Hülya depresyonda mı
Prof.Dr. Kemal Sayar
Aşk' demişti Hannah Arendt, 'ortalıkta gösterildiği an, solmaya ve ölmeye yüz tutar'. Özel alan ve kamusal alan arasındaki sınırın muğlaklaştığı bir zamanda yaşıyoruz. Geçmişte özel alan kişiye sadece düşünüp bir başına kalacağı bir alan değil aynı zamanda kişiliğini geliştireceği bir alan da sunuyordu. Yakın ilişkilerin mahremiyete ihtiyacı vardır. Kişinin ruh arkadaşına ifade ettiği his, tutku ve düşünceler toplum önünde söylendiğinde anlamını kaybeder ve başka bir şey olur. Günümüzün 'aç kendini!' toplumunda, yaralarımızı göstermemiz, o yaraları da bir 'başarı öyküsü'ne dönüştürmemiz bekleniyor. Gönül burukluğunu dahi pazarlayabilen bir iktisat karşısındayız.
Geçtiğimiz hafta Pişti adlı tv programında herhangi bir uzmanlığı olmayan bir 'ilişki yazarı', Hülya Avşar'ın depresyonda olduğunu iddia etti. Tam da ertesi gün, magazin basınında görünme heveslisi bir meslektaşımız, Hülya'nın son zamanlarda çok fazla saç rengi ve stili değiştirdiğini, bunun da depresyon alameti olduğunu söylemiş bulundu. Bu açıklamalar bütünüyle komik ve hiçbir bilimsel mesnede dayanmıyor. Ancak bir 'şöhret'ten kameralar önünde özel hayatını açması, onun didiklenmesine izin vermesi, kendisine yöneltilen suçlamalara karşı soğukkanlılıkla cevap verebilmesi isteniyor. Bunun iç burkucu bir tarafı var. Hülya, sahip olduğu onca tanınırlığa ve maddi birikimine rağmen, kendi mahremiyetini koruyabilmek konusunda çok aciz. Nobran bir 'dış ses' ona milyonların önünde ucu hakarete varan cümleler sarf edebiliyor. Şöhret kendi mahremiyetine dil uzatan muhatabına en ölçülü ve zeki cevabı vermeye çalışıyor. Ne yapsın, bu âlemde yer almakla, oyunun kurallarına baştan tâbi oldu. Oyunun kurallarında var olmak için görünmek gerektiği yazılı, her şeyinle ve her yerinle görünmek, acılarınla da.
Kamuoyu ilgisi, tırmandırılan magazin kültürüyle, önemli konulardan suya sabuna dokunmaz meselelere doğru kaydırılıyor. Tanınmış kişilerin özel hayatları inceleme konusu yapılıyor, özel ilişki ve itirafların toplum önünde de sergilenmesi bekleniyor. Magazinleşmeyen konular anlaşılmaz hanesine yazılıp bir kenara terk ediliyor. Televizyon ortamı, o yüzden sıklıkla kişisel ve mahrem dertler üzerine odaklanarak, toplumsal kötülüğü bize unutturmak derdinde. İnsanlar, mahrem hayatlarını milyonlara açarak paylaşmaya teşvik ediliyor ve bunu yapınca da bir aferin alıyorlar, 'Yeterince cesurdun', aferin!
Aslında şöhrete söylenen şudur: Evet bizden daha güzel ve başarılısın ama bunun bir bedeli olmuş olmalı, bak aile hayatın berbat, senin mutlaka depresyonda olman ve ağlaman gerekiyor. Ağla ve ne kadar mutsuz olduğunu itiraf ederek, bizi rahatlat. Bunu kimse ayrılmanın erkek tarafına söylemez, aldatan o olsa da, kendisine hemen bir sevgili bulmakla kazanan tarafta yer ayırtır. Aslında burada gerçek mesele Hülya'nın depresyonda olup olmaması değil, bir insanın iç dünyasının milyonlar önünde bu kadar ulu orta tartışılabilmesidir.
İtiraf televizyonları, veya başka bir isimle çöplük televizyonları, mahrem yaralarınızı başkalarıyla paylaşmak suretiyle size rahatlama ve iyileşme vaat eder. Paylaşmak demek, özel kimi dertleri halk hikâyelerine çevirmek demektir, günümüzde sessizlik hor görülür. Konuşan insanın sağlıklı olduğu önermesi alttan alta desteklenir. Oysa kedere sessizce de katlanabilir insan. Hayatın keder ve sevinçleriyle bizi usul usul büyütmesine izin vermek gerekir. Çok eski zamanlardan bir bilge, 'sana çok şeyler öğretecek acıya' demişti, 'hoş geldin de.' Bir başka bilge, Schopenhauer, hayatta rotamızı şaşırmamak için her zaman belli bir miktar endişe, keder ve yokluğa ihtiyaç duyduğumuzu söylemişti.
İnsanın sessizce yaşayacağı bir histir keder, içe doğru derinleşme sağlayan, sizi manevî yönden olgunlaştıran, dünyanın kırılganlığını ve geçiciliğini duyuran bir his. Kederin artık ilerlemiş bir boyutu olarak değerlendirebileceğimiz depresyon, bir sosyologun betimlemesiyle, 'kendi olma yorgunluğu'dur. İnsan bazen kendisi olmaktan yorulup ümitsizliğe düşebilir. Ama bu sürecin sonunda kendisini zenginleştirebilecek bir tecrübe edinir, hayata dair bir bilgi devşirir buradan. İnsanın iç dünyası mahremdir, oraya herkes elini kolunu sallayarak giremez, kırılganlık ve üzüntüler gösteri programlarına meze yapılamaz.
Sözün özü, Hülya değil, dünya depresyonda!