5e7c5f08ad279__empati-etkisi.jpg

EMPATİ ETKİSİ

Helen Riess
the-empathy-effect
ORTAK AKIL

Başka bir insanın düşünce ve duygularını anlık olarak hayal edebilir ve rahatsız olduğu şeyleri hissedebiliriz. Bu da “empatik ilgi”yi yani karşımızdaki insanı önemseyecek merhamet içeren tepkiyi doğurur. 

Empatiyi en iyi tanımlayan şey: başkalarının içinde bulunduğu kötü durumları veya o insanların duygularını anlamamızı sağlayan birden çok özelliği olan insan kapasitesidir. Şahsi olarak “empatik kapasite” kelimesini “empati”ye tercih ediyorum. Çünkü bu tanım empatinin birçok fizyolojik ve psikolojik özelliğin biraraya gelmesiyle oluştuğunu gösteriyor.  

Bireyler başkalarına karşı empati gösterdiğinde, onların duygularını “anlamak”, “bilgi edinmek” ve “doğru tepki vermek” noktalarında başarılı oluyorlar. Empati ile ilgili yapılan nörolojik görüntüleme araştırmaları gösteriyor ki, karşımızdaki kişi ile tam anlamıyla bağ kuramasak bile kişinin yaşadıklarını ve duygularını hayal ederek aynı şekilde etkileniriz ve beynimizdeki aynı bölgelerde aktivite gözlenir. 

Empatik kapasite hayatımızın her alanına taşınabilir; ebeveynlikten eğitim sistemine, sağlık alanına, iş yerlerine, hukuki yapılara, iş hayatına, sanata, çevreye, dijital dünyaya, liderliklere ve politikaya. Çünkü empati başkalarının duygularını önemserken kendi duygularımızı yönetebilmeyi ve bu sayede insanlara yardımcı olabilmeyi öğreten hassas bir denge içerir. 

 

Einfühlung
Empati kavramı 20. yüzyıl başlarına kadar ortaya çıkmamıştı. Temelleri Almanca bir terim olan Einfühlung’tan gelir. Bu kavram genelde farklı terimlerle karıştırılır; sempati veya acıma gibi. Oysa sempati, sadece o anki duygu paylaşımını ifade eder ve olay sona erdiğinde sempati de kaybolur. Acıma duygusu ise başkalarının içinde bulunduğu durum hakkında kötü hissetmektir.

Yine aynı yüzyılın başlarında Rosalind Cartwright “kişilerarası empati” konusunda araştırmalar yapmaya başlamıştır. Böylece “duyguları yansıtmak” yerine “duyguları hissetmek” tanımı ile empatiye yeni bir anlam kazandırmıştır. 1959 yılında ünlü psikanalist Heinz Kohut, empatiyi “temsili içgözlem” olarak tanımlamış ve bu kavramın psikoterapi için “psikolojik oksijen” olduğunu söylemiştir. Bu oksijen her terapötik ilişki için gerekli bir etmen olarak vurgulanmıştır.

Hayatı yaşarken daha çok tecrübe edindikçe, her insanın kendine has duyguları olduğunu fark ettikçe sadece yakınlarımıza karşı değil tüm insanlığa karşı empatik bir kapasiteye sahip oluruz. Merhametli olduğumuzda empati halkasının tamamlandığından emin oluruz: başkalarının acısını idrak ederiz, empatik bir alaka duyarız ve karşımızdakinin acısını merhametimizle hafifletmek için tam anlamıyla motive oluruz. 

 

EMPATİ NASIL İŞLER?

Kognitif Empati

Kognitif ve düşünsel empati, bize ait olan tüm bilinçli duygularımızı ve algısal bilgileri yönetme yöntemidir. Bu empati türü için gerekli olan ilk adım diğer insanların bizden farklı düşünce ve duyguları olduğunu kabul etmektir. Buna “zihin teorisi” denir ve bu yetenek 4-5 yaş itibariyle oluşmaya başlayan psikolojik gelişimin dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zihin teorisi ile “akıl okumak” aynı şey değildir. Ama temel olarak o an bir insanın aklından neler geçtiğini anlamak ve aynı kişinin kararlarının, inançlarının ve niyetinin kendimizinkinden farklı olabileceğini fark edebilmektir. Zihin teorisi bazı durumlarda –otizm, demans veya diğer beyin travmaları- sekteye uğrayabilir. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5e7caae7da92d__empathy-2.jpg

Empatik İlgi : Neden Merhametli Olmalıyız?

Empatik alaka, empatinin 3. özelliğidir. Diğer insanların iyiliği için doğru adımlar     atma ve onları umursadığımızı gösterme amacı taşıyan içsel bir motivasyondur. Bu da aslında empati denildiğinde insanın aklına ilk gelen durumdur. Duygu ve düşünceler beraber harmanlandığında empatik davranışın ilk adımı atılmış olur. Önce karşımızdaki ile hissederiz, sonra acısını anlarız ve son olarak gerçek anlamda ilgi gösterir ve şefkatli bir tepki veririz. 

 

EMPATİNİN SPEKTRUMU (İzgesi)

Her insan açlık, uykusuzluk, öfke, yorgunluk, sorumluluklar vb. sebeplerle gün içinde farklı ruh hallerine bürünebilir.

Bireysellik İmajinasyonu

Özel tasarlanmış nöronlar sayesinde gülümseyen bir yüz gördüğümüzde mutlu olurken, korkmuş bir ifade ile tedirgin oluruz, kızgın bir ifadede ise alarm durumuna geçeriz. 1996 yılında makak maymunları ile yapılan bir araştırma gösteriyor ki; maymunun bir avuç fıstık yerken aktive olan beyin bölgeleri, deneyi yapan bilim adamının fıstık yiyişini izleyen maymunlarda da aktive olmaktadır. Nörobilimci ve psikolog Tanya Singer bu konu ile ilgili çok önemli araştırmalar yürütmektedir. Bir araştırmasının sonucu ise oldukça dikkat çekicidir: “güçlü olan hayatta kalır” modelinden bağımsız olarak, başkalarının acısını deneyimledikçe daha işbirliği içinde ve karşılıklı olarak kolaylaştırıcı davranışlar sergileriz. Bunlar türümüzün hayatta kalması için gerekli olan davranışlardır.  

 

Empatinin Tetikleyicileri

Son dönemlerde yapılan araştırmalar şimdiye kadar bildiğimizden çok daha fazla seviyede nörobiyolojik durumlarla bağlantılı bir halde olduğumuzu gösteriyor. Bilinçli yada değil birbirimizin duygularıyla doğal bir yankılanma yaşıyoruz. Kişiden kişiye olan iletişim seviyesinde güven, empati veya düşünce kaynaklarımız farklılık göstermiyor. Başkaları ile ne kadar çok doğrudan ilişki kurar ve onların yaşadıklarını anlarsak o kadar çok empati duyarız. Bu noktada “grupiçi ve grupdışı” durumlar ortaya çıkar. Grupiçi kalıplar bizim gibi olmayan kişilere karşı empati kurma kapasitemizi sınırlar, böylece “grupdışı” kavramı sorun olmaya başlar. Kendi çalışmalarım kapsamında empati eğitiminin, doktorlara ve hastalar ile etkileşim halinde olan tüm personele ne kadar yardımcı olduğunu görüyorum. Bu sayede empati arttıkça, yardıma muhtaç olan ve bizden farklı olan! insanları sayı veya nesne olarak görmeyi bırakıp, bizler gibi insan olduklarını anlamaya başlıyoruz.

