Merhamet
HASAN KAÇAN. STAR GAZETESİ, 08.05.2008
Prof.Dr.Kemal Sayar'ın 'Merhamet' isimli kitabını okumadıysanız, ne yapıp edin bulun, okuyun...
Zaman zaman kendimden utanarak, zaman zaman gözlerim nemlenerek, zaman zaman hayretler içerisinde kalarak okudum kitabı...
Modern hayatın ve onun körüklediği 'bireyselliğin' kalplerimizden merhamet duygusunu nasıl söküp attığını ne de güzel anlatmış Kemal Sayar...
Ellerine sağlık...
Gazetelerde...
Dergilerde...
Televizyon haberlerinde...
Şurada, burada...
Gördüğümüz, okuduğumuz hadiselerde artık kalbimiz devreye girmiyor...
Dünyanın dört bir tarafında, bombalanmış şehirleri, öldürülmüş çocukları, trafik kazalarını, yangınları, depremleri sadece seyrediyoruz...
Yemek soframızda çorbaya kaşığı daldırırken bakmaya devam ediyoruz...
İçimizde en küçük bir kıpırtı yok...
Sanki bir film izliyoruz...
'Şapır şupur' kaşık sallamaya devam ediyoruz...
Boğazımıza takılıp kalmıyor o yemek...
'Tatlı nerede kaldı?' diyoruz...
Merhamet duygusu bizi 'insan' yapan en önemli hasletlerimizin başında geliyor mu?.. Kalbimizde bu duygu olmazsa hayvanlardan ne farkımız kalacak?..
Gene de burada yazdıklarım sevgili Kemal Sayar'ın yazdıklarının yanına yaklaşamıyor...
Lütfen bu kitabı bulun ve okuyun...
Belki hayatınız değişmeyecek ama eminim hayata bakışınız değişecek...
Adalet duygusu elbette insani bir duygudur...
Amma...
Yanında merhamet duygusu yoksa birşeyler eksik kalmış olmuyor mu?..
Son merhametli adam Eflatun Nuri de gitti...
Türk karikatürünün büyük ustalarından birini daha yolcu ettik...
Seksenbir yaşındaydı...
Asıl adı Eflatun Nuri Erkoç'tu...
Amma...
Hepimiz onu 'Eflatun abi' olarak tanırdık...
Çizerlik maceramızın çıraklık yıllarında onun 'efsanevi' hikayeleriyle büyüdük...
Korkunç titiz bir çizerdi...
Bir karikatüründe tam yüzotuz kişi saymıştım ve adamların her biri de aynı özenle çizilmişti...
Her biri ayrı birşey yapıyordu...
Eflatun abi şahane bir karikatürcü olmasının yanında, Türk mizahının en renkli şahsiyetiydi... Ve de çok ama çok merhametli bir abimizdi...
Kibrit kutusunda 'Basri' ismini koyduğu bir tahtakurusunu beslediği, günde üç öğün çıkarıp, koluna koyup, damarından emzirdiği kulaktan kulağa anlatılırdı...
Bir gün merak edip sormuştum...
'Eflatun abi, tamam da tahtakurusu'nun adını nasıl Basri koydun, erkek olduğunu nerden anladın?' diye...
'Mikroskoptan baktım oğ