Halden Anla(ma)mak
Uzm. Psk. Lamia Kalender Ergül
İnsanların insan olmaktan bile yorulduğu günümüzde, bu derde çare olacak çok basit bir reçete mevcut aslında elimizde: halden anlamak. Öyle iki kelime ki bu, kaliteli bir diyaloğun en basit ama aynı zamanda da en gözardı edilen yapıtaşı belki de. Şöyle ki, iki kelam etmek için yanyana geldiğiniz insanlar siz henüz cümle kurmadan bile durumunuzu anlayabilir ve bazen sözleriyle bazen de susarak derdinize derman olabilir. Bunun için gerekli olan şey elbeteki empati yeteneğidir diyebiliriz.
Bazen sessiz çığlıklar atarız birileri bizi kalbiyle duysun, yaralarımızı sarsın diye. Bazen de sesimiz sonuna kadar çıkar karşımızdakini anlayamadığımız ya da egomuzu rahatsız eden şeyler var olduğu için. Hayatımız boyunca anlaşılmayı bekleriz. Ve aksi her durum için daime tetikte bekleriz. Anlaşılmadığımız anda atağa geçer sorumlusunu bertaraf ederiz, bazı zamanlarda da başarısız oluruz. Ama bizi en çok öfkelendiren, halimizdan anlayacak durumdayken aslında karşımızdaki veya yanımızdaki insanın bir türlü buna muvaffak olamaması ya da bunu istememesidir. Zaten dünya üzerindeki kaosun en büyük sorumluları halden anlamayan, keyfi ne isterse onu yapan ve asla empati kuramayan varlıklar değil midir? Bir ülkenin başındaki kişi sırf canı istiyor diye, diğer ülkede yaşayanların halini asla anlamadığı ve maalesef önemsemediği için silahlarını kuşanıp karşısında çıkmıyor mu mazlumların? Çok sevdiği işini onu asla anlamayan yöneticisi veya işvereni sebebiyle terk etmiyor mu çalışanlar? Büyük bir aşkla evlendiği eşinden “beni anlamıyor” diye ayrılmıyor mu insanlar? Yardım almaya gelen küçücük çocuklar ailelerinin başarı konusunda onlara aşırı baskı yaptığını, onların daha çocuk olduğunu anlamadıklarını, oyun oynamak istediklerini veya sevgi beklediklerini haykırmıyorlar mı? Tüm sorunlar gelip insanların birbirinin halinden anlamamasında birleşiyor ne yazık ki.
Öyle bir duruma geldik ki, artık 3. sayfa haberleri bile kimseyi rahatsız etmemeye başladı. Kanıksar olduk her türlü cinayeti şiddeti. Önceleri kendimizi koyardık acı çeken insanların yerine ve anlardık hallerinden. Şimdi ise bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ben iyi olayım da aman zaten herkesin derdi kendine diyen bireyler haline geldik. Bu durum böyle de devam ediyor ta ki bizi de anlamayanlar karşımıza çıkana kadar. O zaman aslan kesiliyoruz. İyilik halimiz o kadar incelmiş ki hemen kopup dağılıveriyoruz tüm olumsuzlukların içerisine.
Yüksek lisans tezimin en önemli sonuçlarından birisi; yeni doğum yapmış olan annenin postpartum depresyon geliştirmesinin en önemli sebebinin “eşi tarafından anlaşılmamak” olduğu yönündeydi. Zaten kırılgan bir dönemde olan yeni anneler gerek etrafındaki insanlar tarafından gerekse eşi tarafından anlaşılmayı bekliyor. Ve ne yazık ki çok az anne bu arzusuna mazhar olup anlaşılıyor, destek bulabiliyor.
Aslında günümüz insanları başkalarının derdini, arzularını, hedeflerini veya öfkelerini anlamanın ne denli önemli olduğunun farkında. Ama empati noktasındaki eksikliği gidermeye adım atmak zor geliyor. Heybesinde olan kadarı yemeye var olanla yetinmeye devam ediyor. Ne yazık ki elde olan çabuk tükeniyor, kimse bir diğerine katlanamaz hale geliyor. Toplumsal olarak bunun farkındayız demiştik. En çok da halden anlamayı körelten medya bunun farkında. Banka reklamlarının bir çoğu “halinizden anlıyoruz” diye açık bir slogan kullanıyor. Oysa bunu kendine şiar edinmiyor sadece vitrinini süslüyor, insanları iç dünyalarından eksilen “anlaşılmak” noktasından yakalıyor ve bırakmıyor.
Dünyaca ünlü keman virtüözü Farid Farjad çok sevdiğim bir sözü vardır “ Sevmek, gönül almak, ince düşünmek, güzel konuşmak, halden anlamak, düşeni kaldırmak, ağlayanı güldürmek hep bedava biliyor musunuz?” der. Ama insanlık bunların hepsini çok pahalı görüyor ve birbirinden esirgiyor.
İslami emirlere bakıldığında çoğunun kökeninde insanları halden anlamaya yönlendirme bulunmaktadır. Orucu ele alırsak açlık duygusunu bizzat yaşayarak idrak etmek ve onların sıkıntılarına daha yakından eğilmek adına ibadet yolu ile bir empati eğitimi olduğuna şahit olmaktayız. Bazı duygular sözle değil bizzat yaşayarak öğrenileceği için tok olanlar isteseler de aç olan insanların halinden anlayamazlar. Tok açın halinden ne anlar diyerek bu durumu özetler atasözümüz. Biz de anlıyoruz evet ama aç kaldığımızda. Savaşın içinden gelen insanları anlıyoruz ancak başımıza aynı müsibetler geldiğinde. Kınadığımız bir insanı anlıyoruz ancak kınadığımız şey ile sınandığımızda. Oysa aslolan yaşamadan hissedebilmek, anlayabilmektir.
Hz. Peygamber’in (sav) başkalarının halinden anlamaya teşvik ettiği en meşhur hadis-i kutsisi “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mümin kardeşi için de sevmedikçe gerçek mümin olamaz” sözleridir (Tirmizi). Bir başka hadisinde de Efendimiz (sav) “Dul kadın ve yoksul yetim kimselerle ilgilenmek için gayret edip koşturan kişi Allah yolunda cihat eden kimse gibi veya gündüzü oruçla geceyi namazla geçiren kimse gibi sevap kazanır” demektedir. Bu iki hadisi şerif İslam'ın birbirimiz anlamaya verdiği büyük önemi açıkça ortaya koymaktadır.
Özetle, insan olduğumuzu anlamak ve sağlam ilişkiler kurabilmek için önce başkalarının halinden anlamamız gerekiyor. Vicdan ve diğergamlık gibi konuların yok olmaya yüz tuttuğu günümüzde en azından başkalarının durumunu görüp anlayarak insaniyetimize sahip çıkmalıyız. Aksi takdirde evlatlarımız ve sonraki nesiller tek bir kelamı anlaşılsın ve “seni anlıyorum” cümlesini duyabilmek için her şeylerini feda etmek, büyük yaralar alarak yoluna devam etmek zorunda kalacaktır.
Ne mutlu etrafı halinden anlayan insanlar ile çevrili olanlara ve ne mutlu anlayışını asla kaybetmeyen şanslı kullara...