Kemal-Sayar-Urun-Resim_72696-600X450.jpg

İnsan hep zalim midir

Aaron T. Beck ten çeviren O. Tüzün
İNSANIN BERRAK DOĞASI.

Bağlanma, fedakârlık ve işbirliği

İnsan doğasına ilişkin medyanın gösterimleri daha çok insanın karanlık yönlerine dair olmaktadır; cinayetler, soygunlar, tecavüzler, isyanlar, ve soykırımlar gibi. Oysaki, istatistiki araştırmalar, anektodal bilimler, çocuk gözlemlerinden elde edilen veriler gibi pek çok kanıt, genel olarak insanların, düşmanca eğilimleri bastıracak ya da dengeleyecek şekilde fedakar davranış için kalıtsal bir kapasiteye sahip olduğunu işaret etmektedir. Daha da fazlasıyla, önyargıları ya da çarpıtmaları düzeltecek mükemmel bir düşünme kapasitesine sahibiz.

İnsan doğasının yardımsever yanının nasıl olduğunu anlamak, zararlı davranışların önlenebilmesini de sağlayabilir. Bakış açımızı genişletmemiz ise, 'yabancı' insanları, bizler gibi birer insan olarak görmemizden ve acı çekmelerine, saldırıya açık olmalarına empati gösterebilmemizden geçer. Örneğin, 1980'lerin ortalarında Mısırlıların TV'de gösterilen açlık halleri, onlara duyulan sempatide taşmaya neden olmuş ve onların bu kötü durumları için yiyecek seferberliği yapılmıştır. Öte yandan, karşı grubun da bakış açısını saptamak ve her iki tarafta meydana gelen önyargıları tanımak önemlidir. Elbette, Birleşmiş Milletler gibi milletler arası organizasyonlar çatışmalara aracılık etmek ve onları çözmek için aracı programlar sağlayabilirler. Eğer reddedici tavırlara neden olan önyargı ve izlenimlerin de farkına varırlarsa daha etkili bir aracılık da yapabilirler. Ayrıca, önyargılı düşünceleri geliştiren ve daha kötü hale getiren ekonomik ve sosyal faktörleri belirleyerek, milletlerarası organizasyonlar çatışmalara yol açan düşmanlıkları engelleyebilirler.

İnsan doğasının aydınlık tarafının anlaşılmasına dayanan programla r üretmemiz gerekmektedir;örneğin, küçük bir çocuk, herhangi bir durumda insanların kendisinden daha farklı düşünebileceğinin farkında değildir. Oyunun direktörü gibi, diğer oyuncuların motivasyonlarını bildiğine inanır. Ayrıca, şunu iddia eder ki, aktif katılımcılar harekete dair hepsinin fikri kendisininkiyle aynıdır. Bu çocuk cezalandırıldığında, kendisini masum bir kurban olarak ve ebeveynlerini de adil olmayan insanlar olarak değerlendirir. Çocuk büyüdükçe, tabi ki, duruma ilişkin farklı insanların farklı görüşleri olabileceğini fark eder. Sosyalizasyonla beraber, ailesinin ve kültürünün ahlaki mesajlarının da atan bir şekilde içselleştirebilir hale gelir. Örneğin, oyun oynarken kardeşine vurmaması gerektiğini bilir. Oysa ki, insanlar uyarılmış bir haldeyken,-örneğin düşmanlık hissederken- düşünceleri, küçük bir çocuğun seviyesine iner. Eğer bir başkası onun ihtiyaçlarının hiçe sayıyormuş gibi görünürse, bilindik bir sahne yaşanır; diğer kişi hatalı ve kötüdür;bilerek ona kötü davranmaktadır. Bir gruptaki katılımcıların herhangi biri de, gruba aykırı düştüğünde bu kişi, hatalı, kötü ve ahlaksız olur. Ve günahkar olan cezalandırılmalıdır.

Bir birey kendini genelde iyi niyetli biri olarak değerlendirir. Bu kimlik ise, 'ben iyi biriyim' teması çerçevesinde oluşturulur. Bilinci de bu yolla bir benlik imajı oluşturur. Kişi diğerlerine zarar verebilen herhangi bir davranışta bulunduğunda bunun bilincine de kabul ettirmesi gerekir. Dolayısıyla olumsuz durumlarda edinilen bakış açısının geçerliliğinin sorgulanması gerekir;
- Diğer kişi ya da grubun hakaret edici davranışını yanlış anlamış olabilir miyim?
- Benim yorumlarım gerçek kanıtlara mı yoksa kendi algılamalarıma mı dayanıyor? 
- Alternatif açıklamalar olabilir mi? 
- Kendi korkularım ya da zaaflarım nedeniyle diğer kişi ya da grubun imajının bozuyor-çarpıtıyor olabilir miyim?

