Depresyon bir duygudurum bozukluğudur. Depresyon yaş, cinsiyet ve gelir düzeyi gözetmeksizin herkeste ortaya çıkabilen bir durumdur. Kendini farklı kişilerde farklı şekillerde gösterebilir. Bir kişide iki hafta süreyle aşağıdaki belirtilerden en az beşi görülüyorsa depresyonla ilgili şüpheler uyanabilir:
Fakat bu her kendini çökkün hisseden ve sıkıntılı olanın depresyonda olduğu anlamına gelmemelidir. Depresyon kişinin hayatının gidişatında sorun yaratır. İnsanlarla ilişkilerinin ve günlük hayatının bozulmasına sebep olur. Kişi bu durumdan kendi çabasıyla kurtulamaz.
Depresyonun ortaya çıkmasında çeşitli olaylar rol alabilir. Bir arkadaşın ölümü, boşanma, ayrılık, iş kaybı, maddi sıkıntılar, kadınlarda bebek doğumu gibi sebepler depresyona yol açabilirken bazıları içinse depresyonun gözle görülür belirli bir sebebi olmayabilir. Sebep her ne olursa depresyondaki kişinin durumu ihmal edilmemeli ve yardım isteğinde bulunulmalıdır.
Travma, kişinin hayatını derinden etkileyen savaş, deprem, taciz, saldırı, işkence, bir yakınımızı kaybetmek, vb. gibi olaylardır. TSSB ise bu olağanüstü olaylara maruz kalınması sonucu ortaya çıkabilecek bazı olağan tepkilerle karakterize bir ruh sağlığı sorunudur. Yaşanan travmatik olay sonucu herkes stres belirtileri gösterebilir.
Belirtiler nedir?
Bu hastalıktan muzdarip insanların yaşadığı travmatik olayın sebep olduğu belirtileri zihinsel, psikolojik ve davranışsal olarak üç grupta sıralayabiliriz:
TSSB belirtileri genellikle travmadan hemen sonra, ilk haftalarda başlar. Fakat bazen belirtiler travmadan aylar veya yıllar sonra ortaya çıkabilir. Bu daha çok travmatik olayın yıldönümünde yaşanır. Kişinin günlük yaşamını sürdürmesine ciddi sekilde engel oluyorsa Travmadan sonrasında bir aydan daha fazla süre ağır belirtiler yaşayan herkes profesyonel yardım almalıdır.
Korku, dışarıdan gelebilecek, kaynağı belli gerçek bir tehlike karşısında ruhsal ve bedensel olarak verilen bir tepki biçimidir. Gerçek bir tehlike durumuyla karşılaşan her insanda şiddetli bir korku duygusunun yanında belirli bazı bedensel tepkiler de görülür. Örneğin, kalbi hızla atmaya başlar, elleri titrer, göz bebekleri büyür, terleme ve/veya titreme görülür vb. Kaygı ise gerçek bir nesneye bağlı olarak yaşanan korku duygusundan daha çok "sanki kötü bir şey olacakmış" gibi hissedilmesine bağlı olarak endişe duygusudur. Kaygı, nedeni hakkında net bir bilgimizin olmadığı, içsel bir tehlike ya da tehdit karşısında gösterilen ruhsal bir tepkidir ve korkuda olduğu gibi belirli bedensel belirtilerin eşlik ettiği bir durumdur. Kaygı, çok hafif tedirginlik ve gerginlik duygusundan panik derecesine varan değişik yoğunluklarda yaşanabilir.
Eğer yaşanan kaygı durumu;
Belirtileri:
Ayrıca;
Sosyal fobi, günlük yaşamda toplum içinde komik duruma düşmek, kendinden beklenileni yerine getirememek ya da devamlı gözleri üzerinde hissetmek gibi nedenlerden dolayı kişinin aşırı kaygılanmasına yol açan bir tür psikiyatrik kaygı bozukluğudur. Kişi, bu rahatsız edici kaygı durumlarını yaşamamak için kaygısını tetikleyen tüm toplumsal durumlara girmekten kaçınır. Dolayısıyla sosyal ve kişisel yaşamı kötü yönde etkilenir. Başlangıç yaşı sosyal fobide çok erkendir. Hastaların % 40'ında başlangıç yaşı 10'un altındadır. Hastaların %95'inde ise başlangıç 20'nin altındadır. Okul fobisi olan çocukların %40'ında ise sosyal fobi olduğu belirtilmektedir.
Sosyal fobi 2'ye ayrılır:
Belirtiler:
Sosyal fobiyi tetikleyen durumlara örnekler:
Panik atak oldukça sık rastlanan bir ruhsal sorundur. Panik atak yoğun kaygı-bunaltı, korku karışımı bir nöbettir.
Panik atağın çeşitli belirtileri vardır:
Bir panik atağında bu belirtilerden en az 4'ü veya daha fazlası bulunur. Nöbet hızlı başlangıçlıdır, 10 dakikada zirveye çıkar. Bazen yarım-veya bir saat sürebilir. Panik atak, beklenmedik, nedensiz yere, birden de ortaya çıkabilir; ya da belli bir duruma bağlı olarak (mesela korkulan bir hayvanın görülmesi gibi) da ortaya çıkabilir.
Sınav öncesinde öğrenilen bilginin, sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygıya sınav kaygısı denir. Normal düzeydeki bir kaygı ve heyecan kişiye, istek duyma, karar alma, alınan kararlar doğrultusunda enerji üretme ve bu enerjiyi kullanarak performansını yükseltme açısından yardımcı olur. Ancak yaşanan kaygı çok yoğun ise, kişinin, enerjisini verimli bir biçimde kullanması, dikkatini ve gücünü yapacağı işe yönlendirmesi engellenir. Kişinin, potansiyelini ortaya koyabilmesi için sınav sırasında dikkatinin tümünü sınav sorularına yöneltmesi gerekir. Ancak sınav kaygısı yüksek olan kişilerin yaşadığı endişe, dikkatin bölünmesine ve sınavla ilgili olmayan şeylere yönelmesine neden olur. Oğrenci, dikkatini sınava vermekte güçlük çeker ve dikkat, sınav soruları ile kişinin kendi performansına ilişkin yorum ve değerlendirmeleri arasında bölünür. Bir süre sonra öğrenci, dikkatinin çoğunu akademik başarısıyla ilgili olumsuz yorum ve değerlendirmelere yöneltir. Başarısından kuşku duyar ve diğerlerinin kendisinden daha üstün performans göstereceğini düşünür. Böylece sınava odaklanması gereken zihinsel enerji, hedefinden uzaklaşıp, dağılır ve öğrencinin gösterdiği performans, potansiyelinin çok altına düşer.
Öğrenciler, sınav için sınıfta beklerken ellerinde terleme olduğunu, kalplerinin çok hızlı çarptığını, başlarının ya da karınlarının ağrıdığını fark etmekte; ayrıca, gerginlik, sabırsızlık, el titremesi, bütün bildiklerini unutma korkusu, kendine güvende azalma gibi belirtiler yaşadıklarını da ifade etmektedirler.
Sınav başladıktan sonra ise şu tür kaygı belirtileri ortaya çıkabilir:
Öğrencilerin çoğu, bu endişelerin ve fizyolojik belirtilerin sınavın ilk 30 - 40 dakikası içinde daha yoğun yaşandığını, sınavın sonlarına doğru, belirtilerin şiddetinde bir azalma olduğunu belirtmektedirler.
Yeme Bozuklukları üç ana madde altında incelenebilir.
Çocuğunuz yerinde duramıyor mu? Dediklerinizi dinlemiyor ve genellikle öğretmeninden yaramazlığı ve dikkatsizliği ile ilgili şikayetler mi alıyorsunuz? Bu durumda çocuğunuzda "Hiperaktivite ve Dikkat Bozukluğu" olabilir. Peki yaramazlık ile arasındaki fark nedir?
Hiperaktivite ve Dikkat Bozukluğu olan çocuklarda genellikle şunlar görülür:
Hiperaktivite ve Dikkat Bozukluğu, çocuklarda kendini 7 yaşından itibaren iyice belirgin halde göstermeye başlar. Ve çocuğun kendini dış dünyaya ve dış dünyanın gerektirdiklerine uygun olarak davranabilmesi için bir an önce harakete geçilmesi önemlidir. Bu nedenlerden dolayı bu çocukların ve ailelerinin bir uzmandan en kısa zamanda yardım almaları gerekir. Yapılan araştırmalarda doğru yöntemlerin kullanılması sayesinde Hiperaktivite ve Dikkat Bozukluğu olan çocukların, diğer çocuklar gibi davranmaya başladıkları ve hatta birçok alanda başarı elde ettikleri de görülmüştür.
Evlilikler, ilişkiler her zaman başladığı gibi coşkulu ve mutlu sürmeyebilir. Bazen çiçekler gibi solup can çekişme noktasına gelebilir. Bu noktada ilişkiyi sorgulamak tekrar eskisi gibi mutlu bir birlikteliğe döndürmek için karşılıklı emek sarf etmek gerekir.
Bu tür problemlerin her evlilikte yaşanabileceğini unutmayıp; bu konuda psikolojik destek almaktan çekinmeyin. Eşler arasında yaşanan iletişim sorunları, aldatma, güven yitimi, anlaşmazlık gibi sorunlar konusunda uzman desteği almak yaşananları problemlere çözüm bulacaktır.
Ergenlik dönemi, çocukluktan yetişkinliğe adım atılan bir geçiş dönemidir ve dinamik bir süreçtir. Sağlıklı bir geçiş için ergen biyolojik, psikolojik ve sosyal birçok değişim ve bu değişimlerin beraberinde getirdiği sorunlarla baş edebilmelidir. Ergen bir yandan vücudunda meydana gelen biyolojik değişikliklere uyum sağlamaya çalışırken, diğer yandan da kimlik gelişimini tamamlamaya çalışmaktadır. Ayrıca ergenin sosyal ilişkilerinde de gözle görülür değişimler meydana gelmektedir. Bu değişimler sırasında ergenlik dönemindeki kişi iki kimlik arasında gidip gelmektedir. Biri, çocukluk çağının haklarını muhafaza etmek ister . Öteki kimlik ise yetişkin insan imtiyazlarını, yaşlı başlı insan sorumluluğu ve anlayışından uzak olduğu halde onu elde etmek ister. Bütün bu özellikleriyle ergenlik çoğu zaman ilişkisel, bireysel ve davranışsal problemleri içinde barındıran bir dönemdir.
Bütün bu değişimler ailenin ve bireyin başa çıkamayacağı kadar büyük sorunlara sebep oluyorsa bu dönemin derin izler bırakmadan geçirilmesi yolunda girişimde bulunulmalı ve psikolojik destek alınmalıdır.
Çocuk veya ergenin sürekli olarak yalan söylemekten okuldan kaçmaya kadar toplumsal doğruları hiçe sayarak davranma şekline davranım bozukluğu denir. Davranış Bozukluğu, başlama yaşına göre iki alt tipe ayrılabilir.
1. Çocuklukta başlayan tip: Davranım bozukluğu 10 yaşından önce ortaya çıkar. Bu tip bireyler genellikle erkektir. Sıklıkla başkalarına göre saldırgandırlar, arkadaşlık ilişkileri bozuktur. Bu çocuklar ergenlikte başlayan alt tipe göre daha kalıcı Davranım Bozukluğu gösterirler.
2.Ergenlikte başlayan tip: Bu alttipte 10 yaşından önce Davranım Bozukluğuna özgü hiçbir belirti gözlenmez. Çocuklukta başlayan tiple karşılaştırıldığında bu bireylerde saldırgan davranış daha az gözlenir, daha normal arkadaş ilişkileri vardır. Davranım bozukluğu gösteren çocuklar ve gençler sosyal ve duygusal problemleri yoğun olarak yaşarlar. Öfke, saldırganlık, arkadaş ilişkilerinde problemler tüm çocuklarda zaman zaman gözlemlenen davranışlardır. Ancak bu davranışlar kısa sürelidir ve sıklıkla tekrar etmez.