Empatiyi Yok Edenler ve Sahtekârlar

Bazı insanlar, özellikle bakım alanındaki profesyoneller, empatiyi az kullandıklarında mesleki hasara uğrarlar. Bu duruma “merhamet yorgunluğu” diyoruz. Bunun sebebi, başkalarının acılarını gören profesyonellerin kendi duygularının etkilenmesini önlemek adına otokontrolü abartmış olmalarıdır diyebiliriz. Otokontrolü –duygu düzenleyici- devreye sokabilmek adına çok kolay bir yöntemim var. Derin nefesler alırken aynı anda “alabileceğim kadar derin bir nefes alıyorum” demek ve verirken de tam tersini tekrar etmek. Birçok kişi bu yöntemin klasik “konuşmadan önce 10a kadar say” yönteminden daha işe yarar olduğunu söylüyor. 

Polis memurları, fizik tedavi uzmanları, psikologlar, hemşireler, sosyal hizmet çalışanları ve öğretmenler gibi bazı meslek icracıları merhamet yorgunluğu adına risk gruplarıdır. Bu alanlarda çalışanlar gördükleri karşısında en çok acı eken ve duygularıyla mücadele etmek zorunda kalanlardır. Bu profesyoneller düşünsel (kognitif) ve duygusal (afektif) empati arasında sağlam bir denge kurmayı öğrenmeli ve mesleklerini böyle sürdürmelidir. 

Sahte duygulara sahip olanlara gelecek olursak; bu kişiler “empati gibi” hisseder ama gerçek manada empati kurmazlar.

Empatinin Önündeki Engeller

Ne kadar empatik bir yapıda olursak olalım her insan için her zaman empati besleyemeyebiliriz. Bazen empati çağırdığında koşmak yerine bocalarız. Örneğin, birçok noktada kadınlar erkeklere oranla daha empatiktir. Araştırmalar gösteriyor ki erkeklerin empatik tepkileri kişilerin sosyal davranışlarını nasıl gördüğüyle şekilleniyor. 

Duygusal zeka, duygu regülasyonu, farklı bakış açıları kazanma, ben – öteki farkını anlayabilme ve daha birçok beyin temelli yetenek değişime açıktır. Uygun bir eğitimle, hep birlikte çalışarak sağlık alanında ve diğer tüm alanlarda daha empatik bireyler yetiştirebiliriz ve daha parlak bir geleceğe ulaşabiliriz.

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5e7caada8e127__empathy-1.jpg

EMPATİNİN 7 ANAHTARI (E.M.P.A.T.H.Y)

Bilim adamlarının yaptığı çalışmalar gösteriyor ki iletişimimizde sözlü olmayan etmenler %90 oranında iken sadece %10’luk bir kısmını konuştuklarımız oluşturuyor. Yalnızca kelimelere sığındığımızda yanlış anlaşılmalara daha açık olan bir iletişim kurmuş oluruz. İnsanlararası etkileşimlerde, bağlantı kurmak ve yardımcı olmak adına en etkili güç empatidir. Bu bağlamda geliştirdiğimiz E.M.P.A.T.H.Y yönteminden bahsetmek istiyorum. Bu yöntem iş hayatında, bankacılıkta, eğitimde ve hem fiziksel hem mental sağlık alanlarında kullanılmaktadır.

E – Göz Teması (Eye Contact)

Erken çocukluk dönemine kadar göz teması kurulmayan çocuklar “güvensiz bağlanma” sebebiyle ileriki dönemde düşük özgüven, başkalarına güvenmekte zorluk ve duygu düzenlemeleri konusunda problem yaşarlar. Nörolojik araştırmalar, empatiyi harekete geçiren ilk elementin göz kontağı olduğunu göstermektedir. Bu noktada değinmek istediğim bir konu var. Evet göz kontağı önemli ancak ilk kez tanıştığınız bir insana da gözlerinizi kaçırmadan bakmamanızı öneririm. Göz temasını abartmak karşımızdaki kişiyi rahatsız edebilir. Konu ile ilgili olarak kültürel ve bireysel farklılıkları da aklımızdan çıkarmamak yerinde olacaktır. 

M – Yüz İfadelerinde Etkili Olan Kaslar (Muscles for Facial Expression)

Beynimiz karşımızdaki insanlara göre mimiklerimizi belirleyecek şekilde programlıdır. Birisi bize gülümsediğinde biz de gülümseriz. Bu tepki oldukça bilinçdışıdır ve bunun farkında bile olmayız ancak bu durum empatik kapasitemizin işleyiş elementlerinin başında gelir. 

Klinik psikolog Paul Ekman’a göre çoğu duygunun mimiği evrenselken çok az bir kısmı kültürel geçmişe göre farklılık gösterir. Ve her yüz ifadesi her zaman aynı anlama gelmez. Charles Darwin 1872 yılında “yas kası” ismini verdiği bir kas grubundan bahsetmiştir. Alın kısmında olan bu kaslar bir insan gerçek manada üzgünken istemdışı hareketlenir. Bu konuda gerçek olmayan bir biçimde davranmak zordur, çünkü farkında olmadan yası ve kederi olduğu gibi dışarı vurur. 

P – Postür / Duruş (Posture) 

Bir insanın duruşu yüz ifadesinden ayrı olarak duyguları ile ilgili kuvvetli bilgiler verir. Örneğin, çökkün omuzlar üzüntü veya depresyonu, dik ve kendinden emin oturmak güven veya mutluluğu ifade eder. Vücut hareketli ve postür en az yüz ifadeleri kadar önemlidir. Duygusal davranışların anlam ve nörobiyolojisini anlamamızı sağlar. 

A – Etki (Affect)

Affect kelimesini duyguların bilimsel terimi olarak açıklayabiliriz. Tam manasıyla “duyguları adlandırmak” olarak büyük önem taşır. Duygular, tüm zorlayıcı konuşmaların çekirdeğini oluşturur. Duyguları adlandırmadığımız taktirde konuştuklarımızın da tam olarak farkında olamayız. Gelişigüzel ve bilinçsiz bir şekilde cümleler kurmuş oluruz.

T – Ses Tonu (Tone of Voice)

Sözel olmayan duygu ifadelerinin %38’ini oluşturması sebebiyle empati adına hayati önem taşır. Ses tonumuz çoğu zaman kendimizi ifade etmek için kullandığımız kelimelerden daha önemlidir. Ve arada kurulan bağ empatik mi değil mi bunu da ses tonu sayesinde anlarız. 

Yatıştırıcı bir ses tonu karşımızdaki kişiye onu gerçekten anladığımızı hissettirir. Tam tersi bir kişi bağırarak üzücü bir hikaye anlatıyorsa, bizim onu “anlama” ve “duygusunu hissetme” oranımız düşer. 

H – Karşımızdakini Bir Bütün Olarak Duymak (Hearing The Whole Person)

Bu noktada empatik dinleme kavramından bahsetmek yerinde olacaktır. Empatik dinleme; bir insana tüm dikkatimizi vermek, onun duygularını anlamak ve yargısız bir şekilde merhamet ile tepki vermektir. Bu dinleme şekli karşımızdaki ile hem duygusal hem bilişsel anlamda bağlantı kurabilmemizi sağlar. Empatik bir kulak ile dinlediğimizde, empati için gerekli olan tüm anahtarlara sahip oluruz. 

Görünen probleme dikkat etmek bizi çok ileriye götürmez. Altta yatan sebeplere dikkat etmek ise karşılıklı empatinin altın madenine ulaşmamıza ve birbirimizi anlamamıza temel oluşturur. 

