BÖLÜM 1 – EMPATİ NEDİR?
Empati konusunu araştırmak ile ilgili kişisel ihtiyacım 2005 yılı Ağustos ayında başladı, Katrina kasırgasının dehşet verici görüntülerini televizyondan izlediğim dönemde. Haberler akıp giderken kilometrelerce ötede ilgimi çeken önemli bir konu oldu: insanların hayatta kalma çabası. Hayatı tehdit edecek böylesine ani ve büyük bir felaketin ne kadar korkunç olabileceğini düşündüm. Kasırga haberleri sürüp giderken yağmalama ve kuralları ihlal eden insanların görüntüleri ortaya çıktı. Tam da o an New Orleans’ta, o insanların yanında olsaydım ben de aynısını yapardım diye geçirdim içimden. Böyle düşünme sebebim fiziksel tepkilerim ve hayatta kalma ihtiyacım ile bağlantılıydı. Bu nasıl olabilirdi? Ben, kurallara uyan, gerektiğinde bağışlar yapan, zamanını insanlara ve ailesine harcayan bir sosyal görevliyken hem de. Nasıl olur da kendimi yağma haberlerinin içinde görebilirdim? Tüm bu rahatsız eden düşüncelerimin cevabını yıllar süren “empati” çalışmalarımın sonunda buldum.
Empati Tam Olarak Nedir?
Empati kavramı genel olarak “kendisini bir başkasının yerine koymak” olarak tanımlanır. Bunun işin karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü ve hissettiğini anlamamız gerekir. Ünlü sosyal psikolog C. Daniel Batson, empatinin diğer kişi gibi hissetmek olduğunu söyler. Bazen başka birisinin acısını yaşamak ve aynı rahatsızlığı paylaşmaktır. Empati bazen; sempati, tutku, acıma ve ilgi gösterme gibi benzer kavramlarla karıştırılır. Ama aslında bu kavramların tümü empatiyi içermektedir.
Bana göre empati “kişilerarası” ve “sosyal” empati olarak ikiye ayrılır. Kişilerarası empati; sadece kişileri ve küçük grupları kapsar. Bu empati türü günlük yaşantımızın adeta bir parçası gibidir. Seni anlıyorum deriz ve başkaları da bizi anlarsa değerli hisseder, mutlu oluruz. Nörobilim alanıyla ilgilenenler, bireylerin beyin haritasını incelediklerinde empatinin bazı nöral devirdaimler ile gerçekleştiğini tespit etmişlerdir. Bunlar: başkalarının davranışlarını paylaşmak ve hem fiziksel hem de zihinsel olarak hissetmek, bu verileri kaydetmek -böylece benzer olaylarda aynı şeyleri tecrübe etmek ve aynı zamanda kendi duygularımızı kontrol altında tutmaktır.
Yıllar geçtikçe kendime empati ile ilgili birçok soru sormaya başladım. Bunlardan en önemlisi neden bazı insanlara ve durumlara karşı empati geliştiremediğimiz ve insanların ihtiyaçlarına cevap veremediğimiz ile ilgiliydi. Bu konu beni “sosyal empati” kavramını geliştirmeye yöneltti. Sosyal empati, kişilerarası empatinin daha geniş bir alanda etki göstermesidir diyebiliriz. Başkalarını ve diğer sosyal grupları, onların yaşadıklarını idrak ederek ve onlarla aynı şeyleri tecrübe ederek anlamaktır. Sosyal empati bize olan biteni daha derinden anlayabilme fırsatı sunar ve bu durum daha ileri biz düzeyde sosyal iyilik halini yaşayabilmek demektir.
Empatinin Kökeni
1900lü yılların başlarında Alman psikolog Lipps ve Amerikan psikolog Titchener empati teriminin temelini atmışlardır. Empati tanımı ortaya çıktığı andan itibaren Kohut ve Rogers gibi psikologlar tarafından terapötik süreçlerde kullanılmaya başlanmıştır. Psikoterapistler, danışanlarının tam olarak ne hissettiğini anlamak için empati tanımına bolca yer vermişlerdir. 1980 – 1990 yılları arasında ise gelişim psikologları da empati kavramını kullanmış ve kavram kendi başına tartışılmaya geliştirilmeye başlamıştır. 2000li yıllarda meydana gelen bilimsel gelişmeler neticesinde de kognitif nörobilim araştırmalarında önemli bir yer edinmiştir.
Bilimsel araştırmalara geçmeden önce insanların ne düşündüğü veya hissettiği ile ilgili birçok konu gündeme gelmiştir. Örneğin inançlara dayalı kaynaklar binlerce yıldır empati kavramının varlığını ve önemini vurgulamıştır. Bunun en önemli temellendirmelerinden birisi “Altın Kural dır. Altın Kural birçok dinde vardır. Örneğin Hz. Muhammed bir hadis-i şerifinde “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” der. Binlerce yıldır hayatımızda olan bir kavramın insanlık tarihi içerisinde yer almaması çok şaşırtıcıdır. Dünyanın her yerinde görülen şiddet, hadis-i şerifte belirtilen durumun tam tersini yansıtmaktadır.
Empatinin Evrimi – NASIL EMPATİK HALE GELİRİZ?
Empatik olabilmek başkalarını okuyabilmemizin temelini oluşturur. İnsan gelişimi fiziksel olarak ele alındığında hayatta kalabilmek için 2 önemli yeteneğimizin geliştiğini görürüz: dayanışma ve rekabet. Hayatta kalabilme içgüdüsü öncelikle işbirliğine teşvik eder. Daha sonra kendimizi, ailemizi ve elimizde olanları korumak ve kaybetmemek adına rekabete başlarız.
İnsanlık adına Darwin’in savunduğu bir “içgüdüsel sempati” kavramı vardır. Buna göre, kişilerin entelektüel gelişimi ve ortak bir dil kullanabilmek bizi ortak bir iyilik haline yönlendirir. Ona göre insanlar doğuştan empati sahibidir. Bu da tam olarak “Altın Kural” demektir. Doğuştan geldiğine inanılan empati kavramını temellendiren başlıca unsur ayna tutma (mirroring) reaksiyonudur. Beynimiz gördüğü her şeyi yansıtır. Peki ayna tutma empati ile aynı şey midir? Hayır. Bu kavram başkalarının yaşadığı şeyleri tecrübe edebilme imkanı verir. Ancak diğer insanların davranışlarının sebeplerini anlatmaz yada tam olarak ne hissettiklerini söylemez. Ama ayna tutma kavramı çok önemlidir çünkü empatik davranabilmenin ilk basamağıdır.
Araştırmalar, yansıtma yapan kişinin de, duygu – düşünce ve davranışları bu yolla anlaşılan kişinin de pozitif sosyal sonuçlar sergilediğini göstermektedir. Bu da başka önemli bir insani ihtiyacın desteklenmesini sağlar: sosyal bağ kurma. Bu noktada devreye “duygusal bağlanma” girmektedir ve duygusal bağlanma başkalarıyla iletişim kurma noktasında kritik bir yere sahiptir.
Empati ve bağlanma arasındaki bağ doğum anında başlar. Bağlanma konusundaki en ünlü isim John Bowlby’dir. Bowlby’nin yaptığı araştırmalar göstermektedir ki, bebekler güvenli hissedebilmek için ona bakım veren kişi ile sağlıklı bir bağ kurmak zorundadır. Yetişkin olduğumuzda da güvende hissedersek başkalarının duygularını daha çok dikkate alır ve önemseriz. Duyguları önemsediğimizde daha çok empati kurarız. Empati kurduğumuzda bağlarımız gelişir. Ve insanlardan daha çok empati görürüz. Bu bir döngüdür. Empati empatiyi doğurur.
Empatinin Nörobiyolojisi
Günümüzde elde ettiğimiz çok önemi bir bilgi var: empati kurulması halinde beyin aktivitelerimiz bunu belgeler. Empati kurduğumuzda hem bilinçaltımızdaki biyolojik işleyiş devam eder hem de sosyalleşme düşüncemiz farkında olmadan ilerler. Empati aslında birçok beyin aktivitesinin birleşmesinden meydana gelir. Beynimizde empati ile ilgili belli bir bölge yoktur. Sayısız beyin bölgemiz ve nörolojik hareketler empati kurmamıza destek olur.
Yıllar süren araştırmalarım sonucunda kişilerarası empatinin 5 ana özellikten oluştuğunu ve sosyal empati için de aynı elementlerin etken olduğunu belirledim. Bileşen olarak tanımlanan bu davranışlar kişilerarası empatiyi gösterebilmekte bize yardımcı olur. Bunlar: duygusal tepki, duygusal mentalizasyon, başkalarının farkında olmak, bakış açısı kazanma ve duygu regülasyonu’dur.
Kişilerarası empatinin bu beş bileşeni yoğunluk ve ortaya çıkış zamanları açısından farklılık gösterebilir. Biraraya geldiklerinde ise tam bir empati yeteneği sağlarlar. Her biri ayrı önem taşır, her biri diğeriyle ilişkilidir ve bir diğeri olmadan kişilerarası empati tamamlanamaz. Bu demek değildir ki hepsi ayrı anda olmazsa karşımızdakini anlayamayız. Ancak bir kişiye karşı tam bir empati kurmak için hepsine ihtiyacımız var. Bu beş elemente iki tane daha eklediğimizde de sosyal empatiyi sağlamış oluruz: içeriksel anlayış ve genel bakış açısı kazanma.
Duygusal Tepki ve Duygusal Mentalizasyon
Ani bir siren sesinde irkiliriz, bir bebeğin düştüğünü gördüğümüzde onu kaldırırız, köşeyi döner ve taze ekmeğin kokusunu alırız… Genel olarak ani tepkiler veririz ve bunların tamamı bilinçsizce gelişir, farkında olmayız. Tüm bu reaksiyonlara “duygusal tepki” denir. Bazı durumlarda fiziksel bir uyaran olmaz – ses yada koku gibi- ama yine de duygusal tepki veririz.
Bir deneyimimizi düşündüğümüzde veya başka birisinin yaşadıklarından bahsederken duygusal mentalizasyon başlar. Ve bunun için kişisel tecrübeye ihtiyaç yoktur.
Başkalarının Farkında Olmak
Bu kavram kendi deneyim, duygu ve anlamlandırmalarımızı başka insanlarınkinden ayırabilmektir. Örneğin, psikoterapistler bu yetkinliğe en çok ihtiyaç duyan insanlardır. Bu özellik empati açısından çok önemlidir. Böylece kendi duygularımız aklımızın karışmasına sebep olmaz. Kendi duygularımızı anlık olarak bir kenara koymamızı ve başkalarını dikkate almamızı sağlar.
Bakış Açısı Kazanma
Bu tanımı açıklamak için “başkasının ayakkabısını giyerek kilometrelerce yürümek” cümlesi kullanılır. Böylece aynı hisler ve yaşanmışlıklar bizzat tecrübe edilir.
Duygu Regülasyonu
Son bileşenimiz diğer bileşenlerin etkilerini ayarlamak için vardır. Başka duyguların dünyasına girdiğimizde sakinliği ve dengeyi sağlar. Örneğin, birisine kızdığımız an ona vurmayı değil sakin kalmayı deneriz. Bu açıdan duygu regülasyonu empatik olabilmemiz için çok önemlidir.
İçeriği Anlamak ve Genel Bakış Açısı
Sosyal empati bizden içeriği görmemizi ister. Böylece yaşadıklarımızın başkalarınınkinden farklı olduğunu tam olarak anlarız. Karşımızdakinin ayakkabısıyla yürürsek davranışlarını bugüne getiren sebepleri de anlamış oluruz. Son olarak bakış açısından bahsedelim. Sosyal empatide geniş bir bakış açısı çok önemlidir. Böylece olayları daha detaylı açılardan görme fırsatımız olur. Dış faktörleri göz önüne alırız. Bu sayede ırk, cinsiyet, cinsel yatkınlık, yetenekler, yaş, sınıf, geçmiş ve diğer karakteristik özellikler açısından bizden farklı olanları anlayabiliriz. Araştırmalar geniş bakış açısının sosyal bağları kuvvetlendirdiğini ve grup klişelerini azalttığını göstermektedir.
Tüm İçerikleri Biraraya Getirmek
Kişisel ve sosyal açıdan bakıldığında empatinin içeriksel olduğunu unutmamak gerekir. İçerikler değişebilir bu da bizim yorumlarımızı değiştirir. Aynı kişi için dahi olsa empatik farkındalık olaylara göre farklılık gösterir. Üzgün olduğumuz bir anda başkasının üzüntüsünü anlayabilmenin çok zor olması gibi.
EMPATİ NE DEĞİLDİR?
İnsanlarla paylaştığımız her duygu empati değildir. Acımak, başkasının içinde bulunduğu durum hakkında kötü hissetmektir. Aynı şekilde kişisel üzüntü de empati değildir. Kişisel üzüntülerde başkalarının acısını paylaşırken içinde bulunulan durumun bizde ortaya çıkardığı rahatsız edici duygular bulunur. Bu hali yaşarken insanlardan uzak durmak isteriz. Böylece bizi rahatsız eden acıma gibi duygulardan kaçınmış oluruz. Sempati de empati ile karıştırılan tanımlardandır. Bir kişiye karşı sempatik olduğumuzda sadece o anki duygu paylaşımı gerçekleşmiş olur. Olay sona erdiğinde sempatimiz de kaybolur. Bu da gerçek duyguları anlamaktan çok uzak bir durumdur.
Son olarak şefkati ele alalım. Şefkatli olmak tek başına empatik olmak demek değildir. Şefkat hissi yardım duygularımızı harekete geçirir. Ancak bu sadece rahatsız edici durumlarda ortaya çıkar. Mutlu olan bir kişiye şefkat beslemeyiz.
Özetle empati “başkalarıyla hissetmek” demekken; sempati, şefkat, acıma gibi diğer kavramlar “başkaları için hissetmek” demektir. Empati kişi odaklı, diğerleri ise durum odaklıdır.
BÖLÜM 2 – NEDEN EMPATİYE İHTİYACIMIZ VAR?
Hayatta Kalmanın Ötesinde
İnsanoğlunun hayatta kalabilmesi ve türünü devam ettirebilmesi için empati ile bağlantılı olan 2 önemli yetiye ihtiyacı vardır. Bunlardan ilki korku diğeri de neslimizin ihtiyacı olan şeyler ve bunların farkında olmamızdır. İnsan ırkı olarak empati bize hayatta kalma güdülerinden fazlasını sağlar. Gelişimimizi destekler ve refah seviyemizi artırır. Kişilerarası ve sosyal empati yeteneğine sahip olan insanlar sosyal durumları doğru okur ve sonucunda iyi hisseder. Çünkü doğru yerde doğru tepkiler vermesi kolaylaşır. Empatinin mükemmel bir hayat için yeterli olduğunu söyleyemem ancak daha huzurlu, daha doyumlu ve birlik berberlik içinde yaşamamıza yardımcı olduğu bir gerçektir.
Aidiyet
İnsanlar sosyal varlıklardır. Eğer toplum içindeki ilişkilerimizde kendimizi güvende hissedersek başkalarının duygularını önemseme oranımız artış gösterir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar ebeveynlerine güvenli bir şekilde bağlanan çocukların daha sağlam bir empati anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Daha ileriki dönemlerinde akranlarıyla, partnerleriyle ve son olarak da aile ortamlarında aynı sarsılmaz empatiye ve anlayışa sahip olmaktadırlar. Güvenli bağlanma doğru empatiyi, empatik ilişki de güvenli bağlanmayı sağlar.
Empati Güzel Davranışların Anahtarıdır
Psikolojide ele alınan önemli bir kavram vardır, “olumlu sosyal davranış”. Bu davranış biçimi insanlar arasındaki pozitif etkileşimi açıklamak için kullanılır. Empati sahibi olmak destekleyici ve yardımcı davranışlar sergilemeyi garanti etmez ancak kişiyi içten içe buna teşvik eder. Olumlu olarak tanımladığımız ve empati ile bağlantısı olan bir çok kavram vardır; diğerkâmlık, işbirliği, merhamet, şefkat ve adalet gibi. Olumlu sosyal davranışlar empatiye ihtiyaç duymazlar ancak empati yeteneği ile daha fazla olumlu davranışlar sergileriz.
Diğerkâmlık – “Senin İçin”
Bazen farkında olmadan ve karşıdaki insana iyilik yapma amacı gütmeden fayda sağlarız. Buna diğerkâmlık diyoruz. Waal’e göre diğerkâmlığı mümkün kılan haslet empatidir. Empatik bağlar kendimizi feda edeceğimiz diğerkâm davranışları destekler. Bizi bu yönde motive eder. Bunun sonucunda karşımızdaki kişi ile zaman içerisinde çok sağlam bir bağ geliştirir ve onun duygularını, ihtiyaçlarını görmeye başlarız.
Empati Kurmayı Öğrenme
Empatik olabilmeyi doğuştan itibaren mi biliriz yoksa sonradan mı öğreniriz? Aslında her ikisi de. Başkalarına ayna tutmayı bilerek doğarız ve kognitif yapılanmamız zaman içerisinde başkalarının varlığı hakkında bilgi edinmemizi sağlar. Bu da empatiyi doğurur.
İşbirliği – Başkalarıyla İyi Geçinmek
İşbirliği birlikte bir şeyler yapabilmek demektir. Birlikte olan herkes adına faydalı sonuçlar doğuracak yollar meydana getiren eylemler. Empati de bu sürece yardımcı olur. Başkalarının içinde bulunduğu durumları anlarız ve yanlış anlaşılmaları en aza indirerek daha iyi bağlar kurarız. Her insanın farklı yetenekleri ve yaşadığı durumları vardır. Ve empatik düşünebilmemiz sayesinde bu farklılıklara rağmen iyi bir birliktelik ortaya koyarız.
Ahlak – Yanlışı ve Doğruyu Bilmek
Bir şeyin ahlaki olup olmadığını sorduğumuzda aslında doğru mu yanlış mı onu merak ederiz. Ahlaklı olanı öğrenebilmek için de birçok yolumuz vardır: ailemiz, dini liderler ve kanunlar gibi. Modern toplumlarda yanlış kabul edilen fazlaca konu vardır; bir insanı öldürmek, taciz, tecavüz…vb. Ahlaki yapıyı oluşturan ve sağlam sosyal etkileşim kurmamızı sağlayan yegâne unsur yine empatidir. Martin L. Hoffman empatinin ahlak üzerindeki büyük etkisini anlattığı kitabında çoklu empati kavramını kullanmıştır. Bu kavram ile birlikte çocuklarımızı yetiştirirken onları empati sahibi yapmak da kolaylaşmaktadır. Çünkü çoklu empatinin temelinde, bir olay karşısında o anı yaşayan kişiler yerine sevdiklerimizi koymak yatar. Bu sayede karşımızdaki kişinin neler hissettiğini veya düşündüğünü anlamamız kolaylaşır. Böylece tanımadığımız insanlardan uzak durma eğilimimiz minimum seviyeye iner.
Sosyal Empati Yoksunluğu Mutluluğu Azaltır Mı?
Kültürel veya etnik bağlamda bizden farklı olan insanları anlamakta zorlanıyorsak ve bu kişilere karşı daha kısıtlı bir içgörümüz varsa sosyal empati yoksunu olduğumuzu düşünmemiz yerinde olacaktır. Hem kişilerarası hem de sosyal empati sosyal bağlarımızı kuvvetlendirmek için çok büyük önem taşır.
Zorluklar Bizi Daha Empatik Hale Getirir Mi?
Hastalık, vefat, yaralanmalar, şiddet veya sevdiğimiz birinin kaybı gibi travmalar yaşadığımız dönemlerde başkalarına karşı empati kuramayabiliriz. İyi haber şu ki bu tarz zorluklar empati yeteneğimizi geliştirir. Ancak bu noktada zamanlama çok önemlidir. Zorluklarla savaştığımız anda empatik davranmamız pek de mümkün olmaz. Zorlukların üstesinden geldiğimiz ve feraha çıktığımız dönemde ise güçlü bir anlayış ve empati sahibi oluruz. Özetle zorlukları aşmasını bilirsek başkalarını anlayabilme ve ihtiyatlı olmakla ödüllendiriliriz.
BÖLÜM 3 – MADEM BU KADAR ÖNEMLİ NEDEN EMPATİ KURMAK BU KADAR ZOR?
İnsanoğlu birçok yönden birbirinden farklılık gösterir. Bunların başında cinsiyet, yaş, ırk, etnik yapı, cinsel kimlik, din ve fiziksel yeterlilikler gelmektedir. Karşımızdaki insanı bunlardan herhangi birisi açısından farklı görürsek empatik bağımız zayıflar hatta tamamen kaybolur.
Ötekileştirmek Nedir? Empatiyi Nasıl Engeller?
Empati araştırmalarında grup içi ve grup dışı tanımları sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tanımlamalar ile kişiler, bizden olan ile bizden olmayan ayrımı yapmaktadırlar. Grup üyelerinin benzerlik gösterdiği, birlikte büyümüş olmak, aynı dine mensup olmak, aynı mahallede yaşamak gibi durumlarda grup içi empati seviyesi yükselir. Sağlam bağlar ve benzerlikler sağlam empatik ilişkiyi berberinde getirir. Aynı çalışmalar grup dışı durumlarda da empatinin varlığını gösterir. Ancak bunun sebebi genellikle sonradan edinilen empati yeteneği olmaktadır.
Sosyal Etiketleme
Genel olarak grup dışı kişiler için geçerli olan “etiketleme” empati yoksunluğunu da beraberinde getirir. Evsizler, AIDS hastaları, bağımlılar ve farklı din mensupları bu yoksunluktan payını alan en önemli gruplardır. Bir insanı tanımak ve birbirimiz anlamak için yollar aramak empati gelişiminin ilk basamaklarıdır. Bu yüzden grup önyargılarımızın üstesinde gelmeliyiz. Önyargıları kırmak elbette zaman alan bir durumdur. Ama önemli olan bizden farklı olduğunu düşündüğümüz insanlara karşı empati sahibi olabilmektir. Kendimizi grup üyesi olarak değil evrensel bir varlık olarak gördüğümüzde bunu başarmış oluruz. Empati tam anlamıyla önyargının, ayrımcılığın ve zulmün çözümü için gerekli olan en temel yapıdır.
BÖLÜM 4 – GÜÇ VE POLİTİKA EMPATİYİ ENGELLER Mİ?
Güç, insan hayatını etkileyen ve kontrol edebilen bir etkendir. Birçok sistemde hiyerarşi piramidi şeklindedir. En altta daha çok insan varken en üstte daha az insan vardır. Güç kavramı günlük yaşantımızdan geleceğimize kadar her anımızı etkiler.
Empati ve Sosyal Hiyerarşi
Toplumun belirlediği insan inanışları ve değerler, sosyal hiyerarşiyi ve grup statülerini etkileyen baş aktörlerdir. Bu durum empati üzerinde de büyük etkiye sahiptir.
Beyin aktivitelerini ölçen araştırmalar, sosyal dominant bir hiyerarşiyi tercih eden bireylerin duygu kontrolü ve bireylerin duygularını önemseme adına çalışan beyin alanlarında daha az nöral aktivite olduğunu tespit etmiştir. Daha detaylı çalışmalarda ise sosyal hiyerarşinin ve eşitsizliğin normal olduğunu düşünen bireylerin daha az empati seviyesine sahip olduğunu göstermektedir.
Güç Empatiyi Etkiler
Hiyerarşi piramidinde en üstte olan güçlülerin herkesin dikkatini çekme ihtiyacı varken güçsüz olanların diğerlerinin hayatı üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Dikkat çekme ihtiyaçları sebebiyle stereotipleri kullanmak konusunda daha heveslidirler. Etiketleme insanları yargılamanın en hızlı yoludur. Böylece başkalarını anlamak konusunda daha çabuk davranılmış olur. Bizden farklı olanı anlama konusundaki asgari isteğe ek olarak, güce sahip olan insanların şefkat, farklı bakış açıları edinme ve empati kapasiteleri oldukça düşüktür.
Bu konuda yapılan EEG taramalarındaki sonuçlar gösterir ki; güç sahibi olan insanlar arzu ve amaçları doğrultusunda hareket ederken etrafındakileri önemsemezken, daha az güçlü olanlar etrafı hakkında daha dikkatlidir. Bunun sebebi etrafları konusunda alarm durumunda olmaları, analiz yapmaları ve hali hazırda istikrarsız olan durumları hakkında daha kontrollü olmak istemeleridir.
Empati ve Güce Beraber Sahip Olabilmek
Güçlü insanların elinde bulundurduğu özellikler sosyal ve kişilerarası empati ile bağlantı kurabilmeyi azaltır. En çok da başkalarının farkında olma, sosyal içeriği bilme ve farklılıklara açık olma konuları tehdit altındadır. Bazı liderler eksik olan empati özelliklerine rağmen insanlara onları anladıklarını göstermeye çalışırlar. Ancak bu empati değildir. Bu tür davranışlara “kalabalığa oynamak, insanlara duymak istediklerini söylemek veya onlardan biri olduğunu gösterme çabası” gibi farklı isimler verebiliriz.
Kişilerarası empatide duygu regülasyonunun öneminden bahsetmiştik. Bu sayede duygularımızı kontrol edebilir, hedefimize yönelik düşünür ve en uygun şekilde davranabiliriz. Bu yönden bakıldığında güçlü olan insan için bunu yapmanın çok kolay olduğunu görebiliriz. Kademeli olarak ilerleyen bir liderin insanların isteklerini ve duygularını görebilme yetisi artar böylece yönettiği kişiye karşı sorumluluklarını empatik bir şekilde yerine getirebilir.
GÜCÜN EN BÜYÜK TEHLİKESİ “İNSANDIŞILAŞTIRMA”
Ne yazık ki toplumlar arası ve hatta toplum içindeki karmaşalar, güç dengeleri, güçsüzün ezilmesi gibi durumlar “insandışılaştırma” krizini doğurmaktadır. Bu kavram insan doğasına ve ihtiyaçlarına aykırı davranmak ve bireyleri bir obje olarak görmek şeklinde tanımlanabilir. Daha önce belirttiğimiz güç sahibinin yoksun olduğu özellikler dehümanizasyonu destekler. Araştırmalar güçlü olanın bu durumu kullanarak duygularının seçimlerini etkilemesini engellediğini ortaya koymaktadır. Kısa dönemdeki zararları uzun dönem menfaatleri için kullanmaktadırlar.
