Ölümüne aşk dönemi kapandı çünkü zahmet ve çile dönemi bitti
H. SALİH ZENGİN
Psikiyatrist Kemal Sayar, modern toplumun sonsuza kadar yaşama vehmini hız vasıtasıyla çoğalttığını söyleyerek, sol şeritten gidenlere ‘yavaşlayın’ uyarısı yapıyor.
Timaş Yayınları arasından ‘Yavaşla!” kitabını çıkaran Sayar, “Hız insanın doğal ritmine müdahaledir. İçsel mutluluk ancak içe bakış ve tefekkürle yakalanabilir.” diyor.
Yaşadığımız hayat hep bir altüst oluşlarla geçiyor. Bilgisayar hızı, ADSL hızı, hızlandırılmış dil kursları, kredi kartları, araba hızı, hızlı yemek… Bu hız fetişizmine karşı, siz kalkmış ‘Yavaşla’ tabelası gösteriyorsunuz. Seyir halindekiler bunu dikkate alır mı sanıyorsunuz?
Hayatımızın her alanını telaşla yaptığımız bir şeylerle dolduruyoruz. Modern toplum hızla unutmak istiyor. Oysa günümüzde bazı şeyleri hatırlamaya ihtiyacımız var. Yavaşlamak insanın kendi kendine bakmasını mümkün kıldığı için de önemli. Yavaşladığımız zaman ilgimizi iç dünyadan dışımıza çevirmiş oluyoruz. İçimizde sarsılmaması gereken birtakım şeyler arıyoruz. Hız dünyasında insana mutluluk veren sabit değerler kalmamaya başlıyor.
Ya bizzat hızın kendisi mutluluk veriyorsa?
Hız, esrime ve esneklik veriyor insana. Hayatın her anını koşturarak geçiren biri görünüşte mutlu; ama o meşguliyetler gün geliyor insana da tatminsizlik hissine inkılap ediyor. İnsanın daha derinden haz verecek birtakım içsel kaynaklar gerekiyor. Bunlar ancak içe bakışla, tefekkürle, murakabe ile yakalanacak değerler.
Bu yüzden mi yaşlıların yaşadığı yere huzurevleri diyoruz. Gençlere de mi lazım?
(Gülüşmeler) Gençler için de huzurevlerine ihtiyaç var. Şimdi yaptığımız gibi bir çayın etrafında sohbete tutuştuğumuz anlara, sevdiklerimize zaman ayırdığımız vakitlere ihtiyacımız var. O yüzden bir annenin kariyerini feda ederek saatlerce çocuğuyla ilgilenmesi çok eblehçe bir şeymiş gibi görünmeye başlıyor.
Yani hem kariyer hem çocuk olmuyor mu?
İkisi de olabilir; fakat birisini diğerine feda etmemek lazım. Bir şeyin hakkını vermek lazımsa çocuğun hakkını verip, hız keselim.
Modern toplumlarda daha çok kazanmanın insanı mutlu ettiği algısı var. İlişkiden ziyade işin önemli olduğunu telkin eden modern öğretiye karşı bir reçeteniz var mı?
Mutluluk alanında yapılan çalışmalar bize insanın karnı doyduktan ve iyi kötü barınacak bir çatısı olduktan sonra maddî refahın artmasının insana mutluluk olarak geri dönmediğini gösteriyor. İş dünyası insanın mutsuzluğunun en önemli nedenlerinden birisi günümüzde. İş ortamında insanlar ruhlarını ve kendilerini ifade edemiyorlar. Telaşlı hayata reçetemiz şudur: Hayatı basitleştirin! Bugün Batı’da yavaşlama hareketi bayağı ciddi bir taraftar topluyor kendisine. Bunun için ne yapabiliriz: Tüketim alışkanlığımızdan kendimizi biraz geriye çekebiliriz. İnsanlar markalar arasında karar verirken bile büyük mutsuzluk yaşıyorlar. Paraya tahvil edilemeyecek temel değerlerin hakkını vermeliyiz. Bir dostumuz yardım talep ettiğinde hızlıca koşmak lazım ama. Hayırda acele etmeli. (Gülüşmeler) Biz ego tatmininde çok acele ediyoruz. Bedenlerimiz çok hızlı; ama duygularımız ve ruhlarımız o hıza yetişemiyor.
Ruhlar adımlarımızın gerisinde kalıyor yani?
Evet, doğru. Geleneksel hayat tarzımızda bu saklıydı. Güneş saatinde zaman genişti, takvim saati hepimizi telaş kültürünün içine soktu. Bir insan, hayatı sadece araba camından izlerse tabiatla konuşamaz. Bu da bizi yoksullaştıran bir şey. Henry David Thoreau’nun Walden Gölü’nün kıyısında yaptığı gibi haftalar süren uzun yürüyüşler ve inzivalar yapmak, börtü böcekle konuşabilmek gerekir. Cep telefonunu zaman zaman kapatıp, kapsama alanından çıkmak, e-mail yerine dolmakalemle mektuplar göndermek iyi hamleler olabilir.
İstanbul’un ilerlemeyen trafiği bu anlamda güzel bir yavaşlama hamlesi o zaman?
(Gülüşmeler) Mecburi bir yavaşlama var. Onun insanlara bir ömür törpüsü olarak dönen bir maliyeti olmasa çok güzel. Şehirlerin yaya bölümlerinin çok artırılması güzel olurdu. Araba, insanı yalnızlaştırıcı bir şey çünkü. Hızın getirdiği çok fazla hastalıklar var. Medeniyet hastalığı denilen psikomatik hastalıklar, kardiyolojik sorunlar, panik bozukluğu ve bağırsak problemleri... Aşırı zaman baskısı altında yaşayan insanların kalp krizine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir. Hız kültüründe yaşamaya alışmış insanlar, kendilerini o hızın getirdiği üretime ayarlayamadıkları zaman depresyona girmeye başlıyorlar.
Hızdan şikâyet ederek , yavaşlama isteği ile gelen hasta oluyor mu size?
İnsanlar hızın hayatlarında yaptığı tahribatı fark etmezler. Bir firmada çok üst düzeyde yönetici bir adam vardı. Bir gün bana panikatakları ile geldi. Bu kişi o kadar rekabetçi bir ortamda çalışıyordu ki, on beş yıl boyunca hep yükselmişti. Fakat şimdi alttan daha hareketli gençler gelmekte ve bu kişi kendi pozisyonunu tehdit altında hissediyordu. Bu endişeyi kendine itiraf edemediği için sebepsiz panikataklar ortaya çıkıyordu. Hızlı balığın yavaş balığı yuttuğu bir anlayış üzerine kurulu bir ekonomik sistem var. Bu tip insanların tatillerini bile bir telaş duygusu içinde yaşadıklarını görüyorum. Tatil beldelerinde o kadar çok insan, havuz başında, ormanda, deniz kenarında sürekli olarak cep telefonları ile talimatlar yağdırırlar. İşte bu yavaşlayamama, insanın kendi narsislik ihtiyaçlarını karşıladığı bir ruh halidir.
Postmodern kapitalizm yavaşlığı servise alıp narsisizm temelinde cool bir hız mı öneriyor?
Evet! Ve yavaşlığı da ticarî bir mamul haline getirerek size satıyor. Birtakım meditasyon ve ‘içini dök rahatla’ tarzında basit terapi programlarıyla pazarlıyor. Hâlbuki bu, insanın tek başına başarabileceği bir şeydir. Bir parkın köşesine gidip oynayan çocukları, bitkileri seyretseniz bile aynı sonucu alırsınız. Hem bizi hızlandırıp hem de yavaşlama programları ile cebimizdeki paradan birazını daha alıyorlar.
Çok hızlı hareket etmemize rağmen işimizi yetiştiremezken sizin ‘yavaşla’ telkininizi ciddiye alarak iş yapsak sistem çökmez mi?
Türkiye’de insanların ekseriyetinin yavaşlayabildiğini düşünüyorum. Devlet dairesinde örgü ören memur yavaşlamayıp da ne yapıyor? (Gülüyor) Kuyruklarda saatlerce sabırla bekleyen insanlar? Bizim için zaman hâlâ geniş.
İnsan kendini tavaf eden bir hacı ise ve bu tavaf yediden fazla tur içeriyorsa, hıza müptela insanın muhtemel infilak süresi nedir?
(Gülüyor) Bu tür insanların 50’li yaşlardan itibaren ruhsal ve bedensel çözülmelerinin üst düzeye çıktığını kendi gözlemimden biliyorum.
Hızlı gibi yavaşlığın da maksimumu olur mu?
Yavaşlayıp da oradan kendine bir hazine bulabilen insanlara hayranlıkla bakıyorum. Sadece yavaşlığı, miskinliği yüceltmek bizim kültürümüze ters. ‘Yavaş yavaş acele et’, çok doğru bir felsefe. Ânı yakalamak, ânın oğulları olmak önemli… Hepimize bir ‘an terapisi’ lazım. Anne-babalar çocukları o kurstan bu kursa sürükleyerek anlarını yaşamalarına engel oluyorlar. Oysa duygular daha yavaş gelişiyor.
Bu hız sezaryen doğumla başlıyor ama?
(Gülüşmeler) Aslında doğru. Dünyada normal doğuma dönüş hareketleri de var. Hız, insanın doğal ritimlerine bir müdahaledir.
“Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun” derler. Sizi dinlersek cesetlerimizin pek yakışıklı olacağını söyleyemeyeceğiz, öyle mi?
Hayır, asla! (Gülüşmeler) İnsan yavaşlığı düstur haline getirip, güzel olanı hakkıyla yapmışsa onun cesedi her halükârda gayet güzel olacaktır.
‘Acele işe şeytan karışır’mış. Modern çağda acele işe psikiyatr karışır diyebilir miyiz?
(Gülüşmeler) Teşbihte hata var diyebilir miyiz? İngilizcede psikiyatr’ın bir adı da ‘alienist’tir. Yabancı, şeytan kovan demektir. Şeytanlık değil de şeytan kovuculuk yapmalıyız. Eğer psikiyatrlar modern çağ ile beraber insanların ruhlarını istila eden şeytanları kovmayı becerebilirlerse gerçek ruh hekimi olabilirler.
Âleme akmak yerine âlem olup akmayı öneriyorsunuz. Aradaki hız farkı kaçtır?
Aralarında yürüyen bir adamla Ferrari’si ile giden adam arasındaki kadar bir fark var. Biri insana kemal, diğeri zeval duygusu veriyor.
İnsanlara yavaşlığı öneren bir psikiyatristin de hızdan muzdarip olduğunu düşünüyorum. Siz kendinizi nasıl frenliyorsunuz?
Bu kitabı biraz da kendime şifa olsun diye yazdım. Yoğunluğumu nasıl azaltırım diye düşündüm. Sıra pratikte! Fırsat buldukça eş-dostla buluşup konuşmayı seviyorum. Cep telefonunu kapatmaya çalışıyorum.
A ve B şehrinden yola çıkan iki kişiden biri saatte 5, diğeri 8 km hızla yol alıyor. İlki şehre diğerinden 15 dakika önce geliyorsa iki şehir arası kaç km’dir, kazanan kimdir?
(Gülüşmeler) Dün elektrikler kesikti çalışamadım! Son gelen kazanır. Çünkü o yolda bir sürü insana hikâyesini anlatmış ve birçok kişinin de hikâyesini dinlemiş olarak zengin bir şekilde gelir.
Ferrari satarak bilge olunmaz
Sol şeritten kaptırmış giden birisi Ferrari’sini satarsa bilge olabilir mi?
(Gülüşmeler)O işler o kadar kolay olmasa gerek. Amerika’da geliştirilmiş kişisel gelişim formüllerine hiç inanmıyorum. Bizim gibi çok derin bir kültür olan medeniyetin mirasçıları için bunlar fevkalade basit ve yüzeysel açıklamalar. Ferrari’sini Satan Bilge kitabında öne sürülen aforizmalar toplumumuzda gülüp geçebileceğimiz şeyler. Onun hiç de yavaşlamadığını tahmin edebiliyorum.
Peki Şahin’i satsak?
(Gülüşmeler) Ferrari’sini satan bilgelerin bir de şöyle bir problemi var tabii. Bunlar maddî bir hayatın icatlarına o kadar çok alışmış insanlar oluyorlar ki, beş sene sonra ‘Ya, acaba satmasa mıydım?’ diye sorabilirler. İçsel dinamiklerin daha sahici değerlere bağlı olarak değişmesi lazım.
Yavaşlığa dikkat çekmek için iş yavaşlatma eylemi mi yapmak gerekiyor? Ki bunu yaparsak iş yavaşlatma eylemi yapanlar ne yapacak?
(Gülüşmeler) Bu konuyu çalışmamıştım. Mesela zaman zaman kontak kapatma, TV’yi ve bilgisayarı kapatma günleri ilan edebilir, mektup yazma haftaları düzenleyebilir, her yere yürüyerek gitme günleri yapabiliriz. Toplumun hızlı yaşayanları ile yavaş yaşayanları buluşturan toplantılar düzenleyebiliriz. Yoksullar ve zenginlerin birbirine dokunacağı alanlar, agoralar oluşturmak ve bunun için de sosyal doku projeleri geliştirmek gerekir.
Küresel ısınma, aynı zamanda küresel hızlanma mıdır?
Elbette. Amerika Birleşik Devletleri de dünyayı yüzde 80 oranında kirletiyor ve Kyoto Protokolü’ne imza atmıyor.