Y – Tepkilerimiz (Your Response)

Başkalarına karşı olan duygularımız karşımızdaki kişinin söylediklerimizi ve yaptıklarımızı anlaması adına önemli bilgiler taşır. Yoğun duygular, bizi dinleyen bireylerde mutlaka kendine bir yer bulur. Bu bağlamda “tepkilerimiz” söylediklerimiz değil nasıl hissettiğimizdir. 

 

KİM BİZDEN KİM DEĞİL?

1968 yılında Martin L. King’in suikastı sonrası, Jane Elliott isimli genç bir öğretmen, 
3. sınıf öğrencilerine yıllarca unutulmayacak bir deneyim yaşatmış ve ayrımcılığın ne olduğunu, nasıl hissettirdiğini birkaç hafta içinde öğretmişti. Jane, sınıfındaki mavi gözlü çocukları bir grupta, renkli gözlü olmayanları da başka bir grupta topladı. Belli bir süre mavi gözlü çocuklara üstün davranırken diğer grubu dışlayan davranışlar sergiledi. Zamanla mavi gözlü olan çocuklar da kendilerini üstün olarak görmeye başladı. Tam o esnada Jane davranışlarını tam tersine çevirdi. Böylece her iki grup da ayrımcılığın nasıl hissettirdiğini bizzat tecrübe etmiş oldu. Aynı zamanda onlara empati nedir ve farklı olanlara da empatik bir şekilde nasıl davranılır öğretmiş oldu. 

Bir İçinde Bir Dışında

Tahmin edersiniz ki, insanlar yaratılış itibariyle kendisinden farklı olanlara daha az empati besler. Aynı ten rengini, kültürü, suyu, dini, okulu, takımı vb özellikleri paylaştığında o kişilerle bağı olduğunu hisseder. Her zaman bağlantılı olan ilişkileri arar çünkü bu ilk insanlardan itibaren gelen bir güven ve rahatlama sebebidir. 

Araştırmalar gösteriyor ki, hem kognitif hem duygusal empati, bizimle aynı deneyimleri, aynı eğitimi ve aynı değerleri paylaşan insanlarla daha kolay kuruluyor. Çünkü bu insanların ne düşündüğünü veya ne hissettiğini anlamak, onların “zihinlerini okumak” çok daha basit ve çaba gerektirmeyen bir durumdur. 

Dalga Etkisi

Suya bir taş attığınızda dalga daireleri dışarıya doğru dağılır. Her çember içten dışarı olacak şekilde merkezden uzaklaşır. Bu basit analoji empatinin grup içinde nasıl merkezden  etrafa yayıldığını açıklar. Grup içinde ne kadar merkezden uzak olunursa diğer kişiler o kadar az empati duyar. Bireylerin empati seviyesi farklı durumlarda aynı kişilere karşı dahi olsa değişebilir. 

Empati derecemiz kişisel duygusal yapımıza göre de değişiklik gösterir. Bu duruma “projektif empati” diyoruz. Çünkü bazen kendi duygularımız karşımızdaki insanı anlama şeklimizi etkiliyor ve hikayeleri bizim benmerkezci ruh halimizi ne kadar etkiliyorsa ona göre davranıyoruz. Bunu destekleyen fMRI taramaları gösteriyor ki “benmerkezci önyargı”lar pozitif veya negatif uyaranlar ile beynin ön korteksinde aktif hale gelmektedir. 

https://kemalsayar.com/website/assets/images/my1/images/5e7caaf581f68__empati.png
Bir Nefesten Uzak Olmak 

İnsanoğlu “başka grup”lar kurmaktan zevk alır hatta bazen bunu “kendi grubu” içinde de yapar. Bazen yargılamak ve kalem kırmak çok kolaydır çünkü davranışımızın sonucunu görmezden gelmek bizi vicdan kavramından uzaklaştırır. Geçici bir rahatlama sağlar. Empatik kapasitemizin her an uyana maruz kalması gruplaştırma, etnik farklılıklar, ırkçılık veya sosyal sınıfın oluşmasını engeller ve insanlığı paylaşmayı hatırlatır. Tıpkı Somali’de, Suriye’de, Yemen’de veya Ruanda’da olanları izleyip oradaki insanların acılarına empati yapabilmek gibi. Tüm dünyanın birbirine bağlı olduğunu anlayacak dünya liderlerine ihtiyacımız var. Bir başka toplum ile iletişim kuramazsak barbarlaşırız.

EMPATİ İLE BÜYÜMEK

Empati Nasıl Gelişir?

Empati ile ilk tanışmamız bu dünyada aldığımız ilk nefes anında gerçekleşir. Bebeklerin bu kavramı anladığından eminim. Şöyle ki, yenidoğanlar ile yapılan araştırmalar bir bebeğin ağladığını duyan diğer bebeklerin de ağlamaya başladığını gösteriyor. Benlik ve diğerleri kavramlarının birleşmesi empatiyi besler. Empati de beyin gibi zamanla gelişir ve olgunlaşır. 

2,5 yaşları civarındaki çocuklar başkalarının acılarını ve bu acının kendisininkinden farklı olduğunu anlamaya başlar. Son yapılan araştırmalar, genlerin % 10-35’inin kognitif ve afektif süreklilikte empatiyi ne kadar anladığımız ve gösterdiğimiz konusunda etkili olduğunu savunmaktadır. Ayrıca empatinin yaşa, cinsiyete, çevresel faktörlere ve bunların deneyimlerle olan kombinasyonuna bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Bir çocuğu başka insanların duygularına duyarlı hale getirmek için asla çok geç değildir. Sağlıklı empatik yönelimleri ve güçlü bakış açıları olan çocuklar akranları ile kaliteli ilişkiler kurar, grup içinde güzel bir şekilde oyun oynar, çok az miktarda davranış sorunlarına sahip olur ve sağlıklı insan ilişkileri geliştirdiği için çok daha başarılı olur. Bu durum çocuğu mutlu bir yaşama hazırlar. Daha az empatik çocuklar ise, sık sık agresif hareketler sergiler, öfke ve depresyon gibi negatif duyguları daha yoğun yaşar ve genel olarak başkaları ile bağ kurmakta zorlanır. 

Aynadaki Çocuk

Tek yönlü ebeveynler çocuklarına empatiyi öğretirken aynalamayı uygularlar: yüz ifadelerine verilen otomatik tepkiler, konuşma şekilleri ve çocuklarının davranışları olacak şekilde. Kohut’a göre çocuklar kendi yansımalarını ailelerinin gözünde gördüklerinde daha sağlam bir “ben” anlayışına sahip olurlar. Bu durum doğumdan itibaren başlayarak hayat boyu devam eder. Her çocuk kendi güçlü yanlarını, biricikliğini ve özel oluşunu ona bakım veren kişinin gözlerinde görür. Ebeveynleri tarafından başarısı takdir örmeyen çocuklar güvensiz ve kendi varlığından memnun olmayarak büyürler. Sarfettiği çaba ve yapmaya çalıştığı güzel şeyler görülmediğinde çocuklar aşağılanma, mahcubiyet ve yetersizlik hissi ile dolar (örneğin yaptığı resmi heyecanla babasına götürüp beklediği tepkiyi göremeyen çocuklar). Her çocuk değer gördüğünü bilmek ister. Ve bu beklentisi gerekli ölçüde karşılanmazsa içi doldurulmamış pelüş hayvan gibi hisseder. Kohut’un bahsettiği “psikolojik oksijen” tam olarak budur. Hasta veya engelli çocuklar ise “eksik aynalama” konusunda risk grubundadır. 

Tüm bunların tersi bir durum da geçerlidir. Aşırı derecede takdir etme ise empati yoksunluğuna ve kötü davranışlara yol açar. Bir çocuk çok fazla övüldüğünde her konuda norm sahibi olur ve sürekli övgü bekler ( ne kadar da güzel bir hapşırıktı o! gibi). Böyle çocuklar bazı durumlarda övgü toplamasının yersiz olduğunu bilmez ve empati yoksunu bir bencile dönüşüverir. 

Empatide Rol Modelleri

Çocuklar bir kişiyi model olarak kabul etmek ister. Başlarda bu kişi anne veya baba olur. Eğer sorumluluk sahibi, ilgili ve ebeveyn olarak her zaman orada olursanız, çocuk da hayatının ileri dönemlerinde arkadaşlarına ve partnerlerine aynı şekilde davranır, onlara saygı ile muamelede bulunur. Ayrıca tüm bu özellikleri başkalarına karşı da gösterir. 

Her çocuğun içten gelen bir aileye bağlanma ihtiyacı vardır ve doğal bir eğilim olarak şefkat beslerler. Bu iki durum onlara güvende  ve korunmuş olarak hissettirir. Özetle ebeveynler iyi yada kötü olsun çocuklar erken yaştan bu durumu sünger gibi emer ve hayata bu şekilde başlar. Rol model her zaman anne ve baba olmayabilir. Bir öğretmenine veya bakıcısına, teyzesine amcasına, büyük kuzenine, dedesine, bir astronota, veterinere, bir ressama veya bir şefe özenebilir ve o kişiyi kendine rol model olarak seçebilir. Çocuklar rahat oldukları ve tanıdık gelen davranışları benimserler. Bu yüzden empatik davranışlarda model olmak çok önemlidir. Bu süreç sonunda çocuk “ideal benliğini” oluşturur. Güzel örnek olarak, sözlerimizi tutarak ve hem empatiyle hem dürüstlükle muamele ederek çocuğumuz için ideal özelliklerin temellerini atmış oluruz. 

İki Kat Tecrübe 

Çocukların empati geliştirmesi için önemli olan bir diğer unsur “ruh ikiz ilişkisi”dir. Bu unsur kişinin benliğini anlayabilmesini ve aidiyet hissetmesini destekler. Bu ilişkiye olan ihtiyaç evrenseldir. İkizini bulan kişi onu anlayan ve kabul eden kişiyi bulmuş demektir. Bu benzerlikler beyinde bir alan oluşturduğunda kişi kırılganlıklarını ve eksikliklerini daha rahat bir şekilde ifade eder. Bir yere uyum sağlamak ve arkadaş edinebilmek tüm çocuklar için ortak ihtiyaçtır. Herkes bir takıma veya sosyal gruba seçilmek ve uyum sağlamak ister. Bu ihtiyaç ergenliğe ve yetişkinliğe kadar uzanır. Eğer bir çocuğunuz varsa bu ruh ikizi arayışına özellikle ergenlik döneminde çok dikkat edin. Çünkü bu dönemdeki arayışlar tüm hayatını etkileyecek ve yanlış bir çevre oluşturması halinde oldukça kötü sonuçlar doğuracaktır. 

Empatide Yol Ayrımı 

Hemen her aile çocuğuna karşı doğum anıyla başlayan ve oksitosin yüklü bir empati sahibidir. Ve bu empati ile gelen bir destek sistemi vardır. İlk dönemlerde fiziksel ve duygusal ihtiyaçlara beraber cevap verilir. Araştırmalar gösteriyor ki bu dönemdeki destek ve ebeveynlik figürü çocuğun hayatı boyunca sahip olacağı empati ve bakış açısının en temel belirleyicileridir. Ağladığında ihtiyacını gidermek için biraz bekletilen çocuklar kendini yatıştırma kapasitesini geliştirir ve buna “ideal gerginlik” denir. Aşırı korumacı ebeveynler çocuğuna beklemeyi öğretemez ve empati yoksunu güvensiz bireyler yetiştirir. Bu tarz aileler çocuğunun hayatında tek bir saniye bile mutsuzluk olsun istemezler. Aslolan ise çocuğumuz düştüğünde veya kavga ettiğinde göstereceğimiz ilgi ve alakadır. Ancak yanlış renk tuvalet kağıdı aldığınız için öfke nöbeti geçiren bir çocuğunu varsa ve siz özür dileyen tarafsanız empati için geç kalmaya çok yakınsınız demektir. Bu tarz yetişen çocuklar empati kurmaktan çok uzaktır. Aile olarak amaç sınırsız mutluluk sağlamak değil çocuğu hem mutlu anların tadını çıkarmayı öğretmek ve hem hayatın getireceği zorluklara hazırlamaktır. Çoğu aile ideal gerginlik kavramının çocuk için faydalı olduğunu ve hem güven hem direnç geliştireceğini anlayamaz. O an çocuğun asıl öğrendiği şey ise “istediğim şey şu an olmamış olabilir ama güvenirsem ve beklersem istediğim gerçekleşebilir” fikridir. 

Empatik bir birey yetiştirmek istiyorsanız yanlış yönlendirmeleri bir kenara bırakın. Aksi halde yetişkin hale gelen çocuğunuz istediği arzu ettiği şeyler anında gerçekleşmediğinde öfkeli, mutsuz ve güvensiz hissedecektir. İstediğiniz elbette bu değildir ancak yanlış bir empati yönlendirmesi ile sonuç mutlak surette bu olacaktır. Eğer sonsuza kadar siz ebeveyn o çocuk olarak kalacaksa asla yetişkin bir bireyin anne-babası olma keyfini çıkaramayacaksınız. Doğru empati ile yetiştirdiğiniz çocuğunuz karşılığını size empati ile ödeyecektir. 

Yeterince İyi 

Çocuğunuz sizi zorladığı ve iplerin kopma noktasına geldiği anlarda bir an için durun ve düşünün, tüm bunlar size çok sevdiğiniz kişiden geliyor. O an empati kurabilmek için yapmanız gereken çok temel bir şey var: dinlemek. Çocuğunuz konuşurken dikkatinizi tamamen ona verin. Ergenlik döneminde anlaşmazlıklar, tartışmalar ve sır tutmalar olacaktır. Hayatınızın “empati testi” tam da bu döneme denk gelmektedir. Çünkü bu dönem sizin empatik olmakta en çok zorlandığınız ancak çocuğunuzun da empatiye en çok ihtiyacı olan dönemdir. Yetişkin bir birey haline gelse bile çocuğunuz her zaman sizin sabır ve güveninize, yüreklendirmenize ve heyecanınıza ihtiyaç duyar. 

EĞİTİMDE EMPATİNİN ABC’si

Yanlış olan davranışı cezalandırmak, zaten kırılma noktasında olan çocuğu travmaya sürüklemekten başka bir şeye yaramaz. Sadece durumu daha da kötüleştirir.

Sıkıştırma ve Bunaltma

Sizi dinleyenlere empatik alaka göstermediğinizde hem kendinizin hem karşınızdakinin zamanını boşa harcamış olursunuz. 
Eğitim camiasında olan arkadaşlarım yanlış cevap veren –yada hiç cevap veremeyen- öğrencileri utandırmak adına halen ayakta bekletme cezasının uygulandığını söylüyor. Çocuklar sınıfa hapsediliyor, yalnız bırakılıyor ve hızlı cevaplar vermesi gereken testlere tabi tutuluyor. Bu tarz “sıkıştırma ve bunaltma” teknikleri –eğitim dünyasında bu şekilde yer bulmuş- aslında aşağılama, utandırma ve anksiyete tetikleyicileridir. 

Çalışmalar, duyguların öğrenme üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Pozitif ruh halinde olan öğrenciler geniş bir pencereden daha kolay bakabilir ve hafıza gerektiren işlerde daha başarılı olurlar. Daha stresli veya anksiyöz yapıdaki çocuklar ise küçük detaylarda boğulur ve bilgilerini kullanma noktasında sıkıntı yaşarlar. Yapılan değerlendirmeler; iyilik halinin yüksek problem çözebilme yaratıcı düşünce ile bağlantılı olduğunu, düşük modun ise, zihni daralttığını ve esnek olmayan düşünceyi körüklediğini göstermiştir. 

Saygılı bir yaklaşım ve cesaretlendirmenin beynin mutluluk ve tatmin ile bağlantılı olarak salgıladığı dopamin ve diğer nörokimyasalları desteklediğini ve ideal öğrenmeyi sağladığını söylemek doğru olacaktır. 

Sosyal Beyni Geliştirmek

Beynin; duygular, nedensellik, karar verebilme ve benlik kontrolü ile ilgili olan alanları en yavaş gelişen bölgelerdir. Sosyal ve ilişkisel alanlar her yaşta aktiftir. Ancak gençlik döneminde bu aktivasyon biraz daha fazladır. Tek düşüncenin sosyal ilişkiler olduğu bu dönemde beynin sosyal alanları çok meşguldür. Bu dönemdeki zihin meşguliyetleri kim kiminle, insanlar neler konuşuyor, arkadaşları onu nasıl görüyor veya akranları onu ne kadar kabullenmiş gibi konularla örülüdür. 

Beyindeki sosyal dominansın kullanıldığı birçok eğitim yaklaşımı vardır. Bunlardan birisi de “Proje Bazlı Öğrenme” (PBL – Project Based Learning) ‘dir. 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya atılan “yaparak öğrenme” fikrine dayanır –Arsito ve Sokrates’in savları gibi-.  Bu yaklaşımın ilk kullanıcıları M. Montessori, J. Piaget ve J. Dewey’dir. PBL, çocukların soru sorarak, fikirlerini ifade ederek ve interaktif bir şekilde öğrenmesine dayanır. Çalışmalar, bu şekilde gelişen eğitim sistemlerinin çocukları öğrenmeye teşvik ettiğini göstermektedir. Bu noktada empati ve empati etkisinin olumlu katkıları kabul etmek yerinde olacaktır. 

Sınıftaki E.M.P.A.T.H.Y

Daha önce E.M.P.A.T.H.Y’nin öneminden bahsetmiştik. Karşımızdakini bir bütün olarak duymak ve bunun eğitimdeki önemi ile ilgili bir olayı paylaşmak istiyorum. Epiphany Okulu kurucuları Caroline & Frannie kardeşlerin Boston sınırlarında yaşadıkları şeyler çok çarpıcıdır. Okul başarısı düşük olan çocuklara “nedensel” olarak yaklaştıklarında çocukların yetersiz beslenme ve açlık sebebiyle başarısız olduklarını belirlemişler. Ve bu çocukların ücretsiz beslenmelerini sağlayacak bir sistem kurmuşlar. Öğrencilerin başarılarındaki hızlı yükselme empatik yaklaşımın nasıl olumlu sonuçlar doğurduğunu ortaya koymaktadır. Frannie’nin bu konudaki görüşleri ise şöyle;

 

“Eğer bir çocuğun dersleri düştüğünde empatiden uzak bir şekilde

-olabilir- dersek hatalı davranmış oluruz. Önemli olan –neden- 

ödevini yapmadığını anlamak veya neden başarısız olduğu üzerinde

düşünmektir. Eğer yiyecek yemeği olmadığı için ve aç olduğu için

ödev yapamıyorsa ilgilenmemiz gereken nokta tam olarak budur.

Eğitimdeki empati de ancak böyle sağlanır.”


Empatik olmayan öğretmen kendisine odaklanmış öğretmendir. Onun için önemli olan sadece bilgi vermektir. Empatik olan ise, bilgi verirken, öğrenecek ola kişinin penceresinden bakar ve onun duygu – düşüncelerini dikkate alır.

Eğitimin Geleceği

Son dönemin yeni yükseleni “online sınıflar”. Bu tarz bir eğitimin insan ilişkilerini ortadan kaldırdığını ve öğretmen – öğrenci arasındaki empatik anahtarın yok olduğu söylenmektedir. Online kurslar, bilinen adıyla MOOCS, 21. yüzyılın başında yaygınlaşmış ve dünya çapında 700’den fazla üniversitede kullanılmaya başlamıştır. Bu kurslar ya ücretsiz yada az miktarda ödeme ile sürdürülmektedir. Bu konuda bizi şaşırtmayan şey ise insanların yüzyüze eğitimi tercih ediyor olmasıdır. Bazı öğrenciler kısıtlı bilgisayar bilgisine sahipken, bazıları bağlantı kurmakta zorlanıyor veya teknik bir problem karşısında ne yapacağını bilmiyor. Başka bir kesim bilgisayar başında oturmakta zorlanırken bazıları da zaman açısında sorun yaşıyor. Tüm bunlardan daha büyük bir problem var: öğrenciler öğretmen ile iletişim kurmayı özlüyor. Öğrencilerin çoğu interaktif ve yüreklendiren bir eğitim şeklini online eğitime tercih ediyor. Bunun olmaması empatiyi de ortadan kaldırıyor. 

Empati İle Mezun Olmak : ABC’si

Öğrenciler empatiyi en iyi “model alarak” öğrenirler. Eğitici kendisi sosyal ve duygusal zeka ile eğitim verdiğinde eğitilen kişi de bunu örnek alır ve doğal bir şekilde öğrenmiş olur. 

Empatinin ABC’si her öğrenciye özenle öğretilmelidir; İlk olarak hem kendilerinin hem başkalarının duygularını nasıl kabulleneceğini öğrenmek – A (Acknowledge) – ,daha sonra duygusal olarak zorlandığında derin nefes almayı öğrenmek – B (Breath) – ve son olarak farklı insanlarla neden farklı düşündüğünü merak edip anlayabilmek – C (Curiosity) .  Bu şekilde empati eğitiminin yetişkinlere entegre edilmesi de mümkündür. 

 

MESAJLAR, EKRANLAR ve DİJİTAL EMPATİ

Trolleme kavramı dijital dünyanın empatiyi nasıl yok edebildiğinin en büyük göstergesidir. Yapılan çalışmalar sosyal medyanın ve iletişim dünyasının bizi birbirimize bağlamak yerine bağları tamamen kopardığını açıkça ortaya koymaktadır. Her bilgiye kolay ulaşabilmek yüzeysel anlayışı artırıyor ve kopmalara sebep oluyor. Empatik anahtarlarımız olmadan ilişkiler arasındaki duygusal kazanımları gözden kaçırırız. Bunu fark edemediğimizde de düşük empati seviyesiyle davranırız. Bu noktada durup düşünmemiz gereken bir şey var: büyük işverenler neden işe alımlarda yüzyüze görüşmeyi tercih ederler? Çünkü bu şekilde yapılan görüşmelerde empati de devreye girer ve çözülmeyen konular en aza iner.

Değişen Beyin

Ekran başında hepimiz uzun zaman geçiriyoruz. Özel bir kurum tarafından yapılan araştırma sonuçları da oldukça çarpıcı: 8-18 yaş arası çocuklar gün içinde ortalama 11.5 saatlerini teknoloji kullanarak geçiriyorlar. Daha ileri yaştaki Amerikalılar günde 5 saat civarı dijital alet kullanırken buna ek olarak 4.5 saatlerini de tv karşısında geçiriyorlar. Telefon kullanıcıları iste gün içinde ortalama 150 kez telefonlarını kontrol ediyor. Bu da her 6.5 dakikada bir kez demek. 

Telefonlar ve diğer dijital aygıtlar üzerinden kurulan sosyal bağlantılar beyindeki dopamin seviyesini önemli ölçüde artırıyor. Her “beğeni”,“yorum” ve “paylaşım” bu artış üzerinde oldukça etkili. Nörokimyasalların bu akışı kişilerin “trend olma” iştahını artırıp kişiyi daha çok sosyal medya kullanımına yöneltiyor. Bu konuda yapılan bir çok araştırma bildirim sesinin mesajın kendisinden daha çok dopamin salınımına sebep olduğunu göstermektedir. Bilgiye çok hızlı ve kısa yoldan ulaşıyor olmak dikkat süremizin kısalmasına sebep olmaktadır. İnsanların yüzüne bakmaktan çok ekranlara baktığımızda göz kontağı, postür, ses tonu vb. gibi en basit empati yeteneklerimizi de kaybediyoruz.

Empati öğrenilebildiği gibi körelebilir de. Gün içinde insanlarla az ekranlarla çok muhatap olduğumuzda sözel olmayan iletişimde kayıplar yaşarız ve kendi empati kapasitemizi kötü yönde etkileriz. Sanal ortamda konuşurken empatik bir şekilde dinlememiz olanaksız. Hal böyle olunca uzaklaşma, hissizleşme, anlaşmazlıkları artıran duygusal farklılıklar, izole olmak, yalnızlık ve güçsüzlük gibi durumlar ortaya çıkar. 

Emojiler ve Anlattıkları

Konuşurken göz kontağı, yüz ifadeleri, ses tonu vs olmadığında bir süre sonra kayboluruz. Emoji kullanılmayan sanal bir içerik de empati yönünden eksik kalır. Emojiler ses tonu veya beden dili gibi iş görmektedir. Belki de bu yönden varlıkları bizim için bir şans diyebiliriz. Bu konuda yapılan çok fazla araştırma olmasa da gülen yüzlü bir emoji bize karşı tarafın ne düşündüğü veya hissettiği ile ilgili doğru bilgi verebilir. Ancak bu da tam bir empati değildir. Umuyorum ki teknoloji ve tüm bu aletler bizlere hizmet etmeye devam eder ancak asla kalbin ve ruhun güzelliğinin yerini alamaz. Dilerim bu iletişim türü asla dokunmanın, sarılmanın veya gözlerdeki bir parıltının ışığını söndüremez. 


EMPATİ, SANAT ve EDEBİYAT

Sanatın ne olduğu ve ne ifade ettiği tamamen kişiye hastır. Sanatın gerçek anlamını kazanması da ancak ve ancak toplumsal empatiye hizmet ettiğinde olur. 

Empatinin Sanattaki Yeri

Filozof Theodore Lipps kişilerarası anlayış konseptini biraz daha geliştirerek sempati kavramını ortaya çıkarmıştır. Daha sonra psikolog Wilhem Dilthey sempati kavramını da genişleterek başkalarının nasıl düşündüğünü ve hissettiğini anlamayı ifade eden zihin teorisini üretmiştir. Son olarak filozof Edward Titchener empati terimini kullanmaya başlamıştır. 

Sanatın değerini insanların duygularını harekete geçirebilmesi ile ölçülür. Empatinin tersine varolan duyguları anlamak değil sanatçının duyguları harekete geçirme süreci vardır. Bazen bu duygu bize geçerken bazen de çok farklı hissederiz veya hiçbir şey hissetmeyiz. Sanatın tüm dalları izleyen –gören- kişinin duygusal olarak dahil olmasıyla tamamlanır. Sanat ve insanların empatik kapasitesi birbirine bağlıdır diyebiliriz. İkisi de algı ve tepki ile alakalıdır. Sanatın tüm alanlarında, karşıdaki kişi kendi tecrübeleri ile, gördüğünü ve anladığını sanatçınınkiyle birleştirir. İzleyiciler kanvas üzerindeki bir esere baktıklarında hep nesneyi hem de sanatçının iç dünyasını aynı anda görür. Tanık olduğumuz sanat ne kadar beynimize işlenirse dünyayı o kadar ayrıcalıklı görürüz. 

Sanatın Empatiyi İnşa Edişi

Sanat bir paylaşma hareketidir. Paylaşılan deneyimler merak duygusunu harekete geçirerek daha az ben odaklı daha çok açık fikirli olmamızı sağlar. Beynin yaratıcılık ve hayal gücünün doğduğu sağ yarımküresini harekete geçirir ve sanatçının anlatmak istediğini anlamamızı sağlar. 

Hayal gücü empatinin inşasındaki ilk adımdır: senin ne hissettiğini hayal edemezsem anlayamam da. Sanat hem düşünsel hem hissi empatiyi uyarır. Bir sanat eserini incelediğimizde tüm yaşanmışlıklarımız, anılarımız, bakış açılarımız ve deneyimlerimiz bir araya gelir ve gördüğümüz – duyduğumuz şeyi etkiler. O an beynimizdeki tüm duygusal alanlar uyarılır.  Ne kadar sanat eserinin içine girebilirsek o kadar çok etkileniriz.  Bu da bizi kendi bedenimizden dışarıya alır ve farklı bakış açılarını görmemizi sağlar. Başka bir insanın acısını, üzüntüsünü, mutluluğunu veya öfkesini anlatır. Ünlü oyuncu Alan Alda, sanatın paylaşılan insanlık olduğunu söyler. 

E.M.P.A.T.H.Y ve Sanat

Bir sanat dalını tecrübe etmek bizi bambaşka mecralara götürür. Bu bazen sanatçının bize anlatmak istediği dünya olur bazen de bizim sanat eserine yansıttıklarımız. Empatinin 7 bileşeni sanatı nasıl yorumladığımızı etkiler ve etkilenen bu duygular hayatımız boyunca devam eder. Sanatın amacı insanların duygularını uyandırmaktır. Ve nörobilimciler buna “eğer isimlendirebilirsen anlayabilirsin de” der. Bir film izlerken, bir tabloya bakarken veya bir şarkı dinlerken gözlerimiz buğulanabilir. Çünkü o an duygularımızın farkına varır ve tecrübelerimizi de kullanarak onları adlandırırız. Bu da başkalarına karşı duyduğumuz empatiyi artırır. Bu sayede sanat, insanlar ile tüm dünyayı birbirine bağlar.

LİDERLİK ve POLİTİKADA EMPATİ

Kriz zamanlarında bir liderden beklenen nedir? Duyguları fark edebilmek, empati kurabilmek ve güvenmenin iyileştirici gücünü anlayabilmek. İyi bir lider, bir trajedi meydana geldiğinde yasın üstesinden gelebilmeyi ve ümidi diri tutabilmeyi başarır. 

Empatik Yöneticiliğin Doğal Bileşenleri

Prof. Richard Boyatzis, empatik ilginin olmadığı kurumlarda büyük sıkıntıların meydana gelebileceğini söyleyerek, çalışanlarla, müşterilerle, işverenlerle ve topluluklarla olan gönül bağının yok olacağını vurgulamıştır. Bu durum ahlaki sıkıntılarla, başkalarını düşünürken aktive olan beyin alanlarının daha kısıtlı çalışmasıyla, geçmişi hatırlamakta zorlanma ve geleceği planlayamama gibi durumlarla elele ilerler. 

Daniel Goleman, empatik yöneticiliğin hem lider hem takipçilerinin düşünce ve duygularını bağlayan beyin kimyasını nasıl değiştirdiğini açıklamıştır. Buna “sosyal zeka” adını vermiştir ve kimyasal açıdan bakıldığında, edorfin, dopamin, serotonin ve oksitosin gibi nörotransmiterlerin sosyal bağları ve güven duygusunu nasıl yükselttiğini açıkça ortaya koymuştur. 

Empatik liderler gruplarıyla ve takımlarıyla duygusal bir bağ kurarlar. Bu insanlar ihtiyaçlarını açıklamakta oldukça dürüst davranırlar. Muhataplarının yeteneklerini takdir etmeyi bilirler ve hem karar almada hem yeni bakış açıları kazanmada karşılarındaki insanı anlarlar. 

Empati, Bağlanma Teorisi ve Liderlik

Bir işyerindeki olayları felaketleştirme eğilimi erken çocukluk dönemindeki kontrolsüzlük ve korkular ile bağlantılıdır. John Bowlby, bağlanma teorisinde, en azından bir bakım verenin sunduğu güvenin sağlıklı kişilik gelişiminde büyük etkisi olduğunu söyler. Duygusal istismara uğrayan çocukların %80’inin stres altında verdikleri tepkiler tahmin edilemeyecek boyutlardadır. Elbette çalışan insanları çocuk olarak değerlendirmekten bahsetmiyoruz. Ancak yetişkin çağına kadar ne denli güvenli bir bağlanma ve sağlam bir karakter geliştirdiklerini bilmek ve eksiklerine göre davranmak kriz anını yönetebilmek adına kilit noktalardır diyebiliriz. 

Liderlikte E.M.P.A.T.H.Y

Etkili liderler duygu paylaşımlarını iyi gözlemler, empatik tepkilere önem verirler ve hem sözel hem görsel ipuçlarıyla karşısındaki grubun düşünce yapısını anlarlar. Kalabalığın duygularını adlandırabilmeli ve güven veren sağlam bir duruşlar karşısındakilere istedikleri mesajı verebilmelidir. Empatik bir yönetici çalışanlarının baktığı yerden bakabilir ve hayattan bekledikleri dengeyi, desteği, esnekliği, amacı ve en önemlisi saygıyı onlara sunabilir. Son olarak; eğer iyi bir lider olmak istiyorsanız empati ihtiyacınız olan şeydir. Bu sayede, dünyayı daha iyi bir yer yapmak için gerekli olan güç ve hem kalpleri hem zihinleri birleştirmek için ihtiyaç duyulan hisler bir araya gelip bu imkanı bize sağlayacaktır.

EMPATİ İÇİN DAHA DERİNLERE İNEBİLMEK

Empati kavramı biyoloji, toplum, kişisel inanışlar, tecrübeler ve yetiştirilme tarafından şekilleniyor. Bu da demek oluyor ki her insanın kalbini yumuşatmak veya katılaştırmak için kendine özgü sebepleri var. Önemli olan bir adım geri atıp düşünmek; neden bazı durumlarda az empati gösterirken bazılarına çok kolay yaklaşabiliyorum? 

Ver Bana Yorgun ve Zavallı …

Günümüzde evsiz olmak hemen hemen hepimiz için görünmez bir durum oldu. Birisine karşı empati besleyebilmek için öncelikle onun da bizim gibi fikirleri, düşünceleri ve duyguları olan bir insan olduğunu anlamalıyız. Yanımızdan geçen birisi kötü kokuyorsa veya herhangi başka bir kötü niteliği varsa bu insanı hemen dışlıyoruz ve ihtiyacı olan sıcaklığı – ilgiyi göstermiyoruz. Buna “insandışılaştırma” deniyor. Yapılan çalışmaların sonuçları gösteriyor ki, evsiz insanların fotoğraflarının gösterilmesi kişilerin beyinlerinde yer alan iğrenme alanlarını aktive ediyor. Elbette herkes bu gerçeği gözlerini kapatmadı. Birçok organizasyon ve yapılanma sokaklardaki insanlara yardımcı olabilmek için çaba sarf ediyor. Ancak bu trajik problem gün geçtikçe artarken evsiz insanlara karşı olan anlayış gittikçe daha da azalıyor. Zaten çoğu durumda evsizlere suçlu veya hasta gibi davranılıyor. 

Akıl Hastalıkları

Psikiyatrik rahatsızlığı olan bir insanla yakın bir ilişkiniz varsa birçok zorluklarla karşılaşacağınız zorlu bir yoldasınız demektir. Kendi deneyimlerime dayanarak ailelerin akıl hastası olan yakınlarıyla olan ilişkisi 3 farklı şekle sahip: birinci tür baş etmeye çalışan ve tolerans göstermenin durumu düzelteceğine inananlar. Bu düzende aile hiçbir şey yokmuş gibi davranır, aile yemekleri düzenler ve herkesin bildiği konudan asla bahsedilmez. Buna “sonu gelmeyen ümit” diyoruz. İkinci tür; kişi ile tüm ilişkinin kesildiği veya kısmen uzak durulduğu durum. Aileler buna “kalbi parçalanarak da olsa onun iyiliği için olanı yapma” diyor. Son grup ise; inkâr edenler. Aile duygu kontrolü olmayan birey karşısında ya donuyor yada güçsüz kalıyor. Aile sessizce acı çekiyor ve sevdikleri kişinin kendi başına asla iyi olamayacağının yıkıcı farkındalığı ile baş etmeye çalışıyor. Bazen de aileler bu üç şekilde de davranmaya çalışıyor ve başarısız oluyor. Bu 3 yaklaşım da empati ile bağlantılı görünse de hiçbiri empatik çözümler değil. Hepsinde zihinsel rahatsızlıklara karşı bir körlük var. 

Bir akıl hastalığına en yakınları bile tahammül edemezken kişiyi hiç tanımayan diğer insanlar için bunun mümkün olmasını bekleyemeyiz. Toplumlar her zaman için akıl hastalıklarını anlamakta zorlanmıştır. Yıllar geçse de hâlâ zihinsel rahatsızlıkların akılla çözülebileceğine inanan insanlar var. Bu kişiler akıl hastalarının kendilerine acımayı bırakıp normal davranmalarını gerektiğini savunuyor.  Bu sebeple ruh sağlığı bozulan kişi için en empatik çözüm acilen bir profesyonelden yardım almaya başlamaktır. Çünkü yok sayılan bir rahatsızlık ancak kişisel yıkım gerçekleştiğinde herkes tarafından görülebilir olmaktadır. Bu da geri dönüşü olmayan bir durumdur. 

Madde Kullanımı

Empati duygumuzun en çok zorlandığı durum bağımlılıktır. Amerika’da her gün 175 ölüm doz aşımı sebebiyle gerçekleşmektedir. Bağımlılık etiketlenmeyi ve empati eksilmesini beraberinde getirir. Yapılan araştırmalar sayesinde bağımlı kişinin beyin yapısının bağımlı olmayanlardan farklı olduğunu biliyoruz. Bu kişilerin ödül merkezleri normal insanlara göre çok daha hassas ve aktif durumdadır. 

Bağımlıların birçoğu empati yetisini de kaybetmiştir. Arzuları ve talepleri onları o kadar çok ele geçirir ki en sevdikleri kişileri bile göremez hale gelirler. Aslında hep umursamaya devam ederler ancak bağımlılıkları bunu göstermelerine izin vermez. New York State Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar aleksitimi (kişinin kendi duygularının farkında olmaması) hastalağının alkol bağımlılarının %40’ında görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Bağımlılara sempati duyabiliriz ancak empati çok zordur çünkü empati kurabilmek için dinlemek ve bağ kurmak gerekir. Bağımlı olan kişiye ahlaki gözle değil de klinik vaka gözüyle bakılırsa belki o zaman kognitif empati kurulabilir. 

Otizm ve Empati

Otizm spektrumunda olan kişilere karşı empati kurmak oldukça zordur çünkü bu bireyler olması gereken şekilde davranmazlar. Otizmli bir insanın yaşadığı zorlukları bilmeden onu “farklı” olarak yargılamak kolaydır. Otizm spektrumunda olan kişi empati yeteneğine sahip değildir. Bu yüzden de başkalarının bakış açılarını anlayamaz ve hem sosyal hem duygusal iletişim noktasında anormallikler yaşar. Bu tarz atipik sosyal tepkiler – göz kontağı kuramama, uygunsuz yüz ifadeleri- iletişim kurmalarını zorlaştırır bunun sonucunda da çocukluklarından itibaren dışlanmış ve izole edilmiş hale getirilirler. 70 çocuktan birinde görülecek kadar yaygın olan otizm kişinin sosyal olarak kopuk yaşamasına ve empatiden mahrum kalmasına sebep olur. Otizimli olan bir insan duyguların yüze yansıyan ifadesini anlayamaz ve kısıtlı bir bakış açısına sahiptir. 

BENLİK EMPATİSİ

Neden başkalarına karşı gösterdiğimiz kibarlığı kendimize karşı göstermiyoruz? Kendimize karşı yaptığımız eleştiriler küçük hatalarımıza veya herhangi bir yanlış adımımıza karşı otomatik olarak ayarlanmış tepkiler gibi. Çoğumuz üzgün olduğumuzda ayna karşısına geçip yüz ifademize ve postürümüze bakmayız veya duygularımıza isim vermeyiz. Ama belki de tam olarak bunu yapmalıyız. Canımız sıkkın olduğunda çılgınlar gibi ağlamak da iyi bir katarsis yöntemi olabilir. Vingerhoets –Danimarkalı ağlama uzmanı- şöyle bir açıklama yapıyor; gözyaşı dökmek çok yoğun bir duygu anında iyileştirici etkiye sahiptir. Ağlamak veya üzgün hissetmek kendi duygularımızla bağlantı kurmanın en kolay yoludur. Hem kendimize hem başkalarına karşı empati ve merhamet duymamızı sağlar. 

Karşımızdaki kişinin tepkilerine veya duygularına isim vermek de empati için büyük bir adımdır (mutlu gözüküyor, üzgün gözüküyor vb). Aynı şey kendi duygularımız için de geçerlidir. Öfkemize, tiksindiğimiz şeylere veya korkularımıza isim vermek tüm bu duyguların sonsuza kadar sürmeyeceğini, gelip geçici olduğunu anlamamızı sağlar. Belki de benlik empatisi için en önemli madde tepkilerimizdir (Y – your response). Bedenimiz duygularımızı ifade eden bir enstrumandır. Korktuğumuzda kalp atışımız hızlanır, aşık olduğumuzda göz bebeklerimiz büyür, gergin olduğumuzda ise midemizde kelebekler uçuşur. Tüm bu tepkiler kendimize saygı duymamızı ve duygularımızı  anlamamızı sağlar. Sağlığımızı, duygularımızı ve ilişkilerimizi korumak adına bu anlayış çok önemli bir beceridir. 

Benlik Empatisini Anlamak

Benlik empatisini uygulama noktasındaki direncin sebebi “kendine acımak” ile karıştırılıyor olmasıdır. Burada önemli bir nokta var. Kişinin kendine aşırı müsamahakar olması. Müsamaha göstermek yıkıcı etkilere sebep olabilir. Bizi mutlu ediyorsa tehlikeli olanı da yapar hale geliriz: aşırı yemek tüketmek, alkol ve madde kullanımı vb. benlik empatisinde ise kendimizin farkında olmak temeldir. Ayrıca disiplin, acıya karşı duyarlılık ve mantıklı çözümler bulmak esas olandır.

Kendimize karşı empati beslediğimizde ve merhametli  olduğumuzda kendi duygularımızı başka insanların duyguları ile karşılaştırma fırsatı bulur, onların da aynı şeyleri hissedeceğini düşünerek daha anlayışlı oluruz. Bu yönden bakıldığında farklı bakış açıları kazanmak adına çok önemli bir haslettir ve kişiyi kendisine dışarıdan bakan bir göz haline getirir. Kendimize karşı ne kadar anlayışlı olursak başkalarına da aynı hassasiyet ile muamele ederiz. Benliğimize karşı gösterdiğimiz anlayış uçaktaki oksijen maskelerine benzer. Başkasına empati veya anlayış gösterebilmek için önce “maskeyi kendimize takmalıyız”. Kendimize karşı kibar olmak empatinin temellerinden birisidir. Böylece aşırı ve yersiz eleştiriden kaçınmış oluruz. Paylaşılan insanlık benlik empatisini besler. Çünkü bize hatalarımızda bile yalnız olmadığımızı hatırlatır. Benlik empatisi adına özel başka bir terim daha var: farkındalık. Farkında oldukça duygularımızı düzenleyecek gücü kendimizde buluruz. Böylece ana uygun ve abartısız tepkiler vermiş oluruz. 

Yağmur Damlası Etkisi

Hayatta aslolan başkasına yardım etmeden önce kendimize yardım etmektir. Kendimize dikkat etmemiz sadece hayat kalitemizi artırmakla kalmaz, daha keyifli bir hale gelmemizi ve iyi bir eş, arkadaş, çalışan veya ebeveyn olmamızı da sağlar. Kendimize karşı nazik olmamız başkasına karşı empatik ve merhametli olmamızı sağlar tıpkı bir yağmur damlasının suya düştüğünde hare hare etrafına yayılışı gibi. 

Zorlukların Üstesinden Gelmek İçin Çene Çalmak

Karamsar eğilimler insan doğasının bir parçasıdır. Baskıcı ebeveynlere sahip olan kişiler hayatın her alanında yanlış yapma korkusuna sahip olurlar. Patronunun, eşinin veya arkadaşlarının onun yeterince iyi olmadığını söylemesini bekler dururlar. Savunma mekanizması olarak sert bir özeleştiri geliştirir ve gelecek darbelere hazırlıklı olduğunu düşünür. Ancak bu durum kırılma katsayısını azaltmak yerine kötüleştirir. Özeleştiride aşırıya kaçmadan önce farkındalık sayesinde yavaşlarız, derin bir nefes alırız ve abartmadan tepkilerimizi tartıp dökeriz. Daha bağışlayıcı bir yaklaşım sergilediğimizde yanlış kararlar almaktan ve aşırı tepki vermekten de uzak durmuş oluruz. Son olarak, düşüncelerimizin farkına varabiliriz ancak biz düşüncelerimiz değiliz. Önemli olan düşüncelerimizi bir balkondan izlemek ve doğru olan şekilde adım atmaktır.


Benlik empatisi ve başkalarına karşı duyduğumuz empati “empatinin 7 bileşeni” ile uygulandığında daha medeni bir toplum oluşturabilir, daha saygılı olabilir, başkalarını daha iyi anlayabilir ve daha insancıl bir dünyaya kavuşabiliriz. 

Geniş özet ve çeviri Uzm. Psikolog Lamia Kalender Ergül

 

Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş