Otoyol Uykusu
Asım Öz, 16 Nisan 2009, www.dunyabizim.com
Otoyol Uykusu Kemal Sayar'ın eski bir kitabı. Kimi hikâyelerde modern dünyaya müstehzi bir bakış öne çıkarken, kimilerinde kırılgan bir ses dikkat çekiyor. Ve bütün hikâyeler sonuçta bir izlekte buluşuyor: arayış. Menzil, yolun ta kendisi oluyor.
Birçok yazar gibi Kemal Sayar da hep aynı izi sürüyor kitaplarında. Derinde en dipte bekleyen ve bulunca kendini tamamlanmış hissedeceği bir parçayı arıyor. Her kitap bu hedefe farklı açılardan yaklaşan bir araç. Kitap okumak da bir yanıta ulaşma çabası değil mi? Var oluşumuza, içimizde taşıdığımız bilinmezlere ışık tutan, oralarda yol alan, bizi bize tanıtan kitaplar edebiyat denilen sanatı oluşturuyor. Dış dünyaya çıkamayan kimliklerimiz kitaplardaki kahramanlar aracılığıyla soluk alıyor. İnsanı diğer varlıklardan farklı kılan şey, konuşma, yazma, düşünme gibi üst beyin fonksiyonları. Bu üç fonksiyonun tek aracı var, dil. Bu nedenle, sözcükler önemli. Sözcüklerimiz olduğu için insanız ya da diğer bir yaklaşımla, sözcüklerimiz kadar insanız.
İyi Edebiyat
Kimi kitapları bitirip son sayfayı kapatınca içimde bir aydınlanma hissediyorum, dünya genişliyor sanki, bir esriklik, bir aşkınlıkla beynimin bilmediğim bir bölümü devreye giriyor. Yazma ve okuma eylemi, kitap okurunu aldığı yere geri bırakmıyorsa, onu yeni ve daha geniş bir yere taşıyorsa anlam kazanıyor. Kemal Sayar bir bilim insanı, psikiyatr, ve bir şair yazar. En iyi bildiği şeyi yazıyor, insan varoluşunu onun anlamla ilişkisini. İnsanın çeşitli durumları, edebiyatın - özellikle öykü türünün - ana unsuru. Ortada fikir karmaşasının olduğu durumlarda, sakin karakterli, yapıcı birileri çıkar ve "bir dakika arkadaşlar, resmin bütününü görelim, konuları kuşbakışı ele alalım" diyerek tartışmanın ayrıntılarda kilitlenmesine engel olmaya çalışır. Kuşbakışı görmek... Gerçekten, yüksek bir tepeden ya da uçağın penceresinden aşağıya bakarken yaşantımızı, dünyayı daha geniş ölçütlerle irdeleriz; deyim somut olarak doğrular kendini. Edebi metinler, birey ile var oluş / toplum / doğa arasındaki karmaşık labirentlerde dolaşırken, kimi yerde içten dışa, kimi yerde de dıştan içe doğru bir yol tutarlar. Kemal Sayar'ın denemeleri ve akademik metinleri incelendiğinde, insana ve var oluşa yönelik yeni ve farklı bir yaklaşımla karşılaşılıyor. Bunu şiirlerinde ve de pek bilinmeyen öykülerinde de görmek olanaklı. Kemal Sayar, bilinç olanaklarıyla algıladığımız ve o birimlerle varsaydığımız gerçekliğimizi sorguluyor. 'Bilinç' dediğimiz 'o' yerin belirlediklerini bir kenara koyarak, 'iç dünyanın en dibindeki magmada arıyor yanıtları. Kuşbakışı panoramadan görülemeyen bir boyutun öykülerini yazıyor. 1996 yılında yayımlanan kitapta Otoyol Uykusu ile başlayan bu arayış, daha sonraki Bruce'un Rüyası, ardından gelen Terk-i Terk'te ve diğer öykülerde giderek genişleyen bir halka biçiminde sürüyor. Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor: Bildiği konuları yazıyor Kemal Sayar öykülerinde. Ruhsal sorunlar ve psikoterapi örneğin. Psikiyatr olunca hayatınız bu işin içinde geçiyor. İnsan ruhunun kırılma noktalarını, güçlü ve zayıf yanlarını görüyorsunuz. Tabii selâm verilen ve uyanıldığında gülümseyen melekleri de unutmamak lazım. Bir de politika var. Özellikle son öykü Üç Kıyamet'te. O da ilk belirlemeden bütün bütüne uzak değil. Sanırım tanıdık topraklarda dolaşmak işini kolaylaştırıyor. Böylece daha verimli yazabiliyor. Otoyol Uykusu'nda yer alan hikâyelerin bir bölümü Hızır ve Roza içinde yer almıştı. Hem şiir hem de hikâye kitabı olan bu kitap Sayar'ın ilk edebi verimiydi aynı zamanda. Sadece Bütün Firaklardan Gelen Feryatlar başlıklı öykü bu kitapta yer almıyor. Tabii yeni öykülerini de eklemiş Sayar Otoyol Uykusu'na.
Kendini aramak ve bir yolculuk
Hollandalı şair Tomas Lieske Londra'da Bir Gün adlı şiirinde onlar için her zaman tehlikeli otoyol yüzünden birbirini avutmak zorunda olan iki ihtiyardan söz eder. Otoyol metaforunun peşinde koşmayı sürdürürsek sözgelişi, bir arayış ve yolculuğun öyküsü olan Otoyol Uykusu, her yolculuğun bir arayış, her arayışın ise bir yolculuk olduğunu kanıtlar. Öykü konusu da, 'Anlatıcı'nın tıpatıp kendine benzeyen (mesleği, yaşı, vb. öğeler bu benzerliği belirginleştirir) eski bir dostu araması yani kendini kendi "benliğini" bulmaya çalışması' bu ilişkiyi belirginleştirir. Kitabın ilk ve en uzun öyküsünde gövdemizin içindeki değişmez sandığımız canlı kısmın (ruh, iç dünya, bilinç), bukalemun gibi değişken, denizanası gibi kaygan bir yapı olduğunu ortaya koyuyor; dürtüler ve erdem arasında asılı duran insanın çaresizliğini, masumiyet ile şiddetin, sevgi ile nefretin nasıl yakın ve iç içe kavramlar olduğunu ben öyküsel anlatımla rüya içinden gösteriyor okuruna. Aynı zamanda geçmiş, an ve gelecek bir arada görünüyor. Söylemek istediklerini zamanın hükmünden sıyırıyor. Zamanı ortadan kaldırınca, bireyin iktidarı da yok oluyor ve insan ruhunun birimleri, görünür hale geliyor. Otoyol Uykusu için bilinçdışına yapılan bir keşif gezisi de denilebilir. Yer küreyi bilincimiz olarak varsayarsak, arzın merkezindeki magmayı da bilinçdışımıza benzetebiliriz. Tıpkı magmadaki kızgın lavların yanardağ patlamalarında görünmesi gibi, bilinçdışımız da rüyalarda, öfke patlamalarında ya da ruhsal hastalıklarda varlığını sezdiriyor. Temel içgüdülerimizi barındıran, 'ben' dediğimiz nitelikleri oluşturan, ancak kendimize bir uzay cismi kadar yabancı bir şey taşıyoruz içimizde; Kemal Sayar o ülkeye götürüyor okurunu. Bruce'un Rüyası hastanın psikiyatr karşısındaki tavrını ya da tersini örtük bir biçimde sorgularken aslında daha yakıcı var oluşsal sorunlara yönelir: İnsanın kendini araması gibi. Anlatıcı, rüyadaki yol boyunca uğradığı mekânları ve karşılaştığı insanları okurla tanıştırır. Bu mekânlar ve insanlar bir yandan Bruce'un rüyası hakkında silik ve kopuk ipuçları sunar, öte yandan okurun yeni bir bakış açısıyla anlatıya yönelmesini sağlar: Okur için, bu öyküyü okumak da bir yolculuk gibidir aslında. Anlatı kurgusunda kısa bölümlerle sağlanan mekân değişiklikleri, okura ne çok hızlı ne de çok yavaş giden bir kara taşıtının içinden olup biteni izliyormuş duygusunu verebilir. Bu yolculuktan okura kalan her yolculuk da olduğu gibi telaşlı, buruk, gizemli izlenimlerdir. Bu izlenimler ne hakkındadır? İnsan yeni mekânlar ve insanlar tanıdığında kendisiyle onların ilişkisi bağlamında yine kendini sorgulayacaktır doğal olarak ve bulunduğu mekân ve zamana göre yeni deneyimler yaşayarak kendi "ben"inin değişik parçalarını tanıyacaktır.
Mesleki serüvenin eğretilemesi
Yer yer fantastik unsurlarda var öykülerde; ancak, Kemal Sayar'ın asıl niyeti bu mu? Yazı masasını bilinç/bilinçdışı sınırına kuran ve insanın karanlıkta kalmış yanını edebiyata taşımak isteyen bir yazar, az ya da çok; ama mutlaka fantastik öğeler kullanmak durumundadır; bu yüzden bir çok yazar kimi garip çağrışımların izlerini rüyalarda ararlar. Uçan atlar, konuşan bebekler, yanan göller düş parantezi içinde en klasik romanlara bile girerler. Fantastik imge sistemini kullanarak, nicedir gerçekliğini yitirmiş dünyamızda, gerçekle yaşanan arasındaki uçurumu daha çarpıcı bir dille anlatabilme çabası, Kemal Sayar'ın bu seçimin bir diğer nedeni olsa gerek. Otoyol Uykusu farklı okumalara açık bir kitap. Fantastik serüven heyecanı, bilinçdışını tanımanın ve davranışlarımızın kökenini kavramanın ilginçliği okuru kitabın içine çekiyor. Düzenin eleştirisi, aydın sorunu, insanın benliğinde tüm karşıt kavramları bir arada taşımasından kaynaklanan var oluş hüznü, hayata dair saptamalar öykülerin diğer katmanları. Algılar ve tepkilerden yola çıkılarak insanın, ilişkilerin, iktidarın çözümlemesi yapılıyor. Görüntülerin duygularda yarattığı değişimler betimlemelere canlılık katıyor. Kemal Sayar öykülerini sakin, yalın bir dille yazıyor. Metnin içinde zaman zaman yazarı görüyoruz, bazen de bütün işlev kahramanlara, imgelere, olaylara, kurguya yüklenmiş olarak karşımıza çıkıyor öyküler. Öykülerin arayan ve aranan kahramanlarının pek çok ortak özellik taşıdıkları anımsanırsa, bu özelliklerden en önemlisinin yazarın mesleği olduğu gözlemlenebilir: Yazı yazmak, yazarlık, üretim süreci sancıları açısından öykülere bakıldığında aslında Sayar kendi mesleğinin yazarlık serüveninin eğretilemesini yapıyor çıkarımına varılabilir. Üstelik, kendisi ile ilgili özyaşamöyküsel veriler, şiirsellik, Sufi Psikolojisini anımsatan göndermeler, psikiyatri sorgulamaları gibi göstergeler de bu çıkarımı doğrulamaktadır. Sayar'ın insan psikolojisinin/var oluşunun her türlü yorumsal ayrıcalığını kuşanarak hikayeleştirdiği anlar, yorumlar ve gündelik yaşamın ayrıntılarıyla harmanlayan yapısı Otoyol Uykusu'nda yer alan öyküleri türlerinden ayırıyor.