Panik atak, aniden bastıran endişe atağı, endişe nöbetidir. Bu endişe on dakika içinde tırmanır tırmanır, en üst noktasına vurur ve ondan sonra yavaş yavaş azalarak kaybolur. Panik halinde çok şiddetli duygular yaşarız. Zaman zaman birçoğumuza uğrayan ve çok sıkıntı verici bir durum olan panik atak, hayat kalitemizi ciddi anlamda düşürür. Panik atağı olan kişi, evden çıkamaz hale gelebilir, atak gelecek korkusuyla çarşıya, pazara gidemeyebilir, otobüslere binemeyebilir, yardım almanın zor olacağı yerlere girmekten kaçınabilir, yalnız kalamaz, hep yanında birilerinin olmasını ister.
Peki, panik atağın belirtileri nelerdir?
Panik anında kişi felç, beyin kanaması veya kalp krizi geçirdiğini düşünebilir. O anda düşüp bayılacağını, kontrolünü kaybedeceğini, çıldıracağını düşünüp yoğun bir korku duyar. Kalp krizi geçireceklerinden, çıldıracaklarından korkan panik atak hastaları sıklıkla hastanelerin acil servislerine müracaat ederler. Çünkü yoğun paniğin etkisiyle hakikaten kalp krizi geçirdiklerini düşünmektedirler, kolay kolay da teskin olmazlar. Çeşitli tetkikler yapılır ama hastada düşündüğü yönde herhangi bir rahatsızlık bulunmaz. Bugün kalp hastanelerine giden hastaların % 15-20'lik bir kısmının panik bozukluğundan mustarip olduğunu biliyoruz. Hatta zaman zaman bu insanlar bazı yanlış teşhis sonucu yanlış tedavilere de maruz kalabiliyorlar. O nedenle yukarıda saydığımız belirtileri gösteren kişilerin en kısa zamanda bir uzmandan yardım almaları yerinde olur.
Panik atak psikolojik bir rahatsızlıktır ve elbette hem biyolojik hem de psikolojik sebeplerden kaynaklanabilir. Bu hastalığın etkili bir biçimde tedavi edilmesi mümkündür.
Panik atak geçiren insanlar, bir süre sonra ne zaman yeni bir panik atak dalgası gelip beni vuracak diye korkarak beklemeye başlarlar. İşte buna "beklenti kaygısı" denir. Öyle ki bu beklenti kaygısı yüzünden insanlar işlerini güçlerini yapamaz hale gelirler. Belli yerlere gitmek istemez, belli durumlarla karşılaşmaktan korkarlar.
Beklenti kaygısı bazı hastalarda agorafobi dediğimiz meydanlara ve açık alanlara çıkma korkusunun gelişmesine sebep olabilir. Buna örnek olan çok ciddi vakalarla karşılaşıyoruz. Altı aydır, bir senedir evinden dışarı çıkmayan hastalarımız oluyor. Çünkü hasta, evden dışarı çıktığı anda atak geleceğinden endişe ediyor.
"Ya kalabalığın içinde aniden gelen çarpıntı, nefessiz kalma, endişe hali beni çok zor durumda bırakırsa? Ya orada yardım isteyebileceğim hiç kimse olmazsa? Tek başıma ne yaparım? Ya ölür kalırsam? Ya felç geçirirsem? Ya çıldırırsam? Ya kalp krizi geçirirsem?" gibi korkular panik ataktan rahatsız insanları daima yoklar. Dolayısıyla da hastanın hareket alanı giderek kısıtlanır.
Panik atak on dakika içinde zirve yapar ve geçer dedik ama her zaman böyle olmayabilir. Yani bazı ataklar birkaç saat sürebilir. O halde panik atak geldiği zaman hastanın yapması ve yapmaması gerekenlerin bilincinde olması gerekir.
Kişi o anda ne yapıyor idiyse aşırı bir felaket hissine, aşırı bir kaygıya kapılmadan o işe devam etmeye çalışmalıdır. Yani, yaşadığı korkuya teslim olmamalı ki korku tarafından teslim alınmasın. Çünkü panik atak korkudan korkudur. Kişi yaşadığı yoğun endişenin kendisini tamamen işgal edeceğini düşünür.
Panik atak anında hasta tam bir felaket algısı içinde olur. Sanki başına dünyanın en kötü şeyi gelecekmiş gibi hisseder. Bu felaket algısını değiştirebilirsek panik atağı da önleyebiliriz.
Panik atak geçiren birisi o sırada vücudundan aldığı duyumları aşırı derecede yorumlamaya başlar. Eğer bedeninde bir karıncalanma hissi veya kalp atışlarında hafif bir hızlanma varsa dikkatini hemen bedeninin o parçasına odaklar ve odaklamanın sonucunda da sanki kendisine gerçekten çok feci, çok ağır bir rahatsızlık geliyormuş hissine kapılır. Oysa zihnimizi herhangi bir bedensel duyuma, örneğin ağrıyan başımıza, kaşınan sırtımıza odaklarsak fark ederiz ki odaklanmayla beraber ağrı ya da kaşıntı artar.
Atak gelir gibi olduğunda kişinin şöyle düşünmesi gerekir: "Vücudumdaki karıncalanma hissi acaba başka şekillerde değerlendirilebilir mi? Acaba bir başkası buna benzer bir karıncalanma hissetseydi benim gibi endişeye kapılır mıydı? Bu belirti hep burada mı kalacak yoksa bir saat sonra tamamen geçecek mi? Acaba ben mi bazı şeyleri abartıyorum?"
Yani kişi kendisine biraz eleştirel bakıp düşüncelerindeki yanlışlıkları görebilirse, panik atağın verdiği korkuyu yok edebilir.
Atak anında yapılmaması gereken şey ise; kaçınma davranışıdır. Eğer herhangi bir durum size panik atak hissi veriyorsa, yani vapura bindiğinizde kalbiniz hızlı hızlı atmaya başlıyor ve panik atağa gireceğinizi düşünüyorsanız, asla vapura binmekten kaçınmamalısınız.
Panik atak dediğimiz zaman bir nöbeti kastediyoruz. Ama kişi birkaç nöbeti arka arkaya geçirmiş ve bundan dolayı davranışını değiştirmeye ve bir sonraki nöbeti beklemeye başlamışsa o zaman bir rahatsızlıktan bahsetmek gerekir.
Panik bozukluğundan mustarip insanlar sıklıkla doktorlarına çok yakın olmak isterler. Çünkü yaşanan korku o kadar kuvvetlidir ki, insan o anda çıldıracağına inanır. Gerçekte hiçbir panik bozukluk hastası çıldırmaz ama çıldırmaya yakın bir his yaşar. Eğer genetik bir yatkınlığı yoksa kolay kolay kalp krizi de geçirmez ancak hastanın yaşadığı korku kesinlikle görmezden gelebileceğimiz bir şey değildir.
Dolayısıyla panik bozukluğu olan insanlar doktorlarının bir telefon mesafesinde olmasından çok rahatlık duyarlar. Hatta bazı hastalarımız doktorlarının telesekreterlerine mesaj bırakırlar. Yani "Sizinle görüşemediğim için çok üzgünüm. Çünkü sizin sesiniz bana şu ya da bu ilaçtan çok daha iyi geliyordu" derler. ,
Aslında bu tavrı çok da hafife almamak gerekir. Hakikaten panik atak bağ kurmayla, bağlanmayla ilgilidir. Panik atak ve panik bozukluğu çok aşırı bağlanan, aşırı gergin ve endişeli insanlarda daha fazla görülebilir. Mesela çocukken okula gitmekte zorluk yaşamış insanlarda panik bozukluğunu daha fazla görürüz. Annesinden bir türlü ayrılamayan çocuklar ileride panik bozukluğuna daha yatkın hale gelebilirler.