BÖLÜM 5 – STRES, DEPRESYON ve DİĞER SAĞLIK SORUNLARI EMPATİ YETENEĞİMİZİ SINIRLARSA?
Empati bedenimizde başlar. Ve hem zihinsel hem de fiziksel bir kavramdır. Beynin bir çok bölgesinde empatiyi destekleyecek alanlar vardır. Bu demek oluyor ki beynimizin fiziksel fonksiyonları yavaşlar, zarar görür veya durursa empati de sona erer.
Beynin Biyolojisi
Empatinin oluşumunda beynin iki önemli hareketi vardır. Birincisi; dışarıdaki uyaranların bilinçdışı bir şekilde anlaşılması (bu işlem limbik sistem -amigdala, hipotalamus, hipokampus- tarafından gerçekleştirilir) ‘dır. İkincisi ise edinilen bilginin beyindeki ilgili bilişsel bölgeye gönderilmesi ve ne anlama geldiğinin tespit edilmesidir. Bu iki sistemden birisinde sorun olduğunda empati de sekteye uğrar. Bazı durumlarda ise empati tamamen yok olmasa da hasar sonucunda empatiye giden yolda aksamalar olur ve yine empatik yaklaşım sağlanamaz.
Stres
Bedenimiz stres içeren birçok durumla baş edebilecek şekilde donatılmıştır. Ancak uzun süren ve kronikleşen stres durumlarında bu becerimiz alarm vermeye başlar. Empati ile bağlantılı olan tüm bilişsel kısımlar prefrontal (alın) korteks dediğimiz alana dayanır. Bu bölüm karmaşık düşünceleri gerçekleştirebildiğimiz yerdir. Aynı zamanda negatif etkilere ve strese karşı da en hassas beyin alanıdır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
TSSB bir anksiyete (kaygı) bozukluğudur ve kişinin hayat bütünlüğünü tehdit eden bir olay sonrasında gelişir. Travma sonrası stres bozukluğu ve empati ilişkisine dair fazla bir araştırma bulunmamaktadır. Yapılan iki araştırmanın sonuçlarına göre, empatinin önemli bir parçası olan ayna tutma” ile ilgili olan bölüm beyin dalgaları açısında daha az yoğun hale geliyorken “bakış açısı kazama” ile bağlantılı olan kognitif alanlarda herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir.
TSSB’den muzdarip olan insanların başkalarının duygularını anlamaya yönelik bilişsel işlevleri sağlıklıdır ancak normalden farklı bir rotada işleyebilir ve bizim bildiğimiz empati yeteneğinden farklı gözükebilir.
Nerede ve Nasıl Yaşadığımız Önemli
Araştırmalar gösteriyor ki, yoksulluk ve beyin gelişimi arasında tam manasıyla bir bağ mevcuttur. Öyle ki; çok ciddi stres altında, yeterli beslenmenin olmadığı ve sağlıksız yaşam koşullarının var olduğu bir ortamda yaşayan insanların beyin gelişimi de tehlikededir. Bu bağlamda empati için gerekli olan beyin yapıları doğru ve sağlıklı bir şekilde gelişmezse duygu yoksunluğu ile karşı karşıya kalınacağı söylenebilir.
Sınıf Ayrımı ve Empati
Günümüzde sınıf ayrımı kazanç ile eşdeğer durumdadır. Paranız azsa düşük sosyo-ekonomik sınıfa mensup sayılırsınız. Sınıflar ve empati konusunda yapılan araştırma sonuçları ise oldukça enteresandır. Her ne kadar fakirlik empatiyi doğrudan azaltıyor desek de araştırma sonuçları gösteriyor ki düşük sosyo-ekonomik sınıftan olan insanlar; sosyal yapı, kişilerarası etkileşim ve empati kurabilme oranı açısından yüksek sınıfa göre çok daha iyi durumdadır.
Yas
Yas sürecinde olmak bir insanın empati yeteneklerini etkiler. Ancak yas sürecinden kurtulmak için insanlar ile etkileşim kurmak da doğru bir davranış olabilir. Böylece; yalnız olmadığımızı, bizimle aynı duyguları yaşamış olan başka insanlar da olduğunu ve empatik yaklaşım ile birbirimizi iyileştireceğimizi fark edebiliriz.
Alkol – Madde Kullanımı ve Empati
Daha önce de bahsettiğimiz gibi beyin fonksiyonları ve empati arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu nedenle alkol ve madde kullanımı gibi sebepler ile hasarlanmış bir beynin, empati dahil birçok yeteneği sağlıklı bir şekilde koruyamayacağını söylemek yerinde olur.
Psikopati
Psikopatiyi oluşturan 3 özellik vardır: baskınlık ile bağlantılı olarak süregelen korkusuzluk, başkalarına saygısızlık boyutuna gelen kabalık ve duygu regülasyonundan bağımsız olan / gerçekleşmeyen benlik kontrolü.
Bu alanda yapılan sayısız beyin görüntüleme araştırmaları; empati için çalışan beyin bölgelerinin psikopatik özellikleri olan insanlarda çalışmadığını göstermektedir. Psikopatik kişilikler başka insanların duygularını ayırt ederler, ancak anlayamazlar. Bu da empati değil duyguları ayırt edebilmektir. Bu durum empatiden yoksun olma halinde tehlikeli olabilir. Çünkü başkalarının duygularını okuduğumuzda o bireyin güdülerini, arzularını ve korkularını anlarız. Ancak onların bakış açısıyla bakmazsak bu durum tam bir dezavantaja dönüşür ve hak ihlaline kadar gidebilir. Psikopatik insanların dominant, duygusuz ve empatiden yoksun davranma sebepleri de bundandır.
BÖLÜM 6 – DİNİN EMPATİDEKİ YERİ
Dinler bize iyi birer insan olabilmemiz için ahlaki olarak yol gösterirler ve tüm büyük dinlerin empati hakkında kendine göre öğretileri vardır. Bu bağlamda empatinin dini yaşam içerisinde önemli bir yeri vardır diyebiliriz. Başkalarını da kendimiz kadar sevebilmek “başkalarının farkında olmak” maddesini, diğer insanların dinlerini de göz önünde bulundurmak “bakış açısı kazanma”yı ve hoşlanmadığımız şeyler karşısında doğru tepkiler verebilmek “duygu regülsyonu”nu açıklar. Tüm dinler mutlak empatiyi savunmaktadır demek yanlış olacaktır. Dünya üzerinde dinlerini kullanarak doğru veya ahlaki olmayan hareketlerde bulunan toplumlar da vardır (Yahudiler). Yani dini öğretilerin ve empatinin birarada olduğu hem doğru hem yanlış olgular olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle doğru ve iyi olanı ele alalım. Birçok din bizlere tam bir empati kuramasak bile birlik içinde ve merhametli toplumlar olabilmeyi öğretmektedir. Doğru olmayan şey ise dinin insanları gruplaştırması ve “öteki” kavramını desteklemesidir.
Modern zamanlarda din kullanılarak yapılan birçok savaşa tanık olmaktayız. Örneğin; 1970lerde Kuzey İrlanda’daki protestan ve katolik savaşları, 1980lerde Lübnan’da meydana gelen sünni ve şii Müslümanlar arasındaki kavgalar, 1992de meydana gelen Sırp – Hırvat – Bosnalı savaşları ve halen devam eden Filistin olayları. Bu olaylar sonucunda binlerce insan hayatını kaybetmiş ve binlercesi yaralanmıştır. Bu durumda empati nerede?
İçeriğin ve Tarihin Önemi
Bir grup dini adına öldürdüğünü söylüyorsa öncelikle durumun bu noktaya nasıl geldiğini anlamalıyız. Ku Klux Örgütü beyaz üstünlüğüne inanan bir Hristiyan grupsa tüm Hristiyanlar siyah ırka karşı mı demektir? Yada Müslüman olduğunu söyleyen bir intihar bombacısı yüzünden tim Müslümanlar tehlikeli midir? Charles Kimball’a göre asıl konu uç noktalardaki hareketlerdir dinin bütünü değil. Sen – ben konusunda çok keskin olmak yerine hepimizin insan olduğunu düşünürsek öldürmek veya eziyet etmek de daha zor hale gelecektir.
BÖLÜM 7 – TEKNOLOJİ İLE EMPATİ BİRARADA OLABİLİR Mİ?
Günümüzde kullandığımız ve teknoloji ile sağlanan iletişim yüzyüze olan iletişimden oldukça faklıdır. Başkalarının davranışlarını okumak, onu anlamak ve ayna tutabilmek karşılıklı iletişim ile mümkündür. 1980 yılı itibariyle doğan binlerce katılımcı ile yapılan çalışmada sanal olarak kurulan iletişimdeki empati ile yüzyüze olan empati arasındaki fark araştırılmıştır. Ve sonuçlara bakıldığında gerçek dünya empatisi sanal dünyadakinden yüksek skorlar elde etmiştir. Ancak ikisi arasında da oldukça güçlü ve pozitif bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca yüzyüze iletişimdeki empati seviyesi yüksek olanların online iletişimde de yüksek empatiye sahip oldukları görülmüştür. Son olarak sanal ortamda kişilerin birbirlerini anlama oranlarının da oldukça düşük olduğu tespit edilmiştir.
Teknolojinin Olumsuz Yönleri
Şiddet içeren video oyunları, internet trolleri ve siber zorbalık bizlere günümüz teknolojisinin çok da iyi bir şey olmadığını göstermektedir. Araştırmalar, şiddet içeren herhangi bir görüntü sonrası beyin işlevlerinde anında değişmeler olduğunu göstermektedir. Medyada maruz kalınan şiddetin duyguları ayarlayan beyin mekanizmalarına zarar verdiği bunun da dürtüsel davranışları artırdığı belirlenmiştir.
Hali hazırda iletişim problemi olan bireyler için teknoloji fayda sağlamak yerine zarar vermektedir. Kişi insanlardan daha da uzaklaşmakta ve ortaya siber zorbalığı yada trollüğü çıkarmaktadır. Yüksek dürtüsellik zorbalığın her alanında geçerlidir. Dürtüsellik, kişinin kontrol dışı davranması ve davranışlarının sonucunu asla düşünmemesidir. Bu kişilerde duygu regülasyonu bulunmamaktadır.
Trollemek
Whitney Phillips’e göre trolleme isteği uç noktalardaki düşüncelere dayanan toplumsal bir sonuçtur. Her gün haberlerde izlenilen dikkat çekici başlıklar genel olarak “ öteki” ile ilgilidir ve bu insanlara diğerleri tarafından çöp muamelesi yapılır. Hal böyle olunca ekstremistlere gün doğar ve trollemek sıradan bir hale gelir. Bu durumda konulara karşı duyarsızlaşırken, aynı fikirde olmadığımız kişileri de şahsiyetsizleştiririz.
Trolcülükte başkalarının duygu ve düşünceleri asla dikkate alınmaz, içerik önemsenmez ve dünyayı meydana getiren olaylar ile ilgilenilmez. Empati yok olur.
TEKNOLOJİ EMPATİ İÇİN YARARLI MIDIR ZARARLI MI?
Eğer doğru kullanırsak teknoloji, bizden çok uzakta olan insanlar ile iletişim kurabilmemizi, onlarla fikirlerimizi paylaşabilmemizi ve hikayelerimizi anlatabilmemizi sağlar. Fiziksel kısıtlılıkları veya coğrafi uzaklıkları sebebiyle izole bir hayat süren insanlara yeni bir dünyanın kapılarını açar. Bize başka insanların hayatlarına dokunabilme fırsatı verir. Ancak tüm bunları yaparken insanı insan olarak görmeli ve ona göre davranmalıyız. Böylece teknoloji ile empati huzurlu birlikteliklerini muhafaza ederler.
BÖLÜM 8 – SOSYAL EMPATİ – DÜNYAYI DAHA GÜZEL BİR HALE GETİRMEK
Empati kurmak kolay bir şey değildir. Empatik olabilmek içinse bence her gün özel çaba sarf edilmelidir.
Kişilerarası ve Sosyal Empati Arasındaki Bağ
Empati için gerekli olan tüm bileşenleri biraraya getirebilmek için öncelikle etrafımızın farkında olmalı daha sonra da gördüklerimizin daha iyi anlayabilme isteğine sahip olmalıyız. Bu aşamalar tamamlandığında sosyal empati de başlayacaktır. Günümüz küresel yapısı çok kültürlü bir dünyayı da beraberinde getirir. Bu çeşitlilik sayesinde dünyanın en büyük kabilesi oluşur – insanlık kabilesi. Sosyal empatinin sağlanabilmesi için küçük grupların handikaplarından arınmalı ve insan çeşitliliğini kabullenmeliyiz. Böylece herkesi geniş bir pencereden seyredebilir ve birbirimiz arasında var olan bağlantıyı fark edebiliriz.
Sosyal Empati Bir Düşünme Yöntemidir
Sosyal empati kavramı tam bir dünyayı anlama ve düşüncelerimizi oluşturma yapısıdır. Etrafımızda olup biteni nasıl gördüğümüzü belirler. Bunun için kullandığım bir metafor vardır: kamera metaforu. Yakın lens kullanarak dünyayız izleme “kişilerarası empati”, geniş açılı lensler kullanmak ise “sosyal empati”yi betimler.
Empati kurabilmek bir yolculuktur. Ve yolculuğun sonunda bu beceriye sahip olabilme garantisi yoktur. Ancak emin olduğumuz bir şey var o da pozitif davranışların mutlak surette pozitif bir geri dönüş sağlayacağıdır.
Empatiyi Öğrenebilmek İçin Asla Geç Değildir
Empati her yaşta öğrenilebilir. Ancak genç yaşta empatik özellikler edinmenin daha kolay olduğunu söyleyebiliriz, tıpkı yeni bir dil öğrenmek gibi. Beynimiz öğrenme açısından esnektir. Yaşımız ilerlediğinde hatta beynimiz hasar gördüğünde bile öğrenilebilir. Başkalarının farkında olma, bakış açısı kazanma, duygu regülasyonu ve içeriksel düşünebilme gibi özelliklerimizi geliştirmek için yeterli bilişsel edinimlere sahibiz. Beynimizin belirli bölgeleri çalışamaz hale gelse bile, biliyoruz ki yeni bir yönlendirme ile bilişsel yetilerimiz geri gelir ve farklı beceriler edinebiliriz. Bu biraz zaman alır ancak beynin yapısı ve kendini yenileme özelliği yeni nöral ağların oluşmasını sağlar.
Son Olarak…
Başkalarını anlayabilmek ve onların yaşantısını hayal etmek zorlayıcı ve yorucu olabilir. Tüm bunları yaparken kendi duygularımızı ihmal etmemeliyiz. İnsanların tecrübelerini izlerken bu aşamaya gelene kadar neler olduğunu ve onları bu noktaya getiren karakter yapılarını da düşünmeliyiz.
Empati kurabildiğimiz zaman; sadece aile ve arkadaşlarımıza iyi yoldaşlar olabilmenin dışında, insanlarla bağ kurarak “öteki” kavramının ortaya çıkardığı yanlış anlaşılmalar ve korkulardan da korunmuş oluruz. Sadece azınlık olarak bile empatik olabilsek başkalarını etkileyebiliriz. Karşısındakinin ona karşı olan empatik tutumundan etkilenen birisi de mutlaka başkalarını olumlu yönde etkileyecektir. Bu da “empatinin tarihçesi”dir. Empati bir insandan diğerine ve bir gruptan ötekine yayılmaya devam edecektir. Ta ki farklılıklar kaybolana ve “onlar” yerini “biz” kavramına bırakana kadar.