Kemal-Sayar-Urun-Resim_2366-600X450.jpg

Bedenleri Genç, ruhları darmadağın...

Tuba Özden
Kimsenin duymadığı sesler duyuyor, halüsinasyonlar görüyorlar. Kimi yaşadığı çatışmalar sonunda içe kapanıp intihar etmeye kalkıyor, kimi de uyuşturucuya umut bağlıyor etrafına şiddet saçıyor. Türkiye’nin tek ergen kliniğindeki tablo, üzerinde düşünülmesi gereken hikâyeler barındırıyor.

17 Aralık tarihi sabırsızlıkla bekleniyor. AB standartlarından, yollar, sokaklar, pazarlar, hatta evde yapılan turşular dahi nasibini alıyor. AB müzakerelerinin olumlu sonuçlanması durumunda tam üyelik ancak 2015’te gerçekleşecek. AB'ye girdiğimizde bugünün çocukları genç, gençleri ise o dönemin söz sahibi, yetişkin insanları olacak. Peki gençlerin standartları ne durumda? Gazetelerde okuduklarımız, televizyonda izlediklerimiz, çok olumlu bir tablo sergilenmediğinin kanıtı. Bakırköy'de açılan Ergen Kliniği gençlerin içinde bulunduğu durumun vahametini gözler önüne seriyor. Ergen Kliniği'ne başvuranların problemleri, aşina olduğumuz sivilce sorunlarının çok ötesinde...

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin labirenti andıran yollarının sonunda, kilitlenmiş bir kapının arkasında Ergen Kliniği. Burada, bakışları boş fakat içlerinde fırtınalar kopan 14-20 yaş arasındaki gençler, ergenlik döneminin sorunlarına eklenmiş buhranlarının çözümü için tedavi görüyor. Kimi bulunduğu ortamdan tamamen sıyrılmış bağırarak şarkılar söylüyor, kimi ise usulca gelip elbisenizin köşesinden tutarak anlam veremediğiniz cümleler sarf ediyor. İletişim kurmanın mümkün olmadığı karakterler de var, derdini anlatmak için peşinizi bırakmayanlar da…

TGözleri uzaklara dalmış, kimseyle konuşmayan A. köşesine çekilmeyi tercih edenlerden. Arkadaşları kimseyle konuşmadığını söylüyor. 18 yaşındaki F. ise yanıma yaklaşarak hararetle başına gelenleri anlatıyor. Babasının vefatından sonra annesinin “rahat” kıyafetler giymesi F.'yi rahatsız etmiş. Annesine attığı iki tokat sonucu kliniğe yerleştirilmiş. F. annesinin babasının mirasına konmak istediği için kendisini buraya bıraktığına inanıyor. Sağlığının yerinde olduğunu iddia etse de tekrar tekrar gelip aynı hikayeyi anlatması hastalığını ele veriyor. Doktoru Zeynep Şenkal, F.'nin hastalığının "mani" olduğunu ve aşırı öfke ile kendini gösterdiğini söylüyor. Doktoru, F.'nin sadece annesini değil, erkek kardeşini de sürekli dövdüğünü, bu durumla başa çıkamayan ailenin, onu polise şikayet etmek zorunda kaldığını sözlerine ekliyor.

Aileler kliniğe çocuklarını terk ediyor
Doç. Dr. Güliz Özgen, hastaların çoğunun bir iki kere de olsa esrar kullanmayı denediğini ve aileleri ile çatıştıklarını söylüyor. Diğer kliniklere nazaran Ergen Kliniği'nde hasta yakınları hastalarıyla, yaşlarının küçük olması nedeniyle daha ilgili. Fakat olumsuz örnekler de yok değil; bazı aileler, çocuklarını kliniğe teslim ettikten sonra bir daha görünmüyor. Bu durumda, hastanın tedavisi bittikten sonra klinik aileyi bulmaya ve çocukları evlerine ulaştırmaya çalışıyor. Çoğu zaman hastanın yeşil kartını çıkartmak için sağlık ekibi uğraşıyor. Bu konuda bir ödenek olmadığından hastanenin kısıtlı imkanlarıyla, bir görevli eşliğinde, terk edilmiş olan çocukların ailelerine kavuşması sağlanıyor. Aksi takdirde hasta klinikte kalmaya devam ediyor.

Örneğin, ailesi E.'yi ziyaret etmek için kliniğe hiç gelmemiş. Çocuklarını ambülansa bindirip hastaneye göndermeleri yetmiş onlara. E. kendini anlatmaya köy çocuğu olduğunu söyleyerek başlıyor. Kliniğe Bolu'dan bir gece ambülansla getirilmiş. "Kulağıma sesler geliyordu, cinler geldi. Hasta olduğum için buradayım." diyor. Klinikte kendine yeni bir aile bulduğunu sözlerine ekliyor.

M. ise kliniğe terk edilen diğer hasta örneği; rahatsızlığı sosyal endikasyon (zeka geriliği). Ailesinin yaşadığı yer biliniyor; fakat aile çocuğu kabul etmiyor. M.'yi Deniz Feneri ekibi, otogarda zor durumda bulup kliniğe teslim etmiş.

Kliniğe başvuran hastaların çoğu yoksul mahallelerden. S. senelerce Ağrı'daki köyünde çobanlık yapmış, her işe el atmış. "Babam beni bıraktı gitti. Bazen kafama bir şeyler geliyor ama kulak asmıyorum. Bu kadar!" diyerek cümlesine noktayı koyuyor ve uzaklaşıyor. R. ise kendine haksızlık yapıldığını düşünen hastalardan biri. Daha önce de psikolojik problemler yaşamış. "Bir bayram İstanbul'a Bolu'dan bayram alışverişi yapmaya geldik. Ailem, doktorumu görmek istedim diye beni yine deli sandı ve buraya bıraktı." diyor. R. hastalığı nedeniyle, lisede tek dersi kaldığı halde okuldan mezun olamamış.

Hastaları, tedavi olmaları için kliniğe aileleri teslim ediyor. Fakat A. gibi klinikte kalmayı tercih eden örnekler de var. A. ailesinde yaşadığı huzursuzluklardan kaçmak istediği için buraya gelmek istemiş. Yedi kardeş olduğunu ve sürekli abisiyle tartıştığını söylüyor. Köşesine çekilmiş kendi halinde yaşıyor. A.'nın ailesi çocuklarının içine kapanması nedeniyle önce madde kullanan arkadaş çevresine katıldığını düşünmüş. A.'nın madde kullanan arkadaşları olmuş. Hatta denemek maksadıyla esrar kullanmış fakat bağımlı olmamış. Klinikte yapılan testlerin sonucu temiz çıkmış.

Doktorları A.'nın hastalığını tam teşhis edememişler. Mutsuz bir çocuk A. Ölüp kurtulmak isteyecek kadar hayata duyarsız. Halüsinasyonlar görüyor, sesler işitiyor. Hayali arkadaşlarının kendisini takip ettiğine inanıyor. Kliniğe gelmeden önce okulu bırakmasına sebep olarak, arkadaşlarının kendisiyle dalga geçmesini ve kumar oynatmaya çalışmalarını gösteriyor. Fakat karamsar hali masum yüzünü gölgelememiş.

Semptomlara dönüşen İfade sorunu
Genç hastaların yaşlı insanların içinde rahat edemeyeceklerinin, kendi yaşıtlarıyla daha fazla iletişime girebileceklerinin düşünülmesi sonucu, Ergen Kliniği geçtiğimiz temmuz ayında kurulmuş. 17 bayan, 23 erkek olmak üzere 40 kişilik kapasitesi var. Kendi alanında tek olan kliniğin şefi ise Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Vekili Kemal Sayar.

Sayar, klinikteki genç hastaların ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapiyle de tedavi edildiğini, derinlemesine konuşmalar, aile görüşmeleri gibi psikoterapötik yöntemlerle de hastalara yardımcı olmaya çalıştıklarını söylüyor. Klinikte, haftada bir gün resim ve tiyatro hocası gelerek sanat terapisi yapıyor. Sanat terapisinde çocuklar duvar boyuyor, resimler çiziyor, ardından seçtikleri renk ve figürler üzerinde konuşuyorlar.

Sayar, kliniğe ağırlıklı olarak depresyon, şizofreni ve iki uçlu duygu-durum bozukluğu hastalarının geldiğini söylüyor. Bunların dışında intihar girişiminde bulunmuş ya da ev ve aile ortamında tuhaf karşılanan bazı davranışlar göstermiş gençler de gelebiliyor. Hastalar arasında kendisine zarar verici davranışları olan, bıçak veya jiletle kendisini kesen gençler de var. Hastane doktorlarının verdiği bilgiye göre bu yaşlardaki hastalarda en çok şizofreni ve depresyon görüldüğünü söylüyor. Şizofreni sıklıkla ergen yaş dönemi ortaya çıkan bir hastalık. Depresyon daha çok olumsuz hayat olaylarına bir tepki olarak gelişiyor. Kliniğe başvuruda bulunan aileler Türkiye'de toplumsal buhrandan en çok etkilenmiş, ekonomik zorlukları yoğun olarak hisseden aileler. Sayar, kollarını çizen, madde kullanan, intihar girişiminde bulunan, evden kaçan kızların sıklıkla aile içinde seslerini duyuramadıklarını ve bu halleri ile işitilmek istediklerini söylüyor. Asistan Doktor Gülhazer Gümüş'ün bir hastası da bu ifade sıkıntısını intiharla aşmaya çalışanlardan: Güneydoğu'da özel harekatta polis olarak çalışan bir babanın kızı olan M.'nin bir dediği iki edilmez. Bir gün İstanbul'a taşınmaları gerekir. Fakat İstanbul'un zor hayat şartları ailesinin M.'nin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamamasına sebep olur. Böyle bir durumda nasıl tepki vereceğini dahi bilemeyen M. ailesiyle çatışmaya başlar. Bu çatışma kendi canına kıyma teşebbüsünde bulunmasına sebep olur. Kliniğe teslim edildikten sonra da tekrar intihar girişiminde bulunur, fakat başarılı olamaz.

Türk aile yapısı çözülüyor
Kemal Sayar, erkeklerde beyin temelli rahatsızlıkların kızlara nazaran daha sık görüldüğünü; ama aile sorunlarının yine önemli bir faktör olduğunu söylüyor. Gençlerde depresyon daha çok ailenin ve kişinin yaşadığı olumsuz hayat şartlarına bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Çoğu erken yaşta atölyelerde çalışmak zorunda bırakılan genç insanlar içten içe öfkeleniyor, hınçla doluyorlar. Bu öfke dışa dönemediğinde kendi içine dönüyor, kendi canını acıtıp depresyona sebep oluyor.

Kemal Sayar, Türk gençliğinin korkunç bir akültürasyon süzgecinden geçtiğine, anlam sorunları ve boşluk hissinin gençleri kasıp kavurduğuna değiniyor. Bu her zaman bir kliniğe yatmayı gerektirecek şiddette bir rahatsızlık doğurmuyor ama gençlerin hayattan keyif almalarını, anlamlı bir ömür sürmelerini önlüyor. Pek çok genç kimlik sorunlarıyla boğuşuyor, aidiyet sorularına verebilecek doğru dürüst bir cevap bulamıyor. Çoğu değerlerini TV ekranından ediniyor ve kendilerine rehberlik edecek ahlaki standartları içselleştiremeden büyüyorlar.

"Çocuklarımıza en çok ihtiyaç duydukları şeyi, dikkatimizi ve varlığımızı sunmakta kusurlu davranıyoruz." diyen Sayar’a göre, iyi anne babalık yapmak sağlıklı nesillerin yetişmesi için şart. Türk aile yapısının çözülmeye uğramasının gençleri ruhsal rahatsızlıklara daha açık hale getirdiğini söyleyen Sayar, bunun ekonomik düzeyle ilgisi olmadığını vurguluyor. "Bazen daha alt ekonomik katmanlarda da ciddi ahlaki çözülme görüyorsunuz. Bu toplumun tutamak noktalarının çözünmesiyle ilgili. Uçurumdan aşağı tepe taklak giden bir toplum, 'henüz yolun yarısındayım, şimdilik her şey yolunda' diyor. Gençlerimiz için acil tedbirler almazsak bir gün milletçe tepe üstü çakılabiliriz." diye konuşuyor.
Facebook
Facebookta Paylaş
Twitter
Twitterda Paylaş
Twitter
E-Posta ile Paylaş
Whatsapp
Whatsappta Paylaş