Televizyonu Kapat, Hayatı Aç
İbrahim YARIŞ, www.somuncubaba.net
Filmlerde çok ciddi şiddet temaları işleniyor. Bunların zararları nedir?
Çizgi filmlerde bile çok fazla şiddet sahneleri var. Gençler, çocuklar şiddetin meşru görüldüğü, mazur görüldüğü bir dünyada yaşadıkları hissine kapılıyorlar. Bu ölçüsüz bir şekilde şiddete maruz kalma da onları şiddete karşı duyarsızlaştırıyor ve gerektiğinde şiddete başvurulabileceği konusunda bir yanlış inanca sevk edebiliyor. Öncelikle bizim televizyonlarımız çok fazla çöplük üretiyor. Gençleri ve çocukları yüzeysel, gelip - geçici, anlık hazza dönük programlarla oyalıyorlar, avutuyorlar. Bu tarz programlara maruz kalan çocuklar, örnek figürler olarak kendilerine şiddet uygulayan kişileri, katilleri, psikopatları seçebiliyorlar.
Anne ve babaların ihmalleri yok mu?
Tabi anne ve babalığın da artık eski önemini kaybetmesinin de bunda bir payı var. Hem anne, hem baba dışarıda çalıştığı ve eve yorgun argın döndüğü için televizyon adeta çocuklar için bir oyalayıcı, bir bakıcı görevini üstleniyor.
Niçin çocuklara cazip gelir TV?
Televizyonda görüntüler, imgeler çok hızlı değişiyor. Görüntünün çok fazla yenilenmesi beyindeki bazı devrelerini uyarıyor ve çocuklar artık gündelik hayatta da herşeyin televizyon ekranındaki gibi hızla değişmesini arzu ediyorlar. Oysa gündelik hayat bazen çok durağan olabilir. İşte o duğanlığa tahammül edemiyorlar. Ve çocuklarda günümüzde giderek artan boyutlarda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu dediğimiz bir sendrom yaygınlaşıyor. Bir türlü yerlerinde oturamayan, dikkatlerini toplayamayan, kıpır kıpır bir gençlik yetişiyor.
Bebekler bile reklamlar çıkınca dikkat kesiliyorlar…
Elbette, zaten dikkat ederseniz 1-2 yaşında çocuklar reklamlara meftun olurlar. Çünkü reklamlarda hem müzik vardır, hem de görüntüler hızla değişir, dolayısıyla ilgilerini çeker. İlerleyen yaşlarda çocukların yeterli bir şekilde kendilerini ifade edememesine sebep oluyor. Ve en önemlisi, sosyal izolasyonu artırıyor. İçinde bulunduğu toplumdan, arkadaş ortamına yabancılaşıyor, uzaklaşıyor. Yani arkadaşlarıyla güle - oynaya birbirlerinin yüzünü görerek birşeyler paylaşarak, duygusal alışveriş yaparak oynamak yerine televizyonla oyalanıyor. Bu da çocuğu duygusal açıdan da kötürüm hale geliyor.
İnternet çocukların çok kullandığı bir teknolojik ürün, bunun zararları nedir?
İnternet "Dünyanın en büyük çöplüğüdür" denir. Aslında İnternet bir yandan çeşitli imkanlar sunan bir vasıta, bir yandan da gereksiz ayrıntılarla insanın zihnini doldurup işgal edebilecek bir vasıta. Televizyonda gençler sayısız olaya tanıklık ediyorlar ve oradan dünya hakkında bir bilgi sahibi olmaya çalışıyorlar . Halbuki ekrana yansıyan şey çoğu zaman insan tabiatının karanlık tarafına ilişkin oluyor. Bu da ilgi uyandırıyor, şiddet de ilgi uyandırıyor.
Hayatta her şey karanlık değil ki…
Elbette, hayatta iyi şeyler de var, mutluluk da var, bir başkasını çıkarı olmadan sevmek de var, vermek, hayırseverlik de var değil mi? Bu tür şeyleri bizim ekranlardan görme şansımız biraz daha az. Çocuklar ve gençler Hollywood sanayisinin ürettiği ürünlerle imgelemleriyle kendi dünyalarını biçimlemiş oluyorlar. Geçenlerde bir arkadaşım dedi ki; "Bir gün oğluma, ‘Bana bir mezarlık resmi çiz’ dedim ve bana başında haç resimlerinin olduğu bir sürü mezar çizdi. ‘Oğlum sen nerede gördün böyle bir mezarı?’ diye sorduğum zaman, ‘Baba televizyonda gösterilen bütün mezarlar böyle dedi" diyor. Bakın çocuklarımızı hayattan koparttığımız zaman nelerle karşılaşıyoruz . O yüzden benim çok sevdiğim bir slogan "televizyonu kapat hayatı aç…" Çocuklarımızı hayatın içinde gezdirmemiz lazım. İnsanların kanlı canlı varlıklar olduğunu, onlara bir yumruk isabet ederse, bir acı isabet ederse ağlayabileceklerini, üzülebileceklerini gösterebilmemiz lazım. Yoksa duyarsızlaşıyorlar.
Televizyon abur cubur yemeyi hızlandırıyor Çocukların ekran karşında çok oturdukları zaman fiziksel rahatsızlıklar da ortaya çıkıyor mu?
Gençler arasında obezite büyük bir patlama yapmış durumda. Çünkü televizyon karşısında hepimiz pasif bir izleyiciyiz, televizyon bizden aktif bir şekilde katılım bekleyemiyor, böyle bir alet. Kitap okurken aktif bir şekilde düşünerek sürece katılırsınız ancak televizyona sadece bakarsınız. TV karşısında yüksek kalorili yiyecek ve içeceğin tüketilmesi obeziteyi tırmandırıyor. Reklamlar da domates, havuç, patlıcan özendirilmiyor, yani organik gıdalar olmuyor, burada reklam edilen şeyler aslında tüketilmesinde hiç bir fayda olmayan şeyler, bilakis zararlı olan şeyleri tanıtıyor. İşte kolayca tüketilen abur - cubur gıda dediğimiz şeyler çocuklara, gençlere sunuluyor. Cola, cips, çikolata…Gençler de böylece televizyon yayınıyla beraber tüketici kimliğine de sokulmuş oluyor. Bu araçlar ciddi bir şekilde radyasyon yayıyor.
Çocukların duygularının dejenere edilmesi de sözkonusu değil mi?
Televizyon ekranına ve bilgisayar oyunlarına çok fazla maruz kalan çocuklar ve gençler bir an önce büyümek istiyorlar. Çünkü televizyon bize cinsel kimliğin çok önemli olduğu fikrini veriyor. Çocukların konu edildiği yarışmalarda bile çocukların bazen kadın kıyafetlerinde veya erkek kıyafetlerinde bir cinsel kimlik sahibi olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Böylece çocuklara şu mesaj veriliyor: "Sen bir an önce büyü, cinsel kimliğine sahip ol, yoksa bir hiçsin bir önemin yok" diye bir mesaj veriliyor. Bu kültürün etkisiyle günümüzde giderek ergenlik yaşı da düşüyor ve kızlar erken buluğa eriyorlar, erkekler çabuk cinsel davranışlara girebiliyorlar. Olgun bir kişi olmadan ruhen hazırlanmadan giriştiği cinsel eylemler de çok büyük travmalara yol açabiliyor. Bugün batı dünyasının en önemli sorunlarından bir tanesi de ergen gebelikler mesela. Ergen kızlar, çocukluktan çıkmadan cinsel deneyimle tanışıp gebe kalabiliyorlar. Ve bunun sonucunda da bazen doğum yapıyorlar ve o doğan çocuklar ruhen olgunlaşmamış annelerin elinde çok büyük eziyet çekebiliyorlar.
Çocuklara merhamet öğretilmiyor, Türkiye'deki yaşayan insanların günde üçbin mesaj aldığını söylüyorlar. Oysaki bunların bir çoğu gereksiz. Çocuk bir sürü gereksiz şeyi de aktarmak istiyor. Bu durum bir iletişim problemine yol açmıyor mu?
Bu mesaj bombardımanı çocukları bence biraz aptallaştırıyor. Dikkatlerini sahici olandan alıkoyuyor. Tabi bununla beraber çok yarışmacı bir kültürün de içindeyiz. Yani çocukları ancak kendilerini öne çıkarmakla başkalarını geçmekle değerli olduklarını vaz eden bir kültürün içindeyiz. Biz çocuklarımıza okullarımızda merhameti öğretmiyoruz. Merhametle ilgili egzersizler yapmıyoruz. Bir başkasını düşünmenin ne kadar yüce ve soylu bir şey olduğunu öğretemiyoruz. Yarışmayı öğretiyoruz, bir başkasının sırtına basıp biraz daha yukarıya çıkmayı öğretiyoruz. Bununla birleştiği zaman televizyon ortamının çocukları fazlasıyla duyarsızlaştırdığını hatta yer yer bu bilgisayar oyunları ve televizyonların çocukları zalimleştirdiğini söyleyebiliriz.
Çocuklar ve gençler bol bol hayal kuruyorlar…
Tabi çok fazla fanteziye, gündüz düşlerine yöneliyorlar. Çizgi filmlere baktığınız zaman tuhaf tuhaf yaratıklar görüyorsunuz. Çocuğun kafası karışıyor, mesela insan başlı fakat hayvan gövdeli yaratıklar görüyorsunuz. Gündelik hayatta böyle birşey yok. Çocuklardaki hayalciliği çok fazla körüklüyor. Her çocuk hayalcidir. Hayalci olmakta da bir yanlışlık yoktur, fakat çocuklar bu sefer çok tuhaf şeylerin hayallerini kurmaya başlıyorlar. Bir çocuk hatırlıyorum çocuk kendisini bir bilgisayar oyununa o kadar çok kaptırmıştı ki, "Ben bu dünyada yaşamak istemiyorum. Ben o dünyada yaşamak istiyorum" demişti, bilgisayarı işaret ederek. Açıkça söylüyor bu dünya da yaşayamadığını, bu dünyayı da sevmediği için bu çocukta çok ciddi intihar eğilimleri vardır.
Bazı gençler İnternet Kafelerde chat yapıyorlar…
Evet, chat korkunç bir zaman kaybı, insan insana etkileşimin düşmanı bir şey. Çünkü insan karşılıklı konuşurken sesi titrer, gözleri dolar, güler, heyecanlanır ve siz karşınızdaki insanın duygusal ifadesini yüzünden okuyabilirsiniz. Ve ona göre tavır alırsınız. Chatleşmede bu duyguları okuma imkanı yok. Dolayısıyla yanlış yapma ihtimali çok fazla, öfkeler çok çabuk alevlenebiliyor. Ayrıca sahici bir iletişim gerçekleşmiyor. Orada dil de bozuluyor kısaltılıyor bir takım şeyler. Ben size Amerika'da yaşayan bir hastamdan örnek vereceğim. Bana müracat eden bu gençle konuşurken dedim ki; "Kaç tane arkadaşın var." "Dört tane arkadaşım var, onlarla yakın görüşüyorum" dedi. "Peki ne kadar sık birbirinizi görüyorsunuz" dedim. "Hiç görmüyoruz ki doktor bey" dedi. "Nasıl" dedim. "Bu dördü de chat arkadaşım benim, başka arkadaşım yok" dedi. "Birisi İsveç'te, birisi dünyanın başka bir köşesinde, bir keresinde İsveç'te yaşayan arkadaşımla yüz yüze geldik ve birbirimizden hiç hoşlanmayarak ayrıldık" dedi. Evet malesef bu çağımızın hastalığı simülasyon yani, taklit gerçeğin yerini alıyor.
Aile ilişkilerini de zedeliyor mu?
Evet, özellikle bu teknolojilerin aile hayatına çok büyük zararı olduğunu söyleyebilirim. Bu teknolojiler sayesinde yaralı ruhlar yahut bir takım arayışları olan ruhlar kendisine böyle bir ruh arkadaşı aramaya başlıyor ya da kötü niyetli insanlarda cinsel arkadaş aramaya başlıyorlar. Chat odalarının aşırı kullanımı bir süre sonra insanları baştan çıkarıyor ve malesef çok ciddi ahlaki problemlere yol açabiliyor.
Aileler ne yapmalı kendilerini ve çocuklarını korumak için?
Öncelikle bilgisayar karşısında bir okul çocuğunun geçirdiği saat sınırlanmalı, yani ben şöyle bir formül veriyorum ailelere; televizyon ve bilgisayar hafta içinde 1 saati, hafta sonunda 2 saati geçmemeli. Mutlaka sınırlanmalı. İkinci olarak; Anne ve babaların, çocukların internetin bu zararlı etkilerinden korunmaları lazım. Zamanın sınırlanabilmesi ve anne babaların bir oterite göstererek bunu kısıtlayabilmeleri gerekiyor. Televizyon üzerinden neyi seyrettiğini üzerinde de bir denetimlerinin olması gerekir. Program seçiminde belirleyici olmaları gerekir. Zararlı mesaj veren oyun ve programlardan çocuklarını uzak tutabilmeleri gerekir. Üçüncüsü, televizyonun evin içindeki etkileşimin iletişimin yerini almasına müsade etmemek gerekir. Pek çok evde insanlar birbiriyle konuşmadan sadece televizyona bakıyorlar. Televizyon evin tam merkezine konuyor. Ve insanlar birbirleriyle konuşmadan böyle bir ayin yapar gibi adeta televizyona bakıyorlar. Televizyonun evde zaman zaman kapatılması gerekir. Akşam diyelim ki, beşte bütün aile fertleri evde toplanıyor, gece onikiye kadar televizyonun açık olduğu çok sayıda aile var. Televizyona aile içinde bir saat, iki saat en fazla yer verilip daha sonra kalan zamanı konuşmakla birbiriyle hemdert olmakla, ilgilenmekle geçirilebilmesi gerekir. Bilgisayar oyunlarına çok az müsaade edilmesi gerekir.
Kaç yaşında cep telefonu alınmalı?
Yani bana sorarsanız ilkokulu bitirmeden bir çocuğa cep telefonu vermemek gerekir. Yani İlkokul mezunu olmalı bir çocuk, yani tabi emniyetle ilgili çok mühim problemler varsa verilebilir.
Peki teknolojinin faydalarına gelelim; teknolojinin çocuklara faydaları nedir?
Eğitici programlar çocuğun hayal dünyasını olumlu yönde geliştirebilir, kalkındırabilir. Güzel, eğitici bilgisayar oyunları yine çocuğun hayal dünyasına yeni şeyler etkileyebilir. Önemli olan, teknolojinin kendisinden çok sunduğu şeylerdir. Biz onların içinden seçme yapabilirsek onun üzerinde bir denetim kurabilirsek ve onunla geçirdiğimiz zamanı kısıtlayabilirsek yararlı olarak da kullanabiliriz, tabi bilgisayar eğitim amaçlı çok güzel kullanılabilir. Büsbütün kötüdür dememek gerekir. Araçtan çok aracın içine tıkıştırılan şeylerdir , kötülüğü yaratan.
Bir de çocuklar sorunların çabuk hallolacağına inandırılıyor sanki…
Dizilerin temel özelliğidir bu. Çocuklar bakıyorlar bu komedi dizilerinde bir takım dizilerde herşeye şipşak çözüm bulunabildiği bilgisiyle yetişiyorlar. Hayat şipşak çözüm üretebildiğimiz birşey değil, hayatta bir sürü zorluklar var, o zorlukların içinde pişerek, yoğrularak, bazen başımızı taşlara vurarak çözüm üretmemiz gerekiyor. Bu da çocuklarla anne babalar arasında büyük çatışmalara yol açıyor, çocuk her şeyi böyle dokunmatik istiyor. Şimdi biz böyle bir nesille karşı karşıyayız. Gençlerle çok çalışıyorum ve bu neslin izlerini her yerde görüyorum. Mesela dün bir kızla konuştum 22 yaşında bir üniversite bitirmiş "Hayatta daha hiçbir şey başaramadım" diyor. Okulu bitirdin diyorum. "Ama bu bir şey değil ki" diyor. Yani televizyonda gördüğü o şaşalı hayatları, görkemli hayatları hemen istiyor kendisinde. Hayat şipşak birşey değil.