Kemal-Sayar-Urun-Resim_28598-600X450.jpg

Şimdi Frene Basma Zamanı

İnfomag Dergisi, Aralık 2008
Sosyal depremleri tetikleyen aktörlerin başında gelir ekonomik krizler. Bunalım ne denli yoğunsa hasar da o denli yıkıcı olur. Yoksulluk, çaresizlik, öfke sonunda şiddet toplumunda tüm katmanlarında hissedilir. Toplumsal barış yerini kaosa bırakır. Kimi zaman da 1929 Büyük Buhran sonrasında olduğu gibi toplumlar kendilerini 'kurtaracak' Hitler, Mussolini gibi liderlerin peşinden savaşlara sürüklenirler. Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar bu durumun nedenini "toplumlar ekonomik kriz dönemlerini güçlü liderlerle özdeşleşerek ve taşlayacak bir şeytan bularak atlatmak isteyebilirler" diyerek açıklıyor ve krizle ilgili şu endişesini ekliyor: "İnsanlar gelecek için bir umut hissetmezlerse çaresizlik duygusuyla şiddeti kendilerini anlatma aracı olarak kullanabilirler." Peki, insanlık bu krizden ne öğrendi? Gelecek aydınlık mı, yoksa kriz yeni bir Hitler yaratmaya gebe mi? Kriz sadece yoksulları mı etkileyecek yoksa zenginlerde tehdit altında mı? Tüm bunları ve daha fazlasını bir dönem Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi'nde klinik şefliği yapan Prof. Dr. Kemal Sayar'a sorduk.



Modern çağın getirdiği hız eksenli hayatı eleştiriyorsunuz. Ekonomik kriz hayata bir yavaşlık getirecek mi? 
Bu kriz çok hızlı giden bir arabanın bir duvara toslaması şeklinde tezahür etti. Kapitalizm dünyada tüm ahlaki bağlardan arınarak hızla ilerliyor ve yeni alanlar fethediyordu. Adeta sömürgeleştirmediği toprak, sömürgeleştirmediği insan ruhu kalmamış gibiydi. Bu hız içinde ihtiyacından daha çoğunu isteme geçmişin günahı iken günümüzün erdemi haline geldi. Ben günümüzdeki krizi insanın dinmek bilmeyen iştahına verilen bir cevap olarak görüyorum. Arzuların kamçılanması, içimizdeki açlığı sadece tüketerek doyurma gibi kapitalizmin temel önermelerinin büyük bir buhrana yol açacağı ortaya çıktı.

Size göre bu kriz insanlara neleri öğretecek? Örneğin, insanın içindeki iştahın son bulmasına yol açar mı? 
İnsanın içindeki dürtülerin hiçbiri tam manasıyla son bulmaz ama en azından onu dizginlemeyi öğreneceğiz. İhtiyacımızdan fazlasını istememeyi yavaş yavaş öğreneceğiz. Belki bizden sonraki kuşaklar bunu daha iyi kavrayacak. İnsanların mutsuzluğu pahasına başka insanların mutlu olamayacağını öğreneceğiz. Çünkü finans piyasalarına baktığımız zaman paradan para kazanan, tamamen sanal işlemlerle sanal bir âlemde apayrı bir gerçeklik üzerinden paraya para demeyen bir kitle ile karşı karşıyaydık. Öte yandan günlük hayatın içinde reel bir kitle vardı. Reel kitlelerin ıstırabı çoğu zaman finans çevrelerinin mutluluğu olabiliyordu. Bugün ıstırapta ortaklaşıldı. Finans çevreleri de hadsiz büyümenin bütün dünyaya mutsuzluk kaynağı olarak dönebileceğini gördüler. Sadece sokaktaki vatandaşın değil kendilerinin de işsiz kalabileceğini, kendilerinin yoksulluğa düşebileceğini öğrendiler. Artık herkes için frene basma zamanı.

Suç oranlarında dünya genelinde büyük artış var. Bu durum sadece ekonomik parametrelerle açıklanabilir mi?
İnsanlar kaybedecekleri bir şeyleri olmadığında ahlaki kısıtlamalardan da kendilerini muaf hissediyorlar. Ancak tek başına yoksulluğun ahlaki kısıtlamaları kaldırdığını söyleyemeyiz. O zaman bütün yoksul insanların hırsız olması gerekirdi. Fakat yoksulluğun en diplerinde insanlar çok büyük bir isyan duygusu yaşayabiliyor. O zaman şiddete veya gayrimeşru yollara yönelebiliyorlar. O yüzden adaletsizliğin ve eşitsizliğin insanlara asla bu kadar ümitsizlik veren bir boyuta tırmanmaması gerekiyor. Dünya kaynaklarının eşit dağıtılmamasının getirdiği şiddetin yanında insanların içinde çok uzun saatler boyunca çok düşük ücretlere çalışmak zorunda bırakılmanın getirdiği bir şiddet duygusu daha var. İstanbul'da sabahın altısında tıklım tıklım otobüslerle işlerine giden insanların hissettikleri bir terör var. Bu günlük hayatın şiddeti… Bu insanlara tünelin ucunda bir ışık sunmak zorundasınız. Dürüst, çalışkan insan olmakla hayatta bazı şeyler elde edebileceklerinin verisini sunmak zorundasınız. Eğer o anlayışa sahip olmazlarsa için için onların içinde de bir öfke ve incinmişlik duygusu oluşacaktır. O öfke yarın şiddete ve teröre dönüşebilir. O yüzden Türkiye'nin en acil meselelerinden bir tanesi toplumsal adaletin sağlanması meselesidir.

Peki, zenginler bu durumu neden umursasın?
Yoksulluğun çok yaygınlaştığı yerlerde zenginler rahat edemeyecekler. Siz evlerinizi büyük duvarların ardına inşa edebilirsiniz ama şehre indiğiniz zaman öfkeli biri gelip sizin arabanızı çizebilir veya yalnız yürüdüğünüz zaman üç öfkeli genç önünüzü kesebilir. Bunun örneklerine Latin Amerika'da bazı ülkelerde rastlayabiliyoruz. Bu nedenle krizi mutlaka dayanışma duygusuyla karşılamamız gerekiyor. Varlıklı insanlar yoksulların sırtındaki yükü hafifletebilmeli. Bunu yapabilirsek toplumsal barış daha az zedelenecektir. İnsanları tek başına yoksulluk fazla incitmez, adaletsizlik incitir.

1929 Büyük Buhran'dan sonrası ortaya çıkan Hitler ve Mussolini gibi liderler ve onların yol açtıkları hala akıllarda… Yeni küresel kriz antisosyal liderler çıkarabilir mi? 
Çıkarabilir. Toplumlar ekonomik kriz dönemlerini güçlü liderle özdeşleşerek ve taşlayacak bir şeytan bularak atlatmak isteyebilirler. Yani sorunu içeride değil dışarıda arama mekanizması… Dolayısıyla bu tür buhran dönemlerinde kitleleri ideolojik yönde sert bir şekilde manipüle den, onlara taşlayacak şeytan gösteren, sorunun "içimizdeki İrlandalılar" olduğunu söyleyen fanatik liderler toplumu kolaylıkla fanatik uçlara savurabilir.

Son 30 yılda neoliberalizm baskın ideolojiydi. Kriz, devletin ekonomiye yeniden müdahalesine imkân sağladı. Siz, önümüzdeki dönemde bir ideolojik bunalım dönemi bekliyor musunuz?
Böyle bir durum toplumsal yapıyı nasıl etkiler? Aslında neoliberal iktisadın daha ehlileşmesi daha insanileşmesi gibi bir sonucun çıkmasını bekliyorum. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" mantığının terbiye edileceği bir dönem yaşayacağımız ümidini taşıyorum. İnsanın heves ve arzularının sınırsız bir biçimde serbest bırakılamayacağını, onlara bir yerde mutlaka gem vurulması gerektiğini daha fazla hissedeceğimiz bir döneme girdiğimizi düşünüyorum. Dolayısıyla insanın şeytani taraflarını kışkırtarak buradan ekmek yiyen bir zihniyet artık kendine biraz çekidüzen vermek zorunda kalacak.

Dünyada yaygın bir ötekileştirme olgusu var. Siz, önümüzdeki dönemde bunun daha da artacağına inanıyor musunuz? 
George Bush dönemi başka insanların hikâyesinin küçük görüldüğü, onların insan yerine konulmadığı ve yok edildiği bir dönemdi. Şimdi azımsananların, küçümsenenlerin hikâyesini dinleme zamanı. Nitekim insanlarda bu yönde bir ümit var ki ABD'deki seçimlerde bir anlamda ümit kazandı. Ümit veren, değişim isteyen taraf kazandı. Çünkü onlardan bir tanesi ABD'ye başkan seçildi. Herkes birbirinin hikâyesini dinlemeye hasret galiba günümüzde.

Kriz adalet terazisini dengeleyebilecek mi?
Kriz yoksulların hayatını içinden çıkması çok daha zor ve çetrefilli bir hale getirecektir. Üretim sektöründe olan zenginler de ciddi bir sıkıntı içine girecekler. Fakat rant üzerinden gelir elde edenler aldıkları pozisyona göre çok zararlı çıkmayabilirler. Hatta bir kısmı krizden beslenebilir. Ben devletin krizin sorumluluğunu iyi dağıtması gerektiğini düşünüyorum. Bu krizin insani sorumluluğunun minimum tutulması gerekir.
 
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş