Kemal-Sayar-Urun-Resim_71798-600X450.jpg

Kimliklerimizi Sivriltip Birbirimize Saplıyoruz

Murat MENTEŞ, Star Gazetesi. 3 Mayıs 2009
Pazartesi günü Bostancı'da çıkan çatışmada Emniyet Amiri Semih Balaban, 16 yaşındaki Mazlum Şeker ve Orhan Yılmazkaya öldü. Akrabalarının 'Tahsilli ve terbiyeli' olarak tanımladığı Yılmazkaya PKK kampında eğitim almıştı.

Daha sonra Orhan Yılmazkaya'nın İstanbul Hamamları adlı bir kitabının olduğu, muhabirlik ve editörlük yaptığı, kısacası bir entelektüel olduğu öğrenildi. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Kemal Sayar'la bu olayı ve yeni kitabını konuştuk. 



Terör hangi koşullarda bir ideolojik hareketin enstrümanı haline gelir?
Sadece ideolojik anlatı ile insanları ikna edemeyeceklerini düşündüğü zaman. Terör aslında bir özgüven probleminin yansımasıdır. Kendi ideolojisine inanmayan kimseler terörist olur.

Teröristlerin bir faaliyet alanı bulmalarında devletin mesajlarının niteliğinin bir etkisi var mıdır?
Devletin dili ceberut olursa, terör kendine haklı menfezler bulur. Devlet dili çok sert, çok haşin olursa, terör insanlarda sempati uyandırabilir. Devletin müşfik, anaç, tatlı dilli olması ve insanları ikna edebilmesi lazım. Devletin, 'Şiddeti ben kullandığım zaman doğrudur, benim şiddetim meşrudur, başkalarının şiddeti yanlıştır, devlet her an şiddete başvurabilir, dövebilir, kendi vatandaşını örseleyebilir, işkenceden geçirebilir' dememesi gerekir. Devlet denen büyük organizmaya baktığımızda adalet, demokrasi, barış gibi mefhumları görebilmeliyiz.

MONOLOG GİBİ

Terörün yatışması için resmî ve de muhalif ideolojilerin dil sorununu çözmesi gerekiyor anlaşılan.
Çok katı ideolojik bir sol film çekseniz, hiçbir alıcısı olmaz. Sırrı Süreyya Önder'in Beynelmilel filmi gibi sıcak insan hikayeleri anlatan, başka dünyalara açık ve eleştirdiği şeyi karikatürleştirmeyen bir film ise milyonlara ulaşıyor. Temel mesele, kendimizi yeryüzünde hakikatin tek temsilcisi olarak görme ve sunma gibi bir bahtsızlığa düşmemektir.

Kitabınızda 'Modern medeniyet merhameti, şükranı ve cesareti baskı altında tutuyor' diyorsunuz. Böyle bir dünyada şiddetin ve terörün yükselmesi normal değil mi?
Günümüz toplumu, Sosyal Darwinizmi benimsiyor. Özellikle Amerikan mahreçli küresel rüzgar bize 'kurban olacağına zalim ol' felsefesini dayatıyor. Fikir ayrılıkları insanların birbirine merhametle mukabele edip birbirlerinden bir şey öğrenebilecekleri diyalojik bir konuşmaya dönüşmüyor. Aksine, insanlar kimliklerini sivriltip mızrak haline getirerek birbirlerine saplıyorlar. Merhamet, diyalogu kolaylaştırır. Resmî ya da muhalif, ideolojilerin dili günümüzde daha ziyade monolog şeklinde.

Türkan Saylan olanca iyi niyetiyle, herkesin ona itaat ederek mutlu olabileceğine inanıyor. 
İnsanların zihninde totaliter ideolojiler olabilir fakat bu teröre dönüşmediği sürece onları çok da kınayamayız. Türkan Saylan gibi, ya da otoriter eğilimli kişilerle herhangi bir düşünen insanın çok ciddi bir meselesi olacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla onu bir kesimin cadı ilan etmesini doğru bulmuyorum.

CERRAH EMPATİK OLMALI

Celalettin Cerrah'ın, öldürülen Münevver Karabulut'un ailesiyle ilgili 'Kızlarını takip etselerdi' şeklindeki açıklaması çok tepki topladı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İnsanların yaşadığı çok büyük acılar karşısında eğer onlarla yeterince empati kuramadıysak sadece susmamız gerekir. Bazen bu büyük acılar karşısında söylenecek fazladan bir kelime, insanları çok incitebilir. Sorumlu mevkilerde oturan insanların, empatiyi çok yerli yerinde, çok güzel bir şekilde kullanabilmeleri gerekir. Çünkü onların açıklamaları maşeri vicdanı zedeler ya da rahatlatır.

Terörist inancı için her yolu meşru görür

Yılmazkaya gibi okumuş yazmış, entelektüel biri sizce neden terörist olur?
Bilimsel çalışmalar bize terörün, ruh sağlığı yerinde fakat 'kesin inançlı' kişiler tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. Teröre yeltenenlerin önemli bir kısmı normal insanlardır. Teröristlerin, gündelik hayat içinde iyi kişiler olması ya da herkesin övebileceği etkinlikler yapmaları şaşırtıcı değildir. Kesin inançlı insanlar, hayatı dar bir ideolojik kalıpta algılar, o ideolojinin gerçekleşmesine ömrünü adar ve bu yolda her türlü aracı meşru görür.

ERGENEKON DA BÖYLE

Dünya görüşü nasıl 'kesin inanç' haline gelir?
İçinde eleştiri geleneği oluşturamamış her ideolojik hareket, kesin inançlı insanlar üretir. Bir ideolojiye sımsıkı tutunmakla kişi kendi benliğini aklamış oluyor. 'Bu dünyada kötü giden şeylerin sorumlusu benim dışımdakiler. Ben de eylemimle bu yanlış gidişatı düzelteceğim' gibi çok büyük ve çok yanlış bir iddiaya yöneliyor. Ergenekon örgütünde de böyle.

Orhan Yılmazkaya size gelip saldırı hazırlığı yaptığını söyleseydi, ne derdiniz?
Şiddete yönelmiş bir ideolojik hareketin içindeyseniz, yazıya kıyasla çok büyük bir etki gücüne kavuşuyorsunuz. Bu da bence, derinlerde yatan aşağılık duygusunu, ezilmişlik duygusunu geçici olarak kaldıran bir şey. Normal görünen fakat terör eylemine kalkışan kimselerin hayatlarına bakmak lazım: Narsistik incinmeler var mı, ana-baba öykülerinde, babayla ilişkilerinde travmalar var mı? İnsanlar acaba tahripkar ideolojilere yönelmekle kişisel geçmişinin yaralarını mı sarmaya mı çalışıyorlar?

Teröriste psikiyatrinin bakışı ile mesela hukukun bakışı çok farklı...

Anlamak; onaylamak, affetmek ya da mazur görmek değildir.

Herkes dünyayı değiştirebilir 

21'inci kitabınız Her Şeyin Bir Anlamı Var; Yavaşla ve Merhamet adlı kitaplarınızla bir tür üçleme niteliği taşıyor. Bu üç kitapta ne anlatıyorsunuz?
Freud'dan başlayarak insan psikolojisi hep insan ruhunun karanlık taraflarına eğildi. Bense farklı bir psikolojinin mümkün olduğunu, bu psikolojinin insanın aydınlık taraflarına eğilerek kurulabileceğine inanıyorum. İnsanın ruhunda zaten saklı duran ahlak, merhamet, şükran, cesaret, diğerkamlık gibi özelliklerin gün ışığına çıkarılması ve psikolojinin buradan yeni bir model kurmasını öneriyorum.

Kitabınız hem çok öğretici ve bilgi dolu ama hem de kolay okunuyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Yazı hepimiz için bir şifa. Ben yazarak kendi ruhuma bir şifa arıyorum. Kitaplarımın da, okuyanların ruh sızısına bir şifa olmasını istiyorum.

Kitaplarınızda bilimsel veriler ile inanca ilişkin öğeler yan yana.
Aliya İzzetbegoviç diyor ki 'Bilime evet ama sanatın olduğu bir dünyada.' Aklı putlaştıran bir bilimin insanlığa güzel şeyler getirmeyeceğini görüyorum, yazıyorum. Aklın sınırlarını gören ve sanatla haşır neşir bir bilimin de insanlığa çok önemli sözler söyleyebileceğini düşünüyorum. Bilim ile inanç arasında da bir diyalojik konuşmaya ihtiyaç var.

Her insan dünyayı değiştirebilir mi sizce?
Evet. Yazar Jonathan Safran Foer'in de dediği gibi, 'Çölde bir kum tanesinin yerini değiştiren kişi, dünyayı değiştirmiş olur.'

MURAT MENTEŞ
 
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş