KÜRESELLEŞME VE HAREKET OLARAK KÜLTÜR
Çeviren ve özetleyen İclal Eskioğlu
Hermans, H. J. M., & Kempen, H. J.G. (1998). Moving cultures: The perilous problems of cultural dichotomies in a globalizing society. American Psychologist, 53(10), 1111-1120. İçinde bulunduğumuz yüzyılın kaçınılmaz karakteristiği olan 'küreselleşme' dalgası, hemen tüm dünyayı etkisi altına almış bulunmaktadır. Küreselleşme çeşitli iletişim ağları, uluslar arası ekonomik sistemler, ulaşım ve teknoloji alanındaki yeniliklerle beraber sınırların aşılması/kalkması ve dünyanın her bir köşesine ulaşmanın mümkün hale gelmesi olarak tanımlanabilir. Küreselleşme gün geçtikçe çok daha hızlı bir şekilde yayılmakta ve etkisini arttırmaktadır. Küreselleşme dünyanın kendisini, birey, toplum, kültür, bilim, bilgi, ahlak, değerler, standartlar bazında tekrardan organize etme sürecidir bir bakıma. Bu süreçte, her toplum, her kültür ve her birey farklı pratikler geliştirmektedir. Küreselleşme kimilerine göre tüm kültürlerin iç içe geçtiği, etkileşim halinde olduğu bir dönemken; kimilerine göre ise Batı kültürünün tüm dünyayı etkisi altına alması ve kendi kültürünü diğer tüm kültürlere dayatarak, geleneksel kültürleri çözmesi ile dünyaya Batı kültürünün hâkim olduğu bir dönem olarak tanımlanmaktadır.
Tüm bu değişimler ve dönüşümler çerçevesinde bilim de kendini yenilemek durumunda kalmıştır. Psikoloji bu bilimlerden bir tanesidir. Özellikle de psikolojinin alt dallarından biri olan Kültürlerarası Psikoloji bu anlamda çizgisini değiştirmek durumunda kalmıştır. İlkin, dünya çapındaki kültürleri tanımlarken, her bir toplumu tek boyutlu ele alınmıştır: bireyselci(individualist) veya toplumsalcı(collectivist) toplumlar. Birçok düşünür ve psikolog da bu ayırımı farklı terminolojilerle kendi açılarından tasvir etmişlerdir. Fakat zaman içerisinde, küreselleşme ile beraber, bu alanda çalışan psikologlar bu tanımların gergin ve yoğun geçen sosyal değişim süreçlerini açıklamakta yetersiz ve basit kaldıklarını düşünmeye başlamışlardır. Bu nedenle, çok daha ayrıntılı ve açıklayıcı birtakım yorumlar getirilmesi gerektiği düşüncesi hâsıl olmuştur.
Kültürlerarası Psikoloji alanında küreselleşme olgusu çerçevesinde disiplinin yeniden tanımlanması ve yeni yaklaşımlar geliştirilmesine yönelik birçok girişim olmuştur. Hubert J. M. Hermans ve Harry J. G. Kempen'in, "Hareketli Kültürler" (Moving Cultures) makalesi bu açıdan önemlidir. Bu makalede temel olarak, geleneksel Kültürlerarası Psikoloji yaklaşımına küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni meydan okumalar tartışılmıştır. Geleneksel yaklaşım kültürel dikotomi olarak, batı ve diğerleri karşıtlığına dayanır. Batı bireyselci, egosentrik, birey-temelli toplum gibi temel kavramlarla; batı-dışı veya diğerleri ise, toplumsalcı, sosyosentrik, kolektif toplum gibi temel kavramlarla ifade edilir. Bu yaklaşıma karşı üç meydan okuma geliştirilmiştir: (1) Melezleşmeyle neticelenen kültürel ilişkilerin kapsayıcı etkisi, (2) Küresel ve yerelin birbirine nüfuz ettiği yeni dünya sistemlerinin ortaya çıkışı, (3) Kültürel anlam ve deneyimlerin paylaşıma girmesi sonucu kompleks kültürel bir yapının oluşması.
1. Kültürel İlişkilerin Kapsayıcı Etkisi Küreselleşen dünya, bireysel ve toplumsal alanda çeşitli bağlantılara ve uzantılara tanıklık etmektedir. Bu da, sınırların olmadığı 'tek dünya' anlamına gelir. Toplumların iç içe yaşamaları durumu geleneksel yaklaşımı devre dışı bırakmaktadır: dünyayı 'batı ve diğerleri' olarak ikiye bölerek yorumlamak mümkün değildir, zira Avrupa ve Amerika'da yaşayan halk homojen değildir, Afrikalı, Çinli, Türk vs. gibi birçok kültürün yerleşkesi mevcuttur. Böylece sınırlar kalkar; bireyselcilik ve toplumsalcılık birbirine nüfuz eder ve insanları, toplumları keskin çizgilerle ayıramayız. Bu kültürel ilişkiler sonucu sınırların kalkması fikri ile artık dünya 'küresel köy' olarak ifade edilmektedir. 'Küresel köy'ün yapıtaşını oluşturansa 'göç'tür. Göç daha çok köylerden şehirlere yahut doğudan batıya doğru bir yol izlemektedir. Göç kültürel melezleşmeyle neticelenir. Melezleşme sahip olunan kültürel arka planın, bambaşka bir kültürün içine girmesiyle mevcut kültürel pratiklerin ve yaşantıların yeni değer ve yaşam biçimleriyle yeniden terkip edilmesidir. Melezleşmenin en önemli sonuçlarından biri de çoğul kimliklerin ortaya çıkmasıdır. Mesela, kökeni Türk olan bir birey, çoğul kimlikler bağlamında, Türk vatandaşı, Almanya'da yaşayan, Rap Müzik seven, dindar gibi bir veya birden fazla kimliğe sahip olabilir. Netice olarak, kültürlerarası bağlantıların genişlemesiyle melezleşme baş gösterir. Bu da artık geleneksel kültürlerin belli bir formda ve kalıpta durmasını zorlaştırmakla beraber, karşılaşılan yeni kültürlerle etkileşim sonucu çok daha esnek, değişken ve tutarsız bir yapı kazanmışlardır.
2. Yeni Dünya Sistemleri Küreselleşme farklı cephelerden ele alınarak yorumlanmaktadır. İki ana grup küreselleşmeyle ilgili karşıt görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir grup, küreselleşmeyi 'homojenlik' olarak değerlendirirken; bir diğer grup, 'heterojenlik' olarak tanımlamaktadır. Homojenliği savunanlara göre küreselleşme modernitenin bir sonucudur ve tek bir dünya kavramını açıklarken evrensel değerlerin varlığından bahsederler. Heterojenliği savunanlara göre ise küreselleşme postmodernitenin bir sonucudur ve tek bir dünya kavramının evrensel değerlere dayanmadığını, tek bir kültürün(batı kültürünün) diğer tüm kültürler üstündeki hâkimiyetine vurgu yaparlar.
Homojenlik ve heterojenlik bağlamında ele alınması gereken en önemli meselelerden biri de: 'glokalizasyon'dur. Tabir-i diğerle, küyerelleşme, uluslararası ekonomik sistemlerin gelişmesi ile birlikte, küresel ticaret aracılığıyla global olanla lokal olanın etkileşime girmesi anlamına gelmektedir. Küreselleşme geleneksel kültürlerin keşfine sebebiyet vermiştir. Böylece farklı kültürlere ulaşan birinci dünya ülkeleri kendilerine yeni pazarlar bulmuşlardır. Dolayısıyla, Batı kendi koloni geleneğini bir adım ileri taşımıştır: yeni keşfedilen yerlerden silah yoluyla, zorbalığın dürüst ve açık şekliyle değil de dolaylı yoldan, oranın yerel özelliklerini sözde öne çıkararak faydalanmaya koyulmaktalar. Örnek vermek gerekirse, global bir ürün olan 'Coco Cola' tüm dünyada satabilmesi için her kültüre özel tanıtım ve reklamlarla farklı söylemler geliştirmek durumundadır. Mesela Türkiye'de ramazan ayında piyasaya yeni reklamlar sürmektedir. Reklamda ramazana ait oruç, iftar, sahur gibi motifler işlenmektedir. Böylelikle yerel olanı global olana taşıyarak kendi pazarını genişletmiş olur. Bu da küreselleşmeyi yaygınlaştırmakla beraber uluslar arası ekonomiyi de canlı tutmaktadır.
3. Kültürel Kompleks Yapı Kültürün artık sabit ve tek bir öze sahip olduğu iddiası karşısında 'bir akış olarak kültür' telakkisi yaygınlaşmıştır. Sosyal antropolojideki bu yeni eğilim global dinamiklere duyarlı bir kültür anlayışı ortaya çıkarmıştır. Bu kültür anlayışı üç boyutta ve birbiriyle ilişkili olarak ele alınmaktadır. Kültür, (a) fikirler ve düşünce üslupları, (b) dışavurum biçimleri, (c) sosyal paylaşıma girmesi başlıklarında incelenmektedir. Bu durumda üç boyuttan birinin yapısı ve yoğunluğu diğerleri üzerinde de etkin bir rol oynamaktadır. Kültürel kompleks yapı, sosyal birimlerin ürettiği mefhumların, değerlerin, ve düşünce üsluplarının sanatsal ve teknik dışavurumla sosyal ilişkilere yansıması ve paylaşıma girmesi ile oluşmaktadır; lakin bu ilişki biçimleri çizgisel bir mahiyete sahip değildirler. Daha çok bu üç boyuttan herhangi birinin etkin ve yoğun olması diğerlerine de yansımaktadır.
Geleneksel antropoloji bu üç boyuttan daha çok ilk ikisinin önemine ve aralarındaki ilişkiye vurgu yaparken; günümüzde birinci ve ikinci boyutun üçüncüsüne yaptığı etkiden çok üçüncü boyutta yani sosyal paylaşımda, teknoloji ve medya yoluyla ortaya çıkan birtakım düşünce ve değerlerin birinci ve ikinci boyutu şekillendirdiği görülmektedir. Bu da medyanın nasıl da bir 'anlam mekanizması' haline geldiğini gözler önüne sermektedir.
Kültürel ikilik yaklaşımı kültürü bir fikirler, değerler paketi; şemalardan oluşan bir repertuar; sembol ve eylemlerden oluşan bir anlam sistemi ve bir tema etrafında merkezileşmiş kendini tanımlama şablonu gibi anahtar ifadelerle tanımlamaktadır. Bu yaklaşım kültürün (a) ve (b) boyutlarını içermekte ve daha çok kendi içinde homojen, yerel bir kültürel yapı öngörmektedir. Fakat bu yaklaşım günümüz toplumunun kompleks yapısını izah edememektedir.
Küreselleşme ile birlikte sınırların kalkması, kültürlerin etkileşime girmesini sağlamıştır. Seyahat ve yerel aşırı pozisyonlar bu duruma zemin hazırlayan en önemli temel yapılardır. 'Seyahat' kelimesi burada birinci anlamı olan 'gezip görmek' olarak değil de göç, diaspora, sürgün, turizm, sergi, müze gibi birtakım kültürel hareketlilikler metaforu olarak tasvir edilebilir. Seyahatle birlikte kültür mefhumu merkezileşmekten çıkmakta ve farklı kültürlerin iç içe geçtiği sınırlarda yeni kültürel hareketlilikler ve kişilik oluşumları meydana gelmektedir. Örneğin, Türkiye'nin kültürel tanımlaması kendi içinde, homojen bir yapı çerçevesinde ele alınması kadar basite indirgenememektedir. Türkiye artık Avrupa Birliği, Almanya'daki azınlık Türkler, Ermenistan ile ilişkiler, Suriye ile yapılan diplomatik ilişkiler gibi birçok boyutta değerlendirilmek ve tanımlanmak durumundadır.
Sonuç Bu üç temel meydan okuma sonrasında kültürlerarası psikoloji, temel kavramlar düzleminde yeni yaklaşımlar ve küreselleşmeye duyarlı bir kavramsal çerçeve geliştirmek zorundadır. Küreselleşme ile ortaya çıkan bu etkileşimler sonucu, kültürlerarası psikolojinin dikkat etmesi gereken nokta kültürlerin, ülkelerin, bölgelerin karşılaştırılmasından ziyade, artık farklı kültürel kökenlere sahip insanların bir araya gelerek oluşturdukları uluslar arası bağlantılar, organizasyonlar, kuruluşlar gibi bağlantı noktalarındaki kültürel süreçler olması gerekir. Kültürel kompleks yapının oluşması aslında bir çoksesliliğin ürünüdür. Yani, birtakım karşıtlık olarak görülen değerlerin artık günümüzde bir araya gelmesi ve dolayısıyla da bu değerlerin çatışmasının yerini bir çoksesliliğin aldığına şahit olmaktayız. Örneğin, Arap kökenli, Almanya'da yaşayan bir iş adamı, birbirine zıt sayılabilecek Arap ve Alman kültürünün zaruri olarak bir etkileşime girmesi sonucu ortaya çıkan bir çatışmayı zamanla uzlaşıma vardırma yoluna giderek bir sentez yapar. Böylece karşılıklı ilişkilere dayalı bir çokseslilik baş gösterir.
Küreselleşmenin doğurduğu en mühim sonuçlardan birisi de belirsizliktir. Kültürlerin özünün değişime uğraması, içindeki her bir bireyi de gerek yavaş gerekse hızlı değişimlere uğratmaktadır. Zira sabit, kestirilebilir, homojen bir kültürden, global, hareketli, heterojen ve değişken bir kültüre doğru ciddi bir değişim içinde yer almaktayız. Artık içine kapalı, sınırları içinde kendi halinde yaşayan topluluklardan sınırların kalktığı, seyahatlerin, göçlerin, diasporaların hâkim olduğu bir dünya algısı oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu türlü değişimlere uğrayan bireyler birçok alanda belirsizlikle yüz yüze kalırlar. Bireyler artık ne kendi kişilikleri hakkında, ne içinde bulundukları kültür hakkında ne de hayatlarının akışı hakkında bir netliğe sahiptirler.
Netice olarak, kültür belli bir coğrafya merkez alınarak değerlendirilemez. Kültür artık, melezliğin, göçmenliğin ve ulus aşırı şirketlerin ve kurumların dahil olduğu kompleks ve hareketli bir süreçtir. Moderniteyle birlikte insana ait olan hemen her şeyin yeniden düzenlenmesi süreci, küreselleşme olgusuyla akışkan, belirsiz, tutarsız ve kompleks bir duruma dönüşmüştür. Kültürlerarası psikoloji bu sürekli değişen kültürel süreçlere yaklaşımını yeniden düzenlemelidir.