Davranım Bozukluğu yaşayan çocuklarda ise uzun süreli olarak şunlar görülür:
Hukuksal bir kavram olarak ele alındığında boşanma, basit anlamda evlilik sözleşmesinin sona ermesidir. Ancak ruhsal açıdan değerlendirildiğinde aile birliğinin bozulması, ailenin bölünmesine yada bütünüyle dağılmasına yol açan ve bütün aile üyelerini hatta yakın çevredeki kişileri dahi sarsabilen karmaşık bir olgudur. Bu süreçten en çok etkilenenler çocuklardır. Kuşkusuz bir çocuk fiziksel ve psikolojik gelişimini en güzel şekilde ailesinin içinde tamamlar. Çocuk hem annenin hem de babanın ilgisine, sevgisine, şefkatine muhtaç bir varlıktır. Çocuğun ruhsal ve zihinsel açıdan sağlıklı olmasının başta gelen şartlarından birisi elbette ki kişiliğinin ideal bir aile tarafından yoğrulmasıdır. Ancak günümüzde yıkılan ailelere ne yazık ki oldukça sık rastlıyoruz. Boşanma çocuğun hiç istemediği fakat kaçınılmaz olarak sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı bir durumdur. Boşanan eşler yeterince sorumlu davranmadıkları takdirde çocukta uyum ve davranış sorunları ortaya çıkabilir. Boşanma süreci içinde yaşanan gerginlikler ve çatışmalar, çocuğun içe kapanmasına, anne-babası tarafından sevilmediğini düşünmesine, gerginliklerin sorumlusu olarak kendisini görmesine neden olur.Bu sürecin son noktası olan boşanma ise çocuğun bu düşüncelerinde haklı olduğunun göstergesi olarak ortaya çıkar ve yoğun suçluluk duygusuna yol açar. Çocuklar çok küçük bile olsa çevresinde olan biteni takip etmekte, sorunları hissetmektedir. Sorunları hisseden çocuk sıkıntısını söz diliyle anlatamadığı için bunu farklı şekillerde dışarıya yansıtır.
Böyle durumlarda şunlar görülebilir:
Aileler ne yapıp edip çocuğun kendisini boşanmanın sorumlusu olarak görmesini engellemeli ve çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya özen göstermelidir. Anne baba ayrılsa da annelikten ve babalıktan istifa edilmemelidir.
Bütün çocuklar anne ve babalarının tepkilerine ve duygularına fazlaca duyarlıdır. Aile içinde bireylerin birbirleriyle olan iletişim şekli farklılıklar gösterebilir. Dolayısıyla çocukla kurulacak iletişimin kalitesi çocuk ile anne baba arasındaki sorunların hem ortaya çıkışında hem de çözümünde belirleyicidir. Her bireyin kendi kişilik özelliklerinden kaynaklanan iletişim biçimi olabilir. Ailenin ortak sorunları rahatça konuşabiliyor ve hep birlikte sohbet havasında paylaşabiliyorsa sağlıklı aile içi iletişimden söz edebiliriz. Bunun için öncelikle Dinlemeyi ve tartışmayı öğrenmek ayrıca aile içindeki bireylerden gelebilecek eleştirilere tahammülü olabilmek gereklidir. Anne babanın mizacı, özellikleri, yetiştirilme tarzı ve çocuklarla ilişki kurabilme yeteneği gibi faktörlerden etkilenen 4 tip anne baba tutum ve biçimi vardır.
Aile içinde sözlü mesajların ve sözsüz mesajların yer alması
Madde bağımlılığı; kişinin kendisi ile bir madde(sigara,alkol,uyuşturucu, haplar, vb.) arasında, kendi seçimiyle kurduğu ve süreklilik gösteren bir ilişki türüdür. Madde alındıktan sonra beden yoğun bir haz duygusuyla kasılır. Kişi mutluluk, gevşeme, canlılık, güçlülük gibi hisler duyar.
Madde bağımlılığının belirtileri şunlardır:
Madde kesildiğinde ya da azaltıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması. Ayrıca, madde kullanımını denetlemek ya da bırakmak için yapılan ama boşa çıkan sürekli çabalar. Ek olarak, maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için büyük zaman harcamak.
Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin azalması ya da tamamen bırakılması.
Maddenin tasarlandığından daha uzun ve yüksek miktarlarda alınması.
Fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımını sürdürmek. Madde bağımlıları ailesini ve çocuklarını ihmal eder, bedeninde fiziksel bozulmalar olur.
Yakınımızdaki bir kişinin madde bağımlısı olduğunu nasıl anlarız?
Madde kullanan kişiler işine veya okuluna gitmek istemezler, başarıları gözle görülür bir şekilde düşer,
Aile ilişkilerini azaltır ve evde daha az vakit geçirirler.
Her zamankinden daha fazla para harcamaya başlarlar.
Hiç tanımadığınız yeni arkadaşlar edinmeye başlarlar.
Kendisine olan özeni azalır.
Çevresi ve arkadaşları eski önemlerini yitirirler.
Hafif uykulu ve yorgun gözükebilirler.
Yeme alışkanlıkları bozulur, kilo kaybedebilirler.
Daha sinirli olabilirler.
Psikolojik Test, genel olarak gözlem ve/veya görüşme anlamını taşır. Psikolojik Testler, bireylerin yetenekleri, becerileri, performansları, güdüleri, tutumları vb. hakkında bilgi verecekler soruların sorulmasına ortam ve olanak sağlayan sistemli bir yaklaşımdır.
Psikolojide kullanılan testler zeka testleri, kişilik testleri ve belirti tarama olmak üzere üç ana başlık altında toplanabilir;
A. Zeka Testleri: Zeka testleri genel olarak kişinin zihinsel işlevselliğini değerlendirmek için kullanır. Bu değerlendirme, sadece bir IQ puanından ibaret değildir ve kişinin zihinsel işlevselliğine dair bir profilin çıkartılmasına da yardımcı olur. Okul öncesi çocuklar veya 6 - 8 yaş arasındaki öğrenciler gibi belirli bir yaş grubu için geliştirilen bireysel testler olduğu gibi, erken çocukluk döneminden yetişkinler seviyesine kadar bütün yaş grupları için uygun olanları da vardır. Her bir alt test aynı beceri ve/veya yeteneği ölçümleyen maddeleri kapsar ve bu test maddeleri güçlük derecelerine göre dizilir. Günümüzde en yaygın olarak kullanılan bireysel zeka testleri Stanford- Binet veWISC-R'dır.
B. Kişilik Testleri: Kişilik Testleri, kişilerin eğilimleri, tutumları, diğer insanlarla ilişki kurma biçimleri, bakış açıları vb. özellikleri açısından değerlendirilmesini sağlar. Kişilik testleri kendi içinde envanterler ve projektif testler olmak üzere iki alt gruba ayrılır. Envanterler, soru-cevap biçimindeyken, projektif testlerde hikâyeler, resimler gibi uyaranlar kullanılır.
C. Belirti Tarama Testi: Özellikle araştırmalarda ya da hastane ortamlarında kullanılan belirti tarama testleri, çoğunlukla soru-cevap biçiminde oluşturulmuş envanterler şeklindedir ve belirli psikolojik rahatsızlıkların varlığını ya da yokluğunu belirlemeyi hedefler. Soruları ve puanlaması kişiden kişiye değişmeyen ve sabit özellikte olduğu için özellikle tanı koymakta zorlanılan durumlarda başvurulan değerlendirme araçlarıdır.
Derin olarak yerleşmiş olan, sosyal kalıplara uymayan, yaygın, ısrarlı, uyumsuz davranış örüntüsüdür. Genelde yaşamın çeşitli dönemlerinde uzun süreli zorlukların etkisiyle olur. Kendilerini karşısındakinin yerine koymakta zorlanırlar. Görülme sıklığı %6-9 oranındadır. Kişilik bozuklukları ilk bulgularını 15-20 yaş arası gösterir. Kadın-erkek oranı eşittir. Kişilik bozuklukları bir çok nedene bağlı olarak gelişir.
Paranoid Kişilik Bozukluğu:
Diğer insanlardan kötü niyetli hareketler bekleme eğilimindedirler. Şüphecilik ve güvensizlik temel belirtileridir. Toplumda %1-2 oranında görülür. Erkeklerde daha fazladır.
Şizoid Kişilik Bozukluğu:
Sosyal ortamdan uzaklaşmanın, izole yaşantının olduğu kişilik yapısıdır. Duygularını ifade edemezler. Genelde tek bir etkinlikte bulunurlar. Yakın arkadaşlıkları ve sırdaşları yoktur. Toplumda %7 oranında görülür. Erkeklerde daha sıktır. Tedavide ilaç tedavisi ve psikoterapi kullanılır.
Şizotipal Kişilik Bozukluğu:
Davranış, düşünce, duygulanım, konuşma ve görünümde bir çok gariplik ve ilginçlik vardır. Alınganlık fikirleri, olağandışı yaşantıları, kuşkuculuk, acayip düşünce biçimi belirgindir.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu:
Başkalarına hak tanımayan uyumsuz davranışların olduğu kişilik yapısıdır. Suç işleme eğilimi, sürekli yalan söyleme, dürtüsellik, kavgacılık, sorumsuzluk, vicdan azabı çekmeme temel bulgularıdır. Tam genellikle 18 yaşından sonra oluşur. 30'lu yaşlardan sonra kendiliğinden düzelme olabilir.
Borderline (Sınır) Kişilik Bozukluğu:
Ayrışma-bireyselleşme sorunları, duygulanımı denetleme sorunları ile ilgili belirtiler ve yoğun kişisel bağlılıklar temelde görülebilir. Terk edilmeye karşı aşırı korku duyma, hep-hiç yasasıyla davranması, kimlik karmaşası, kendine zarar verici davranışlar, sürekli boşluk hissi, öfke patlamaları gibi belirtiler görülür. Toplumda %2 oranında görülür. Kadınlarda daha sıktır.
Histrionik Kişilik Bozukluğu:
Dramatik, duygusal, etkileyici davranış kalıplarının olduğu bozukluktur. İlgi odağı olma beklentisi, baştan çıkarıcı davranma, fiziki görünümüne aşırı dikkat ve insanları kullanma, gösteriş, başkalarından kolay etkilenme ön plandadır. %2-3 oranında görülür. Kadınlarda daha yaygındır. Baştan çıkarıcı özelliğe karşın cinsellikten korkma temel bulgudur.
Narsistik Kişilik Bozukluğu:
Kendini beğenme ve öz saygı ile aşırı ilgilenmenin olduğu bozukluktur. Üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi, kendini karşısındakinin yerine koyamama, küstahlık temel belirtileridir.
Çekingen (Kaçıngan) Kişilik Bozukluğu:
Çekingen ve utangaç kişilik yapısı belirgindir. Kaçınganlık, yakın ilişkiler kuramama, eleştirilmeye aşırı duyarlılık, beceriksiz-küçük görüldüğünü düşünme, sosyal etkinliklere katılmama temel belirtileridir. Toplumda %1 oranında görülür
Bağımlı Kişilik Bozukluğu:
Bağımlı ve boyun eğen kişilik yapısı belirgindir. Başkalarından öğüt ve destek alma ihtiyacı, sorumluluk alamama, muhalefet edememe, inisiyatif kullanamama, tek başına kalamama temel bulgularıdır. Kadınlarda sıktır. Temelde ayrılık kaygısı/bunaltısı vardır.
Saplantı-Zorlantılı (Obsesif-Kompulsif) Kişilik Bozukluğu:
Mükemmelcilik ve esnek olamama belirgindir. Ayrıntılar üzerinde aşırı uğraşma, işin bitirilmesini zorlaştıran bir mükemmelcilik, eskimiş veya değersiz şeyleri saklama, cimrilik, katılık ve inatçılık hakimdir. Erkeklerde daha yaygındır.
Pasif-Agresif (Edilgen-Saldırgan) Kişilik Bozukluğu:
Gizli bir şekilde bilerek engelleyici, erteleyici, inatçı ve yetersiz olmayla belirgin bozukluktur. Pasif direnç, somurtkanlık ve kavgacılık, otoriteye karşı çıkma, şanssızlığından yakınma temel bulgularıdır.
Depresif (Çökkün) Kişilik Bozukluğu:
Karamsar, zevk alamayan, görev sorumluluğu olan, özgüvensiz ve kronik olarak mutsuz kişilerdir. Keder, mutsuzluk, keyifsizlik, kendini küçük görme, düşünceli ve endişeli yapı, kötümser, pişmanlık duymaya eğilim temel belirtileridir.
Sadistik Kişilik Bozukluğu:
İlişkilerine acımasız veya küçük düşürücü davranış hakimdir. Adli olgularda yaygındır. Sıklıkla ana baba kötüye kullanımı vardır.
Kendine Zarar Verici (Yenilgin) Kişilik Bozukluğu:
Kişiler yaşamlarını kötü sonuçlara yönlendirirler, yardımı veya iyi sonuçları reddederler, iyi sonuçlara doyumsuz yanıt verirler.