Panik bozukluğu çok değişik durumlarda ortaya çıkabilir. Çoğu zaman depresyon dediğimiz ruhsal karamsarlık ve çökkünlük tablosu panik bozukluğa eşlik edebilir. Böyle durumlarda panik bozukluğu içinden çıkılması çok daha zor bir durum halini alır. Çünkü o zaman depresyonda gördüğümüz intihar düşünceleri de panik bozukluğuna eklenebilir.
Aslında panik bozukluğu kolaylıkla tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Fakat iyi tedavi edilmezse, ilaçlar yeterli dozda ve yeterli sürede kullanılmazsa, yeterli psikolojik tedavisi yapılmazsa rahatsızlık uzayabilir. Yine de panik atağı ya da panik bozukluğunu insanın hayatı boyunca çekmek zorunda kalacağı bir durum olarak değerlendirmemeliyiz. Elimizdeki etkili tedavi yöntemleriyle sorun rahatlıkla çözülebilir. Önemli olan tedavinin bir tarafını eksik bırakmadan, ilaç tedavisini psikolojik tedavi ile desteklemektir.
Tedavinin öncelikli şartı, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, korkudan korkmamaktır. Korkuya teslim olursak o korku hayatımızın tamamını kuşatır. Onun için korkunun üzerine gitmemiz gerekir. Her halükârda bizi korkutan, ürküten durumların üzerine gitmeliyiz. Panik atak geçireceğim diye vapura binmeyen, uçağa binmeyen, çarşıya pazara çıkmayan, kalabalık yerlere girmeyen kişilerin, bu deneyimleri özellikle yaşaması gerekir.
Ve yine yukarıda anlattığımız gibi, vücudumuzdaki değişikliklere paralel olarak felaket algısına kapılmadan, korkunun başladığı andan itibaren "Sonuna kadar izleyeceğim, bakalım ne olacak? Bakalım arkası nasıl gelecek?" diye sükûnetimizi korumalıyız. Bunu başarabilirsek zaten atak hiç başlamadan biter.
Bazı yaşam alışkanlıkları bir dizi tıbbi rahatsızlığı tetikleyebilir. Panik atak da bunların arasındadır. Örneğin çok fazla kafein almak vücudumuzda panik atak benzeri tesirlere yol açabilir. Çok sık nefes alıp vermek, kanımızın alkali-baz dengesini alt üst ettiği için çok sık nefes alıp veren insanlarda panik atak görülme olasılığı daha fazladır. Derin ve yavaş nefes almayı alışkanlık haline getirirsek panik ataklarını bir derece önleyebiliriz.
Bazı tıbbi rahatsızlıklar da panik atağı taklit edebilir. Mesela kan şekerinde düşme panik atak benzeri belirtileri ortaya çıkarabilir. Yine hipertroidi dediğimiz troid bezinin fazla çalışması panik atak benzeri belirtilere yol açabilir. O yüzden panik atak benzeri belirtileri olan insanların çok iyi bir tıbbi kontrolden geçmesi her zaman önemlidir.
Panik atakta ilaç tedavisine gelince, bugün kullanılmakta olan birkaç grup ilaç vardır ki bunlar panik atağı bıçakla keser gibi dindirir. Yani hakikaten çok yoğun endişeyle doktora başvuran hastalar bu ilaçlardan o kadar çok yarar görürler ki çok ciddi bir biçimde seyreden panik bozuklukları iki üç gün sonra sonlanır. Ama bu hastalığın ortadan kalkması demek değildir. Tedavinin sona ermesi için çok daha uzun bir süreye ihtiyaç vardır. Rahatsızlık hakkında bilgi sahibi olur ve doğru yerlerden yardım alırsak panik bozukluğunu yenmek mümkün, hatta çok kolaydır.