Kemal-Sayar-Urun-Resim_95762-600X450.jpg

AYRILMA 2 0 FACEBOOK TA VEDALAŞMAK

Ilana Gershon'dan özetleyerek çeviren Süreyya Aysun
Ilana Gershon, sosyal paylaşım sitelerini yoğun olarak kullanan öğrencileriyle yaptığı görüşmelere dayanarak bazı saptamalarda bulunmuştur. Bunların ilki ve en önemlisi, sosyal paylaşım sitelerinde zamanlarının bir çoğunu geçiren öğrencilerin kendilerini gittikçe daha endişeli hissettiklerini belirtmesidir. Bu öğrenciler, sanal benliklerini sürekli gözlemlemek ve ötekiler tarafından beğenilmesi en muhtemel hale getirmek için çabalarken, bir yandan da bu sosyal paylaşım sitelerinde bulunan diğer kişilerin sanal benliklerini sürekli gözlemlemek ihtiyacı hissettiklerini belirtmişlerdir. Gerçek hayatta hiçbir zaman hissetmedikleri kadar endişe ve kıskançlık duyguları hissediyor olmak Gershon’un öğrencilerini rahatsız etmiştir. Olmak istemedikleri birine dönüştüklerini hisseden bazı öğrenciler, bu sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarını kapatmışlardır. Sanal hayatlarından bu şekilde ayrılmanın kendilerine önemli bir rahatlama getirdiğini vurgulamışlardır.



Strathern, batı dünyasında ilişkilerin, kişilerin birbirleriyle ilgili edinebildikleri bilgiler üzerine kurulduğunu ve yürüdüğünü belirtmiştir. Sanal ortam kişinin kendisini dilediği gibi açmasını sağlasa da, her zaman karşısındaki kişiler ile ilgili yeteri kadar bilgi edinebilmesini garanti edemez. Bu durum, kişinin sanal ilişkilerini olumlu bir şekilde değerlendirebilmesini engelleyecektir. Sanal ilişkide bulunulan öteki kişi hakkındaki eksik bilgiler, bu ilişkinin tek taraflı olmasına sebep olacaktır. Bu durumda fark edilebilen ya da fark edilemeyen tüm halleriyle endişenin var olması kaçınılmazdır.


Emily Martin, sosyal paylaşım sitelerinin kişiyi sürekli beslemek ve varlığını devam ettirmek zorunda hissettikleri bir benliği “yaşatmaya” zorladığını belirtir. Bu benlik bir çok açıdan kabiliyetli olduğu gibi, kişinin belki de gerçek yaşantısında sahip olmadığı bir çok vasıflara da sahipmiş gibi gözükür. Bu durumda sosyal paylaşım sitelerinde kişinin ilişkilerini yürütebilmesi, yani sanal-sosyal yaşantısında başarılı olabilmesi için, kendinde muhtemelen yeteri kadar olmayan, ya da hiçbir zaman var olmamış bazı özellikleri sahiplenmesi ve varmış gibi göstermesi gerekmektedir.


Facebook, 2004 yılında Harvard Üniversitesi öğrencisi Mark Zuckerberg tarafından, üniversite mensubu öğrencilerin birbirini tanıması ve iletişiminin kuvvetlenmesi amacıyla kurulmuş bir sosyal paylaşım sitesidir. Zaman içerisinde Facebook’a erişim için diğer üniversite öğrencilerine de izin verilmiştir. Artan yoğun ilgi üzerine daha sonrasında lise öğrencileri de bu sosyal paylaşım sitesine katılabilir hale gelirken, en sonunda Facebook bütün dileyen insanların kullanımına açılmıştır. Giderek artan kullanıcı kitlesi, bu sosyal paylaşım sitesinin daha karmaşık bir yapı kazanmasına neden olduğu kadar, ilk kullanım amacından sapmasına da sebep olmuştur. Zuckerberg, bu durumun birbiriyle hiçbir zaman örtüşmeyen, hatta birbirine taban tabana zıt olan iki arzunun bir araya gelmesi olduğunu belirtmiştir; insanlar ötekilerle ilgili her türlü doğru bilgiyi diledikleri gibi edinebilmek arzusundayken, aynı zamanda ötekilerine sundukları kendi benliklerini de istedikleri gibi kontrol etmek, şekillendirmek ve diledikleri halde sunmayı da arzularlar. Bu durum, hiçbir zaman aynı anda gerçekleşemeyecek ve birbiriyle her daim çelişecek olan iki zıt kuvvetin çatışması gibidir.


Facebook hesaplarını kapattıktan sonra kendilerini daha iyi hissetmeye başladıklarını belirten öğrencilerin, bu sosyal paylaşım sitesindeki sanal varlıklarıyla ilgili temel sorunu, tam olarak nasıl davranmaları gerektiğini bilmemeleridir. Bu sanal dünya, kendilerine yönetebileceklerinden çok daha fazla bilgi aktarımı yaparken, öğrenciler tam olarak neye nasıl tepki vermeleri gerektiği konusunda şaşkınlığa düşmeye başlamışlardır. Sanal dünyanın talepleri bu öğrencileri yormakla kalmamış, aynı zamanda şaşırtmış ve endişelendirmiştir.