Bir başkasının bireysel dünyasına girmeyi sağlayan rol-play ler boyunca düşmanlığın azaldığına rastlanabilmektedir. Her kişinin genişleyen ve daha objektif hale gelen bakış açısı, diğerinin ne düşündüğünü anlamayı sağlamakla kalmamakta, aynı zamanda kendi yaptıklarının diğeri için ne derece kırıcı olduğunu anlayabilmesine de yardımcı olmaktadır. Empati, ortak bir sebebi paylaştığımız ya da onunla ilgilendiğimiz insanlarla etkileşim halindeyken otomatik olarak gelişebilir; fakat bizden farklı olarak değerlendirdiğimiz insanlarla bir aradayken empati kurmak daha zor olabilir. Empati, öfke ya da benzeri olumsuz duygular hissettiğimiz kişi ya da gruplara karşı yaşamakta zorlandığımız bir duygudur. Buna bir örnekle bakalım: Buzun üzerinde kayıp düşen küçük bir kız düşünün. Bu, onun adına kendimizi üzgün hissetmemiz gereken ve ona yardım etmemizi gerektiren bir durumdur. Fakat, yetişkin, alkollü biri kayıp düşerse? Belki onun bu haliyle eğleniriz ya da ondan tiksiniriz.

Genel olarak, kişi kendi kontrolü dışındaki olaylar nedeniyle üzüntü yaşıyorsa ona empati gösterme eğilimimiz artar. Ancak, zararlı bir sonuçtan kişi sorumlu tutuyorsak, o zaman karakterinin ve ahlakını kusurlu olarak tanımlayabiliriz. Çocukların ahlaki yargılamalarının gelişimi bir süre birincil, ilkel düzeyde kalmaktadır. Buna göre, çocuk, kendiliğinden düşen ve canı yanan kardeşi için üzülebilirken, kardeşiyle bir oyuncak tartışmasına girdiğinde bunu onun hak ettiğini öne sürerek ona vurabilir. Dolayısıyla, çocukların zarar verici davranışları genelde diğer çocukların onların kendi isteklerini yer,ine getirmemiş olmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Buna rağmen çocukların ve yetişkinlerin davranışları zaman zaman ego-santrik(ben -merkezci) düşüncelere bağlı olarak oluşur. Cezalandırma, yargılama arzusu , güç elde etme isteği, kendinin 'doğru' olarak tanımlama çabası öne geçer. Bu noktada, kişi, çatışmanın olası sebeplerini bulmaya çalışmak yerine, öfkelenmesine ve kinlenmesine sebep olan kendi doğrularının peşinden gider. Kendisini inciten ya da üzen kişiyi cezalandırmanın gerektiği mantığı işlemektedir. Sosyal inançlarda suç ve cezanın yansıması bireysel şemalarda hakaret ve öç olmalıdır. Ayrıca suç, yargı sistemlerinin ilkeleri bireylerde günah ve bunun cezalandırılmasının algısını etkileyebilmektedir.

Biz dünyamızı farklı alanlara bölebiliriz. Bizim bireysel, özel alanımız, bize bize özel öğelerden oluşur. Bizim kendimizi bağlı hissettiğimiz yakın ilişkilerimiz, amaçlarımız, içinde bulunduğumuz grubun idealleri kendilik algımız üzerinde etkilidir. Bir gruba aidiyetimiz ise, ırk, cinsiyet, sosyal sınıf, politik bağlılık, ülke gibi öğelerle belirlenir. Grup, kuralları, o gruba ait tüm tüm üyeler tarafından belirlenirken, grubun dışına çıkma utanç suçluluk ve anksiyete yaratır. Bizim değerimizi yükselten ya da düşüren olaylar bizde mutluluk ya da öfke, anksiyete benzeri duygulanımlar oluşturur. Kişi, grup merkezli hareket etmeye devam ettikçe, 'iyi' olarak tanımladıkları bir grupta yer almak ister. Çünkü, grubun iyi olarak tanımlanması kişinin kendi kendinin iyi hissetmesine nende olacaktır. Bu nedenle de tüm iyi özellikler ait olunan gruba atfedilirken, kötü özellikler grup dışında kalanlara atfedilirler. Araştırmalar göstermiştir ki, okul öncesi çocuklar, ahlaki çıkarımlar yapabilme yetisine sahiptir. Ahlaki ihlalleri diğer olumsuz davranışlardan ayırabilmektedirler. Utanç ya da çekingenliğe neden olabilen sosyal farkları tanıyabilmektedirler. Ayrıca, erken yaşlardan itibaren çocuklar, bir arkadaşlarına yardım etmekten memnuniyet ve onu incitmiş olmaktan dolayı suçluluk hissetmeyi bilirler. Hasta bir arkadaşını ziyaret etmek yerine sinemaya gitmek gibi egoistik bir davranışı 'yanlış' olarak etiketleyebilirler. Tabi ki çocuklar bunları bilmelerine rağmen kendilerine hizmet eden motivlerı sıklıkla kazanır.

Aslında ahlaki kodlar sıklıkla belirli bir bedeli içerir görünür, en azından zararlı bir dürtünün durdurulması ya da bir başkasına yardım edebilmek için kendi amacından vazgeçilmesi bir enerji gerektirir. Sosyalizasyonun geniş bir yanı, çocuklara dürtülerini kontrol etmeyi ve zamanla bunun kendiliğinden olmasını sağlamayı öğretmesidir. Düşmanca ya da egoistik dürtülerin kontrolü diğer insanlardan takdirle karşılanır. Direkt caza ya da ödül kabul edilebilir ya da edilemez davranışlara karsı etkili yöntemlerden bir tanesidir. Ebeveynler gibi çocuk için anlamlı kişilerin davranışlarının gözlenmesi de sosyal motivasyonu arttırmakta ve zararlı dürtüleri kontrol etmektedir. Sosyal davranışların ve yardım davranışlarının kazanılması empatinin otomatik olarak ortaya çıkmasının kolaylaştıran etkenlerden biri olabilmektedir. Empati yokluğunda bu tür bir davranış sadece dışarıdan onay alma ya da kişinin kendini onaylayabilmesi amacıyla yapılabilmektedir.

FEDAKARLIK

Fedakarlığı oluşturan öğeler, empati, ilgilenme , zayıf durumda olanla özdeşleşme ve yardımsever benlik imajı olarak tanımlanabilir. Eğer, diğer kişinin üzüntü ya da tehlike kalıpları sessizleşiyorsa bu kurbana yardım eden potansiyel bir kişinin varlığına işaret eder. Fedakarlığın meydana geldiği devamlılıkta, diğer kişilerin hayatı için, anlamlı feda edişler ve risk alışlar vardır. Genel olara, kendini feda etme ve risk vardır. Sonucu ise, kimi zaman, doğru şeyi yapmış olduğunu bilmenin içsel memnuniyetinden ibrettir. Fedakarlık üzerine kurulu davranışın, anahtar bileşenleri bir başkasının hayatını kurtarma ve kurbanın yaşadığı ıstırap ve korkuyu hayal etmektir. Genel olarak, narsisim ve altruism dualistik kişilik organizasyonunda zıt tarafları gösterir. Narsistik modda kişi, kendi ilgilerini karşılama ve bireysel alana yatırım yapma eğilimindedir. Narsisim kendini, altruisim diğerlerini 'memnun olan' kılar. Narsistik birey, olayları kendi doğrularına göre değerlendirir ve savunur; kavgasını kendi bireyselliğini ve kimliğini korumak için sürdürür. Altruistik modda ise, kişi diğerlerinin refahını korumak için tetiktedir; diğer insanların ihtiyaçlarını öncelikli tutar.

Bu döngüye dayanarak, insanlar narsistik ve altruistik ( diğerkâm) kipler arasında birini diğerine tercih edebilmektedir. Kişisel alana bir tehdit olduğunda ya da benzeri durumlarda narsistik kip işlerken, diğer insanların üzüntüde ya da tehlikede olduğu durumlarda diğerkâm kipi harekete geçirebilmektedir.

Narsisistik-yayılmacı 
- Bizim grubumuz (milletimiz vb) mükemmeldir seçilmiştir seçkindir. 
- Dışında kalanlar potansiyel düşmandır.
- Bizim doğrularımız ve iddialarımız, diğerlerinin doğrularını belirler. 
- Diğerlerinin hayatları önemli değildir.
- Eğer kendi grubumdan olanlara yardım edersem bu, beni daha iyi bir insan yapar.

Diğerkâm ve insancıl 
- Bütün insanlar eşit ve yararlıdır. 
- Dışında kalanlar potansiyel arkadaştır.
- Hiçbir grup öncelikli bir iddiaya sahip değildir. 
- Eğer kendi grubumdan olmayanlara yardım edersem, bu beni daha iyi bir insan yapar.
               
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş