Hüzün de var...
Serdar Akinan, 25.10.2010, Akşam Gazetesi
Kemal Sayar Hoca'nın 'Hüzün Hastalığı' adlı kitabını okuyorum...
Stowe'dan bir alıntı kitabın girişinde gözünüze çarpıveriyor: 'Hüzün duyabilen her ruh, iyiliğe muktedirdir...'
Ruhlarımızın büyük ıstıraplar çektiği bu zamanlarda kelimelerden başka sığınacak neyimiz var? 'Gelecek ölüm' yazısı beni çok etkiledi. Takeşi Umehara'dan bir alıntı ile bitiyor o yazı... 'Ölümü beyin ölümü olarak tanımlarken hiç kuşkuya kapılmayanlar, insan soyunun modern uygarlığı kurup bütün diğer canlılara hakim olmasını sağlayan bilim ve teknolojinin gücüne boyun eğmektedir yalnızca. Ancak içte ruhun krizi ve dışta da doğal çevrenin krizi sonucunda, bu uygarlığın üstüne kara bir gölge olarak dolaşmaya başlamıştır. Bu gölge, modern uygarlık için bir hakikat anının geldiği yolunda bir uyarı niteliğindedir; çünkü nasıl öldüğümüzü değiştirmek, nasıl yaşadığımız da sonsuza kadar değiştirecektir. 'Bilim ve teknolojinin gücüne boyun eğmek...
Asıl mesele esas itibarıyla burada saklı... İnsanlık robotlaşıyor. Daha dün WikiLeaks bir tomar daha belge açıkladı... Okudunuz mu satırbaşlarını? Neler var bu belgelerde? Irak'ta yapılan savaş suçlarının belgeleri. İnfaz ve işkence görüntüleri; parmakları kesilen, asitle yakılan, elektrikli matkapla işkence yapılan siviller...Bu satırları okuyup geçiyorsunuz.Ne oluyor farkında mısınız?O sahte kristal kulelerde saatlerinizi feda edip karşılığında zaman ve para alıyorsunuz...Ele geçirildiği; satın alındığı veya tüketildiği anda sizi azaltan ve kendini biraz daha popüler kılan markalara tapınıyorsunuz. Yeniçağın postmodern tapınakları AVM'lerde neyi kime kurban ediyorsunuz?
Evet, uygarlığın üzerinde bir kara gölge dolanıyor. Bu, hüzün duyamama hastalığından mustarip; modern farmakolojiyle 'iyileştirilmiş' ruhların mezarlığında dolanan bir bildik kara lekedir. İnsanlığımızın masumiyetini kaybettik. Hüzün duymanın bir ruh hastalığı kategorisi olarak formatlandığı bu zamanda nasıl kaybetmeyelim ki? Onca acıya rağmen insan inanmalı... İnanmak, acı çekmektir.
Gene o kitaptan... Thomas Szasz'dan... Hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Katlanmamız gereken bir şeydir. Onun çözümü yoktur.
Ruhlarımızın büyük ıstıraplar çektiği bu zamanlarda kelimelerden başka sığınacak neyimiz var? 'Gelecek ölüm' yazısı beni çok etkiledi. Takeşi Umehara'dan bir alıntı ile bitiyor o yazı... 'Ölümü beyin ölümü olarak tanımlarken hiç kuşkuya kapılmayanlar, insan soyunun modern uygarlığı kurup bütün diğer canlılara hakim olmasını sağlayan bilim ve teknolojinin gücüne boyun eğmektedir yalnızca. Ancak içte ruhun krizi ve dışta da doğal çevrenin krizi sonucunda, bu uygarlığın üstüne kara bir gölge olarak dolaşmaya başlamıştır. Bu gölge, modern uygarlık için bir hakikat anının geldiği yolunda bir uyarı niteliğindedir; çünkü nasıl öldüğümüzü değiştirmek, nasıl yaşadığımız da sonsuza kadar değiştirecektir. 'Bilim ve teknolojinin gücüne boyun eğmek...
Asıl mesele esas itibarıyla burada saklı... İnsanlık robotlaşıyor. Daha dün WikiLeaks bir tomar daha belge açıkladı... Okudunuz mu satırbaşlarını? Neler var bu belgelerde? Irak'ta yapılan savaş suçlarının belgeleri. İnfaz ve işkence görüntüleri; parmakları kesilen, asitle yakılan, elektrikli matkapla işkence yapılan siviller...Bu satırları okuyup geçiyorsunuz.Ne oluyor farkında mısınız?O sahte kristal kulelerde saatlerinizi feda edip karşılığında zaman ve para alıyorsunuz...Ele geçirildiği; satın alındığı veya tüketildiği anda sizi azaltan ve kendini biraz daha popüler kılan markalara tapınıyorsunuz. Yeniçağın postmodern tapınakları AVM'lerde neyi kime kurban ediyorsunuz?
Evet, uygarlığın üzerinde bir kara gölge dolanıyor. Bu, hüzün duyamama hastalığından mustarip; modern farmakolojiyle 'iyileştirilmiş' ruhların mezarlığında dolanan bir bildik kara lekedir. İnsanlığımızın masumiyetini kaybettik. Hüzün duymanın bir ruh hastalığı kategorisi olarak formatlandığı bu zamanda nasıl kaybetmeyelim ki? Onca acıya rağmen insan inanmalı... İnanmak, acı çekmektir.
Gene o kitaptan... Thomas Szasz'dan... Hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Katlanmamız gereken bir şeydir. Onun çözümü yoktur.