Kemal-Sayar-Urun-Resim_6764-600X450.jpg

Küçük Amerika olduk, sosyopati şaha kalktı

Işıl Göreci / Nokta Dergisi 12 Haziran 2005
Daha çok Amerikan toplumunda görülen hastalık, sıcak Türk insanını da sardı

Eskiden böyle değildik. Eskiden birimizin derdi hepimizin derdiydi, tabii mahremiyetine herşeyden çok önem verenler, derdini paylaştığı sürece. Tarihleri yüzyıla uzanan futbol takımlarının her daim fanatikleri vardı ama hiçbiri savaş baltası kuşanırcasına ellerine döner bıçaklarını alıp tribünleri doldurmuyorlardı. Ya da bir annenin aşığıyla beraber olabilmek adına kendi oğlunu planlayarak öldürmesi ancak korku filmlerinde rastlanan bir hikayeydi. Sonra kötü çocuk televizyon girince devreye, bu müstehcen efendinin etkisinde kalan, ve bastırılmış duygularını televizyonda izledikleri üzerinden geri döndürmeye çalışan binlerce insan kendilerine bir çıkış yolu buldular. Bu yolla meşrulaştırdılar kendi kötülüklerini. Daha doğrusu, kendilerinin zaten kötülük olarak algılamadıkları şeyleri topluma da bir şekilde kabul ettirmeye, insanları kötülük ya da anormallik karşısında duyarsız kılmaya başladılar. Sosyopat kelimesini Türk basınında ilk kez kullanan yazarlardan olan Perihan Mağden'e göre, yakında normal insanlar azınlık olacak, sahtekar duygular ve vicdan yoksunluğuyla yaşayan bu insanlar ise normları yaratacak. Sosyopatların sayısı kültürlere göre değişiyor. Örneğin Buda öğretilerine inanan batı Asya kültürlerinde, sosyopat kavramı nadiren rastlanan bir durum. Ama, Amerikan kültüründe 1980'lerde genç olan ve bencillik üzerine kurulan bir insan kitlesini tanımlamak için kullanılan "me-generation" (ben kuşağı) terimi, gelişmekte olan ülkeleri etkilemeye devam ediyor. Dolayısıyla, ahlaki değerlerin her gün değiştiği Türkiye gibi ülkelerde de ultra bireysel, narsist ve sürekli arayış içinde olan bu kuşağın takipçileri doğuyor, büyüyor, gelişiyor. Dolayısıyla gün geçtikçe aramızda daha fazla duygusuz, vicdansız, sevgisiz insan yaşıyor. Ve yaşama amacını haz almak olarak nitelendiren hedonist felsefenin Amerikan kültüründeki erken temsilcilerinden cüretkar aktris Mae West'in dediği gibi " İyi olduğumda iyiyim. Kötü olduğumda ise daha da iyiyim" görüşünü savunanların sayıları gittikçe artıyor. Ez cümle, Bakırköy Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Kemal Sayar'ın aydınlatıcı bilgileriyle, sosyopatların dünyasına hoşgeldiniz...

Sosyopati tam olarak nedir?
Psikopat ve sosyopat birbirinden farklı kişilikler mi? Sosyopati, psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu aslında aynı terim. Psikopati biraz daha ağır, daha suça yakın bir durum. Ama genel olarak toplumsal normları hiçe sayan, vicdani sorumluluk yaşamayan, kuralları sürekli ihlal eden, insanların canını yakan ve bundan dolayı hiçbir pişmanlık duymayan insanların karakter özelliklerine verilen ad. Bu tür kişilik, kendini banka hortumlamak gibi rafine biçimlerde de, insanlara eziyet ederek de gösterebilir. Günümüzde ailenin temellerinin sarsılmasıyla, antisosyalite biraz daha ön plana çıkıyor. Antisosyallik kuralların olmadığı, toplumsal değerlerin hızla altüst olduğu toplumlarda çok daha hızlı gelişiyor. Özellikle değişim halindeki toplumlarda, dünün değerlerinin bugün geçerli olmadığı toplumlarda, hızlı şekilde yerleşiyor.

O zaman Türkiye'de sosyopatların çoğalması da anlaşılır bir şey haline geliyor... 
Türkiye son yıllarda çok hızlı bir değer dönüşümüne tanıklık ediyor. Biz belli bir takım ahlaki kuralların geçerli olduğu bir toplumdan, maddi gücün herşey demek olduğu bir topluma doğru hızla ilerliyoruz. Böyle bir toplum da sosyopatlar için uygun bir fidelik.

Medya, sosyopatiyi besliyor mu? 
Televizyon programlarında, topluma hiç bir faydası olmamış hatta zararı dokunan bir takım insanların baştacı edildiğini görüyoruz. Antisosyallik, kural yokluğundan besleniyor. Bir antisosyal yaptıklarından dolayı herhangi bir ceza görmezse, ileride daha fazla kural bozabiliyor. Televizyon teşhir kültürünü yaygınlaştırıyor. İnsanlar acılarını, bedenlerini, sefaletlerini göstererek var olabiliyorlar. Bunlar da toplumda çok ciddi bir mahremiyet dönüşümüne yol açıyor. Önceden kol kırılır yen içinde kalır anlayışı varken, şimdi birinin mahremi hiç tanımadığı insanların evlerine dökülüyor. Birinin ayıbı bütün kitleye ait olmaya başlıyor. Televizyon utanma duygusunu dinamitleyerek herkesin sirk halinde birşeyler gösterdiği bir yer haline geliyor.

Türkiye'de sosyopati? 
Sosyopati Türkiye'de çok farklı şekillerde gösteriyor kendini. Özellikle siyaset ve ticarette had safhadaydı yakın zamana kadar. Bu ikisinin işbirliğiyle de, ticaret ve siyasetle iştigal eden sosyopatlar sayesinde Türkiye'de çok büyük hortumlamalar gerçekleşti. Bu insanlar hiçbir şekilde topluma karşı sorumlu hissetmediler, hatta bazıları çıkıp "biz bu milletin asıl sahibiyiz, kurşun da sıkarız, kurşun da yeriz" dediler. Devletin eliyle sosyopatinin meşrulaştırılmaması lazım ama böyle örnekler yaşandı hepimizin gözünün önünde. Sosyopati meşrulaştırıldı. Muazzam bir küresel bombardıman var, hep Amerikan filmleri izliyoruz ve oradan bize bir ahlaki anlayış empoze ediliyor. Kendi sistemlerimizi koruyamıyoruz. Boşanmalar, çok eşlilik, aile içinde ilişkilerin kopması artıyor. Bencillik, bireycilik artıyor. Bireyciliğin yükselmesi Türk toplumunun yok olması demek. Çünkü hep diğerini düşünerek yaşamış empatik bir toplum. Bireycilik de antisosyalliği besliyor. Gençlerde "ben kuşağı" öne çıktı, sadece kendilerini düşünen, apolitik bir tüketim kültürü gençliği. Pasif alıcı bu gençlik tüketim kültürüyle uyuşturuluyor. Antisosyallik şaha kalktı gidiyor. Bu da gençlerin, artık mafya babalarını kendilerine örnek olarak seçmelerine yol açıyor. Gençler böyle yaşayarak, bir sürü insanın canına mal olduğunu hissetmemeye alışıyorlar. Sosyopat kişilerin rol modelleri haline geldiği bir ülkeden korkmak lazım.

Sosyopatinin temelinde baba figürü eksikliği yok mu zaten? 
Tabii ki. İkinci Dünya Savaşı'nda neden bir Führer çıktı? Toplumda, anne-baba çalışıyordu, baba uzun saatler boyunca çalıştığı için evde yoktu, dolayısıyla yeni bir baba ihtiyacı doğdu bütün ulusta. İş hayatında kaybolan babanın yerine koyacak güçlü bir baba ihtiyacı zuhur etti. O boşluğu da kendisi de bir sosyopat olan Hitler doldurdu. Eğer evde güçlü babalar görmezsek, o zaman televizyon ekranlarında gördüğümüz daha sosyopatik, güçlü baba imgelerine kayabiliyor akıllarımız.

Sosyopatide kadın-erkek ayrımı nasıl ?
Erkeklerde daha çok çünkü toplumsal kurallar erkeklere sosyopatlığı ifade imkanı veriyor ama kadınlara vermiyor. Agresivite, saldırganlık erkeğe yakıştırılan değerler. Antisosyalliğin kadınlarda ilginç tezahürleri var, çok fazla bedensel belirtiler gösteriyor. Bakıldığında herhangi bir sorunları yok ama içinde bulunduğu toplumla uyuşamadığı ve bu çatışmayı ifade edemediği için bedenine yansıtıyor. Çalışmalar, antisosyal genlerine sahip erkeklerde sosyopatinin, kadınlarda ise somatizasyon bozukluğu dediğimiz sıkıntıların oluştuğunu gösteriyor. Bu biraz da çevresini hizaya getirmek için. Benim öyle bir hastam olmuştu, Doğu Karadenizli 70 yaşında bir nene, oğlunu ve gelinini hizaya getirmek için hep hastaydı ve her türlü tedavi kullanılmıştı ama belirtiler geçmedi. Sonunda anlaşıldı ki bu hanım uzun yıllardır etrafındaki herkesi bu bedensel sorunlarını kullanarak yönetiyor. Kendi üstünlüğüne ve biricikliğine ikna ediyor.

Tedavisi mümkün mü ? 
Anti sosyaller çok öfkeli insanlar, öfkelerini kontrol etmeyi öğretmemiz lazım. Bu insanlar güç karşısında boyun eğerler, çok güçlü bir otorite gördükleri zaman boyun eğerler. O yüzden bazı antisosyal mafya babalarına baktığımızda devletle her zaman uzlaşmak, onun bir parçası olmak isterler. Antisosyallerin psikoterapide yıkımı, üzüntüyü, sıkıntıyı hissetmelerini sağlamak gerekir çünkü temel mesele empati yokluğudur bu insanlarda. Çünkü hiçbir şekilde yol açtıkları yıkımı görmez ve bundan dolayı da vicdan azabı hissetmezler. Hiçbir ahlaki normu olmadığı için kötülükle iyilik arasında bir seçim yapmayan, hayat kendi istekleri doğrultusunda yaşayan, benim yaptığım doğru felsefesiyle yaşayan insanlar bunlar. Çok uç davranışlarını sınırlamak için de bazı ilaç tedavileri uygulanabilir. Anti sosyaller bir yerlerde kapalı tutulmaya gelemezler. Hapishane nüfusunun yüzde 70'ini anti sosyaller oluşturur. O yüzden hapishanelerde rahat durmazlar, isyan çıkarırlar. Bizim cezaevlerimizde ruh sağlığı hizmeti yok malesef. Bu insanların rehabilite edilmeleri lazım. Çünkü daha az antisosyal kişilik özellikleri taşıyan bir insan o ortama girdiğinde oradaki ağabeylerinden etkilenerek azılı bir antisosyale dönüşüyor. Bu durum ne yazık ki toplumun her alanında var, dolayısıyla bizim de toptan bir temizliğe ihtiyacımız var.
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş