Komşundan kendin gibi kork
'Komşunu kendin gibi sev' deniyordu Kitab-ı Mukaddes'te, günümüz Türkiye toplumunda değil komşu aile fertleri dahi 'olağan şüpheliler' arasına yazılmaya başlandı. Günümüzün sloganı, Zizek'in esprili diliyle ifade edersek, 'komşundan kendin gibi kork!' olmuştur. Felaketlerin hiç umulmadık yerlerden sillesini indirdiği bir endişe çağında yaşıyoruz.
Ayakta ve hayatta kalmanın önemli mesele olduğu bir çağda yaşıyoruz. Günlük gazetelerde nasıl sağlıklı ve uzun bir ömür sürebileceğimize dair öğütler okuyoruz. Her yerde öğüt ve yasaklar cirit atıyor ve insan bunlara gözü değdiğinde bir suçluluk duygusuna kapılmadan edemiyor. 1990'ların sloganı 'kendin ol' ve 'yap gitsin' iken, bugün medya eliyle yürürlüğe konulan yeni düstur, 'ne yaparsan yap yanlış yapacaksın, iyisi mi sen bizim öğüdümüzü dinle' şeklinde kendisini gösteriyor.
Aile katilliği, Türkiye'nin yeni şiddet biçimi olarak sinir uçlarımızı törpülüyor. Bildiğimiz dünya değişiyor, yerle bir oluyor. Oysa aile 'kişinin sadece kendisi olduğu için sevildiği yer' değil miydi? Artık bir ailenin yüzleri de 'fotoğraflar kadar kısa ömürlü'. Aile de insan gezegenini soğumasından nasibini alıyor. Ailenin içinde de küçük, bir birine ulaşmaz adacıklar beliriyor. Aile fertleri de ekmeğin büyük dilimini nasıl alabileceklerinin davasını güdüyor. Narsisizm kültürü, bütün dünyayı kasıp kavurduğu yetmezmiş gibi, iştahlı bir köpek balığı halinde bizim sahillerimize vuruyor.
Gerek Mardin gerekse de Adana kitle katliamlarında arsız bir narsisizmin izini sürmek mümkün. Sadece kendisi için yaşayan, kafalarındaki küçük hesaplar engellendiğinde, itiraz sahiplerini şiddet kullanarak yola getirmek isteyen sapkın ruhlar. Şiddet uygulayan insanların özsaygılarının düşük olduğu ve şiddeti uygulamakla kendilerini güçlü hissettikleri önermesi artık psikoloji biliminin tozlu raflarına terk edilmiş bulunuyor. Saldırgan insanlar, özsaygıları yüksek, kendilerini fazlasıyla beğenen kişiler. Saldırganlığın özünde bir çarpışma yatıyor: Kişinin kendisini algılama biçimiyle bu algıyı paylaşmayan, onu tenkit eden kişinin yükselttiği ses çarpışıyor. Tehdit altındaki egotizm. Evet, egotizm, egoizm değil. Siz kendinizi beğeniyorsunuz, birisi sizi beğenmiyor. Size sizin zannettiğiniz kadar mükemmel olmadığınızı söyleyen kişiye yumruğu indiriyorsunuz.
Diyelim ki hakkınızda kötü bir kanaat size iletildi. Ne yaparsınız? Haklılık payı olduğunu düşünerek kendinizi gözden geçirebilirsiniz. Ama insan elbette bundan hoşlanmaz. Özsaygımız yara aldığında üzüntü, depresyon, hayal kırıklığı, endişe ve utanç hissederiz. Diğer seçenek bu olumsuz kanaati yanlış olarak kabul etmek ve kendiniz hakkında iyi düşünmeye devam etmektir. Ancak bu durumda da hakkınızdaki kanaat havada asılı kalmaya devam etmektedir. Kızmaya başlarsınız. Bu kişi nasıl olmuş da hakkınızda doğru olmayan bir söz sarf edebilmiştir? Kestirme cevap, bize bu kişinin yanlış yolda olduğunu fısıldar. Öfke duyarsınız. Öfke de nihayetinde tatsız bir duygudur ancak dışa ve başkasına dönüktür, kendinize değil. Saldırganlık böyle başlar.
Şişmiş özsaygıları olan insanlar hayatta daha çok ego tehdidi algılar. Kendilerini olduklarından değerli algılayan kişiler, bu algıya tehdit olarak gördükleri her durumda saldırganlaşabilir. Sözgelimi ABD'de tecavüz mahkumlarıyla yüz yüze görüşme yoluyla yürütülmüş bir çalışma, bu kişilerin kendilerini gayet yetenekli, becerikli ve başarılı olarak tarif ettiğini göstermektedir.
Şişkin egolar çağında, 'narsisizm salgını'nın cangılında yaşıyoruz. Ailenin bir ferdi diğer bütün fertlerini öldürebiliyor, komşular veya öz anneler çocukları katlediyor. Acımasızlığın şahikası. Türkiye toplumu da dünyanın yaşadığı toplumsal değer aşınmasını bütün hızıyla yaşıyor. Hiper kapitalizmin insana maliyeti bu işte. İnsan insana yabancılaşıyor. Aile üyeleri ve komşular birbirine düşman kesiliyor. Bütün Anadolu şehirlerine o ruhsuz alış veriş merkezlerini dikenler, şehirlerin ve insanların ruhunu solduranlar, yaptıkları tek şeyin o kaba saba binalar olmadığını fark etmeliler. Her şeyin maddeye indirgendiği, herkesin kaynağı ne olursa olsun maddi gücüne göre itibar gördüğü bir ülkede, komşundan veya evladından kendin gibi korkmak, sıradan bir maliyet olup çıkıyor.