürel Psikiyatri Sempozyumu'nda yapılmış olan konuşmaların metnidir. Bu sempozyuma çağırdığımız bilim ve düşünce adamları, sadece sahalarının bütün dünyaca kabul edilen otoriteleri değillerdi, onlar depremi izleyen o sıkıntılı günlerde bizimle bir dayanışma duygusunu çoğaltmak için de gelmişlerdi ve işte bu yüzden, soylu kişiler olarak da selamlamak isteriz onları. Bu kitabın yazarlarına, o sıkıntılı günlerde hiçbir ücret istemeksizin okyanus aşırı bir yolculuğa katlandıkları ve konuşmalarını, yoğun iş güç arasında, bu kitapta yer alan makalelere dönüştürdükleri için şükran borçluyum. Arthur Kleinman, tek başına bir okul olarak psikiyatride toplumsal bir bilinçliliğin yeşermesi için çalışmış ve kitaplarıyla, benim de kendimi aralarında saydığım, çok sayıda 'uzak öğrenci'sini eğitmiştir, kendisine teşekkür ederim. Bu kitabı başından beri heves ve dikkatiyle yoğuran Semih Sökmen'e ve çevirileri özenle gerçekleştiren Sabir Yücesoy'a da teşekkür ederim.
Kemal Sayar
YAZARLAR
ARTHUR KLEİNMAN. Psikiyatri ve antropoloji profesörü, Harvard Üniversitesi sosyal tıp bölümü kurucusu ve başkanı.
BYRON GOOD. Tıbbî antropoloji profesörü, Harvard Üniversitesi sosyal tıp bölümü.
CAN CİMİLLİ. Psikiyatri profesörü, Dokuz Eylül Üniversitesi tıp fakültesi.
JOAN KLEİNMAN. Sinolog, öğretim üyesi, Harvard Üniversitesi sosyal tıp bölümü .
HORACIO FABREGA, JR. Psikiyatri ve antropoloji profesörü, Pittsburgh Üniversitesi.
KATHERİNE PRATT EWİNG. Kültürel antropoloji profesörü, Duke Üniversitesi.
KEMAL SAYAR. Psikiyatri doçenti, Karadeniz Teknik Üniversitesi tıp fakültesi.
LAURENCE J. KİRMAYER. Psikiyatri profesörü, McGill Üniversitesi sosyal ve transkültürel psikiyatri bölüm başkanı.
MARY-JO DELVECCHIO-GOOD. Tıbbî sosyoloji profesörü, Harvard Üniversitesi sosyal tıp bölümü.
ROLAND LİTTLEWOOD. Psikiyatri ve antropoloji profesörü, University College London.