Bu sosyal paylaşım sitesiyle ilgili çelişkilerden bir diğeri de, kişisel kontrol ile ilgilidir. Üyeler, sadece kendilerinin duvarlarına yazdıkları kişisel bilgileri paylaşmakla kalmazlar. Aynı zamanda sosyal paylaşım sitesinin diğer üyeleri de bu kişisel alana müdahale edebilir ve kendi yaptırımlarını uygulayabilir. Yani tamamen kişisel kontrol altında olduğu zannedilen bu ortam, aslında sanal dostlarımızın yönlendirmesine ve propagandasına sa son derece açıktır. Bu durumda yeniden aynı sorunla karşı karşıya geliriz: İlişkiyi ve benliği sağlıklı bir şekilde sürdürmek için gerekli olan gerçek ve tutarlı bilgilere bu ortamda ulaşmak nasıl mümkün olacaktır?


Amerikan neoliberal benlik modeli, kişinin kendi benliğini bir ticaret aracı gibi sunabilmesi anlayışına dayanır. Bu durumda benlik, kişinin dikkatinin, ilgisinin ve kontrolünün üzerinde tutulması gerektiği yegâne araç haline gelir. Kontrol öyle kritik bir noktada ve iyi bir şekilde tutulmalıdır ki, benliğin sunumu, olası riskleri, kayıpları ve bu sunum sayesinde elde edilebilecek kazançları dengelemelidir. Benlik bu şekilde ticari bir araç haline geldiğinde, elbette ki sahip olması gereken bir takım özellikler de gerekli hale gelecektir. Bu durumda kişi ne kadar çok yeteneği varmış gibi gözükürse, ya da sahip olduğu sanal arkadaşlıkların sayısı ne derece fazlaysa o kadar iyidir. Sanal benlik bunlarla “değer kazanır” ve bu neo-liberal ticarette kâr, zararı geçmeye meyilli olur. Bu nedenle sosyal paylaşım sitelerinde sahip olduğumuz arkadaşların sayısı, bu arkadaşlıkların derinliğinden, sıcaklık ve güvenilirliğinden daha önemli hale gelir. Bu durumda birçok insanın sadece sahip olduğu arkadaşlıkların sayısını arttırmak için girişimde bulunduğu bile gözlemlenmiştir. Bazı arkadaşlıklar o derece değersiz ve anlamsız hale gelir ki, Gershon bu durumda sosyal paylaşım sitesi kullanıcılarının bu ilişkiler için “Sadece Facebook arkadaşım!” ifadesini sıklıkla kullandığını belirtir.

Sosyal paylaşım sitelerinde benliğin bu şekilde sunuluyor olması, kişinin gerçek benliğiyle , sanal benliği arasında kaçınılmaz bir farkın oluşmasına sebep olur. Sanal alemde sunulan neoliberal benlik, her zaman ve her koşulda kazanmaya odaklanmış bir benliktir; kendisini bir iş projesi gibi görür ve düzenler.

Facebooktaki neoliberal benlik oluşumu, kişinin ötekileri gözlemleyebilmek ayrıcalığının gerçek hayata görece daha fazla olmasından da kaynaklanır. Ötekinin profilini incelemek, rakip bir firmanın ürününü incelemek gibidir; onun sahip olduğu sanal arkadaşların sayısı, gittiği yerler, resimleri ve etkinlikleri, kişiyi yakalamak zorunda olduğunu hissettiği bir hedefe doğru sürükler. Bununla birlikte paradoksal bir şekilde sanal iletişimde sahip olduğumuz arkadaşlıkların sayısı arttıkça üstlendiğimiz risk de artmaktadır. Tam bir kâr- zarar ilişkisi hesabı gibi, sanal benliğimizi beslemek için ilişkilerimizin sayısını arttırmamız gerekirken, öte yandan ilişki sayılarındaki bu artışla birlikte kendi namımıza yakalamamız gereken hedeflerin de yükselme olasılığı artar; ötekinin sanal becerilerini yakalamak ve hatta mümkünse geçmek ihtiyacı bizi belki de neo-liberal bir zarara sürükleyebilir.



Sosyal paylaşım sitelerindeki bir diğer rahatsız edici husus, kişinin şu anda irtibatta bulunmadığı ve gelecekte de görüşmek istemediği bazı tanıdıklarının ona ulaşabilme ihtimalini arttırmasıdır. Eski bir arkadaş, yahut ayrılmış olunan bir sevgili bu sosyal paylaşım sitesi sayesinde rahatça kişinin profiline erişebilir ve kişinin hayatı hakkında, kendisinin bilinmesini istemediği özel bilgileri öğrenebilir. Benzer bir şekilde birçok kişinin de geçmişte bırakmaya çalıştığı birliktelikleri bu nedenle gerçek anlamda bitiremediği görülmektedir. Herhangi bir nedenle sevgilisinden ayrılmış kişilerin, kendi sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarını kapamış olsalar da farklı hesaplardan girerek, onların yaşantılarını gözlemledikleri sıklıkla görülmektedir. İlişkinin tam anlamıyla kişinin zihninde bitmesini engelleyen bu kompulsif davranış, sosyal paylaşım sitelerinin varlığıyla desteklenmektedir.

Sosyal paylaşım sitelerini kullanan herkesin yaşadıkları elbette ki yukarıda belirtilen örneklerdeki gibi değildir. Ancak bu durum, sosyal paylaşım sitelerinin ağır kompulsif eğilimleri, endişe ataklarını ve bağlanma sorunlarını tetiklediği gerçeğini de değiştirmez. Günümüzde birçok insan bu sorunu ciddi bir şekilde yaşamaktadır.
      
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş