Gençlik alarm veriyor
Fatma Durmuş-Yeni Şafak
Gençliğin gündeminde kitaptan, ideallerden çok çeteler, markalar ve uyuşturucu yer alıyor. Prof. Dr. Kemal Sayar'a göre, 'gençlerin sessiz çığlığına kulak vermezsek bir gün milletçe yere çakılabiliriz.'
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ergen-Genç-Erişkin Kliniği Şefi Pskiyatr Prof. Dr. Kemal Sayar, klinikte tedavi gören "Apolitik Ben Kuşağı" nın profilini çizdi. Sayar "Rabbena, hep bana kuşağı" dediği yeni nesil hakkında anne babaların yüreğini ağzına götürecek açıklamalarda bulundu. Uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımının liselerde yaygın hale geldiğine dikkat çeken Dr. Sayar, "Liseli bir kız öğrenci getirdiler. Extacy kullanıyordu. Neden kullanıyorsun diye sordum. 'Bizim tuvalette herkes kullanıyor' cevabını verdi" dedi. Türk aile yapısının çözülmeye uğradığını, çözülmenin toplumun tüm katmanlarına sirayet ettiğini söyleyen Dr. Sayar, "Bazen daha alt ekonomik katmanlarda da ciddi ahlaki çözülme görüyorsunuz. Gençlerimiz için acil tedbirler almazsak bir gün milletçe tepe üstü çakılabiliriz" diye konuştu.
Durum çok ciddi
Prof. Dr. Sayar, 14-20 yaş arası gençlerin ileri yaştaki hastalarla beraber tedavi edilmesinin sakıncalarından dolayı geçen yıl Ergen Kliniği'nin kurulduğunu belirtti. Klinikte elde edilen veriler, ideallerden, sanattan, kitaptan ve maneviyattan kopuk tamamen pop kültürüyle yetişmiş apolitik gençliğin içinde bulunduğu vahim durumu ortaya koyuyor. Çocuklarını kliniğe bırakıp terkeden ailelerin olduğunu kaydeden Sayar, "Bu çocuklar hayatın anlamını daha çok tüketerek bulmaya çalışıyor. Araba markaları, kıyafet markaları, takıldıkları ortamlar onların standartlarını belirliyor. Yüksek standartlar daha değerli bir yaşam demek onlar için. Standardı düşük olan çocuklar da yaşadıkları iç çatışmayı tehlikeli oyuncaklarla sakinleştirmeye çalışıyor" dedi.
Sanat terapisi ise tedavi!
Tüketim kültürüyle yetişen "Ben Kuşağının" hayat felsefesi, Sayar tarafından şöyle tanımlanıyor: "Ancak tüketerek varolabiliriz. Tüketim kültürü içinde varolursak, yeni bir araba, yeni bir ev, yeni bir buzdolabına sahip olabilirsek kendimizi değerli hissederiz." Bu gençlerle konuşurken 'ben' vurgusunun çok yüksek olduğunu görüyorum. Gençler öykülerini kendilerinden başlatıyorlar. Dedelerinin, babalarının ne yaptığının önemi yok artık. Hayatlarında kesinlikle bir süreklilik duygusu yok. En haklı olanın kendileri olduğunu düşünüyorlar. Empati kuramıyor, başkalarının dertlerini anlayamıyorlar."
Klinikte genç hastaların ilaç tedavisinin yanı sıra pskioterapi de kullanıldığını ifade eden Dr. Sayar, derinlemesine konuşmalar, aile görüşmeleri gibi yöntemlerle de hastalara yardımcı olmaya çalıştıklarını söylüyor. Klinikte, Sayar'ın verdiği bilgilere göre haftada bir gün resim ve tiyatro hocası gelerek sanat terapisi yapıyor. Sanat terapisinde çocuklar duvar boyuyor. Resimler çiziyor, ardından seçtikleri renk ve figürler üzerinde konuşuyorlar. Sayar, kliniğe ağırlıklı olarak depresyon, şizofreni ve iki uçlu duygu durum bozukluğu hastalarının geldiğini söylüyor. Bunların dışında intihar girişiminde bulunmuş ya da 'tuhaf davranışlar' gösterdiği için getirilmiş gençler bulunuyor. Hastalar arasında kendisine zarar verici davranışları olan, bıçak veya jiletle kendisini kesin gençler de var. Sayar, kliniğe başvuruda bulunan ailelerin Türkiye'de toplumsal buhrandan en çok etkilenmiş aileler olduğunu söylüyor.