Kemal-Sayar-Urun-Resim_28291-600X450.jpg

Merhamet Kalbi diri tutan iksir

Metin Karabaşoğlu
Elias Canetti’ye Nobel kazandıran büyük romanı Körleşme, modern zamanların bir büyük gerçeği olarak, ‘uzman körlüğü’ üzerinde yoğunlaşır.

Bir diğer Nobel sahibi ismin, biyokimya profesörü İlya Prigogine’in kâinata bütüncül bir gözle bakma lüzumuna dikkat çeken kitabına yazdığı sunuş, Alvin Toffler’ın da dikkat çektiği bir gerçektir bu. Toffler’ın dediği gibi, eşyayı daha iyi anlamak için olabildiğince küçük parçalara bölüp incelemek, modern medeniyetin en göze çarpan özelliklerinden biridir. Ama bu parçalara ayırma işini o raddeye vardırmıştır ki, bu parçanın hangi bütünün parçası olduğu unutulmuş haldedir!

Sözün kısası, bir kesret çağında yaşıyoruz. Bilginin de kesretinden söz etme durumunda olduğumuz; ama bu kesretten bir vahdet çıkaramayan bir çağda... Böylesi bir çağın uzman kişileri, her gün kâinata dair, hayata dair, insana dair görüşlerini sunuyorlar bize. Onların rehberliğinde hakikatin bilgisine ulaşma hayali içindeyiz; ama o hakikatin giderek bizden uzaklaştığı duygusunu da bizde uyandıran tecrübeler yaşıyoruz öte yandan... İnsan üzerine, aile üzerine, çocuk eğitimi üzerine en çok araştırmanın yapıldığı ve en çok kitabın yazıldığı Batı’nın, insanlık durumu, aile ve çocuk söz konusu olduğunda yerkürenin en sorunlu parçası olması, bu tecrübelerin en büyüğü belki de...

Meslekten bir psikiyatrist, yani bir ‘uzman’ olmakla birlikte Kemal Sayar’ı okurken insanı heyecanlandıran belki de en önemli husus ise, Mevlânâ Celâleddin’in o ünlü ‘pergel’ metaforunu hayatına ve düşüncesine taşımış olması olsa gerek. Kemal Sayar, bir akademisyen, Türkiye’de psikiyatri deyince akla gelen ilk isimlerden biri. Ama psikiyatriye de eleştirel bir gözle bakabilen; insanı tanımayı psikoloji ve psikiyatriye indirgemeyen; günümüz psikiyatrisinin insan algısının Batı düşüncesiyle birebir ilintisini görüp arasına bir mesafe koyabilen; seküler psikiyatrinin arasına mesafe koyduğu kadim insanı tanıma kanallarına ise aklını ve yüreğini açık tutabilen bir isim. Kültürlerarası psikiyatriye yönelik ilgisi de bu yüzden zaten. Öte yandan, insanı tanımanın sadece psikiyatri ve psikolojinin kalıplarından ötesini gerektirdiğinin farkında. Bunu, kitaplarını okurken karşımıza çıkan, kâinata ve topluma dair bütüncül bir okuma ve külliyetli bir bakış çabasından rahatlıkla görebiliyoruz. Kitaplarında atıfta bulunduğu isimlerin ve kitapların listesini yapmak, bunu görmek için yeter de artar bile.

Ve gözden kaçırılmaması gereken bir not: Kemal Sayar, bir şair... Yayınlanmış üç şiir kitabıyla da tanıyoruz kendisini; ve bir de öykü kitabıyla. Nitekim benim kendisiyle ilk tanışmam, ilk şiir kitabı Hızır ve Roza’yla oldu. “İnsan önce Kur’ân’ı, sonra Heidegger’i okumalı.” dizesini daha ilk okuduğum gün zihnime nakşettiğim bu ilk şiir kitabıyla.

Kemal Sayar, son deneme kitabı Merhamet: Kalbe Dönüş İçin Son Çağrı ile çıkıyor okuyucunun karşısına. Eser, bir açıdan alışılmış Kemal Sayar stilinde bir kitap. Yine derinlikli ve bütüncül okumalar, yine şair duyarlılığının yansıdığı duru ve sıcak bir anlatım, yine insana, hayata ve modern zamanlara dair algımızı ve bakışımızı yenileyen düşünceler...

Eser, Kemal Sayar’ın kitabın ana gövdesi tamamlandığı ama henüz basılmadığı sırada vefat eden babası Nuri Sayar anısına yazdığı dört yazıyla başlıyor. Sonra, kitabın ana mesajını en yoğun biçimde yansıtan, “Kalbin Sebepleri” bölümüne geliyoruz. “Aşkın Bilgeliği” bölümündeki yazılar, ‘kalbin sebepleri’ni açar nitelikte. Sonraki iki bölüm, küresel ve yerel ölçekte yaşanan ‘güncel’ olaylara da değinen bir yaklaşımla, bu iki ana bölümün zihnimizde ve kalplerimizde sağladığı açılımı tamamlıyor.

Bir kitabın gücünü hissettiren bir ölçüt, kitabın ve her bir yazının özeti niteliğinde olup, insanın zihnine nakşetmek istediği inci-misal cümlelerin çokluğu; diğer bir ölçüt ise, bu hakikat damlalarının birbirinden ayrık durmayıp, aynı havuza akmasıdır. Merhamet: Kalbe Dönüş İçin Son Çağrı’nın sayfaları arasında dolaşırken, insan altını defalarca çizmek ve zihnine yerleştirmek ihtiyacı hissettiği böylesi nice inci-misal sözle, aynı havuza akan nice hakikat damlasıyla karşılaşıyor. İşte, kitabın içinde yer alan elliye yakın deneme içinden sadece birinden, “Merhamet Aşısı”ndan öylesi birkaç cümle: “Merhamet sahibiysem, benim değil, senin yaşadığın şeydir beni etkileyen. Beni duygulandıran, senin yaşantılarındır. Acın bana kendi acımı hatırlattığı için ağlıyor değilim. Merhamet sahipleri, diğerinin yaşadığı ızdırabın ne kadar acı verici olduğunu tahayyül edebilen insanlardır. Merhamet sahipleri, ötekinin acısıyla acı duyan ve onun ızdırabını dindirmeye soyunan soylulardır. Ve adalet ancak merhametle kaimdir.” (...) “Etrafımızda ızdırap çeken insanlarla nasıl ilgilendiğimiz, kalbimizi onların iniltisine ne derecede açtığımız, ruhumuzun ve içinde yaşadığımız toplumun ne ölçüde sağlıklı olduğunun bir aynasıdır. Merhamet bizi ızdırap çeken insana götürür. Ancak onunla etrafımızda dönüp dolaşan acıyı dindirecek takati buluruz.”

Sözün kısası, Kemal Sayar, bu toprakların ve bu yüzyılın çokça ihtiyaç duyduğu bir şeye; her türden zulme direnme ve her hal ve şartta adaleti gözetme anlamını da içeren soylu bir direnişe; ‘kalbe dönüş için son çağrı’ olarak ‘merhamet’e. Akleden bir kalbi var Kemal Sayar’ın; kitabında düşünce ile duygu, kâinat ile insan, bilim ile edebiyat, felsefe ile nebevî hikmet ustalıkla buluşuyor. Bu ses hak ettiği yankıyı bulmalı. Akleden kalbler, Kemal Sayar’ın dile getirdiği bu çağrıya kulak vermeli...
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş